Varlığını halkımızı Allah’la aldatarak, Laikliğe saldırarak, şeriatla yönetilen Faşist Bir Din Devleti kurmak üzerine kurgulayan AKP’nin kapatılması için 08.01.2024 tarihinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduk. Çünkü “Demokratik ve Laik Cumhuriyet İlkelerine Aykırı Eylemlerin Odağı Haline Geldiği” zaten tespit edilen AKP, artık şiddet çağrılarının da cihad çağrılarının da merkezi haline gelmiştir.
08.01.2024, tarihi bir gündür.
Meclis içindeki ve dışındaki sözde muhalefetin yapmadığını, Tarihsel görev bilinciyle, Siyasi sorumluluğunun gereği Partimiz yerine getirdi.
Halkın Kurtuluş Partisi, bilimsel sosyalizmin yılmaz savunucusu, uygulayıcısı, temsilcisi olarak aynı zamanda Ortaçağcı gidişe olanak tanıyan, zemin hazırlayan AB-D’nin “demokrasi güçlerinin” “umut kaynağı” olan Sevrci sahte solun asla yapmayacağı bu hareketle Laikliğin gerçek savunucusunun kim olduğunu bir kez daha ispat etmiştir.
Halkın Kurtuluş Partisi karanlıklara ışıktır, pusuladır. Halkın Kurtuluş Partisi Halkımızın umudu, sırtını güvenle yaslaması gereken dağdır. Her ne kadar içinde yaşadığımız günlerde anlaşılamasa da değerimiz, Tarihin sayfaları yazacak bizleri. O günler de gelecek. Bu geriye gidiş bir gün elbet son bulacak, sona erdireceğiz. Böyle biline.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına verdiğimiz dilekçenin ardından Genel Merkez Disiplin Kurulu Başkanımız Av. Ayça Okur Yoldaş’ın yaptığı açıklama aşağıdadır:
AKP’nin, Anayasa Mahkemesi’nin 30.07.2008 tarih, 2008/1 Esas ve 2008/2 Karar sayılı kararı ile “DEMOKRATİK VE LAİK CUMHURİYET İLKELERİNE AYKIRI EYLEMLERİN ODAĞI HALİNE GELDİĞİ” zaten tespit edilmişti. Bu karardan sonra da AKP siyasal çalışmalarını; “şiddet çağrıları” içerecek şekilde sürdürmektedir. İşte Halkın Kurtuluş Partisi’nin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bu başvurusu, Anayasa, Siyasî Partiler Kanunu ve AHİS uyarınca temelli kapatılmasına karar verilmesine dair dava açmak üzere iddianame hazırlayarak Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi talebini içermektedir.
Laik Cumhuriyet can çekişiyor. Faşist Din Devleti geliyor. Şeriat geliyor. 20 yıldır vatanımız ve halkımız için ilk evvel de kadınlarımız ve çocuklarımız için bu dünyadaki cehennem olan, ölüm demek olan şeriat, aynı Nazilerin Nasyonal Sosyalist adını alarak Alman Halkını kandırdığı gibi AKP de “inanca özgürlük” adı altında Laikliğe saldırdı. Ve de Halkımızı Allah’la kandırıyor.
Halkın Kurtuluş Partisi, daha Refah Partisi Anayasa Mahkemesince kapatılmadan çok önce, sonrasında da AKP Genel Başkanının AB-D Emperyalistlerince iktidara taşınması aşamasında çok feryat etti, Laiklik tehlikede diye. Ancak ne o zamanın AB-D’ye dümen kırmak üzere olan Meclis dışındaki muhalefeti görebildi bu gerçeği ne de gariban halkımız. Hezeyan dediler, yok böyle bir sorun, özgürlük kısıtlanıyor, buna biz de karşıyız dediler. İşte cehenneme giden taşları böyle ördüler.
Sözde türbana özgürlük, inanca saygı diye yakılan ateş bugün cihad naraları ile ülkemizi kasıp kavuruyor.
