Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut’un 14 Mayıs günü yaptığı değerlendirme

Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut, 14 Mayıs Seçimleri sürerken görüntülü bir değerlendirme yapmıştı. Genel Başkan’ımızın yaptığı değerlendirme konuşmasının tape edilmiş halini yayımlıyoruz.

***

Saygıdeğer Arkadaşlar;

Biz, bilindiği gibi sosyalistiz. Ve ömrümüzü sosyalizme adadık. 1967 yılında öğrenci olarak İstanbul’a geldik. Sosyalizmle, Bilimcil Sosyalizmle tanıştık. Ve o günden bu yana, yaşamın en anlamlı şekilde ancak sosyalizm için kavgaya, savaşa girmekle yaşanabileceği sonucuna vardık. Ve o günden bu yana bir denize dalar gibi daldık kavgaya.

O yıllarda tabiî bütün dünyada sosyalizm yükselişteydi. Latin Amerika’da sosyalist devrimler oluyordu. Amerika faşist darbeler tertipliyordu o devrimleri yıkmak için, devrimci iktidarları yıkmak için, devrimci önderleri öldürmek için. Afrika’da; Tanzanya’da, Gine’de, Mozambik’te, Angola’da, Sudan’da, Etiyopya’da sosyalist devrimler oldu. Ve sosyalist iktidarlar yönetime geldi. Çinhindi’nde; Vietnam’da Kamboçya’da, Laos’ta sosyalizm egemen oldu. Yani tüm dünyada sosyalizm rüzgârı esiyordu. Devrimci fırtınalar hâkimdi.

Ülkemiz de aynı şekildeydi. 1960 Politik Devimi sonrası sosyalizm serbest bırakılmıştı. Ve hızla çığ gibi gelişmişti sosyalizm. Başta aydınlar, öğrenci gençlik, eğitim emekçileri, mühendisler, doktorlar, akademisyenler, bilim insanları olmak üzere, kitlelere hızla yayılıyordu.

İşte bunu engellemek için Amerika ve onun Türkiye’deki Süper NATO’su-Kontrgerilla örgütü; 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 Faşist Darbelerini tezgâhladı, sosyalizmin önünü kesmek için.

Bütün bunlar engel olamazdı sosyalizmin gelişmesine, yükselmesine. Ama Sovyetler Birliği ve Sosyalist Kamp çöktü. Onun sebepleri uzun hikâyedir. Ama özetçe; Marksizmin-Leninizmin prensiplerinden vazgeçildiği için Sovyetler Birliği ve Sosyalist Kamp çöktü. Ve dünya hızla baş aşağı yuvarlanmaya başladı. Bayır aşağı gidiş başladı.

ABD Emperyalist Haydudu, Uluslararası Emperyalizmin 1945 sonrası dünya liderliğini yapmaya başladı. Ve tabiî İngiltere ve Avrupa Birliği Emperyalistleri de bunun yedeğindeydi. Sosyalist Kamp’ın yıkılmasıyla birlikte bu haydutlar, Dünyanın tek hâkimi oldular. Dünyayı babalarından miras kalmış çiftlik gibi görmeye başladılar ve gönüllerince at koşturmaya başladılar tüm dünyada.

Pervasız saldırılarda bulundular. Yugoslavya’ya saldırdılar, Irak’a saldırdılar, Libya’ya saldırdılar, Afganistan’daki sosyalist iktidarı yıktılar, saldırarak. Suriye’ye saldırdılar. Ne kadar antiemperyalist, devrimci, ulusalcı iktidar varsa, onların hepsini yerle bir etmeye başladılar.

Tabiî bu arada emperyalist değerler sistemi de kendileri ile beraber; askerleriyle, ajan örgütleriyle ekonomik tekelleriyle beraber yayılmaya başladı bütün dünyaya. Öyle ki insanlar sosyalizmin, devrimciliğin antiemperyalistlik olduğunu kavrayamıyorlar. Devrimciliğin birinci şartının, dünyanın baş emperyalist haydut devleti ABD Emperyalizmine, onun yerli işbirlikçilerine karşı mücadele etmek olduğunu kavrayamıyorlar, öngöremiyorlar.

