Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut’a, 10 Mayıs 2022’deki “Recep Tayyip Erdoğan’a Hakaret” Duruşmasının çıkışında Adliye önünde yaptığı açıklamadan dolayı “Recep Tayyip Erdoğan’a Hakaret”ten bir kez daha soruşturma açıldı!

Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut’a açılan soruşturma ve davaların ardı arkası gelmiyor. Neredeyse söylediği her söze, yazdığı her yazısına dava açılan Genel Başkan’ımıza, Kurtuluş Yolu Gazetesi’nin 160’ıncı sayısında yayımlanan “1500 yıllık İslam Tarihinin Ümmete en fazla kötülük edeni…” başlıklı yazısından dolayı yeni bir dava daha açılmıştı. Bunun üzerine Çağlayan Adliyesi 2. Asliye Ceza Mahkemesinde Genel Başkan’ımız, AKP’giller’i, onların savcılarını ve yargıçlarını Tarih önünde bir kez daha yargılamış, mahkûm etmişti.

Genel Başkan’ımız, 10 Mayıs 2022 tarihli duruşmanın çıkışında kendisini izlemeye gelen seyircilere ve basına, mahkemede yaptığı AKP’giller yargılamasının özetini ve içeriğini anlatmış; AKP’giller’in tepeden tırnağa bir suç örgütü olduğunu tekrardan belirtmişti. İşte Genel Başkan’ımızın AKP’giller’in niteliğini matematiksel bir kesinlikte ortaya koyduğu bu açıklama üzerine savcılar hemen harekete geçerek kendisi hakkında bir kez daha “Cumhurbaşkanına Hakaretten” işlem başlattılar. Genel Başkan’ımız, yeni açılan bu soruşturmayla ilgili 15 Aralık 2022 tarihinde Vatan Caddesinde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğüne “ifadeye” çağrıldı. Genel Başkan’ımız, AKP’giller yargılamasını burada da sürdürdü.

Öncelikle Genel Başkan’ımızın 10 Mayıs 2022 tarihinde Çağlayan Adliyesi önünde neler söylediğini hatırlatalım. Şu sözleri dile getirmişti Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut:

***

Sevgi ve Saygıdeğer arkadaşlarım;

Tayyip bize onlarca dava açtırdı, kendisine hakaret ettiğimiz iddiasıyla. Biz de her seferinde diyoruz ki; olmayan birine hakaret ettiğimiz iddiasında bulunuyorsunuz. Türkiye’de yasal, meşru bir Cumhurbaşkanı yok. Çünkü diploması yok… Cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için Yüksekokul bitirdiğini belgeleyen bir diplomasının olması gerekir. Biz 5 yıldır araştırıyoruz, diploması yok.

O zaman olmayan birine hakaret etmek de söz konusu olmaz. önce diplomayı getirin biz tek kelime savunma yapmadan, istediğiniz cezayı verin deyip, şuradan çekip gideceğiz, diyoruz. Onu da yapamıyorlar. Ve diyoruz ki tiyatro oynuyorsunuz ya…

Burada tiyatrocu arkadaşlarımız alınıyorlar, tiyatro oynanıyor dediğimizden dolayı. “Tiyatro soylu bir sanattır” diyorlar, “siyasete alet etmeyin” diyorlar. Evet, her sanat gibi tiyatro da soylu bir sanattır. Bu yaşımıza geldik, artık eskisi gibi roman, hikaye okuyamıyoruz. Ama tiyatro ve şiirle çok daha yoğun bir şekilde ilgileniyoruz. Çünkü en öz anlatımıdır tiyatro ve şiir, edebiyatın.

Ama tiyatrocu arkadaşlar şunu bilmiyor:

Gerçek tiyatro hayatta oynanıyor. Herkes bir maske taşıyor hayatta. Ünlü psikiyatrlar der ki; “İnsan soğana benzer, gerçekte içinin ne olduğunu hiçbir zaman, kabuk olarak anlayamazsınız.” O bakımdan herkes aşağı yukarı, olduğundan başka oynuyor, görünmek istediği gibi oynuyor. Maddi çıkarları, kariyer beklentileri doğrultusunda bir insan gibi görünmeye çabalıyor.

