Miniğimiz, minik kızımız yarın sabah veterinere gidecek. Bakalım kanseriyle ilgili ne diyecek, ne yapacak veterinerlerimiz?
Saygıdeğer Arkadaşlar;
Türkiye günlerdir neyi tartışıyor?
Dilan Polat-Engin Polat vurgunu, soygunu; Mehmet Aslantuğ’un boşanması, görüşmesi vesaire. Türkiye bir çete devletine dönüşmüş yahu.
Uygun giden, düzgün giden bir tek iş var mı?
Her taraf yolsuzluk, her taraf vurgun, her taraf soygun, her taraf hırsızlık, her taraf çete, mafyalaşmış çıkar grupları sarmış ülkeyi.
Diğer yanda alınteriyle geçim sağlayan İşçi Sınıfımız, yoksul köylümüz, memurlarımız, küçük esnafımız… Bunlar için hayat cehennem. 85 milyon nüfusumuzun 60 milyonu aşkın bir kesimi bu cehennemin içinde yaşıyor. Asıl mesele bu cehennemi yaratanlardan kurtarmak ülkeyi!
Kimdir yaratanlar?
ABD Emperyalist Haydutları ve onların emrindeki, 21 yıldan bu yana, onlar tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin tepesine çöktürülmüş, mafyatik bir çıkar örgütünden başka hiçbir şey olmayan Tayyipgiller İktidarı. Baş sorumlu bunlardır. Bunlardan kurtulmamız gerekir öncelikle.
Şimdi de medyada ekranları, gazete sayfalarını dolduran tartışmalar şunlardır: “Can Atalay serbest bırakılmıyor, Anayasa Mahkemesi bırakılsın, dedi. Yargıtay bırakmıyor, bu nasıl iş?”
Türkiye’de yargı diye bir şey kalmadı, Türkiye bir çete devleti yahu.
Bizim dışımızda bunu söyleyebilen var mı?
Biz yıllardan bu yana tekrarlamaktan bıkıp, usandık. En tepesinden en aşağısına kadar yargı diye bir şey bırakmadı Türkiye’de bu Tayyipgiller İktidarı. Hepsi Kaçak Saray’ın hukuk bürosuna dönüştü. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, alt düzeydeki mahkemeler…
Bunlardan adalet beklemek; ölü gözünden yaş beklemek, der ya halkımız, aynen öyle bir şey.
Yine yıllardan bu yana söylüyoruz, Türkiye’de tıpkı Nazi Almanya’sında olduğu gibi İkili Devlet var.
1- Enkaza döndürülmüş, bütün kurumları yakılmış, yıkılmış, tahrip edilmiş, Birinci Kuvayimilliyenin Zaferi üzerine inşa edilmiş olan, kısmen de olsa Laik Türkiye Cumhuriyeti.
2- Merkez üssü Kaçak ve de Haram Saray olan Tayyipgiller’in Faşist Din Devleti.
İşte yargı, büyük oranda bu Faşist Din Devleti’nin emrine, buyruğuna girmiştir, onun bir aparatı olmuştur, onun bir operasyon silahı olmuştur.
Bunu anlatamadık yahu…
Türkiye’de ikili devlet olduğunu bizim dışımızda iddia eden bir siyasi hareket yok.
Bu sabah Erk Acarer’in videosunu izliyordum, İspanya’daki Muhammed Yakut’u konuk etmiş, onunla konuşuyor, bu yolsuzluklar üzerine.
Muhammed Yakut bile diyor ki, “Türkiye’de ikili devlet var şu anda. Bir Türkiye Cumhuriyeti, bir de AKP devleti”. Yani o bile görüyor.
Ama onun dışında kallavi hukukçu geçinenler, bilim insanı geçinenler, siyasetçi geçinenler, televizyoncu, gazeteci geçinenler hâlâ bu gerçeği görebilmiş değil.