Sahte değerler yayılmaya başladı emperyalizmle birlikte. Oysa insanı insan yapan, gerçek anlamda insancıl değerlerdir. İnsanlık, sosyalizmi 1 milyon 800 bin yıl boyunca yaşadı. İlkel Komünal Toplumİlkel Sosyalist Toplum Dönemi-Konağı diyoruz biz bu döneme.

Ancak 6 bin yıl önce, ilkin aşağı Mezopotamya’da, Sümer’de Sosyal Sınıflara parçalanmış toplum biçimi çıktı ortaya ve insanlar, artık çıkarları ve durumları birbirinden farklı düşman sınıflara parçalandı. Ondan sonra; yalan, hile, dümen, namussuzluk, onursuzluk, sevgisizlik bu Sınıflı Toplumla birlikte ortaya çıktı. Yoksa bizim bugün yüksek onurlu değerler olarak bildiğimiz, yüce değerler olarak bildiğimiz; dürüstlük, mertlik, doğruluk, yalan, hile, düzen bilmemezlik, cesaret ve toplumu düşünme, tüm canlıları düşünme, doğayı savunma gibi değerler hep İlkel Komünal Toplumdan bize aktarılıp gelen değerlerdir. Sınıflı Toplum bunları tümüyle silip süpüremedi insanlığın bilincinden. Yani o Komuna, insanlığı hep korudu. Bu değerleri hep var etti. Kuşaktan kuşağa aktardı. Ama Sınıflı Toplumlarda ne yazık ki, şu an insanların çok önemli bir bölümü bu değerleri sadece dudaktan savunmaktadır. Davranışça savunmamaktadır.

Şu anki, yeni içinden çıkmakta olduğumuz seçimlerin siyasilerine baktığımız zaman, bunların her türlü içtenlikten, insani değerlerden, erdemlerden uzak olduğunu görüyoruz, arkadaşlar. Biz bunların dincilerine “CIA Dincisi” diyoruz, sol geçinenlerine “CIA Solu”, sosyalist geçinenlerine “CIA Sosyalisti”, diyoruz. Çünkü hepsi Amerika ile iç içe bunların. Sosyal Demokratları da öyle. Zaten önderlerini, liderlerini bizzat Amerika belirliyor. Amerika iktidara getiriyor.

Bilindiği gibi Tayyipgiller’i de aynı güçler iktidara getirmiştir. AKP’nin nasıl kurulduğunu anlattık. İnternet ortamında, videolarda dolaşıyor. “AKP nasıl kuruldu?” derseniz hemen karşınıza çıkar. Amerikalılar, İsrailliler, İngilizler kuruyor AKP’yi. Ve başına da Narsistik Kişilik Bozukluğu hastası, Mitomanik Kişilik Bozukluğu hastası, Kriminal Psikopatik Kişilik Bozukluğu hastası Tayyip’i getiriyorlar. Çünkü en iyi onunla Türkiye’yi, Laik Cumhuriyet’i çökertebileceklerini ve Türkiye’yi bütünüyle, her yönden Amerika’nın yedeğine alabileceklerini görüyorlar. Ve 21 yıldan bu yana bu iktidar ABD’li efendilerinin kendine verdiği her türlü görevi sadakatle yerine getirdi.

Onun yerine kimi, şu anda kimi, geçirmek istiyorlar ve geçirecekler?

Öyle görünüyor ki, Yeni CHP’nin, Kuvayimilliye zaferi sonrasında kurulmuş, Mustafa Kemal’lerin, İnönü’lerin antiemperyalist gerçek CHP’si ile hiç ilgisi olmayan, onun ters yüz edilmiş biçimi olan, TESEV’ci Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’sini ve onun etrafında kümelenmiş Ortaçağcı Amerikan uşaklarını taşıyacaklar iktidara. Bir süre de sömürge valiliklerini bunlara yaptırtacaklar.

