Çünkü İslam, birbirine taban tabana zıt iki farklı maddi dünyanın, iki farklı biçimde toplumsal hayata yansıdığı iki döneme ayrılır: Mekke İslam’ı ve Medine İslam’ı!
Mekke İslam’ının değerleri ve Kur’an’a yansıyan ayet ve sureleri; eşitlik, adalet, kardeşlik üzerine kuruludur. Hz. Muhammed’in önderliğindeki bir Tarihsel Devrimin ürünüdür. Tarihin en eski, en asalak, en vurguncu, en çürütücü sınıfı Tefeci-Bezirgân Sermayenin egemen olduğu, Ortaçağ’ın Köleci Toplum düzenine bir başkaldırıdır. Kur’an’ın ilk suresi olan Alak Suresi, Mekke halkını haraca kesen, inim inim inleten Tefeci- Bezirgân Sermayeye karşı bir isyan çığlığıdır, bir meydan okumadır. Mekke’de Müslüman olanlar cesurdur, ilericidir. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve birkaç kişi hariç toplumun ezilen kesimleridir. Mekke İslam’ı, İnsanlığın; Tarih Öncesindeki sınıfsız, sömürüsüz, eşit, yiğit, mert, özgür İlkel Komünal Topluma özlemini, o günleri yeniden diriltme isteğini yansıtır. Bunun mücadelesini verir. Ezilenlerin; kölelerin, yetimlerin, yoksulların, yolda kalmışların, açların, dulların, çaresizlerin yani toplumun en alt kesiminin sesidir. Mekke döneminde ortaya konan 86 surenin hiçbirinde kadını vuran ayetler yer almaz.
Hicret sonrası Medine’de yaşanan İslam ise, İslam’ın erkeklerin önderliğindeki cihatlar döneminin başlamasıyla birlikte (cansız malların, cansız ganimetlerin yanı sıra “Mütekavvim Mal” yani “dayanıklı mal” olarak adlandırılan, canlı ganimetler olan köleler ve cariyelerin ele geçirilmesiyle); Tefeci-Bezirgânlığın ve o dönemin baskın toplum biçimi olan Köleci Toplumun çürümüş değerlerinin ve ahlâkının yeniden egemen olduğu dönemdir. Yani çürümüş Sınıflı Toplum düzenine isyan eden, başkaldıran Tarihsel Devrimci Fatihlerin; Medine’de İslam Dini’ni yaymak için cihatlar döneminin başlamasıyla birlikte, gitgide barutunu yitirerek fethedilişidir! Medine’de ortaya konan ve savunulan İslam; yaşanılan Sınıflı Toplumun ve o toplumda egemen sınıf, efendi olan Tefeci-Bezirgânlığın örfü, geleneği, göreneği, ahlâkı, dini, felsefesi, kültürüdür artık.
İşte bu dönüşümden en olumsuz şekilde kadınlar etkilenir. Köleci Toplumun kadını düşürdüğü içler acısı durum, tamamen efendileri Tefeci-Bezirgânların gözünden Kur’an’a ve Hz. Muhammed’in hadislerine yansır. İslamiyet öncesi Tefeci-Bezirgân Sermaye düzeninde zaten var olan kölelik-cariyelik artık normal bir durummuş gibi anlatılır. Dolayısıyla kadınlar da hürler ve köleler-cariyeler olarak ikiye ayrılır.
Örtünme ile ilgili ayet ve hadisler de hür kadınları, köle ve cariye kadınlardan ayırmak için yine Medine döneminde ortaya konur. Medine İslam’ının hüküm sürdüğü o günkü Arap Toplumunda; “Kadın=erkeğin namusu” demektir. Hür kadınları taciz, tecavüz vb. tehlikelerden, eziyetten korumak ve hür kadınların kocalarının ve kabilelerinin başlarının bu nedenle öç alma girişimiyle, namus davasına girişmesini engellemek için bu ayrıma gerek duyulur asıl olarak. Özellikle hacet gidermek amacıyla akşamları Medine’nin 200 metre dışındaki “Gayıt” çukuruna gitmek için dışarı çıkarken, saldırılardan korunmaları için bir kalkan olarak cilbab, Türkçesiyle kara çarşaf giyinmeleri emredilir hür kadınlara. Yoksa cilbabın herhangi bir kutsallığı yoktur. Yani hür kadınlar dışlarına o günkü kıyafet, “cilbab” denilen dış elbiseyi giydiği zaman çok namuslu olur, çok dindar olur, çok sevap alır; böyle bir olay yoktur. Sadece eziyetten kurtulur. Zaten hür kadınlar sadece zorunlu durumlarda evden çıkabilir, diğer zamanlarda evde kalmaları buyrulur. Yani hür kadınların “hürlüğü” de ev köleliğidir.