Zavallı bunlar. Zavallılar… Daha önceleri de dediğimiz gibi; yürek yok. Sonra da yeterli siyasi namus yok, dürüstlük yok, ahlâk yok. Olanda da eser miktarda var. Öyle olunca, işte böyle ekranlarda, sayfalarda habire geyik çevirip duruyorlar. Türkiye’nin hiçbir gerçekliğini olduğu şekliyle göremiyorlar.
Bunların alayı Amerikancı, alayı NATO’cu, alayı Avrupa Birlikçi.
Neyi görür bunlar?
Hiçbir şeyi göremezler. Ne dünyayı okuyabilirler doğru dürüst ne Tarihimizi bilirler ne şu anki Türkiye’nin gerçeklerini bilirler. Hep söyleyegeldiğimiz gibi, bizi anlamadığınız sürece hiçbir gerçeği anlayamazsınız.
Tayyip’in diploması yok yahu. Karikatüre çevirdiği Anayasasında bile 101’inci madde; Cumhurbaşkanı olabilmek için yüksekokul diplomasına sahip olmayı şart koşar.
Yok böyle bir diploması Tayyip’in. Ve biz bunu Mayıs Seçimlerinde Yüksek Seçim Kurulu Üyelerine kadar söyledik. Onların bile vurduk yüzlerine, kanunsuzluk yaptıklarını gösterdik orada, TRT binasının içinde. Propaganda konuşmalarının çekiminin yapılması için oraya gittiğimizde, orada bulunduğumuzda.
Kimse bunun üzerinde durmuyor.
En başta diplomasız biri, nasıl “cumhurbaşkanıyım ben” diye yutturur kendisini?
Anayasayı baştan ihlal ederek geliyor o makama. Dolayısıyla onun atadığı bütün hükümetler, bütün bakanlar, çıkardığı bütün kanunlar, kanun hükmündeki kararnameler, yaptığı bütün anlaşmalar, verdiği bütün ihaleler, devlet kurumlarına atadığı bütün insanlar hepsi kanun dışı… Anayasa dışı, kanunlar dışı…
Kimse bunların üzerinde durmuyor. Bizim dışımızda kimse uğraşmıyor bunlarla.
Herkes “cumhurbaşkanı” diyor mu Tayyip’e?
Diyor.
Bre sahtekârlar, bilmiyor musunuz diplomasızlığını?
Biliyorsunuz.
Anayasanın maddesi de, 101’inci maddesi de ortada.
Utanmıyor musunuz cumhurbaşkanı demeye?
Ama yürek yok, namus yok değil mi?
Şu anda konumumuz iyi. İşte böyle geyik çevirerek durumumuzu idare ediyoruz, evde evlâd u ıyâl var. Elimize de üç beş kuruş geçiyor, konumumuzu bozmayalım diye bu düzenbazlığa alet oluyorsunuz.
Kaçak ve de Haram Saray diyebiliyor musunuz Tayyip’in oturduğu saraya?
Diyemiyorsunuz.
Yok, Beştepe’ymiş, yok bilmem neymiş…
Utanmazlar!..
Bütün bu kanunsuzlukları görmezlikten geleceksiniz, ondan sonra da yok Can Atalay niye çıkmıyor?
Biz Sorosçu Kemal’in köyün delisi konumunda, şurada burada bağırttığı Özgür Özel’e patronluk yapan İmamınoğlu’nun başkan olduğu belediyeye dilekçeyle başvurduk. Dedik ki; “Tayyip burada belediye başkanlığı yaptı ve o arada size de, belediyeye de bir diploma sundu. O diploma da sahte. Bir verin bakalım o sahte diplomayı bir görelim.”
Verdiği cevabı düşünebiliyor musunuz?
Aynen şu: “Özel hayatın gizliliğine girdiği için bu konu, talebinize olumlu yanıt veremiyoruz.”
Utan be İmamınoğlu, utan. Boyundan posundan utan.
Düzenbaz adam, yüzlerce personel alıyorsun belediyeye. İşçi alıyorsun, memur alıyorsun, mühendis alıyorsun.
