Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut’un 1 Nisan 2024’te yaptığı, 31 Mart Yerel Seçimlerine İlişkin Değerlendirme Konuşması

Saygıdeğer Arkadaşlarım;

Tanık olduğumuz gibi dün, Tayyipgiller avenesi ölümcül bir darbe aldı. Bundan sonra artık o darbeden aldıkları yarayı iyileştirmeleri, onarmaları mümkün olmayacak. Devamlı bayır aşağı, çöküşe, yok oluşa doğru gidecekler.

Aslında bu sonuç geçen Mayıs Seçimlerinde çok daha etkili bir biçimde alınabilirdi. O zaman TESEV’ci, Sorosçu Kemal (ki, Amerika tarafından CHP’nin başına getirilmiş Cumhuriyet Tarihi’nin bence en aptal lideriydi), koltuk hırsına kapılıp, kazanması yüzde yüz kesin olan İmamoğlu’nu aday göstermeyip, tam tersine onu blokaja alıp, kendisini aday gösterince; seçimi kesinkes kaybedecek olan Tayyip Erdoğan’a bir seçim daha kazandırmış, hediye etmiş oldu. Yoksa eğer Sorosçu Kemal namuslu insanların uyarılarını dikkate alıp Ekrem İmamoğlu’nu aday olarak çıkarsaydı Tayyip’in karşısına, bugün Tayyipgiller belasından kurtulmuş olacaktık.

Amerika zaten Tayyip’in biletini kesmişti. 22 yıl kullandı Tayyip’i, artık bedence de tükenişe uğradı Tayyip. Hatta, kandırıcılığı da önemli ölçüde kayboldu. O bakımdan onu artık emekliye ayırıp yerine genç İmamoğlu’yla oynamak istemişti. Fakat ABD de bütün gücüne rağmen her istediğini anında yapamıyor ama sonunda mutlaka yapıyor. Çünkü Türkiye ABD’nin yarı sömürgesi, hep belirttiğimiz gibi. 1950’den bu yana iktidarlara kimin geleceği, onun ne kadar kalacağı, ne zaman onun yerine başka birinin geleceği hep o Haydut Emperyalist Devlet tarafından belirleniyor. ABD, 2010’dan geçen Mayıs’a kadar Tayyip’i esas oğlan, Sorosçu Kemal’i kötü adam rolünde oynattı, kendi yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptığı ihanet tiyatrosunda. Ama artık o oyun bitmişti. Onun yerine yeni aktörlerle bir ihanet tiyatrosu ya da filmi yapmak gerekiyordu ABD için.

Biz de dikkat ederseniz, izleyen arkadaşların da çok iyi bildiği gibi, Tayyipgiller felaketinden ülkemizin kurtulması için elimizden gelen bütün çabayı gösterdik. Dedik ki Tayyipgiller; ABD Emperyalist Haydudu tarafından ülkemizin başına bela edilmiş “Yüzyılın Felaketi”dir. O haydut devlet tarafından ülkemizin, halkımızın boynuna dolanmış bir lanet halkasıdır. Bundan kurtulmadan ülkemizin olumlu anlamda bir tek adım atması olası değildir. İşte bu anlayışımız doğrultusunda 1400 civarındaki seçim bölgesinin 1000’inde seçime girmedik, 31 Mart 2024 Seçimlerine girmedik.

Niye?

Çünkü CHP ile AKP arasında oy oranları açısından bıçak sırtı bir durum oluşturan illerde, ilçelerde, beldelerde seçime girmeyelim kararını aldık ve onu uyguladık, hassasiyetle ve tutarlılıkla. Yani ülkemizin ve halkımızın çıkarlarını en önde tuttuk.

Ve sloganımız neydi bu seçim süreci boyunca?

“Belediyeler Yüzyılın Felaketi AKP’giller’den, Tayyipgiller’den temizlenmelidir.”

Bu sloganı attık hep, dikkat ederseniz. Ve bu tespitimizin, bu amacımızın ne kadar doğru olduğu işte dünkü seçimlerde ortaya çıktı. Biz hep halkımızı, ülkemizi, vatanımızı en önde tutarız. Kişicil, siyasi çıkarlar bizim için bir önem taşımaz, biz böyle çıkarlar peşinde değiliz. Ülkemiz, Vatanımız, Halkımız; bizim göz bebeğimiz olan, uğruna hayatımızı ortaya koyduğumuz değerler, varlıklar bunlardır.

