Bu Amerikan yapımı Hafızların AKP’den tek farkları, Tayyip’siz oluşlarıdır…

Ülen TESEV’ci, Sorosçu Hacı Kemal!

Sen ne ahlâksız, ne düzenbaz adammışsın böyle ya…

“Altılı Masa’nın Mutabakat Metni” diye altına imza attığın metindeki ibarelere bir bak.

“Devlet okullarındaki öğrencilere ücretsiz süt, su ve öğle yemeği vereceğiz”, ibaresinin dışında sosyal demokratlıkla zerre miktarda ilgisi olan bir öneri var mı hiç?

Bu öğle yemeği meselesini de herhalde ihanetinize maske olsun diye koymuşsunuz oraya.

Ülen düzenbaz adam, Laik Cumhuriyet’in altını oymuş Tayyip. Siyaseti, kurumları, Orduyu, Polisi bütünüyle yandaşlarından, ilave olarak da “Tarikat ve Cemaatler” adlı tekke ve zaviye müritleriyle doldurmuş. Bunlara ilişkin tek bir lafınız yok.

Sorosçu sahtekâr; bu Mutabakat Metniniz “Tayyip’siz AKP” program ve uygulamalarından ibarettir. Devacı Bebecan’ın, Gelecekçi Davidson’un, Saadetçi Karamolla’nın ve Faili Meçhuller Kraliçesi Akşener’in parti programlarıyla bire bir örtüşür.

Sen birkaç sene önce; “Laiklik tehlikededir diyemem”, demiştin. Görülüyor ki hâlâ aynı noktadasın. Tekke ve zaviyeler pıtrak gibi ülkemizin dört bir tarafını sarmış; sen bırakalım onların kapatılmasını, kamudan tasfiyesini bile dile getiremiyorsun.

Namuslu Sosyalist Yazar ve Düşünür Özdemir İnce’nin 3 Ocak tarihli Cumhuriyet’teki köşesinde yayımladığı yazısında konuya ilişkin şu bilgiler veriliyor:

“31 Aralık 2022 tarihli BirGün gazetesinde tarikat ve cemaatler üzerine “Ülkeyi Saran Karanlık” başlıklı çok önemli bir araştırma yayımlandı. Araştırma sonuçlarına göre 2022 yılının son gününde saptanan şer odakları şöyle: Ülkedeki tarikat yurdu sayısı: 3 bin 331, tarikat yurtlarının kapasitesi: 800 bin, ülkedeki Kuran kursu sayısı: 19 bin 500, 4-6 yaş Kuran kurslarındaki çocuk sayısı: 168 bin 400 ve Öğrenim Birliği Yasası’na (Tevhidi Tedrisat Kanunu) aykırı imam hatip lisesi sayısı: 1693 ve imam hatip okullarındaki öğrenci sayısı: 1 milyon 200 bin.

“Bu sayılar bir din devletine ait değil, başta AKP tarikatı olmak üzere tarikat ve cemaatler tarafından yönetilen laik Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçekleri. Bir adım sonrası şeriat cehennemi!”[1]

Türkiye bu halde… 6 yaşında, 9-10-12 yaşında çocuklarımıza bu Ortaçağ din derebeyliklerinde, Ensar’larda vb.lerinde tacizlerde bulunuluyor, tecavüzler ediliyor, ülkemiz Ortaçağcı Faşist bir Din Devletinin hâkimiyeti altına alınıyor, senin bundan hiç rahatsızlığın yok.

Bakın, Tayyipgiller devlet yurdu açmıyor; öğrenci gençliğimizi bütünüyle bu Ortaçağcı tekke ve zaviyelerin yurtlarına mahkûm edebilmek için. Ayrıca Tayyipgiller’in kendisi de bir tarikattır, tekkedir ve din derebeyliğidir. Bunların da kendi yurtları var değil mi; TÜRGEV, TÜGVA gibi devlet beslemeli, belediyeler beslemeli yurtları var. Buralarda gençlerimizi Ortaçağ afyonuyla zehirleyip beyinlerini ve bedenlerini uyuşturmak, zihinlerini hasara uğratmak istiyorlar. Sizin bunlara karşı da tek sözünüz yok. Yani eğitiminin içeriğinin de biçiminin de Ortaçağcı Din Devletinin çıkarları doğrultusunda olmasını uygun buluyorsunuz.

Oysa yapılması gereken nedir?

Bu hepsi de Devrim Kanunlarına ve Anayasanın Başlangıç İlkelerine aykırı olan bu tekke ve zaviyelerin, ki buna Tayyipgiller de dahildir, tüm takım taklavatlarıyla birlikte kapatılıp halkımızın ufkundan çekilmesini sağlamaktır. Hem şu anki Anayasa hem de Devrim Kanunları bunu emreder.