Onların diplomasını istemiyor musun işe alırken?
İstiyorsun değil mi?
Peki onların özel hayatlarına mı el atmış oluyorsun diploma isterken?
Bunlar böylesine sıkılmaz adamlar. O da şimdi yıllarca patronluk yapacak bu Özgür Özel’e. Bed sesiyle sağda solda geyik çeviren bu adama patronluk yapacak. Bugüne kadar Sorosçu Kemal oynatıyordu, şimdi de İmamınoğlu oynatacak. Muhalefet de bu halde… Yürekler acısı yani nereden baksanız…
Saygıdeğer Arkadaşlar;
Bunların alayını buralara getirenler Amerika’dır. O haydut devlet, onun ajan örgütleridir.
Hep dedik ya, 1950’den bu yana Türkiye Amerika’nın yarısömürgesidir. İktidarlara kimin geleceğini, orada ne kadar tutulacağını, ne zaman iktidardan onun tekerleneceğini ve yerine kimin getirileceğini hep o haydut devlet belirliyor.
Yani bunların aralarındaki kavga hep çevrimiçidir. Bir tantanacılık oyunu bunların yaptıkları, halkı kandırmaya yönelik, halkın gözünü boyamaya yönelik. Yoksa bunların alayı ABD hizmetkârı.
Osman Kavala’sı da, Selahattin Demirtaş’ı da, Can Atalay’ı da, TİP’i de, Meclisteki Tayyipgiller’den tutun da onun Arka Bahçelisi’ne, Arka Bohçalısı’na, Testici’sine, çömlekçi’sine, Sinan Oğlan’ına, Aksakal’ına, göksakal’ına, bilmem nesine varıncaya kadar. Sorosçu Kemal’in, İmamoğlu’nun, Özgür Özel’in Yeni CHP’sine varıncaya kadar… Akşener’i de, gökşener’i de… Davidson Ahmet’in, Bilderbergci Bebecan Ali’nin, Karamolla’nın, Mehmet Ağar’ın fedaisi Gültekin’in, alayı bunların ABD hizmetkârı. Bunların hepsi suçlu, hepsi hain bunların. Türkiye diye, vatan diye, halk diye bir dertleri yok. Varsa yoksa kendilerini oralara getiren efendilerine hizmet, o koltukları muhafaza etmek, küplerini doldurmak, ballı maaşlarla ortalıkta gezmek, yaşamak, bunların derdi. Bunların alayının varlık değeri bir solucandan daha fazla değil.
İşte böyle insanları buluyor ve tepe tepe kullanıyor ABD Emperyalist Çakalı.
Biz bunları söyleyince de, bu acı gerçekleri söyleyince de alayı bize düşman oluyor. Alayı…
Tayyipgiller art arda soruşturmalar açtırıyorlar bize. İşte yeni, Avukat Yoldaş’ımızı tekrar aramış İstanbul Emniyetinden polisler. “Nurullah Amcanın yeni bir soruşturması var. Gelip ifade vermeye çağırıyoruz”, diye. Avukat Yoldaş’ımız da; “Ev hapsinde şu anda. Gelemez, çıkamaz”, demiş. Onun üzerine; “Ben savcıya yazayım bu durumu”, demiş.
Savcılar da ifade almaya bizi çağıramıyorlar. Çünkü onların yüzüne karşı; “Bu benim söylediklerimin, yazdıklarımın bir tek cümlesinde bir yanlış var mı?”, diye söylüyoruz.
Yok.
Ama senin savunduğun adam baştan aşağı binbir suça batmış. Ona tık diyemiyorsun, tam tersine onun emrinde, biz gerçekleri söyledik diye; vatanımızı, milletimizi, halkımızı savunduk diye onun emriyle bizi suçlamaya kalkıyorsun, bize davalar açtırıyorsun ve bize cezalar verdiriyorsun.
Ayıp, diyoruz.