Şimdi, kararlılıkla bu mücadeleye devam etmek ve Tayyipgiller’i en kısa sürede ülkenin başından defetmek gerekiyor. Tayyipgiller, bildiğimiz gibi, Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın zaferi üzerine inşa edilmiş kısmen Laik Cumhuriyet’imizi enkaza döndürdüler ve onun yerine günbegün Ortaçağcı Faşist bir Din Devleti inşasına giriştiler. İşte aldıkları bu darbe, onları büyük ölçüde geriletecek, demoralize edecek, hatta bir oranda dağıtacak. Özgüven kaybına uğradılar şimdi. AKP’giller de kendi içlerinde birbirlerine düşebilirler. Çünkü AKP, burjuva anlamda yasalarla çalışan bir siyasi parti değildir. ABD yapımı, çıkar amaçlı, mafyatik bir suç örgütüdür. İşte o yüzden ondan kurtulmak en öncelikli görevidir Vatanseverlerin, Halkseverlerin, Devrimcilerin, Komünistlerin, dedik. Bu şiarımızla çalıştık, mücadele ettik.

Dünkü seçimlerde Tayyipgiller’e bu ölümcül darbeyi indiren aslında “General Kriz” oldu; ekonomik kriz… Halkımız yiyecek kuru ekmeğe muhtaç hale geldi, bu hale düştü insanlarımız. İşsizlik pahalılık cehenneminde kırılır hale geldi, yanar yakılır hale geldi. Bu sebeple halkımız da maddi yaşantısıyla, Tayyipgiller’den kurtulmanın, bedeli ne olursa olsun, öncelikli bir görev olduğunu önemli ölçüde anlamaya başladı. İşte bu sebepten dünkü darbeyi aldı, ölümcül darbeyi aldı Tayyipgiller. Yoksa Özgür Özel’in, Ekrem İmamoğlu’nun boş teneke gürültüsünden pek de farklı bir anlam taşımayan konuşmalarının etkisiyle oluşmuş bir durum, bir sonuç değildir bu.

Aslında Tayyipgiller de, İmamoğlugiller de ABD yapımıdır ve ABD yönetiminde çalışırlar. Ama, biz hep şu farkı koyduk: Tayyipgiller’in bir projesi var. Ne yapmak istiyorlardı bunlar?

Laik Cumhuriyet’in izini tozunu silip onun yerine Taliban Afganistan’ı benzeri Ortaçağçı Faşist bir Din Devleti kurmak istiyorlardı. İmamoğlugiller’in böyle bir amacı, hedefi, projesi yok. İşte biz bu farktan dolayı İmamoğlugiller’in, Yeni CHP’nin savunuculuğunu yaptık, destekleyiciliğini yaptık ve ona oy verdik.

Bizim bu anlayışımızı, bir imam emeklisi olduğunu sandığım, halktan, içtenlikli bir Müslüman olan şu vatandaşımız sokak röportajında çok net şekilde ortaya koymaktadır. İzleyim bir…

Vatandaş: Cumhuriyet tarihinde Tayyip’ten daha zalim bir şey gelmemiştir, devlet başkanı. Ben bunu açık söylüyorum. Murat Kurum kazanırsa çok zulüm yaparlar. Ben isterim ki…

Şimdi Murat Kurum ne diyor?

Evlenme kredisi, şu vereceğiz bunu vereceğiz. Çık ey İmamoğlu de ki, sen devleti yönetmiyor musun? Versene! Politik yatırım için milleti mi kandırıyorsun?

Ben mi söyleyeceğim bunu size? Sen politikacısın, mindere sen çıktın güreşmeye. Sen söyle, sen söyle. Bunu söyleyin ya. Sen devlet değil misin? Şu anda sen yönetmiyor musun? La versene, versene. Niye şart koşuyorsun bana? Benim malımı bana şart koşuyorsun, şart koyuyorsun ki şöyle yaparsan vereceğim. O da belli değil. Bunu siz söyleyeceksiniz, ben söylemeyeceğim. İşte anket bu.