İşte tiyatro budur, arkadaşlar. İşte soylu sanat olan tiyatro da hayatın gerçeğini, insani durumları, sahneye, sanat ortamına ne kadar başarılı bir şekilde taşıyabilir, orada yansıtabilirse o kadar başarılı olmuş olur. Nitekim tiyatro denince ilk akla gelen Shakespeare, insani durumları böylesine derinden kavrıyor ve onları oyunlarına yansıtıyor ki, o bakımdan aradan 500 yıl geçmiş olmasına rağmen insanlar onun oyunlarını sanki bugün yaşanmış olaylara ilişkin oyunlarmış gibi büyük bir heyecanla ve zevkle izlemeye devam ediyor. Ve bin yıllar boyu da izlemeye devam edecek. Çünkü insan gerçeğine temelden yaklaşıyor. Neyse…

Onlara bunu diyoruz:

Burada kendimiz olan sadece biziz. Ama sizler, Kaçak Saray tarafından sizlere verilen emri yerine getiriyorsunuz. Ne şu anda giydiğiniz cübbenin ne de 4 yıl okuduğunuz okulun size yüklediği sorumluluğu yerine getirebiliyorsunuz, diyoruz. Ve acıyoruz sizlere, diyoruz.

Savcılara da aynı şeyi diyorum, diyoruz. Bize dava açmaya mecbursun, yüzde bir olasılık bile yok. Çünkü açmadığın anda hemen ertesi gün Yüksekova’ya mı gidersin, Çemişkezek’e mi gidersin, Keşan’a mı gidersin, belli olmaz, diyoruz. Bu en iyi olasılık, daha kötüleri de var. Başka bir sürü örgüt mensubu olduğun iddiasıyla mesleğin de elinden alınabilir, tutuklanabilirsin de, diyoruz.

Bu bakımdan, bugün mahkemede de söyledik Savcıya ve Yargıca, bize ceza vermeye mahkumsunuz, dedik. Biz bunu biliyoruz ama savunmamıza, konuşmamıza müdahale etmeyin de en azından şu hakkımızı da biz kullanalım, diyoruz arkadaşlar.

Ve her seferinde onun durup dinlenmeden işlediği suçları, aşırdığı kamu malı hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, ihanetlerini ve ülkemizin onurunu ayaklar altına düşürdüğünü, aldığını, hem de 5 paralık Suudi liderlerin önünde…

Arap Âleminde, lakabı “Testereci”ye çıkmış Muhammed Bin Salman önünde Tayyip’in iki büklüm fotoğrafını gösteriyoruz.

Anlatınca, “Sonuç?”, diyor hakim…

İşte sonuç, diyoruz, fotoğrafa bak…

Biz psikoloji eğitimimizde, beden dili okumayı da öğrendik. Tayyip’in şu duruşuna bakın, şu mahcubiyetine bakın, şu özür dileyişine bakın duruşuyla. Ve şu zoraki, içtenliksiz tebessümüne bakın ve Testereci’nin, Cemal Kaşıkçı’nın celladının tepeden, onu küçümseyerek “bak seni nasıl ezdim, nasıl diz çöktürdüm sana”, diyerek bakışına, gülüşüne bakın, diyoruz.

Ve bir fotoğraf daha sunuyoruz. Bu fotoğraf Tayyip tam da Kâbe’yi ziyaret ederken Suudi medyasında yayınlandı. Tayyip’in elinde dilenci para toplama kutusuyla, başında fesiyle oturup bir köşeye dilendiğini gösteren fotoğraf, arkadaşlar. İşte sonuç bu, diyoruz.