İçeriğine gelirsek de zerre miktarda olsun demokratlık taşıyan bir parti ve onun eğitim programı şu ilkeyi esas alır:

Demokratik, laik, bilimsel eğitim ve anadilin özgürlüğü…

Tabiî bu ilke ve kavramların sizlerle uzaktan yakından ilişkisi olamaz, değil mi?

O sebeple de Mutabakat Metninizde bu kavram ve ibarelere yer veremezsiniz. Bunları düşünemezsiniz bile siz.

Tayyip’i çıkardığınız zaman, AKP’giller iktidarı süresince tüm bu yapılıp edilenler Davidson Ahmet; Bebecan Ali; Saadetçi Karamolla; Meral Akşener; ölmüş bitmiş ABD yapımı Demokrat Parti’nin mezarını eşeleyerek onun çürümüş bedeninden beslenecek gıda bulmaya çalışan Gültekin Uysal’ın savundukları ideolojiye, dolayısıyla da partilerinin program ve bildirgelerine aynen uyar.

Yani Tayyip’siz AKP, hepsinin alkışlarla karşılayıp havada kapacağı ideolojiye ve geçmişe sahiptir. Onların derdi; “Tayyip olmasaydı biz de o iktidar yapısının bir parçası olacaktık bugüne kadar. Bizi dışlayan da AKP’lileri miadı doldu diyerek (Davidson ve Bebecan örneğinde olduğu gibi) kapının önüne koyan Tayyip’tir. O yüzden bizim tek karşıtlığımız onadır”, derler. “Beraberce onu devirelim, Tayyip’in makamını, ününü, pozunu, koltuğunu da bizler paylaşalım”, derdindedir bu adamlar.

Yoksa Türkiye var olmuş olmamış, halkımız işsizlik ve pahalılık cehenneminde yanıyormuş yanmıyormuş; bunların hiçbirinin umurlarında olmaz.

Zaten Tayyip hemen bütün kamu iktisadi teşebbüslerini bir bir yok pahasına yerli ve yabancı Parababalarına peşkeş çekerken, yiyim ederken Davidson da Bebecan da Tayyip’in yanı başındaki en önemli aktörlerdendi.

Yahu dünyanın dördüncü büyük ekonomisine sahip olan Almanya’da bile kamunun, devletin ekonomideki payı yüzde 50’nin üzerindedir. Özel şirket denilen kapitalist işletmeler, doğaları gereği sadece kârlarını düşünürler. Ve tek amaçları da kârlarını günden güne büyütmektir. Vatanmış, halkmış, umurlarında olmaz. Bu şirketler sadece ekonomik planda rol oynamakla kalmazlar. Siyasete de el atarlar, orayı da kendi çıkarlarını savunan temsilcileriyle doldururlar. Zaten günümüzde yani Tekelci Kapitalizm çağında devlet demek, tekellerin çıkarlarını savunmakla görevli olan onların “yürütme komitesi” demektir. Kamuyu ekonomiden tümüyle tecrit ederseniz, halkımızı da ülkemizin, vatanımızın güvenliğini, bağımsızlığını da uluslararası tekelci emperyalist şirketlerle etle tırnak gibi kaynaşmış sözde yerli Parababalarına emanet etmiş olursunuz.

İşte, Sorosçu Kemal, sen böylesine ihanet dolu bir mutabakat metni altına imza atmış oldun. “Altılı Masa” diye etrafında topladığın ABD uşaklarının zaten Karamolla’yla Davidson Ahmet’i, doğrudan Antika Tefeci-Bezirgân Sermayenin sınıf çıkarlarını savunan siyasi yapıların temsilcileridir. Akşener, Bebecan ve Uysal’sa Finans-Kapitalin yani Tekelci Burjuvazinin yani Modern Parababalarının siyasi plandaki temsilcileridir. Ve bunların tamamını ABD Emperyalist Haydudu oynatmaktadır. Bebecan Ali zaten herkesin bildiği gibi Amerikan Derin Devletinin üç örgütünden biri olan Bilderberg üyesidir. Aynı zamanda da bu yıl yine uluslararası sermayedarların dünyaya nasıl yön verelim, sorusunu cevaplamak üzere toplandıkları Davos Zirvesi’ne Türkiye’den davet edilen ve katılan tek kişidir.

Ey Sorosçu İbiş Kemal!