Röportajcı: Zalim dedin, niye öyle diyorsun?

Vatandaş: Abi zalimdirler, eskiden beri zalim bu Recep Tayyip Erdoğan. Ben Refah Partiliyim, eski Milli Selamet Partiliyim, Fazilet kuruldu bıraktık. Baktık ki iş “cikomani”, “indir cebe”, onu bıraktık. Ben sahtekâr adam değilim. Ben Müslümanım her şeyden önce. Baktık ki iş döndü alavereye dalavereye, hadi güle güle.

Ama biz Erbakan’a az mı dedik bunu başımıza bela etme; ne milletin ne bizim. Böyle hain görülmemiştir ya. Ben emekli sandığı mensubu birisiyim, memur emeklisi. Benim neyim varsa hepsini aldı. Hep indir aşağı, indir aşağı. Ötekini, ötekini çıkar yukarı. Beni niye indiriyorsun aşağı? Her tarafımı tıraşladı. Ben bu adamı, ben Tayyip’i desteklersem bana psikomanyak derler ya. Öyle ya; döveyim seni, sen de ki ne güzel adamsın. Der misin sen? Sen de bana vurursun. Ben de bir şey yapamıyorum. Ben o kadar zalimdir diyorum, biliyorum zalim olduğunu. Ama bunu ben anlatacak değilim, politikacı sizlersiniz işte. Kimse onlar anlatsın. Çıksın Ekrem anlatsın, çıksın Özgür anlatsın. O anlatsın bu anlatsın bunu. Sen anlatacaksın, bunu ben söylüyorum.

Röportajcı: Peki Hacı Abim kime oy vereceksin?

Vatandaş: O gizli. Oy verme gizli değil mi?

Röportajcı: Yeniden Refah’ı nasıl buluyorsun?

Vatandaş: Aynı tavadaki balıklar. Tava var ya tava, aynı balıklar.

Benim bir hocam vardı, Allah rahmet eylesin. Derdi ki; sol partililer dinsiz, sağ partililer hırsız. Hangi-nereye verirsen zarar görürsün. Aynen de öyle.

İmamoğlu… Ben Trabzon Akçaabatlıyım, bunun köyü Ozaysa Köyüdür. Eski adı Rumca Ozaysa, yenisi Cevizli. Murat Kurum’u hiç sevmedim gözüm yani tutmadı ya tutmadı. Ama keşke Ekrem gene kazansa yani. Keşke kazansa. Az zulüm eder, az. O nerde onun resmi nerede? Aha o kadar ya, suratından meymenetsiz olduğu belli yani. Yani çok zalim birine benziyor. Zaten bakanken de zalimdi. Milletin malını mülkünü alıp götüren bir zalimin tekiydi. Ama Tayyip’in etrafı hep zalim dolu. Ben size daha ne anlatayım…

***

Ne diyor?

Cumhuriyet tarihinin en zalim insanıdır Tayyip, diyor. Ve, avenesi de öyledir, hep zalimlerden oluşuyor ve hırsızdırlar, diyor. İmamoğlu kazansın, diyor. İyidir onun kazanması, diyor. Çünkü o az zulüm eder diyor.

Evet, biz de aynı şekilde düşünüyoruz. En azından o Ortaçağcı Faşist bir Din Devleti kurma projesi taşımıyor, öyle bir anlayışı yok. Belirleyici fark bizce bu.

Saygıdeğer Arkadaşlarım;

Bu içtenlikli Müslüman emekli hafızın ya da imamın söylediklerinde yanlış olan bir tek cümle var. Ne diyor?

“Solcular dinsiz, sağcılar hırsız. İkisine de verirseniz zarar görürsünüz” diyor.

Şimdi, solculardan ne zarar gördün sen, hafız?

Solcular demek ki hırsız değilmiş yani daha ahlâklıymış solcular.

Evet, sağcılar, dinciler yani Fatih Erbakan, Molla Necmettin’in oğlu ve avenesi artık senin deyiminle “cikomani”ye dökmüşler işi, alavere dalavereye dökmüşler. Bunların hepsi aynı yani.

Biz ne diyoruz?