Ve Tayyipgiller Adaleti de bitirdiler, Ahlâkı da bitirdiler, diyoruz. Bunların tamamı akçeli suçlara batmıştır hem de binlerce defa…

Ya 313 bin lira maaş alan bürokratı var. İstanbul Belediyesinden 85 bin dolar para çarpan Aile Ve Sosyal Politakalar Bakanı var, Fatma Betül Sayan. Onun tercümanı var, Tayyip’in, Ravza Kavakçı Kan, yine İstanbul Belediyesini dolandıran. Yani bütün avanesi böyle, diyoruz. Bunlardan suça batmamış olanını bulamazsınız, diyoruz. Ve uzatmayalım Yoldaşlar, onun binbir ihanetinden bazılarını ve güncel olanlarını belgeleriyle ortaya bir bir koyuyoruz, arkadaşlar.

Ve burada çok önemli birşey daha gösterdik:

Tayyip artık gerçeklik algısını da kaybetti, diyoruz. Bir gün dahi kamu görevi yaptırılmaması gerekir, acilen psikolojik, psikiyatrik tedaviye alınması gerekir, dedik.

Niye?

Diyor ki, “Dolmabahçe Camii’nde gördüğünüz müptezeller, Geziciler, bira kutularıyla beraber loderlerle bizim bulunduğumuz Dolmabahçe Sarayı’na kadar tünel kazarak geldiler ve buradan Taksim’e yürüdüler”. Buna kim inanır, diyoruz. Hiçbiriniz inanmazsınız herhalde. Ve Tayyip’in Avukatı kızcağızı gösteriyoruz, bu sevimli kızcağızımız da inanmaz, diyoruz.

Bu neyi gösteriyor? Tüm gerçeklik algısını kaybettiğini ve acilen psikolojik olarak tedaviye alınması gerektiğini gösterir, diyoruz. Yoksa Türkiye’yi beladan belaya atar bu adam, diyoruz. Hayatla bağı yok ya, halüsinasyonlar görüyor…

Bunlara varıncaya kadar Saygıdeğer Yoldaşlarım, hepsini bir bir anlattık, ortaya koyduk. Dedik ki, Tayyip ve avanesi eninde sonunda, vicahi ya da gıyabi buralara gelecek. İşledikleri binbir suçun hesabını bir bir ve bugünkü, şu anda yürürlükte bulunan Türk Ceza Kanunu hükümlerince verecekler.

Büyük olasılıkla bu savunmamızdan da yeni bir suç duyurusu yapıp yeni bir dava açacaklar. Burada kameraya alan görevli memur yeğenlerimiz de kayıtlarını Savcılara verecekler, onlar da soruşturma açacaklar, ama olsun… Orada da söyledik: Ya Tayyip ve avanesini Çelik Bilezikle tanıştıracağız ya da o Kaçak Saray’da oturduğu sürece biz Silivri Zindanında yatacağız.

Hepsi hoş geldi, sefa geldi…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz, dedik. Noktayı koyduk…

***

 İşte bu sözlerinden dolayı 15 Aralık Günü Vatan Caddesindeki Emniyet Müdürlüğüne ifadeye çağrılan Genel Başkan’ımız, bir kez daha geri adım atmaksızın AKP’giller’in vatan ve halk düşmanı politikalarını bir bir ortaya serdi.

Genel Başkan’ımız, ortada meşru bir Cumhurbaşkanının olmadığını, bu vakte kadar ne üniversite ne de lise diplomasının ortaya çıktığını, diploma örneği olarak kurumlara verdiği diplomanın ise sahte olduğunu bir kez daha dile getirdi.

Devamında ise diplomasız bir şekilde Anayasanın 101’inci maddesine aykırı olarak Cumhurbaşkanlığı makamında olduğunu, bundan dolayı da Tayyip Erdoğan’ın resmi evrakta sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarını işlediğini, savcıların asıl Tayyip Erdoğan’ın diplomasızlığının üstüne gitmesi gerektiğini belirtti.

