Barolar Birliği Başkanlığının ve İstanbul, Ankara, İzmir Baro Başkanlıklarının Sayın Yöneticilerine…
Hukuk Sosyal Biliminin Saygıdeğer Temsilcileri;
Bildiğiniz gibi, bazı hukuk teorisyenleri; “hukukun amacı insanın şerefini korumaktır”, derler. Tabiî bunun için de insanlığın ulaşmış olduğu en üst aşamanın insani, vicdani ve ahlâki değerlerini içinde barındırması ve onları normlaştırması gerekir hukukun.
Tarih gibi hukuk da toplumların evrimi ve devrimleriyle birlikte durup dinlenmeden değişir ve gelişir. Hukuk bilim insanlarının da bu gelişimi gözlemlemesi, ona uygun önerilerde bulunması gerekir.
Toplumların gelişimi, bin yıllar öncesinin yani Antika Tarihin, bizim “Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfı” dediğimiz; insan düşmanı, asalak, sömürgen, vurguncu sermayenin tahakkümünde kalan toplumlarda neredeyse yerinde sayıp durur. Çünkü o Antika Sınıf, kendine uygun, dünyanın ve toplumun değişmezliğini, her şeyin olup bittiğini ve her şeye dair en son sözlerin söylendiğini, en son normların konduğunu söyleyen bir ideolojiye sahiptir. Sınıf çıkarı onu gerektirir. İşte bu ideoloji de dinlerdir. Özellikle de kan, ateş ve cehennem Tanrısının buyrukları şeklinde insanlara vahyedilen Ortadoğu kökenli Semit Dinleridir.
Yakın tarihimize gelirsek; ülkemiz, 20 yıldan bu yana işte bu Antika Tefeci-Bezirgân Sermayenin sınıf çıkarlarını ve ideolojisini temsil eden, onun siyasal plandaki savunucusu olan ve çıkar amaçlı bir suç çetesinden başka hiçbir şey olmayan, siyasi parti görünümündeki Tayyipgiller diktatörlüğünün tahakkümü altında bulunmaktadır.
Dikkat edersek; başta Tayyip gelmek üzere tüm önde gelen temsilcilerinin şeriatçılıklarıyla övündükleri bu Ortaçağcı iktidar, dirhem dirhem Laik Cumhuriyet’i yıkmış ve onun yerine günbegün Ortaçağcı, Faşist bir Din Devleti inşa etme uğraşına girmiştir. Yani Türkiye’de şu anda artık “İkili” bir devlet vardır: Bir yanda enkaza dönmüş, Kuvayimilliye’nin zaferi üzerine inşa edilmiş, yarım da olsa Laik Türkiye Cumhuriyeti; diğer yanda ise merkez üssü Kaçak Saray olan Ortaçağcı, Şeriatçı, Faşist Din Devlet…
Bu Faşist Din Devleti’nin bırakalım hukuk tanımazlığı, Anayasa ve yasa tanımazlığı artık namuslu her aydın tarafından görülmekte, kabul edilmekte ve dile getirilmektedir. Bu sebeple de bütün dinciler gibi, bütün “Allah Satıcılar” gibi bunlar da durup dinlenmeden kamu malı aşırmayı, her türden yolsuzluk, hırsızlık, hile, düzen, oyun yapmayı beceri olarak, siyasette kıvraklık olarak tanımlamaktadırlar. Bu sebeple de bunların hiçbirinin suça, özellikle de akçeli suçlara batmamış olanı bulunamaz. Zaten her gün bunların birkaç tanesinin İblisçe hile ve düzenlerle nasıl yolsuzluk yaptıkları, işsizlik ve pahalılık cehenneminde kıvranan halkımızın alınterini nasıl gasp ettikleri ve nasıl milyonlarca hatta milyarlarca dolarlık vurgunlar yaptıkları medyaya düşmektedir. Yani bunların akçeli cürümlerinden oluşan iğrenç, pis işler; patlamış gerizlerin sıçrantıları gibi tüm şehirlerimizi, kasabalarımızı, köylerimizi kaplamış durumdadır…
Ve bir diğer önemli gerçek de şudur, Sayın Hukukçular, sizin de biliyor olduğunuz gibi:
Bu suç çetesinin en önemli figürü, mücrimi, şefi, kendi deyişleriyle “Reis”i olan Tayyip Erdoğan’ın yüksekokul diploması yoktur. Hatta düz lise diploması bile yoktur. O sadece Fatih’te bulunan İstanbul İmam Hatip Lisesini zor kötek, hocalarının; “Müslüman çocuğumuz mağdur olmasın”, anlayışıyla bitirebilmiştir, güz döneminde. Çünkü İmam Hatiplerde “en baba dersler” denilen Kur’an ve Arapçadan bütünlemeye kalmıştır son sınıfta.