“Din üzerine ahlâk inşa edilemez.” Çünkü Özerk, Özgür bir Kişilik yok dindarda. Kul! Kul olunca onun bütün değerler sistemi korku üzerine, cehennem korkusu üzerine ve cennet ödülü üzerine inşa edilmiştir. O bakımdan kolayca cenneti bu dünyada yaşamaya eğilim gösterebilirler, fırsatlarını buldukları anda. Cehennem korkusuna neden olan günahlar da, nasıl olsa belirli gecelerde, kadir gecelerinde, benzer berat gecelerinde, namazlarda, oruçlarda sıfırlanıyor ya hani; o bakımdan kolayca her türlü ahlâksızlığı yapabilirler.

Mekke döneminin Bedevi, İlkel Komünal Toplumun aşiret geleneğinden gelen güzel ahlâkı ise sadece Mekke döneminde kaldı. Medine dönemiyle birlikte o da terk edildi, daha önce de defalarca belirttiğimiz gibi.

Evet… Gerçek solcular dinsizdirler. Doğru. Çünkü bütün dinlerin insan yapımı olduğunu bilirler. Ve bütün dinlerin, doğa güçlerinin insanları ezmesinden ve sınıflı, köleci toplumun Firavunlarının, Nemrutlarının, Parababalarının, Tefeci-Bezirgânların, zulümkârların insanları ezmesinden kaynaklandığını çok iyi bilirler.

Demek ki, dinlerin iki ana sebebi buymuş:

Bir; doğa güçlerinin insanları ezmesi.

İki; sınıflı toplumun, köleci toplumların egemen zalimlerinin, zulümkârlarının, insanları ezmesi. Bu iki kaynaktan, iki sebepten doğuyor, oluşturuluyor dinler.

Ama gerçek solcular asla insanlara kötülük etmezler. Tam tersine; insanların diniyle, inanışıyla hiç ilgilenmezler. O senin özel alanındır, senin kendini ilgilendirir, derler. Ama gerçek solcular insanların birbirlerine zulmetmesini engellerler, ortadan kaldırırlar. Yani sosyal eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasını sağlarlar. Böylece toplumu oluşturan tüm insanlarımız bir anadan doğmuş kardeşler gibi barış içinde, eşitlik içinde, mutluluk içinde yaşarlar. Ve insandan kaynaklanan zulümler, kötülükler ortadan kalkar böylece. Gerçek solcular bunu amaçlarlar.

Ama her dindar gibi içtenlikli bu kardeşimiz de biraz kafayı yakmış. Çünkü onlar devamlı sola, solculara düşmanlığı öğrenirler, o yüklenir onların zihinlerine. Böylece kafalarının bir bölümü yakılır, en azından. En içtenlikli olanlarının bile… İşte bu hafızın hocası da, kendisi de o sebeple solculara karşı oluyor ve solcuların da insanlara zarar vereceğini sanıyor. Hayır! Böyle bir şey kesinlikle söz konusu olmaz. Solcular insan sevgisiyle, hayvan sevgisiyle ve doğa sevgisiyle doludurlar, gerçek solcular.

Her şeye rağmen çok az insanda görülebilecek yüksek zekâsından ve sağ duyusundan dolayı kutlarım bu içtenlikli Müslüman kardeşimizi. Neyse…

Yani Amerika artık Potamyalı Tayyip ve avenesiyle değil de Ozaysalı Ekrem İmamoğlu ve onun avenesiyle çalışmak istiyor. Ve bir de burada yeni bir aktör daha ortaya çıkardı. O da Molla Necmettin’in meczup oğlu Fatih Erbakan’ın Yeniden Refah Partisi. Önümüzdeki süreçte ABD Emperyalist Haydudunun oynatacağı önemli aktörlerden biri de o olacaktır. Tabiî bu İmamoğlugiller’in, Molla Necmettin’in oğlu Fatih Erbakangiller’in ihanet tiyatrosunda, Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi PKK, onun legal plandaki HDP’si, Yeşil Sol’u, DEM’i, PYD’si, YPG’si de olacak. İşte genelde bu aktörlerle oynatacak tiyatroyu ABD Emperyalist Haydudu. Bunlarla film çevirecek bundan sonra, önümüzdeki yıllarda.