Sol ortama baktığımız zaman kimi görüyorsunuz, adına sol diyen?

Yeşil Sol Parti. Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’nin Amerika’yla, onun Pentagon’uyla, onun Özel Kuvvetleriyle, casus örgütleriyle, Irak’ta, Suriye’de, Türkiye’de iç içe olmuş, omuz omuza olmuş, yan yana olmuş PKK’nin siyasi plandaki temsilcisi HDP’nin ve yandaşlarının temsil ettiği bloku, cepheyi görüyorsunuz.

Bugün için sol geçinenlerin başında da özellikle proje olarak pazarlanan ve medyada deprem profesörlerini bile sollayacak şekilde kanaldan kanala koşturulan, ağırlanan, parlatılan ikbal avcısı TİP’in dörtlü ABD uşağını görüyorsunuz.

Bunların hepsi, 30 Mart’taki NATO oylamasında gördüğümüz gibi, NATO’ya doğrudan ya da dolaylı “evet” dedi. Yahu Finlandiya’da bile, arkadaşlar, Sol İttifak ve Milliyetçiler hayır oyu veriyorlar Finlandiya’nın NATO’ya girmesine. Bağımsızlığımızı niye Amerika’ya ve onun NATO’suna teslim edelim, diyorlar.

Ama Türkiye’ye baktığımız zaman, içler acısı bir durumla karşılaşıyoruz. Dincisi de Amerikan uşağı, sosyal demokratı da Amerikan uşağı, milliyetçi geçineni de Amerikan uşağı, solu, sosyalist geçineni de Amerikan uşağı. Böyle bir felaket durum yarattı, insan sefaleti solucanları bulup, devşirip onları iktidara taşıdı Amerikan Emperyalistleri.

İnsanlığın daha çok çekeceği acılar var, arkadaşlar. Ülkemizin de öyle…

Fakat dünyada bu bayır aşağı gidiş, bu sosyalizmden uzaklaşış çok uzun sürmeyecek, insanlık emperyalist yağmacıların içyüzlerini gittikçe daha fazla tanıyacak ve yeniden bir uyanış başlayacak. Buna adımız gibi inanıyoruz biz. Ve onun savaşını veriyoruz. Onun mücadelesini yapıyoruz.

Che Guevara’yı Yuro Geçidi’nde pusuya düşürüp öldüren, CIA yönetimindeki faşist diktatörün askerleri idi. Denizler’i, Mahirler’i bizzat astıran, katlettiren yine CIA ve onun Türkiye’deki şubesi Kontrgerilla’dır. Biz bu gelenekle devrimciliği benimsedik, içselleştirdik ve onu vazgeçilmez yaşam ve insanlık kuralı olarak benimsedik. Ve 1967’den bu yana bu şekilde savaşımızı sürdürüyoruz.

Herkes için bu dünyadaki yaşamın sonunda varacağı yer, Barış Manço’nun da dediği gibi “altı üstü beş metrelik bez”dir, değil mi?

E, o zaman mal mülk peşinde koşmak, koltuk, makam, ün, poz peşinde koşmak insanı insanlıktan uzaklaştırır; insani değerlerden de uzaklaştırır tabiî. İnsanı hayvandan ayıran, insani değerlerdir, bilincinde taşıdığı değerlerdir. Hayvanlar içgüdüleriyle hareket ederler. Onlarda üstbilinç yoktur. Altbilinçleriyle hareket ederler. Ama insanda üstbilinç vardır. Burası ahlâki, vicdani değerler sisteminden oluşur. Eğer onu taşımazsanız hayvandan bile daha aşağı seviyeye düşersiniz. Çünkü hayvanın yaşam kodları ancak ona elveriyor. Oysa biz canlılar nen sürecindecağı yer,ı iktidara taşıdıâleminin evrim sürecinin en tepesindeki türüyüz. O bakımdan asla değerlerimizden ömrümüz pahasına, hayatımız pahasına vazgeçemeyiz.