Cariyelerin örtünmesi, cilbab kalkanı ile korunması ise kesin olarak yasaktır. Bu kural ile köle-cariye yapılmış zavallı kadınlar daha da aşağılanır, yerden yere vurulur. Onlar her türlü tacize, tecavüze, şiddete uğrar, insan yerine konulmaz. Cariyelerin bu alçak durumlara düşürülmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü cariyeler alınıp satılabilen, kullanım değerleri yanında Değişim-Mübadele değerlerine de sahip olan “mütekavvim” yani dayanıklı mallardır. Dolayısıyla böylesine alçakça saldırılara uğramaları ve failin yakalanması durumunda, sahibine basit bir diyet ile bedeli ödenerek anlaşma sağlanabilir, olay biter, namus davasına dönüşmez.
Bizdeki Ortaçağcı Gericiliğin bayraklaştırdığı başörtüsü; zorunlu, Kur’an buyruğu bir İslami simge değildir, İslam’ın farzı değildir! O dönemin Irak ve Hicaz Araplarının örfüdür, geleneğidir başörtüsü takmak. O dönemin Arap Toplumunda, sosyal statü simgesi olarak hür kadınlar da, erkekler de başlarını örterler. Hürler ve köleler bu şekilde birbirinden ayırt edilir. Yani hür erkekler de kadınlar da başlarını din gereği değil, sınıfsal ayrım gereği, egemen sınıf simgesi olarak, geleneksel bir örtüyle örterler. Kur’an’da örtülmesi gereken yerler hür kadınların göğüs dekoltesi denilen yerleri olarak belirtilir. Burada baş örtmekten kasıt saçları gizlemek değildir, örtünün uçlarının yakaları ve göğsü örtmesidir. Dolayısıyla saçı örtmek Kur’an’da yer almaz. Hele 1960’lı ve 1970’li yıllarda, rahibelerin örtünme şeklinden esinlenerek Türkiye’deki kadınlarımızın başına dolanan, Ortaçağcı Şule Yüksel Şenler’in adıyla “Şulebaş” olarak anılan ve daha sonrasında adı “türban”a çevrilen baş bağlama biçimi Kur’an’da hiç yer almaz. Burada bir not olarak; konuyu daha iyi anlayabilmek için, Genel Başkanımız Nurullah Efe Ankut’un Derleniş Yayınları tarafından yayımlanan “Türban Konusu ve İşin Aslı…” adlı aydınlatıcı, ufuk açıcı eserini kadınlarımızın mutlaka okumasını öneririz.
Yukarıda vurguladığımız gibi, Medine’de ortaya konan ayetler, sureler ve hadisler, erkek egemen Köleci Toplumun kadınları yerden yere vuran, onları içler acısı duruma düşüren düzenini savunur hale gelir. İşte bu nedenle Mekke döneminde ortaya konan 86 surenin hiçbirinde kadını vuran ayetler yer almazken; kadını vuran ayetlerin tamamı, Medine döneminde ortaya konan 28 sure içinde yer alır. Ne yazık ki o günden bugüne İslam Dini, Tefeci-Bezirgân Sermayenin ideolojisidir. Onların İslam’ı, kendi egemenliklerini ortaya koyan Medine İslam’ıdır! Hatta daha sonrasında iyice kendi çıkarlarına uyarladıkları, bırakalım Mekke İslam’ını, Medine İslam’ının bile iyice içi boşaltılmış biçimi olan Muaviye-Yezid İslam’ıdır! Bugün hâkim olan İslam anlayışı ise ABD Emperyalizminin AKP’giller’i iktidara taşırken şart koştuğu, İslam’ı ABD çıkarlarına uygun olarak dejenere etme anlamına gelen ve AKP’giller’e görev olarak verilen “Ilımlı İslam” anlayışıdır. CIA-Pentagon-Washington İslam’ıdır! Bu anlayışların hepsi de kadın düşmanıdır.
Şeriat Ortaçağdır! Çünkü bundan 1400 yıl öncesinde, Ortaçağ’da Arap Yarımadası’nda yaşanan Köleci Toplumun örfüdür, yasalarıdır. O düzenin ezen sınıfı, efendisi Tefeci- Bezirgân sermayedir. Ezilen sınıfı ise kölelerdir. O dönemin erkek egemen Köleci Toplumunun üretim ilişkilerinin ve Kur’an’a da yansıyan Arap gelenek ve örfünün, din ideolojisi aracılığıyla 1400 yıl sonra yeniden tüm sosyal üstyapıda; hukukta, eğitimde, bilimde, sanatta, kültürde vb. belirleyici olmasıdır. Tabiî ki kadına bakışı, kadını toplumsal hayatta konumlandırışı da bu yasalar belirlemektedir. O yasalar gereği, kadınların iş yaşamından ve toplumsal hayattan soyutlanması, silinmesi, yok sayılmasıdır! Kadınların, mutfak ve yatak odası arasında prangaya vuruluşudur! Hayatının, çocuk doğurup çocuk bakmaktan; yaşlı bakmaktan; yemek, çamaşır, temizlik dahil bütün ev işlerini sırtlanmaktan; kocasının cinsel ihtiyaçlarını gidermekten ibaret olmasıdır! Kadınların “ev kölesi” haline getirilişidir! Eve hapsedilişidir!