Burada bir de şu konuyu ele almak istiyorum. İzmir’de Yoldaşlarımızın bütün çalışmalarına rağmen 1.900 küsur oy aldık. Bundan tam 10 yıl önce, 2014 yerel seçimlerinde 2.500 oy almıştık. Aradan 10 yıl geçmiş, Türkiye nüfusu 10 milyon civarında artmış. Tabiî buna paralel, bununla orantılı olarak seçmen sayısı da arttı. Ama bizim oy 2.500’den 1.900 küsura düşmüş.

Bu neyi gösteriyor?

Bütün dünyayla beraber ülkemizin de bayır aşağıya gittiğini gösteriyor, geriye savrulduğunu gösteriyor ülkemizin ve insanlarımızın. 10 yıl önce insanlar bugüne kıyasla sola, devrimcilere, sosyalistlere, komünistlere daha fazla ilgi gösteriyorlardı, daha fazla saygı gösteriyorlardı. Ama bugün o ilgi, işte görüldüğü gibi azalmış. Yeni nesil, yeni kuşaklar ne Mustafa Suphi ve Onbeşler’i biliyor, ne 10 Eylül 1920’de Bakü’de kurulan Gerçek TKP’yi biliyor. Bugünkü çakma TKP’yle ilgisi yok Gerçek TKP’nin. Bu Okuyan’ların, Aydemir Güler’lerin, onun türevi olan Erkan Baş’ların TİP’i sahtedir, “fake” TKP’dir, TİP’tir. Gerçek TKP’yle ne ideoloji bazında, ne kadro bazında, ne kültür, ne gelenek bazında zerre miktarda ilgisi yoktur. Aynen çakma, sahte ürünler gibi bunlar da Gerçek TKP’nin sahtesidirler, Gerçek TİP’in sahtesidirler.

İşte insanlarımız bunu bilmiyor. 68 Devrimci Kuşağını bilmiyor, onun mücadelesini bilmiyor. Denizler’i, Mahirler’i bilmiyor, 12 Mart, 12 Eylül’de kaybettiğimiz Şehitlerimizi, onların davalarını bilmiyor yeni kuşaklar. Ve acıdır ki kitap da okumuyor. Twitter, Tiktok’la büyük ölçüde zaman geçiriyorlar, yazılı kitap, yazılı metin okumuyorlar; buna tahammülleri yok, ilgi göstermiyorlar. O bakımdan derinlikleri yok düşünce bazında. İnsanlarımız, cahilleşti yani.

Bu bütün dünyada yaşandı. İşte Avrupa’ya baktığımız zaman art arda İsveç’ten, Finlandiya’dan, Hollanda’dan, Almanya’dan, Fransa’dan, İtalya’ya varıncaya kadar hep gerici, sağcı yani faşist zihniyetteki partiler, yükseliyor, iktidara geliyor. Latin Amerika’ya baktığımız zaman benzer durumla karşılaşıyoruz. Che’nin ülkesi Arjantin’de bile faşist, ABD uşağı, kuklası bir manyak başkan olarak seçiliyor.

Yani Sovyetler’in ve Sosyalist Kamp’ın yıkılması dünyanın dengesini bozdu. Dünya bayır aşağıya yuvarlanmaya başladı. Ve insanlık daha çok acı çekiyor, daha çok emperyalist savaşların kurbanı oluyor. İşte Gazze’deki savaş, yıkım, soykırım 7 Ekim’den bu yana sürüyor. Ve tüm ABD Emperyalist Haydutları ve Avrupa Birliği Emperyalist Haydutları bu soykırımın ve Siyonist İsrail’in destekçisi. Siyonist İsrail tek başına yapamıyor bu soykırımı. Onların desteğiyle, onların kucağında ve onların teşvikiyle yapıyor. Çünkü, biz 60’lı yıllardan beri ne dedik İsrail için?

ABD’nin Ortadoğu’daki bekçi köpeğidir, ABD’nin Ortadoğu’daki ileri karakoludur, ABD’nin Ortadoğu’daki jandarmasıdır, ABD’nin Ortadoğu’daki petrol bekçisidir. Bu tespitlerde bulunduk biz.