Bugüne dek ortaya sürdüğü, birbirinden çok farklı iki diploma örneğinin sahteliği açık seçik ortaya konulmuştur, hem bizim tarafımızdan hep Yazar Ergun Poyraz tarafından hem eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu tarafından ve daha bir hayli yazar, araştırmacı, aydın tarafından. 10 yılı aşkın bir süreden bu yana uğraşlarımıza rağmen Tayyip Erdoğan ortaya gerçek bir diploma çıkaramamıştır. Çünkü yoktur…
Olmayan bir şeyi nasıl çıkarsın?..
Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde de YSK’ye bu sahte diplomalardan birinin fotokopisi üzerinden aldığı noter onayıyla başvurmuştur. O zamanki Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’ın şoförü Hasan Tükenmez, bu sahte diploma fotokopisini İstanbul 15’inci Noterliğine getirmiş, devşirilmiş olan bu Noterlik de; “Gerçek diplomanın aslını gördüm. Bu verdiğim suret de ona uygun olarak hazırlanmıştır”, diyerek bir belge vermiştir şoföre. Tayyip de bu belgeyi YSK’ye vererek Cumhurbaşkanlığı yarışına katılabilmiştir.
Fakat namussuzların olduğu her yerde namuslular da vardır…
Sonradan Noterin yaptığı bu kanunsuzluk-sahtecilik patlamış, Türkiye Noterler Birliği de İstanbul 15’inci Noterliğine ceza vermiştir, yaptığı bu hukuksuz işlemden dolayı.
Daha sonra bu sahtecilik olayı şoföre sorulabilmiş, şoför de; “Ben kaza geçirdim, belleğim silindi. O yüzden geçmiş yıllara dair hiçbir şey hatırlamıyorum”, diyerek kendisini kurtarmaya çalışmıştır.
Saygıdeğer Hukukçular;
Biz, Tayyip’in diploma sorununun gerçeğinin ortaya çıkarılması için İstanbul Eyüp Lisesine, Marmara Üniversitesine, Yüksek Seçim Kuruluna, Türkiye Büyük Millet Meclisine, İstanbul Büyükşehir Belediyesine, Askeralma (ASAL) Dairesine başvurularda bulunduk. Hiçbirinden de olumlu bir dönüş olmadı…
Tayyip’in Marmara Üniversitesinde okuduğuna dair bugüne dek tek iki kişi beyanda bulunmuştur. Bunlardan biri işadamı, eski akademisyen, profesör, ANAP’tan ve Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP’sinden eski milletvekili ve bankacı Aydın Ayaydın’dır. Diğeri de “State of Israel” adına makaleler yazan Rafael Sadi’dir.
Her ikisinin beyanlarının da psikolojik sorgulama tekniği açısından kesinkes yalan olduğu açıktır.
Kaldı ki bunlar bile “Tayyip Erdoğan’ın diploması vardır”, diyememişlerdir. Sadece “Tayyip Erdoğan, Marmara Üniversitesinde okudu”, diyebilmişlerdir.
Saygıdeğer Hukukçular;
Tayyip’in karikatüre çevirdiği yürürlükteki Anayasanın 101’inci Maddesi bile hâlâ aynen şöyle der, bilineceği gibi:
“Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir.”
Eee?
Tayyip’in diploması yok. O zaman bu şahsın Askeralma Dairesine verdiği öğrenim belgesinden başlamak üzere, İstanbul Belediye Başkanlığı döneminden, Milletvekilliği döneminden, Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminden beri attığı bütün imzalar geçersizdir, yok hükmündedir, çöp hükmündedir. Çünkü bütün bu kurumlara, yüksekokul bitirdim, diyerek uydurduğu sahte belgelerle başvurmuştur, Tayyip. Sahte belgeler vermiştir.
Yani Tayyip’in bulunduğu, daha doğrusu “Resmi Evrakta Sahtecilik” suçu işleyerek işgal ettiği bütün kamu kurumlarındaki görevleri yasadışıdır, buralardaki imzaları geçersizdir, yok hükmündedir, boş hükmündedir. Kurduğu bütün hükümetler de tabiî, atadığı bütün Bakanlar da, yaptığı tüm iç, dış anlaşmalar, sözleşmeler de, ihaleler de hep geçersizdir…
Ve hatta bu şahıs, er olarak yeniden askerlik yapmak zorundadır, yüksekokul bitirmemiş olduğu için…
“Ben paralı askerlik yaparım” da diyemez. Çünkü bunun çıkardığı Paralı Askerlik Yasası da geçersizdir, yoktur ve boştur…
Saygıdeğer Hukuk Bilimcileri;
Yargının üç ayağından biri olan sizlerin de bildiğiniz gibi, hukuksuzluklar karşısında büyük sorumluluklarınız ve görevleriniz vardır.