Bu düzende kadınlar nefes alamaz! Soluksuz kalır, boğulur! Kafese kapatılmış kuşlar gibi özgürlük arzusuyla yanıp tutuşur. Bunun yüreğimizi dağlayan binbir örneğine; her gün yanı başımızdaki İran’da, Afganistan’da, Suudi Arabistan’da yaşanan olaylarla tanık oluyoruz hepimiz. İnsan soyunun başdüşmanı ABD Emperyalist Haydudunun, Sosyalizme karşı Yeşil-Kuşak hain projesi kapsamında besleyip palazlandırdığı Ortaçağcı Taliban’ın iktidar olduğu Afganistan’da kadınlara, kız çocuklarına yönelik saldırılara her gün bir yenisi ekleniyor. Kadınların, kız çocuklarının eğitim hakları ellerinden alınıyor. Erkek doktora muayene olmaları yasaklanıyor.
Peki kadınların okumasına izin verilmezse nasıl doktor olacaklar?
Doktor kadın olmayınca nasıl muayene edilecekler?
İşte bu akıl dışı düzen kadının yok sayılmasıdır, ölüme terk edilişidir!
Günümüzde, Şeriat yasalarıyla yönetilen ülkelerde, mezhep ayrılıkları nedeniyle uygulamalarda bazı farklılıklar görülse de, kadına bakış değişmez! Bu ülkelerin anayasalarında, örneğin İran’da olduğu gibi; “Kadınla erkek yasalar önünde eşit haklara sahiptir”, hükmü yer alsa bile, sonuç olarak o yasaların mutlaka şeriata uygunluğu arandığından, uygulamada bu eşitliği gerçekleştirme olanağı yoktur.
Çünkü bu toplumlarda kabul edilen egemen anlayış, erkeklerin kadınlara göre daha üstün olduğudur… Yani kadınlar erkeklerle eşit değildir. Mahkeme önünde gerekli iki şahitten birinin mutlaka erkek olması şartıyla, ikinci şahit yerine iki kadın şahitlik edebilir. Demek ki iki kadın ancak bir erkek eder. Çünkü akıl bakımından eksiktir, kıttır; erkekler tarafından yönetilmesi ve hükmedilmesi gereken varlıklardır. Dolayısıyla toplumda asla söz sahibi, yönetici olamazlar. Bu nedenle kadınlar, erkeklere secde etmelidir!
Kadınların maddi hakları yoktur! Ekonomik ve sosyal hayatta kadınlara yer yoktur! Miras’ta erkeğin yarısı kadar pay alabilir!
Kadınlar, erkeklerin alınır-satılır bir malı olarak kabul edilir. Erkekler birden fazla kadınla evlenebilir ve istedikleri zaman kadını boşayabilirken, kadının böyle bir hakkı bulunmaz. Kız çocukları evlendirilebilir! Kadınlar, erkeklerin sözünden çıkamazlar! Çıkarlarsa erkekler tarafından her türlü şiddeti, cezalandırmayı, hatta ölümü hak ederler! Kadınlar, erkekleri ve toplumu dinden çıkaran birer şeytan olarak görülür. Uğursuz, günahkâr, fitne kaynağı sayılır.
Ne yazık ki Ortaçağcı Faşist Din Devletlerinde kadınların içinde bulunduğu içler acısı durum tam olarak budur… Bu nedenle Şeriatla yönetilen ülkelerdeki kadınlar çığlık çığlığa feryat etmektedir. Kaçmak, kurtulmak istemektedir mahkûm oldukları baskı, yasak ve cezalarla dolu bu öldürücü kölelik düzeninden!
Ülkemiz ise bayır aşağı, son hızla Ortaçağcı Faşist Din Devletine sürüklenmektedir. Kur’an’da yeri olmayan “türban meselesi”ni yaratıp, bayraklaştırıp; biz emekçi kadınların saçlarına kirli, pislik ellerini dolamaktadır halk düşmanı, vatan haini Amerikancı Ortaçağcı AKP’giller ve Amerikancı muhalefet! Böylelikle de tüm halkımızın ve özellikle kız çocuklarımızın ve kadınlarımızın cehennemine giden yolun taşlarını döşemektedir, ülkemizi Ortaçağ karanlığına götürmek isteyen, insan soyunun başdüşmanı ABD ve AB Emperyalizminin kanlı ellerinde oynayan kukla yerli satılmışlar ordusu!
Kadınlar! Bizim Kadınlarımız…
Uyanın!
Uyanın ki emperyalizme ve Ortaçağcı Gericiliğe karşı nihai kurtuluşumuza giden İkinci Kurtuluş Savaşı’mıza katılın! Yarın çok geç olmadan!
19 Ocak 2023
Kurtuluş Partili Kadınlar