Ne deriz hep?

“Onur yaşamdan önemlidir.”

Bize hiç kimse hile yaptıramaz, yalan söyletemez, hiç kimse korkutamaz bizi. Nasıl olsa öleceğiz. Korkarsak insanlığımızın hakkını veremeyiz. Biz Gerçek İnsan olarak yaşamaya karar verdik. Gerçek İnsan ve Gerçek Devrimci olarak yaşayacağız.

Komünist inancını toprağa taşıyan ünlü bir şairimiz vardı. 1951 TKP Komünist Tevkifatı’nın direnen devrimcilerinden, Arif Damar.

Ne diyor dizelerinde?

“İlle de güzel günler, görmek için beklenmez” diyor. “Beklemek de güzel”, diyor. Ve biz buna bir dize daha ekliyoruz:

Muhakkak ki en güzeli, o güzel günlerin bir an önce gelmesi için zümrüt bir denize dalar gibi kavgaya dalmaktır, arkadaşlar.

Biz bunu yapıyoruz. Bunu yapmakla da insanlığımızın hakkını veriyoruz. Yoksa başka türlü bir yaşam bizce insan olarak yaşamak değildir ve yaşamın anlamından uzaklaşmaktır. O bakımdan zerre miktarda da olsa insani, vicdani ve siyasi prensiplerimizden, erdemlerimizden taviz veremeyiz, esneyemeyiz, arkadaşlar. Nasıl ki hiçbir zulüm, hiçbir güç bizi korkutamazsa, bizim çelikten irademizi eğip bükemezse; hiçbir maddi çıkar da bizim bu değerlerimizde herhangi bir bozulma yaratamaz.

O bakımdan biz seçimlerin ve mücadelenin hep kazananıyız. Çünkü biz bu şekilde mücadele etmekle insan olarak yaşıyoruz, yaşayabiliyoruz. E, amaç da zaten budur. İnsan ömrü bir göz açıp kapamak kadar kısa. Gelir, geçer. İşte bu kısa ömrü, önemli olan insan olarak yaşayıp insan olarak tamamlayabilmek.

Stoacı düşünürler der ki; insanın bir etki alanı vardır. Güç alanı vardır. Yani gücünü yetirebileceği, kontrol edebileceği bir alan vardır. Önemli olan o alanda yapması gerekenleri yapabilmesidir. Yoksa gücünün dışında kalan, gücünün yetmediği, kontrol alanının dışında kalan meselelerde, olaylarda yenilebilir insan. Mağlubiyete uğrayabilir, başarısızlıklar yaşayabilir. Yani bunlar bizim dışımızda olan şeylerdir. Yani önemli olan, kontrol alanımızda yapmamız gerekenleri insani ve vicdani değerlerimize uygun olarak eksiksiz yapabilmektir. Ancak o zaman; “İnsan olarak yaşadık ve biz Gerçek İnsanız ve insan olarak da bu dünyaya elveda diyeceğiz”, diyebiliriz.

İşte 1967’den bu yana bütün gücümüzle savaştık. Yoldaşlarımızı da öyle eğittik, öyle yönlendirdik. Onlar da savaştılar. Her yıl binlerce işçinin ekmeğini büyütüyoruz. Emperyalizme karşı ve onun Türkiye’deki siyasi işbirlikçilerine karşı bütün gücümüzle ve imkânlarımız ölçüsünde mücadele veriyoruz. Ve bu şekilde de insanlığımızın hakkını veriyoruz.

Ama gerçek mücadelemizin karşılığını göremeyeceğiz, bazı içtenlikli arkadaşlarımızın görebildiği gibi. Çünkü iletişim çağındayız ve her alanı kontrol ettiği gibi, Amerikan Emperyalizmi medyayı da sıkı sıkıya kontrol ediyor.