Dört yıl okuduğunuz Hukuk Fakültesinde verdiğiniz emeği de çöpe attınız, okuduğunuz kitapları da çöpe attınız. Yazık diyorum, acıyorum size, diyorum.
Bizim bu sözlerimizi duymamak için işi polise havale ediyorlar. İfadesini al da bu ihtiyarın, bize gönder, biz de dava açalım, onunla hiç karşılaşmadan başımızdan bu belayı savmış olalım diye.
Ve tabiî bizi eninde sonunda içeriye atacak. Atsın.
Ne kadar ömrümüz kaldı ki korkalım? Gençken bile ölür müyüz kalır mıyız diye hiç düşünmedik devrimci kavgalarımızda. Şimdi bu yaştan sonra hapislikten mi çekineceğiz.
Ve bu yaştan sonra içeride olmuşuz, dışarida olmuşuz ne fark eder bizim için?
Sadece bu kuyruklu torunlarım, köpeklerim, kedilerim bizim mütevazı yardımlarımızdan mahrum kalırlar.
Yine bu İmamınoğlu, arkadaşlar…
Konuya duyarlı olanlar bilir, İşçi Sınıfı Mücadelesine duyarlı olanlar bilir. Türkiye’de işkolu ayırt etmeksizin İşçi Sınıfımızın haklarını savunmak için, alınterini savunmak için gece gündüz mücadele eden bir tek sendika var, yönetiminde Yoldaşlarımızın olduğu. Başta Ali Rıza Küçükosmanoğlu ve ekibinin olduğu DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası. Binlerce işçinin ekmeğini büyütüyoruz biz. Ama medyada yer almaz onun mücadelesi de.
İmamınoğlu Belediye Başkanı seçildiğinde, Ali Rıza Başkan görüşme talebinde bulundu; hem İmamoğlu’na hem de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a. Mansur Yavaş hemen dönüş yaptı, görüştü. Ali Başkan dedi ki; “Örgütlenmemize bir engel oluşturulmasın belediye tarafından. Yani işçiler korkutulup, ürkütülüp, sindirilmesin. Tek talebimiz bu”, dendi. Mansur Yavaş’ın verdiği cevap da; “Ben işçinin iradesine ipotek koymam. Hangi sendikada örgütlenmek isterlerse orada örgütlenirler, ben karışmam”, şeklinde oldu.
Ama bu İmamınoğlu… Bu karanlık, bu düzenbaz adam, hâlâ, bakın kaç sene oldu, dönüş yapmadı Ali Başkan’a.
Bunlar böyle. Yılan gibiler.
Neylersiniz…
İşte bu tür acı gerçekleri dile getirince; Tayyip’in medyası da, havuz medyası da, muhalifi oynayan medya da bize en ağulu düşman oluyor. Dikkat ederseniz, bizim eylemlerimiz orada yer almaz, onların ekranlarında, sayfalarında. Bizim suretimiz oralarda görünmez. Partimizin mücadelesinden, adından söz etmezler onlar.
“Ya bunlar oyunbozanlık yapıyor. Biz ne güzel bak Amerika’nın bize verdiği görevler çerçevesinde oyun olsun torbamız dolsun diye gazetecilik yapıyoruz, televizyonculuk yapıyoruz. E, sen bizim kumarımızı karıştırıyorsun, bizim ekmeğimize de taş koyacaksın”, diyerek bize düşmanlık ederler.
Tayyip’in havuz medyası ne kadar düşmansa, muhalifi oynayan bu medya da o kadar düşman bize. Ama biz mücadeleye hiç ara vermeden, hiç hız kesmeden devam edeceğiz.
Şairimizin dediği gibi:
Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş
Eninde sonunda biz namuslular, yiğitler kazanacak!..
Bizim ömrümüz yetmese de bayrağı devrettiğimiz genç Yoldaşlarımız o zaferimizi kutlayacaklar.
Kalın sağlıcakla…
9 Kasım 2023