Sen de ABD tarafından iki yıl uğraşılarak (2008-2010 yılları arasında) CHP’nin başına çöktürülen bir ABD kuklasısın. Bu ABD Emperyalist Çakalları kendilerine hizmet edecek kuklaları seçerken hiç hata yapmıyorlar. Neredeyse sıfır hatayla seçimde bulunuyorlar. Sen de efendin ABD’nin yardımıyla Tayyip’in Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkışı gibi Mustafa Kemal’lerin, İnönü’lerin CHP’sini yıkıp yerine onun tam zıddı olan, ABD uşağı, Kuvayimilliye, Mustafa Kemal, İnönü ve Laik Cumhuriyet düşmanı bir CHP kadrosu oluşturdun. Ve koca CHP’yi o kadronun hükmüne verdin.

Mutabakat Metninizde Amerika’ya, NATO’ya ve Avrupa Birliği’ne sadakatte kusur etmeyeceğiz, diyorsunuz. Efendiniz ABD Çakalına bağlılık andı içiyorsunuz yani. Dış ve iç politikayı, Ege, Kıbrıs, Akdeniz, Suriye politikalarını bütünüyle o efendiniz olan ABD’nin çıkarları ve buyrukları doğrultusunda oluşturacağız, diyorsunuz.

2004’ten başlamak üzere Tayyip ve avanesi Ege’de 20 Ada ve 2 Kayalığımızı, ABD ve AB’li emperyalist haydutlara şirinlik yapmak için Yunanistan’a elleriyle teslim etti. Lozan’ın 12’nci maddesinin son cümlesiyle çok net biçimde Türkiye’ye bırakılmış olan bu adalarımız, Tayyipgiller tarafından Yunanistan’a hediye edildi. Bu adalarımızın birkaç tanesi, bizim Büyükada’nın birkaç misli büyüklüğündedir. Ve bunların hemen hepsi, Ege sahillerimize yüzme mesafesindedir.

Buna dair hiçbir sözünüz yok, Mutabakat Metninizde. Yani işgale biz de hayır demeyeceğiz, efendimiz ABD ve AB’yi gücendirmeyeceğiz, diyorsunuz böylelikle.

Suriye konusunda görüşmeler, toplantılar, BM kararları filan diyerek Tayyip’in şu an sürdürmekte olduğu politikayı değiştirmeden devam ettireceğiz, diyorsunuz.

Oysa bu meselenin hakkaniyetli ve uluslararası yasalara göre çözümü nedir?

Suriye’nin yasal, meşru iktidarıyla yani Beşşar Esad iktidarıyla masaya oturup, anlaşıp el sıkışmak ve o egemen devletin topraklarında sürdürdüğümüz işgali an geçirmeksizin sona erdirmek. İşgal ettiğimiz bölgeleri o devletin egemenliğine iade etmek. Ve ülkemizde bulunan, sayıları 10 milyonu aşmış olan Suriyeli kaçkınları da Suriye hükümetiyle anlaşarak ülkelerine geri göndermek. Türkiye-Suriye sınırının güvenliği meselesini de 20 Ekim 1998 tarihli Adana Mutabakatı çerçevesinde çözüme kavuşturmaktır.

Zaten kısa süre önce Putin’in ısrarıyla Moskova’da yapılan Üçlü Zirve’de, Suriye Hükümeti bu kaçkınların ülkelerine dönmesini talep etmektedir. Ve o meşru hükümet; “Terörist faaliyetlere karışmış olanlar da dahil olmak üzere”, o kaçkınların tamamı için af çıkarmış durumdadır. Yani onların dönmeleri halinde hiçbiri yasal ve idari bir kovuşturmaya uğramayacaktır.

Ama sizler bunu diyemezsiniz. Çünkü alayınız Amerikan uşağısınız. Ve Amerika’nın hoşuna gitmeyecek, onun politikalarına ters düşecek hiçbir söz ve davranışta bulunamazsınız.

Ege ve Akdeniz’deki Mavi Vatan’ımıza dair haklarımızdan da hiç söz etmiyorsunuz. ABD, Siyonist İsrail ve Yunanistan, Türkiye’yi denizlerden tecrit ederek kara sınırlarımıza hapsetmek istemektedir. Ve buna uygun davranışlar ortaya koymaktadır. Toplamda milyar dolarlar verilerek alınan araştırma gemileri limanlarımızda paslanmaya terk edilmiş durumdadır. Doğu Akdeniz’de ABD, Siyonist İsrail ve Yunanistan’dan derleşik devletler, doğalgaz ve petrol çıkarıp pazarlamaktadırlar.

Buna karşı ne diyorsunuz?

“Çoklu müzakere süreçleriyle sonuç alınmasına öncelik vereceğiz.”