Ne diyordu deney?
Kurbağayı kaynar kazana atarsanız, can acısının verdiği refleksle kendini suyun dışına atar. Oysa önce kazana atıp sonra suyu ısıtmaya başlarsanız, yavaş ısınan suda kendini bekleyen sonu algılayamaz, sıcağı hissettiği zaman ise çok geç olur. İşte halkımızın durumu buna benzetilebilir. AKP suyu yavaş yavaş ısıttı. Artık kaynıyor ve tehlikeyi farkında değil halkımız.
Ateşin harlandığını nereden anlıyoruz?
Şunlardan:
AKP Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan; “Nasıl ki ABD ile bazı görüşmeleri Taliban yaptıysa Türkiye ile çok daha rahat yapması lazım çünkü Türkiye’nin, onun inancıyla alakalı ters bir yanı yok”, diyerek Afganistan’ı Ortaçağ’a götüren Taliban’a açıktan övgüler düzebilmektedir.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Meclis Genel Kurulunda bütçe görüşmeleri sırasında; “O sizin yaşadığınız Türkiye eski Türkiye. Ora bitti, vedalaşın. Uyanın uyanın. Türkiye artık bambaşka bir ülke. Totaliter kanunlarınızla insanların dinine, inancına, eğitimine, yaşantısına müdahale ettiğiniz Türkiye yok artık. Bunu görün, uyanın”, diyerek, “eski Türkiye” dediği Laik Cumhuriyet’e meydan okumaktadır.
AKP tarafından Meclise taşınan, HÜDA-PAR Genel Başkanı TBMM Genel Kurulunda; “eyalet sistemi, özerklik ve federasyon gibi yönetim modelleri üzerinde serbestçe tartışılabilir”, diyerek ülkemizin etnik ve din temelli bölünüp parçalanmasının propagandasını yapabilmektedir.
İktidarın koruyup kollaması, yönlendirmesi adı altında Hilafet mitingleri düzenlenmekte, Anıtkabir’de Laik Cumhuriyet karşıtı, Şeriat yanlısı sloganlar atılmakta, Ülkenin camileri iktidardaki davalı siyasi partinin siyasal propaganda mekânlarına dönüştürülmekte ve hem de 10 Kasım’da bir kısım Ortaçağcı Tarikatçı Teğmen Antiemperyalist Kurtuluş Savaşımız’ın önderi Mustafa Kemal rozetini takmayı reddetmekte ve fotoğrafını da buruşturup yere atabilmektedir.
AKP’nin, temel hak ve özgürlüklerin geçerli olduğu Laik ve Demokratik bir hukuk devletini değil, din kurallarının geçerli olduğu, referanslarını dinden alan bir toplumsal modeli gerçekleştirmeyi amaçladığını, bu tür eylemlerin Partinin Genel Başkanından başlayarak her kademesince kararlılık ve yoğunlukla işlenmesi suretiyle Laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiğini ortaya koymaktadır.
Esasen, Cumhuriyet’e yönelik bu tür saldırılar karşısında Cumhuriyet’in Savcılarının re’sen harekete geçip gerekli yasal işlemleri başlatmaları gerekirken davalı siyasi partinin 12 Eylül 2010 Referandumu’ndan sonra Yargı’yı da kerte kerte etkisi altına alması nedeniyle Cumhuriyet’in Savcılarının yapması gereken hukuki girişimleri müvekkil parti yerine getirmektedir. Ülkenin en Vatansever, en Halksever Partisi olan müvekkil parti Tarihsel sorumluluğunun bilinciyle bu girişimleri yapmaktır.
Şimdi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılarına hazır bir iddianame sunuyoruz.
Bakalım taşıdıkları sıfatları gibi gerçekten Laik Cumhuriyet’in savcıları mı yoksa örülmekte olan Faşist Din Devletinin savcıları mı?
Hep birlikte görelim.
8 Ocak 2023
HKP Genel Merkezi