Bu Tayyipgiller adlı, Amerikan yapımı, çıkar amaçlı mafyatik bir suç örgütünden başka hiçbir şey olmayan AKP iktidarı, çalışanlarımızın yüzde 60’ının aldığı ücret olan Asgari Ücreti belirledi nihayet değil mi?
22 bin lira…
Anadolu’da bu paraya bir ev, küçük bir ev zar zor kiralanır. İstanbul’da ise küçücük, iki oda bir salon, gün güneş görmez bir ev bile bu paraya kiralamaz, 25.000 liradan aşağıya kiralanamaz öyle bir ev bile. Yeme, içme, elektrik, su, doğalgaz, yavruların yemeleri içmeleri, okula gidip gelmeleri, okul masrafları ayrı bir dert tabiî.
Ama bunların hiç umurunda değil ki. Biz belki bin defa söyledik; bunlar halkımızın en ağulu düşmanlarıdır, diye. Bunların umurlarında değil halkımız. Bunların bir tek tapındıkları Tanrı var: Para Tanrısı.
Kaçak Saray’ın günlük gideri: 34 milyon TL.
Çıldırmış bunlar! Manyamış bunlar halkımızın deyimiyle.
Har vurup harman savuruyorlar. Bütün avaneleri de öyle; beşli, yedili, onlu çeteleri de öyle. Rönesans Holdingleri, bilmem Çeçen Holdingleri, bilmem nereleri de öyle… Üç, beş, on, kırk maaş alanları var bunların. Ama halkı asla düşünmez bunlar.
Dedik ya; bunlarda ahlâka, vicdana, namusa, insanlığa dair, vatana dair hiçbir değer bulamazsınız. Yaratık bunlar! Bunların insanlıkla zerre ilgileri yok. İşte hep o yüzden tekrarlıyorum; biz bunlarla aynı varlık aleminden değiliz, diye. Bunların bir tekiyle el sıkışsak o elimizi bir ömür temizlenmemiş sayarız diye boşuna söylemiyoruz. Bunlar insanlık düşmanı, halk düşmanı.
Açlık sınırı 23 bin lira. Açlık sınırının bile altında bu ücret, 22 bin liralık asgari ücret. Kaldı ki enflasyon durmadan tırmanacak bir yıl boyunca, bu 22 bin lira; belki 15, 13, 12 bin liraya düşecek. Yani halkımızın boğazındaki ilmik gittikçe sıkılacak…
Yoksulluk sınırı nedir?
71 bin lira…
Yani 4 kişilik bir aile, evine 71 bin lira girmiyorsa yoksul aile kapsamı içine giriyor. Ve bizim, Halkın Kurtuluş Partisi Programı’nda da Asgari Ücretin ölçütü nedir?
“Yoksulluk sınırından aşağıda olamaz”, denir. Onun üzerinde olmalıdır.
Ve örgütlü İşçi Sınıfımız, namuslu sendikalar, yoksulluk sınırının üzerinde bir ücretin, bir asgari ücretin mücadelesini vermelidir, der Programımız.
İnsan olmak bunu gerektirir, halkı savunmak bunu gerektirir. Başka türlü davranırsak, biz nasıl halkın dostuyuz diyebiliriz kendimize.
İşçi çocuklarının da her yavru gibi belirli giderleri var. Sağlıklı beslenmeleri gerekir, özenli giyinmeleri gerekir, iyi bir eğitim almaları gerekir ve bunların yapılabilmesi için de sağlıklı bir konutta oturmaları gerekir. 71 bin liranın üzerinde bir paranın girmesi gerekir o eve. Ama bunlar halkı yük hayvanları gibi görüyorlar. Ölmeyecekleri kadar karınları doysun kuru ekmekle, kuru soğanla yeter, diyorlar. Ama kendileri böyle değil…
Meclise doldurdukları bir elin parmakları hariç, hepsi de halk düşmanı olan ve ABD uşağı olan Milletvekillerinin maaşları ne?
170 bin TL.
Görüyor musunuz?