Yahu sen sürece, saraca ısmarlıyorsun işi; adamlar davranış koymuş, hareket koymuş. Hidrokarbon yataklarını işletiyor, pazarlıyor. Müzakere filan takmam, diyor. Ama tabiî sizden başka bir şey de beklenemez ki…

Sizin Kâbe’niz Washington, White House. Oradan ne buyrulursa ona uymak, sizler için iman gereğidir…

Saygıdeğer arkadaşlar;

Bunlardan farklı bir şey beklenemezdi zaten. Bunların alayı yerli-yabancı sermaye düzeninin savunucusu, halk düşmanı ve ABD yapımı-uşağıdır. Bunların bir iradeleri yoktur. Bunları ömürleri boyunca hayal dahi edemedikleri o koltuklara getiren hep ABD Emperyalist Çakalıdır. O bakımdan efendilerine sadakatle hizmette asla kusur etmezler. Halka dair hiçbir olumlu girişim beklenemez bunlardan da.

Ama Tayyipgiller, ihanette, vatan satıcılıkta ve Ortaçağcılıkta en önde koşanlardır. Bunlar Tayyipgiller’in arkasından gitmektedir. İşte bu sebepten, daha önce de defalarca belirttiğimiz gibi, ölümlerden ölüm beğenirce Tayyipgiller’e karşı bunların göstereceği başkan adayına oy vereceğiz. Tabiî yeni bir Ekmeleddin vakası yaşatmazlarsa. Ya da Kraliçe’nin Gül’ü gibi sinsi bir kaşar emperyalist uşağı Ortaçağcıyı “Adayımız” diye öne sürmezlerse…

İşte halkımız ve bizler böylesine kara-karanlık günlere getirildik, arkadaşlar. Neylersiniz…

Yine pek çok kez söylediğimiz gibi; eğer ABD Emperyalist Alçağı sadece sermayedarlar siyasetini yani Parababaları siyasetini belirlemekle yetinip sosyalist sola el atmasaydı, biz bu kara günlere düşürülmezdik. Devrimci, Demokratik içerikli, tam bağımsızlıkçı ve Devrimci Demokratik Halk İktidarını hedefleyen bir programla ortaya çıkıp en güçlü muhalefeti oluşturabilirdik. O zaman Sosyal Demokrat Eski CHP de Sorosçu Kemal’lerin eline düşmezdi. Eski çizgisini hatta daha da ilerleterek devam ettirirdi. Yani sermaye yanlısı sağ siyasi oluşumlara karşı ve iktidara karşı gerçek bir sol-sosyalist alternatif olarak halkımızın karşısına çıkar ve onun güvenini kazanırdık. Ve devrime doğru hızla yol alırdık.

Fakat ne yazık ki ABD Haydudu, Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’ne Sosyalist Solu da “havuç ve sopa” yöntemiyle peşine takmasını ve hep birlikte ABD yörüngesine sokulmalarını emretti. Bu Burjuva Amerikancı Kürt Hareketi PKK-HDP de bu görevlerini, teslim edelim ki, başarılı bir şekilde yerine getirdi. Başta EMEP, ESP, TİP gelmek üzere bizim dışımızda kalan tüm sosyalist solu, kendisiyle birlikte ABD’nin yörüngesine soktu, PKK-HDP. Ve o solun da, dikkat ederseniz tamamının HDP’den farklı hiçbir söylem ve politikası bulunmamaktadır, arkadaşlar. Tabiî ara sıra “Sosyalizmin Alfabesi” düzeyinde içerik taşıyan lakırdılar edebilirler. O da ABD hizmetkârlıklarını, Gerçek Devrimciliğe ihanetlerini ve alayının ABD’nin “Sol Tabelalı Şark Ekspresi”nin vagonları olduklarını gizlemeye, kamuflaja yöneliktir.

İşte bir biz kaldık, Gerçek Devrimci, Gerçek Marksist-Leninist. Bir biz kaldık Mustafa Suphi’lerin, Onbeşler’in, Denizler’in, Mahirler’in ve Kıvılcımlı’ların yükselttiği şanlı kızıl bayrağın altında yiğitçe, mertçe, namusluca, fedakârca, bilimlice, bilinçlice devrim savaşını sürdüren.

Ve geleceğe de yalnız biz kalacağız, namuslular olarak, Gerçek Devrimciler olarak. Ve bu topraklara da eninde sonunda gelecek devrimin zaferi. Ve gelecek ülkemizin tam bağımsızlığı… Ve gelecek sosyalizm…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

1 Şubat 2023

Nurullah Efe Ankut
HKP Genel Başkanı

[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ozdemir-ince/yil-2022-tarikatlar-ve-cemaatler-6-2017823.