Siz bazı kanalları, bazı yayın organlarını, muhalif sanıyorsunuz. Ama onların muhalifliği Amerika’nın çizdiği sınırların içinde kalan bir muhalifliktir. Amerikan Emperyalizmine ve yerli işbirlikçilerine karşı bizim gibi doğrudan savaşa girdiğiniz anda onlar sizin düşmanınızdır. O bakımdan bunların muhalifliğine kanmayın.

Bugün mesaj atan, son TRT’deki konuşmamızı izleyen içtenlikli bir kardeşimiz; “Ben bu beyi yeni tanıdım, keşke bundan önce tanısaydım”, diyor ve “bundan sonra hep yanında olacağım, destekçisi olacağım”, diyor.

Neden yeni tanımış oluyor?

Çünkü medya bize tümüyle ekranlarını, sayfalarını kapatmıştır. Bunların içyüzünü bilemezsiniz. Onlar konuştukları zaman medya etiğinden, dürüstlükten, ahlâktan, erdemden söz ederler. Ama onlar hep ABD Emperyalizminin izin verdiği sınırlar içindedir. Yani bir anlamda “çevrimiçi”dir onların oynamaları, “online”dır, arkadaşlar.

Bir örnek vereyim. Tele 1’in patronu her akşam dilli düdük gibi öter, medya etiğinden, dürüstlükten filan dem vurur, değil mi?

Bir yıl önce diyor ki emri altındaki medya çalışanlarına; “HKP haberlerini girmeyeceksiniz. Sonra ben gerekçesini söylerim”, diyor ama bir yıldır gerekçesini söyleyemedi.

Ne diyecek?

“Ben Amerikancı Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si ile, Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’nin PKK’si, HDP’si arasında salıncak siyaseti uyguluyorum. HKP de doğrudan bu emperyalist işbirlikçilerine düşman, karşı. O bakımdan bunların haberlerini veremeyiz, girmeyeceksiniz”, diyemez.

İşte bu şartlar içinde, arkadaşlar, bütün gücümüzle mücadele ettik. İçtenlikli, düşünen, aklıyla düşünen, özgür akla sahip, sorgulayan akla sahip kardeşlerimize sesimizi duyurabildik. Muhakkak ki geniş kitlelere duyuramadık, duyuramazdık da. Bu sebeple halkımızın çekeceği daha uzun acılar var. Ne yazık ki dünya haklarıyla birlikte ülkemiz de büyük acılar çekecek önümüzdeki yıllarda.

Ne yapalım; biz bütün gücümüzle savaşa devam edeceğiz. Devrimcilikte emeklilik olmaz. Emekliye ayırdın mıydı kendini, kavgaya havlu atmış olursun. Bedence tükenişe uğrayıncaya kadar savaş mevziisindeki yerini terk edemezsin. Bize böyle öğretti Önderimiz Kıvılcımlı Usta. Ve biz de gençlere bunu öğrettik.

O bakımdan mücadeleye devam edeceğiz, savaşa devam edeceğiz. Biz maratoncuyuz. Eninde sonunda biz kazanacağız. Ülkemiz kazanacak, insanlık kazanacak. İnsanlık yeniden sosyalizmi bulacak. Görecek Modern-Bilimsel Sosyalizmi ve ona yönelecek. Ülkemiz insanları da biz Gerçek Devrimcileri yani vatanını, halkını gerçekten seven, onlar içi her an gözünü kırpmadan ölüme atlayabilecek insanların izlediği yolun haklılığını, doğruluğunu, meşruluğunu ve biricik kurtuluş yolu olduğunu görecek, kavrayacak.

En sonunda tıpkı Birinci Kuvayimilliye’de olduğu gibi yine biz kazanacağız.

Halkız Haklıyız Yeneceğiz!