Zaten Siyonist İsrail’in liderleri de ne diyor?

“Biz ABD bayrağındaki görülmeyen yıldızız”, diyorlar.

Demek ki Batılı Emperyalist Haydutlarda insanlıktan, vicdandan, namustan, ahlâktan zerre miktarda bir şey bulamazsınız. Onlar sadece kendi ülkelerinin sınırları içinde kanunları uygularlar, anayasalarını uyarlar. Ama bizim gibi kapitalizmce geri ülkelerin yani Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin halklarını insan saymazlar, yük hayvanları olarak görürler. Ve bunların katledilmesi, soykırıma uğratılması onlar için hiçbir önem taşımaz.

İşte emperyalistlerin bu iğrenç içyüzleri ortaya çıktı. Sovyetler ve Sosyalist Kamp ne kadar hasta, yaralı, zaaflı da olsa insanlığı koruyordu. Avrupa’da hep sosyal demokrat iktidarlar işbaşına geliyordu. Ülkemizde de sosyal demokrat iktidarlar, Ecevit dönemi 70’li yıllarda yaşanıyordu. Ve devrimci hareket ülkemizde de çığ gibi gelişiyordu. Ve 74’ten 90’a kadar yani Vietnam’da 1974’te aldığı ölümcül hezimetten 1990 yılına kadar, ABD Emperyalist Haydudu, dünyanın hiçbir yerinde savaş çıkaramamıştı. ABD korkuyordu Sovyetler Birliği’nden. O yüzden uluslararası saldırganlıklara girişemiyor, savaşlar işgaller yapamıyordu. Ve dünya halkları bugüne kıyasladığımız zaman daha mutluydu o dönemde.

Evet…

Dünkü Tayyipgiller’in aldığı hezimet, yaşadığı hezimet önemli bir kazanımdır ülkemiz ve halkımız için. Bu beladan kurtulmak, Tayyipgiller adlı lanet halkasından, Yüzyılın Felaketinden kurtulmak en öncelikli görevdi. İşte onun önemli bir kısmı dün başarıldı, devamını getirmemiz lazım, bütün gücümüzle çalışarak.

Ve izleyen arkadaşların takip ettiği gibi, tüm siyasi yaşamımız boyunca olduğu gibi, devrimci değerleri, ahlâkı, namusu, onuru en önde tutan, en yüksekte tutan hep biz olduk. Bize verilen oylar hep bu değerlere verilmiş oylardır. İnsanlığın en yüce değerlerine verilmiş oylardır, devrimci kavganın en yüce değerlerine verilmiş oylardır.

Biz maratoncuyuz. Halkımızın bizi anlaması, daha uzun yıllar sürecek bir mücadele sonunda gerçekleşecektir. Ne yazık ki kaplumbağa hızıyla bu anlayış süreci ilerliyor bugün. Ama, eninde sonunda biz anlaşılacağız halkımız tarafından.

Nasıl 1920’den bu yana herkes gitti ama Hikmet Kıvılcımlı, onun savaşı, onun mücadelesi, onun ortaya koyduğu teori ve onun savaş bayrağı, Denizler ve Mahirler (ki Kıvılcımlı’dan etkilenmişlerdir, Kıvılcımlı’nın öğrencisi sayılırlar bir anlamda. Devrim anlayışları hariç sadece. Çünkü, Kıvılcımlı ve biz Leninci devrim anlayışını savunuyoruz. Bu arkadaşlar Latin Amerika tipi gerillacılığı öne geçirdiler devrim anlayışı olarak. “Leninci devrim anlayışının çağı geçmiş”, diyerek reddettiler. Onların yaptığı en büyük yanlış buydu.) ve Devrim Şehitlerimizin anısı kalmışsa; gelecekte de yine sadece biz kalacağız.

Hani halkımız der ya; “Sel gider, kum kalır.” Evet bizim dışımızdakilerin hepsi gidecek ve biz kalacağız. Türk ve Kürt Halkının kurtuluşu sadece bizim gösterdiğimiz yolda, bizim yürüttüğümüz savaşın sonunda ve bu savaşın zafer kazanmasıyla gerçekleşecektir. Bundan adımız gibi eminiz.

Kalın sağlıcakla…

01 Nisan 2024