Sabahtan akşama kadar Mecliste ömürlerini laklakayla geçiren, kuru gürültüden ve boş laftan başka hiçbir icraatları olmayan, halka yarar hiçbir iş yapmayan o insanların demek ki yaşayabilmesi için 170 bin liraya gereksinimleri var.
Peki halkımız niye 22 bin liraya mahkûm ediliyor?
Onlar da halk düşmanı. Biz boşuna tekrarlamıyoruz bunları. Onlar gerçekten halkı düşünseler isyan etmeleri gerekir, o Meclisi terk etmeleri gerekir, o paraları almamaları gerekir.
Ama bunu yapabilecek tek kişi çıkar mı Meclisten?
Çıkmaz, çıkmaz…
Bir de bunların çift maaş alanları var. Yani bunlar 2 yıl orada laklaka ettiler mi, emekli olabiliyorlar, emekli sayılabiliyorlar. O zaman hem emekli Milletvekili maaşı alıyorlar hem de milletvekili maaşı alıyorlar. Yani çifte maaş alıyorlar.
Emekli milletvekili maaşı kaç liraymış?
110 bin 995 lira. Yani 111 bin lira.
Şu anda Mecliste olmasa bile 2 yıl orada bulundu mu 111 bin lira maaş alıyor bu Hafızlar. Şuraya bakın, şu vicdansızlığa bakın, şu ahlâksızlığa bakın.
Peki Meclisteyse bunlar?
111 bin + 170 bin = 281 bin lira maaş alıyorlar.
Bunlarda vicdan olabilir mi? İnsanlık olabilir mi bunlarda? Biz halkımızı düşünüyoruz demelerinin bir gerçekliği, bir inandırıcılığı, bir içtenliği olabilir mi bunların?
Olamaz.
Bunlar halkımızın en ağulu düşmanları. İnsan değil bunlar. Hepsi birer insan sefaleti.
Bunlar öylesine halkımızın düşmanı ki sadece yasaların verdiği hakkı kullanmak isteyen yani sendikalaşmak isteyen, sendikaya üye olup sendika aracılığıyla hak mücadelesi yapmak isteyen işçileri bile düşman görürler.
İşte Polonez İşçileri. 146 işçi işten çıkarıldı.
Kim çıkardı?
Ürdünlü Parababası. Polonez’in yeni patronu Ürdünlü Parababası.
Ne diye çıkardı?
Sendikaya üye oldunuz, diye. Ben burada sendika istemem yani siz burada kulsunuz, ben sizi istediğim şartlarda çalıştırırım, cumartesi pazar da çalıştırırım ve hiçbir ek ücret vermem, diyor. Kadınlara, genç kızlara, yetişkin insanlara bu muameleyi uyguluyor. Bir tek gün bile dinlenme hakkı tanımam size, diyor. Ama o işçilerin fabrika önünde, Çatalca Adliyesinin önünde, Gebze Kent Meydanı’nda eylem yapıp hak aramalarını Tayyipgiller’in emrindeki polis, jandarma coplarla, biber gazlarıyla engelliyor; hak aramayacaksınız, diyor. Ürdünlü patron ne derse ona uyacaksınız; sizler onun yük hayvanlarısınız, diyor. Böylesine halkımıza düşman bu iktidar.
Ama Ortaçağcılara, IŞİD’çilere, HTŞ’cilere Türkiye’nin bütün illerinde, meydanlarında, caddelerinde eylem yapmaları için izin veriyor; tersine teşvik ediyor, alkışlıyor onları. İşte böylesine halk düşmanı, vatan düşmanı, millet düşmanı bu iktidar.
Ama işte halkımız hâlâ bunlara kanıyor, bunların peşinden gidiyor. Dün de söylediğimiz gibi;
Bunlar engerekler ve çıyanlardır
Ekmeğimize aşımıza göz koyanlardır bunlar
Vatanımızı satanlardır bunlar.
Saygıdeğer halkımız;
Tanı bunları!
Kalın sağlıcakla…
25 Aralık 2024