Bu vakte kadar HKP olarak hem Tayyip Erdoğan’ın fark derslerini vererek mezun olduğunu iddia ettiği Eyüp Lisesine hem de mezun olduğunu iddia ettiği Marmara Üniversitesine başvurduğumuzu, ancak bir kez bile diplomayı gösteremediklerini, çünkü ortada bir diplomanın olmadığını belirtti. Bu nedenle, olmayan bir Cumhurbaşkanına karşı TCK 299’uncu maddeden yargılama yapılamayacağını söyledikten sonra şu ifadeleri kullandı:

“Biz Şövalyeyiz, Alp’iz; hiç kimseye hakaret etmeyiz. Ancak siyasi eleştirilerde, siyasi ithamlarda bulunuruz. Aciz insanlar hakaret eder, hakaret aranıyorsa Erdoğan’ın muhaliflerine sarf ettiği ‘cibilliyetsiz, şerefsiz’ gibi sözcüklerle ve saldırılarına bakın.”

Genel Başkan’ımız Nurullah Efe Ankut, bu ve buna benzer soruşturmalardan, açılan davalardan yargılanan olarak değil yargılayan olarak çıkmıştır. AKP’giller’in kendi mahkemelerinde, onların hâkim ve savcılarının karşısında “Ortada yüksekokul diplomasına sahip yasal bir Cumhurbaşkanı yok, sadece o makamı işgal etmiş bir kişi oturuyor. Ona bugün ‘Cumhurbaşkanı’ diyen herkes suç işliyor”, demiş ve bu gerçekliği her seferinde haykırmıştır.

Genel Başkan’ımız, 15 Aralık günü de bunları tekrar belirtmiştir ve ifadesini; “Ne yaparlarsa yapsınlar, bizi korkutamazlar, yıldıramazlar, haklı mücadelemizden vazgeçiremezler!” diyerek sonlandırmıştır.

Genel Başkan’ımızın yaklaşık 2 saat süren ifadesinin ardından Halkçı Hukukçular söz aldı ve onlar da; özellikle Cumhurbaşkanına hakaret konusunda AİHM’nin verdiği Vedat Şorli kararını sunarak kararda belirtildiği üzere ülkemizde “Cumhurbaşkanına Hakaret” isnadıyla ilgili açılan soruşturmalarla, yargılamalarla, cezalandırmalarla dünya ölçeğinde rekorlar kırıldığını; bu konuda açılan on binlerce davanın Yargıyı çok fazla meşgul ettiğini, Cumhurbaşkanına Hakaret suçunu düzenleyen TCK 299’uncu maddenin artık kaldırılması gerektiğini, bu maddeye dayanarak değil hapis cezası, Hükmün Açıklanmasının Geriye Bırakılma (HAGB) Kararı dahi verilemeyeceğini belirtmişlerdir.

Parti Avukatlarımız; TCK’nin 299’uncu maddesinde tarafsız Cumhurbaşkanından bahsedildiğinden, ancak AKP Genel Başkanı’nın, yani taraflı olan Tayyip Erdoğan’ın (diploması olmadığı gibi) bu yönden de TCK 299’uncu madde kapsamında olmadığının aleni olduğuna dikkat çekmişlerdir. Bu hususun Anayasaya aykırılığı dikkate alınmayarak bu tür yargılamalara devam edilmesinin, Yargının AKP’giller’in hukuk bürolarına dönüştürüldüğünün net bir kanıtı olduğunu ifade etmişlerdir.

Parti avukatlarımız ayrıca bu dosyada savcılığın re’sen “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçlaması ile harekete geçtiğini, ancak Tayyip Erdoğan’ın yüksekokul diploması olmadığı ve bugüne kadar ortaya koyamadığı için Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyamayacağını, bu yüzden de normal bir kişi gibi savcılığa şikâyet etmesi gerektiğini; ancak dosyada böyle bir şikâyet olmadığını belirtmişlerdir.

AKP’giller ve onların hukuk bürolarına dönüşmüş yargısı ne yaparlarsa yapsınlar, hangi cezayı verirlerse versinler; Genel Başkan’ımızı ve onun önderliğinde mücadele eden Hikmet Kıvılcımlı’nın düşünce evlatlarını, Halkın Kurtuluş Partilileri korkutamayacak, engelleyemeyecek ve gerçekleri söylemekten vazgeçiremeyeceklerdir!

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

 15 Aralık 2022

HKP Genel Merkezi