Zaten bu ülkenin onurlu, “kendilik değeri”ne sahip aydın insanları olarak bu görev, bu sorumluluk hepimizi kapsamaktadır. Tabiî buna ilaveten, hukukçular olarak sizlerin bu alandaki sorumluluğu katmerlidir. Ülkemizin içine düşürülmüş bulunduğu bu felaket günlerinde, insanlık onurunu, özsaygısını ve aydın namusunu önde tutan hepimizin öne çıkması, söz söylemesi, feryat etmesi ve eyleme geçerek tepki koyması gerekmektedir.
Ne yazık ki Tayyip şefliğindeki bu suç çetesi, üniversitelerimizi de esareti altına almış, oradaki hukukçu bilim insanlarını da korkutup sindirmiş ve seslerini çıkaramaz hale getirmiştir. Biz bu hainane ve içler acısı gidişe karşı, hukukçu akademisyen kimliğini onurluca savunarak öne fırlayan, kitap ve makaleler yazan, sadece saygıdeğer profesör Kemal Gözler Hoca’yı görebilmekteyiz. Başka varsa da biz bilmiyoruz…
Görevdeki savcı ve hâkimleri de yine aynı şekilde korkutup sindirerek esir almış ve mahkemeleri Kaçak Saray’ın hukuk büroları haline döndürmüştür, yine hep bileceğimiz gibi.
Hukuku, mesleğinin ve insanlığının onurunu savunmaya kalkan yargıçlara ne yaptığını üzülerek görüyoruz, değil mi?
İşte acı örneklerden biri, Cemal Kaşıkçı Davasına bakan İstanbul 12’nci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı saygıdeğer Nimet Demir hanımefendinin başına gelendir. Bu hanımefendi, Tayyipgiller’in buyruğuna uyan, korkutulmuş ve esaret altına alınmış aynı mahkemenin çoğunluğunun aldığı karara şöyle netçe, yüreklice tavır koyduğu için mesleğinden edilmiştir:
“Uluslararası alanda işledikleri suçlardan dolayı ciddi manada yargılanmayıp, müeyyideye uğramadığını gören zorba yönetimlerin, bu durumdan cesaret alarak eylemlerini pervasızca sürdürecekleri, zaman içerisinde bu tavrın teamüle ‘sünnete’ dönüşeceği kabulden varestedir. Bize yakışan, bu tavırları uluslararası platformlarda dile getirmek suretiyle hukuksuzluk ve zorbalığın önüne geçecek kurumların oluşmasında ön ayak olmak iken, ne yazık ki bu fırsatlar kaçırılmıştır. Davalar, bozulan ikili ilişkilerin düzeltilmesine diyet olarak verilmiştir.”
Saygıdeğer Baro Yöneticileri;
Sizlerden de bu eli öpülesi, saygıdeğer hukukçu hanımefendinin koyduğu tavrı koymanızı bekliyoruz. Kaldı ki Tayyip, sizi mesleğinizden edemez. Şimdilik eline öyle bir gücü henüz geçirememiştir.
Yani ne demenizi bekliyoruz?
“Tayyip Erdoğan diplomasızdır. Dolayısıyla da onun Cumhurbaşkanı olabilmesi, mevcut yasalar çerçevesinde mümkün değildir. Öyleyse Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı yok hükmündedir, boş hükmündedir. Ayrıca da o, Cumhurbaşkanlığı makamına çökebilmek için, o makamı işgal edebilmek için ‘Resmi Evrakta Sahtecilik’ ve ‘Nitelikli Dolandırıcılık’ suçları da işlemiştir. Bu sebeple de hukuk insanları olarak ülkemizde yaşanan bu vahim hukuksuzluğa karşı çıkıyoruz. Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı olarak tanımıyoruz. Şu anda Türkiye’nin yasal, meşru bir Cumhurbaşkanı yoktur, diyoruz. Onun attığı bütün imzalar geçersizdir, diyoruz”, şeklinde bir açıklama yapmanızı talep ediyoruz, bekliyoruz.
Umarız risk alır, bu talebimize olumlu bir yanıt verirsiniz…
Bu çilekeş, yoksul halk bizi büyüttü, okuttu, fakülteler bitirtti. Hep onun alınterinden, emeğinden aktarılan gelirlerle okuduk biz, ilkokuldan üniversiteye kadar. Okuduğumuz okulların her türden giderini, öğretmenlerimizin maaşlarını hep halkımız karşıladı.
Öyleyse hem insan olarak hem yurttaş olarak sorumluluklarımız var ülkemize, halkımıza ve insanlığa karşı…
Bu sorumluluklarımızın gereğini de ancak söz ve eylemlerimizle yerine getirebiliriz. İşte sizlerden de böyle bir davranış bekliyoruz, Sayın Hukukçularımız…
3 Ekim 2022
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı