Partimiz sel felaketini-katliamını yargıya taşıdı

Partimiz insan canını hiçe sayan, doğadaki diğer bütün canlılara karşı hiçbir sevgi ve saygısı olmayan, Bilimin değil Para Tanrısının sesine kulak veren AKP’giller hakkında suç duyurusunda bulundu. Onlar işledikçe Halkımıza ve doğaya karşı suçları; karşılarına HKP dimdik dikiliyor, korkmadan, bıkmadan, yılmadan “Hesabını soracağız!” diyor.

Bu kez suç duyurumuzun konusu hepimizin yüreklerini dağlayan, gözlerimizi yaşartan Batı Karadeniz’de yaşanan sel felaketi. Daha doğrusu katliamı. Ama katliamın faili sel değildir katliamın faili AKP’giller’dir. Bilim insanlarının, namuslu yöneticilerin, konunun uzmanlarının ve Halkımızın uyarılarına kulak asmayan AKP’giller davetiye çıkartmıştır katliama.

Bu katliamın failleri olan AKP’giller hakkında İnebolu ve Sinop Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunduk.

Suç duyurumuz sonrası Partimiz MYK Üyesi Adnan Okur Yoldaş’ın yaptığı açıklama aşağıdadır:

***

Değerli Halkımız;

Batı Karadeniz’de yaşanan sel felaketi; alınmayan önlemler, büyük ihmaller ve bilim insanlarının, namuslu yerel yöneticilerin uyarılarına kulak asmama sonucu an itibarıyla 77 insanımızın hayatına mal oldu. Bu, doğal bir olay sonucunda meydana gelmiş bir felaket değildir. Bu bir katliamdır artık. Doğal bir olaya, rant uğruna öncesinden gerekli ve zorunlu önlemleri almamak getirmiştir katliamı.

Sessiz kalamazdık HKP olarak bu göz göre göre gelen katliama. İçimiz yandı giden canlarımıza, insanlarımızın evlerini kaybetmelerine, birikimlerinin sel suları altında sürüklenip gitmesine kahrolduk. Bunların sorumluları hesabını vermeliler. Cefakâr Halkımız görmeli bu katliamın sorumlularını, gelecek kuşaklar tanımalılar insanların canına, malına kast edenleri. Tanımalılar, görmeliler insanlarımız, doğayla kâr uğruna oynayanları, doğanın işleyişine müdahale edenleri.

İşte bu saiklerle yapıyoruz bu suç duyurumuzu.

Keşke yapmak durumunda kalmasaydık, 77 insanımız aramızda olsaydı, filmlerdeki felaket sahnelerini aratmayan görüntülere tanık olmasaydık. Suç duyurumuzla Cumhuriyet Savcılarını görevlerini yapmaya davet etmek durumunda kalmasaydık…

Ama 19 yıllık AKP İktidarında bunlar temenniden öteye geçmiyor. Çünkü AKP’giller dönemi; alınmayan önlemler sonucunda gelen katliamlar dönemidir. AKP’giller dönemi, bütün sorumlu oldukları felaketleri, “kaza, kader, bu işin fıtratında var, Allah’tan geldi” diyerek halkımızı Muaviye-Yezid İslamı’yla kandırma dönemidir. AKP’giller dönemi rant uğruna, yandaşları zengin etme uğruna doğanın tahrip edildiği, Bilimin kurallarının hiçe sayıldığı bir dönemdir.

İşte bilimi hiçe sayanları, Halkımızın feryatlarını görmezden gelenleri, göz göre göre gelen felakete davetiye çıkartanları, gelen felaketi sessizce seyredenleri teşhir etmeliydik Halkımızın gözünde ve Tarih önünde.

Bu nedenle; 2002-2021 tarihleri arasında görev yapan Cumhurbaşkanı, Başbakanlar, İçişleri Bakanları, Tarım ve Orman Bakanları, Çevre ve Şehircilik Bakanları, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı, Kastamonu Valileri, Bozkurt Kaymakamları, Bozkurt Belediye Başkanları, Sinop Valileri, Ayancık Kaymakamları, Ayancık Belediye Başkanları hakkında, TCK’de tanımlanan; “Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi, Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi, Genel Güvenliğin Taksirle Tehlikeye Sokulması, Görevi Kötüye Kullanma, Kamu Görevlisinin Suçu Bildirmemesi” suçlarını işlediklerini öne sürerek, İnebolu ve Sinop Cumhuriyet Başsavcılıklarına, suç duyurusunda bulunduk.

77 insanımızın canına mal olan bu felaketin hesabının sorulması gerekir. Cumhuriyet Savcısının temel görevi, suç işlendiği izlenimini veren bir hâli görüp öğrendiğinde, gerçeği araştırarak işe girişmektir. Cumhuriyet Savcılarına temel görevlerini hatırlatıyor, giden canlarımızın hesabını sormak üzere işe girişmeye davet ediyoruz.

Bu suç duyurumuzu ihbar kabul edip, soruşturma açmazlarsa Savcılar, gelecekte yaşanacak bu tür felaketlerin de sorumlusu olacaklardır.

17 Ağustos 2021

HKP Genel Merkezi

Suç Duyurusu Dilekçelerini aynen yayınlıyoruz:

İNEBOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

 

SUÇ DUYURUSUNDA

BULUNAN : HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ GENEL BAŞKANLIĞI

Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA

VEKİLLERİ : Av. Metin BAYYAR – Av. Ayhan ERKAN-Av. Ali Serdar ÇINGI – Av. Tacettin ÇOLAK – Av. Sait KIRAN,-Av. Azime Ayça OKUR -Av. Halil AĞIRGÖL-Av. Pınar AKBİNA – Av. Doğan ERKAN

Korkut Reis Mah. Sezenler Cad. No:4/15

     Sıhhiye/ANKARA

ŞÜPHELİ : 1- Recep Tayyip ERDOĞAN

2- Abdullah GÜL

3- Ahmet DAVUTOĞLU

4- Binali YILDIRIM

5- Abdülkadir AKSU (İçişleri Eski Bakanı)

6- Osman GÜNEŞ (İçişleri Eski Bakanı)

7- Beşir ATALAY (İçişleri Eski Bakanı)

8- İdris Naim ŞAHİN (İçişleri Eski Bakanı)

9- Muammer GÜLER (İçişleri Eski Bakanı)

10- Efkan ALA (İçişleri Eski Bakanı)

11- Sebahattin ÖZTÜRK (İçişleri Eski Bakanı)

12- Selami ALTINOK (İçişleri Eski Bakanı)

13- Süleyman SOYLU (İçişleri Bakanı)

14- Sami GÜÇLÜ (Tarım ve Köyişleri Eski Bakanı)

15- Mehdi EKER (Tarım ve Köyişleri Eski Bakanı)

16- İmdat SÜTLÜOĞLU (Çevre Eski Bakanı)

17- Kürşat TÜZMEN (Çevre Eski Bakanı)

18- Veysi EROĞLU (Çevre ve Orman Eski Bakanı)

19- Osman PEPE (Çevre ve Orman Eski Bakanı)

20- Bekir PAKDEMİRLİ (Tarım ve Orman Bakanı)

21- Zeki ERGEZEN (Bayındırlık ve İskan Eski Bakanı)

22- Faruk Nafiz ÖZAK (Bayındırlık ve İskan Eski Bakanı)

23- Mustafa DEMİR (Bayındırlık ve İskan Eski Bakanı)

24- Erdoğan BAYRAKTAR (Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı)

25- İdris GÜLLÜCE (Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı)

26- Fatma Güldemet SARI (Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı)

27- Mehmet ÖZHASEKİ (Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı)

28- Murat KURUM (Çevre ve Şehircilik Bakanı)

29- Adil KARAİSMAİLOĞLU (Ulaştırma ve Altyapı Bakanı)

30- Mustafa KARA (Kastamonu Eski Valisi)

31- Nurullah ÇAKIR (Kastamonu Eski Valisi)

32- Erdoğan BEKTAŞ (Kastamonu Eski Valisi)

33- Şehmus GÜNAYDIN (Kastamonu Eski Valisi)

34- Yaşar KARADENİZ (Kastamonu Valisi)

35- Okan YENİDÜNYA (Kastamonu/Bozkurt Kaymakamı)

36- 2002-2020 Arası Görev Yapan Kastamonu/Bozkurt Kaymakamları

37- Engin CANBAZ (Kastamonu/Bozkurt Belediye Eski Başkanı)

38- Abdullah Bozkurt EKEŞ (Kastamonu/Bozkurt Belediye Eski Başkanı)

39- Muammer YANIK (Kastamonu/Bozkurt Belediye Başkanı)

40- Suça ihmal veya icrai eylemleriyle katıldığı tespit edilecek diğer şüpheliler

 

SUÇ :

  • Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi (TCK m. 83)
  • Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi (TCK m. 88)
  • Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması (TCK m. 171)
  • Görevi Kötüye Kullanma (TCK m. 257)
  • Kamu Görevlisinin Suçu Bildirmemesi (TCK m. 279/1)

SUÇ TARİHİ             : 11.08.2021

AÇIKLAMALAR :

Türk Ceza Kanununun ilk maddesinin ilk cümlesinde Ceza Kanununun amacı şöyle ifade edilir: Kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir.

Özellikle son 19 yılda yaşadığımız, AKP Hükümetleri tarafından bize yaşatılan bütün acıların, felaketlerin nedeni, TCK’nın amaç maddesinin ihlal edilmesidir. 19 yıldır maruz kalınan uygulamalar göstermektedir ki, kişi hak özgürlükleri sıradan insanlarımız için gittikçe daraltılırken, İktidar yandaşları için genişletilmektedir. Kamu düzeni, kamu güvenliği geniş halk yığınları açısından gittikçe bozulmaktadır. Kovid 19 Pandemisinde herkes tarafından görüldüğü ve Bilim İnsanlarının netçe gösterdiği üzere, kamu sağlığını korumakla yükümlü AKP iktidarı tarafından Kamu Sağlığı bozulmaktadır. Devlet Yöneticilerinin kin ve nefret dili, toplumu düşman kamplara bölmekte, toplumda ayrımcılık körüklenmektedir. İktidar mensuplarının, iktidara yakın iş insanlarının, müteahhitlerin, tarikatların suç işlemesine göz yumulmakta, bunların işledikleri suçlar görmezden gelinmektedir.

Son yaşadığımız Batı Karadeniz’de yaşanan sel felaketi; Kamu sağlığını ve çevreyi korumakla yükümlü olanların, Kamu sağlığını ve çevreyi koruyamadıkları gibi mahvına yol açtıklarının kanıtıdır.

Özellikle Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde yaşananlar; doğal bir olay olan selin, bilim insanlarının açık uyarılarına rağmen tedbir alınmadığında nasıl katliama dönüştüğünü gösteriyor. Şu ana ölen insanlarımızın sayısı 77 (Kastamonu 62, Sinop 16, Bartın 1). Bir ilçe adeta haritadan silindi. Kayıp olarak bildirilen insanlarımızın sayısı 300 civarında. Bu öngörülemeyen değil öngörülebilir bir felaketti.

Doğayı tahrip etmediğimiz, doğal işleyişine saygı duyup müdahale etmediğimiz sürece Doğa, bünyesinde yaşayanlara zarar vermez, insanların canlarına kast etmez. Maalesef bugün Batı Karadeniz örneğinde yaşadığımız gibi Doğa kendine karşı suç işleyen Siyasi iktidar mensuplarını, Müteahhitleri, katliamın sorumlularını bulup onlardan intikam almıyor. Olan yine yoksul, gariban halkımıza oluyor.

Bu suç duyurumuz; suçu, suçluyu ortaya çıkarmakla görevli Savcıların çok geniş çaplı soruşturma yapıp, felaketin sorumlularını adalet önüne çıkartması için yapılmaktadır.

İşte felaketin büyüklüğünü gözler önüne seren haberler ve doğal bir olayın felakete nasıl dönüştüğünü gösteren Bilim İnsanlarının açıklamaları:

“İktidar güçleri yaşadığımız yıkımın doğal afet olduğunu söylüyor. Dere yatakları çevresine imar izni verenler, her dere üstüne sayısız HES yapıp dere ekosistemini yok edenler, dereleri “ıslah” adı altında doğal yataklarından alıp beton kanallara hapsedenler kendileri değilmiş gibi, suçu doğaya attılar.

“Madencilik, enerji, turizm, otoyol, köprü vb. için yapılan orman kıyımı, betonlaşma, dere yataklarının yapılaşmaya açılması, HES’lerle boğulan dereler, müteahhitlere peşkeş çekilen kamu arazileri bu süreci yaratmıştır. 400 metre genişliğe sahip dere yatağının 15 metreye indirilip imara açılması yıkıma davetiye çıkarmaktır.

“Kastamonu Bozkurt’ta yaşanan felaketin nedenleri konusunda bölge halkının ve bilim insanlarının ciddi şüpheleri bulunmaktadır. Bozkurt’taki su baskını çok kısa bir süre içerisinde, hızla büyümüştür. Ani gelen ve hızla miktarı artan sele Bozkurt üstünde yer alan HES’ in etkili olduğu konusunda halkta ve kamuoyunda ciddi endişeler vardır. Her ne kadar Kastamonu Valiliği ve DSİ reddetse de konunun ivedilikle bilim insanlarınca incelenmesi ve gerçeklerin kamuoyu ile paylaşılması zorunludur.

Afet Uzmanı Dr. Kubilay Kaptan, Kastamonu’da Abana ve Bozkurt ilçelerinde sel felaketinin yaşanmasına ilişkin olarak, Tarım ve Orman Bakanlığı raporuna dikkat çekti.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın söz konusu raporunda, sel felaketinin yaşandığı Bozkurt ve Abana için şu tespitler yer alıyor:

“Ezine Çayı Kastamonu İli Bozkurt ve Abana ilçelerinden geçerek Karadeniz’e mansaplanmaktadır. Dere yatağı eğimi Bozkurt ilçesinde, ortalama binde 11 ve Abana ilçesinde binde 8 olmaktadır. Ezine Çayı sağ ve sol sahillerinde yoğun yerleşim ve ticari alanlar mevcuttur.

Hidrolojik çalışmalarında Q500, Q100 ve Q50 taşkın debileri aşağıdaki tabloda verilmiştir. Ezine Çayı üzerinde yapılan incelemelerde hazırlanan 1 boyutlu modelde 500, 100 ve 50 yıllık taşkın tekerrür debileri için taşkın ihtimali olduğu anlaşılmıştır.

Bu sebeple 2 boyutlu hidro-dinamik model hazırlanmıştır. 1 ve 2 boyutlu hidro-dinamik modellerin entegre olarak çalıştırılmıştır. Çay yatağı için yapılan 1 boyutlu model içerisinde tüm sanat yapıları gerçeğe uygun şekilde tanımlanmıştır.

Bozkurt ve Abana İlçesi’nde yayılım alanlarında taşkın suyunun hızı ve derinliğinin sorun olacağı tespit edilmiştir. Dere kenarlarına yakın yerler ve ilçe içinde su hızının yer yer yaklaşık 2 m/s’ye ulaştığı tespit edilmiştir.

Yine, Bozkurt ve Abana İlçesi’nin taşkın yayılım bölgelerinde su derinliğinin çayın etrafında 1.5 m yüksekliğe ulaştığı tespit edilmiştir. Ezine Çayı’nın sol ve sağ sahil yayılım alanındaki su hızının da derinlik kadar sorun üreteceği sonucuna varılmıştır.

Özellikle taşkın tehlike haritası sonucunda derenin sağ sahili, yüksek taşkın tehlike riskine maruza kalmaktadır. 2014 yılında Ezine çayı taşması sonucunda Abana ilçesi yerleşim yerleri ve ticaret alanları sular altında kaldığını görülmektedir. 2014 Yılındaki taşkında fırtına kabarması nedeniyle derenin boşalmasını engelleyerek taşkının etkisini artırmıştır. Model çalışması fırtına kabarması ve deniz etkisini dikkate alacak biçimde tasarlanmıştır.”

Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, Batı Karadeniz’deki taşkınların iklim krizinin bir sonucu olarak karşımıza çıktığını ve küresel iklim değişikliğinin bölgesel bir yansıması olarak önümüzdeki süreçte daha sık yaşanacağını söyledi.

Türkiye’de bu tür doğa olaylarında can kaybı yaşanıyor olmasının kabul edilmez olduğunu ve Batı Karadeniz için Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün bir gün önceden taşkın ve aşrı sağanak uyarısında bulunduğunu anımsatan Yıldız şöyle konuştu:

“Batı Karadeniz’de taşkınların yaşandığı yerleşim alanları, iklim değişikliğinin ve hava sıcaklıklarının aratması beklenen bölgelerden. Bu bilgiyi de devletin resmi kaynaklarından ve hazırlanan uyarı mahiyetli raporlardan öğreniyoruz. Batı Karadeniz’in sel ve heyelan riski altında olduğunu Meteoroloji Genel Müdürlüğü bir gün öncesinden açıkladı. Bu durum, taşkın ve sel uyarısından sonra yaşandığına göre, tedbir almada ve önlemleri önceden uygulamada da yetersizliğin olduğunu bize gösterdi. Ayrıca düşen yağış miktarının fazla olması, ortaya çıkan riski azaltmaz. Taşkın hasarlarının tamamen önlenmesi mümkün değildir çünkü. Bunu dünyanın birçok ülkesinde görüyoruz ancak bizim öncelikli olarak üstünde durmamız gereken husus taşkınlarda artık can kaybının olmamasıdır. Yani can kayıplarını önleyecek bir planlama yapılmasıdır. Taşkın tedbirlerinin önemi bu olayda bir kez daha görüldü.”

Türkiye’de Batı Karadeniz dahil pek çok bölgede yapılaşmada çok katlı mimarinin tercih edildiğini ve çok katlı yapıların bölgesel faktörler gözetilmeden inşa edildiğini kaydeden Yıldız, “Türkiye’de ve bütün dünyada yaşanmakta olan bir iklim değişikliği var ve değişikliğin bölgesel yansımalarına baktığımızda Batı Karadeniz’de taşkınların artık doğal olaylar olacağını ve yapı stokunun da buna göre şekillenmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.

Dere yataklarına inşa edilen yapıların iklim değişikliğinin kısa süreli ve yoğun miktarda getireceği yağışlardan ötürü bir risk faktörüne dönüştüğünü belirten Yıldız, “Kastamonu Bozkurt’ta gördüğümüz dere yatağının sol ve sağ sahillerindeki binalardaki hasarın, bu risk faktörünün ne kadar ciddi sorunlar yaratabileceğidir. Ayrıca buralara yapılan binaların ne kadar dayanaksız olduğudur” görüşünde bulundu.

Ayancık Devlet Hastanesi’nin de sel suları ile dolduğunu hatırlatan Yıldız, “Bu durumda bize şehir planlamasında ciddi eksikler yaşayan bir ülke olduğumuzu gösteriyor” ifadelerini kullandı.

Dere yatakların taşmasıyla oluşan felaketin basit önlemler alınarak giderilebileceğinin altını çizen Yıldız sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dere yatakları kesitlerinin gelen taşkını taşıyacak kadar kesik ve boş olmalıdır. Maalesef bunun böyle olmadığını Bozkurt taşkınında gördük. Karadeniz Bölgesi, birçok dere ve çayın denize doğrudan açıldığı bir bölge. Bölgedeki çayların denize çıkış ağızlarının akarsuların taşıdığı taş, toprakla dolup dolmadığı ve deniz tabanındaki kum hareketleriyle kapanıp kapanmadığı çok önemli. Son baskında üç metreye ulaşan taşkın su derinliğinin akarsuların denize çıkış ağzında oluşan bu doğal kapanma ile bağlantılı olma ihtimali yüksek. İşte bu yüzden sel ve taşkın yönetmeliklerinin TBMM’de görüşülecek olan su yönetimi yasası ile koordineli biçimde ele alarak yapılması gerekiyor. Küresel iklim değişikliğinin bölgesel sonuçlarının taşkın, su yönetimi ve yapı stoku üzerinden okunması ve bu konuda yapılacak olan tüm düzenlemelerin bu çerçevede ve bütüncül bir bakış açısıyla yapılması kaçınılmazdır.”

2014-2018’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda müsteşarlık yapan Prof. Mustafa Öztürk, Karadeniz’de yaşanan sel felaketini değerlendirdi. Aynı zamanda eski AKP Milletvekili de olan Öztürk, “Yaşanan bu sel felaketinde bu şehirleşmeye, bu HES’lere, tomruk depolarına, dere yatağında betonlaşmaya kim izin verdiyse, Mustafa Öztürk de dahil ise, onlar sorumludur” dedi.

“HİÇBİR SEL FELAKETİ 1 DAKİKA İÇERİSİNDE OLMAZ AMA BOZKURT’TA OLDU”

RS FM’de Atilla Güner’le Akşam Postası’na konuk olan Prof. Mustafa Öztürk, Karadeniz’de yaşanan sel felaketinde dere yatağına yapılaşmanın rolünü değerlendirdi.

“Hiçbir sel felaketi 1 dakika içerisinde olmaz ama Bozkurt’ta oldu” diyen Öztürk, “Dere yatağının 400 metreden 15 metreye daraltıldığı söyleniyor, bu felaket bir olay ya bu. Eğer bu dere yatağı böyle daraltıldıysa buna vesile olanlar mutlaka belirlenmeli ve ortaya serilmeli” şeklinde konuştu.

Müsteşarlık görevinin ardından 24. dönem AKP Milletvekilliği de yapan Prof. Öztürk, “Karadeniz bölgesinde yaşanan sel felaketi yeni bir olay değil daha önce de Giresun’da olmuştu. Giresun olayından demek ki ders çıkartamamışız” dedi.

“DERE YATAKLARI YAPILAŞMAYA AÇILDIĞI ZAMAN BOZKURT FACİASI OLUR”

Öztürk, “Dere yatakları yapılaşmaya açılamaz. Açıldığı zaman, Bozkurt faciası olur. Dere yatakları betonlaştırılamaz, kanala dönüştürülemez; dönüştürürseniz afetin etkisi şiddetli olur” diye konuştu.

“Hiçbir sel felaketi 1 dakika içerisinde olmaz ama Bozkurt’ta oldu” diyen Öztürk, şöyle devam etti:

“HES olduğu söyleniyor. Aşırı yağışlar olduğu esnada HES’lerin regülatör kapakları acaba açıldı mı? Seli tetikleyen olay acaba burası mı? 3 kısımda tomrukların depolandığı söyleniyor. Tomruk, yağışın önünde depolandıysa bariyer görevi görür, suyu şişirir ve sele dönüştürür.”

Bozkurt’ta 11 Ağustos’ta şiddetli sağanak yağmur sonrasında meydana gelen selde onlarca insan hayatını kaybederken birçok bina da kullanılamaz hale geldi. Ezine Çayı’nın kenarına kurulan ilçenin yaklaşık bir saat içinde yok olmasını Uzman Paleosismolog Dr. Ramazan Demirtaş anlattı. Demirtaş, SÖZCÜ’ye yaptığı açıklamada jeolojik olayların, o yerin yapısına göre belirli aralıklarla kendisini tekrarladığını ileri sürdü.

“VADİNİN 400 METRELİK TABANI 15 METREYE DÜŞÜRÜLMÜŞ”

Vadinin tabanının daraltıldığına dikkat çeken Demirtaş, “Bozkurt vadi tabanı yaklaşık 400 metre. Geçmişte bu akarsu oralardan akmış. Zamanla akarsu kuraklık, küresel iklim değişikliği gibi etkenler ile yatağını değiştirmeye başlıyor ve daralıyor. Yerel yönetimler de suyun azaldığını düşünüyor ve çok fazla su olmaz diye düşünerek daraltıyor. 400 metrelik vadi tabanı 15-20 metreye düşüyor. Sonra da bu alanlar imara açılıyor. Bunu değiştirdiğiniz zaman akarsuyun akış hızını da değiştiriyorsunuz. Arkadan büyük bir kütle geliyor. Bu kütle dar bir alana girdiği için su yükselmeye başlıyor. Sonra bu gibi felaketler oluyor. Dere yataklarının hiç bir şekilde imara açılamaması lazım” dedi.

İnşaat mühendisi Kubilay Kaptan: Üstü örtülen büyük bir suç var

İnşaat mühendisi Doktor Kubilay Kaptan, Bakan Pakdemirli’nin “HES’ler de mağdur durumdadır” ifadesine, Twitter hesabından yazdığı Twit zinciri ile tepki gösterdi.

Kaptan, “Bakan dedi ya, HESler de mağdur durumdadır diye. Üstü örtülen büyük bir suç var bence: Ezine Çayı üstünde iki adet HES barajı var. Biri Bozkurt’ta diğeri ise daha uzakta. Ezine’nin Karadeniz’e döküldüğünü de belirtelim. Olan şudur: Yağmur yağar. Barajın arka tarafında su birikmeye başlar. Yağmur devam ettikçe birikme devam eder. Artık sular baraj gövdesinin üst kotuna yaklaşmaktadır. İşte bu durum için barajlarda dolusavak dediğimiz su tahliye sistemleri devreye girer.”

“Gelin görün ki HES barajlarının büyük çoğunluğunda dolusavak yoktur, yapılmamıştır. Dolusavak olmadığı için baraj gövdesinin arkasında biriken sular kapaklar açılarak serbest bırakılır. Binlerce metre küp su büyük bir hızla, önüne gelini içine alarak Karadeniz’e doğru akmaya başlar.” diyen Kaptan, daha sonraki iletisinde “Karlarından olacaklar diye dolusavak yapmayanların ve bunu zorunlu koşmayanların, denetlemeyenlerin nelere yol açtıklarını görüşlerinize bırakıyorum.” ifadelerine yer verdi.

SUÇ NİTELEMELERİ:

  • Bilim insanlarının açıklamaları ve hatta yukarıda alıntılarda görüleceği üzere Tarım ve Orman Bakanlığının 2019 tarihli raporu da çok net olarak göstermektedir ki yaşanan doğal bir olay değildir. Bilim insanlarının, konunun uzmanlarının ve Tarım ve Orman Bakanlığının uyarılarını dikkate alıp önlemleri alması gereken şüpheliler gerekli, zorunlu yaşamsal önlemleri almamış, dolayısıyla onlarca insanımızın canından, malından olmalarına neden olmuşlardır. Gerekli önlemleri almadıkları gibi alınması yaşamsal zorunluluk arz eden eylemlere aykırı icrai faaliyetler içerisinde olmuşlardır. 20 Mayıs 2014 tarihinde atmış olduğu bir twitinde “Bu ülkenin başbakanı olarak açıkça ifade ediyorum ki, Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır.” diyen şüphelilerden Recep Tayyip Erdoğan ve diğer kamu görevlileri, sel sularının kaptığı onlarca insanımızın yaşamlarını kaybetmesinden de sorumludurlar. 400 metrelik dere yatağının 15 metreye düşürülerek bir ilçe kurulmasından, dereye bilimin kurallarına aykırı olarak HES’ler kurulmasından, Dere yatağına mühendislik biliminin kurallarına aykırı olarak binalar inşa edilmesinden ve öncesinde, (mesela 2020 Giresun Sel Felaketi) meydana gelen felaketlerde Bilim İnsanlarının uyarılarından, hiçbir şüpheli haberimiz yoktu, belediyelerin sorumluluğunda, ilgili bakanlığın sorumluluğunda deyip kurtulamaz. Dolayısıyla şüphelilerin; TCK 83’de tanımlanan, Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi hükümleri gereğince cezalandırılmaları gerekmektedir.

  • Yukarıdaki anlatımımıza paralel olarak yaralanan insanlarımız bakımından da şüphelilerin, TCK 88’de tanımlanan “Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi” hükümleri gereğince cezalandırılmaları gerekmektedir.

  • Şüpheliler yukarılarda bilim insanlarından, konunun uzmanlarından yapılan alıntılarda görüleceği üzere, yıllar öncesinden yapılan “büyük felaket geliyor” uyarılarına gözlerini ve kulaklarını kapamışlar, ilgili bütün yasalara taklalar attırarak Batı Karadeniz’de yaşanan sel felaketinin, toplu katliamın zeminin hazırlayıcısı olmuşlardır. Şüphelilerin işledikleri bu suçta, Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması başlığında TCK 171/b’de tanımlanmıştır ve bu hükümler uyarınca cezalandırılmaları gerekir:

Taksirle; Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına, Neden olan kişi, fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması halinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

  • Suç duyurumuzun açıklama kısmında belirtildiği üzere; Devlet Hiyerarşisinin en tepesinden en aşağısına kadar bütün kamu görevlileri kamu sağlığını ve çevreyi korumakla ve suç işlenmesini önlemekle yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin, bir avuç müteahhide, HES’leri kuran özel şirketlere haksız menfaat sağlamanın sonucudur Kastamonu/Bozkurt’ta yaşanan sel felaketi. Gerekli denetim mekanizmaları işletilmediği için, uyarılar dikkate alınıp önlemler alınmadığı için, en azından Meteorolojinin kuvvetli yağış uyarısı dikkate alınıp bölge boşaltılmadığı için büyük acıları yaşamıştır Ülkemiz. Dolayısıyla şüpheliler; TCK 257’de tanımlanan “Görevi kötüye kullanma” suçunu işlemişlerdir ve hükümleri gereğince de cezalandırılmaları gerekmektedir.

  • Başbakan, Bakanlar yani siyasi iradenin bileşenleri dışında kalan şüpheli kamu görevlileri kendi yerellerinde yapılan bu hukuk dışı, yasadışı, insanlık dışı uygulamaları cesaret gösterip, sonunu düşünmeden, genelin çıkarlarını ve can ve mal sağlıklarını düşünüp suçu bildirmemişler, ihbarda bulunmamışlardır. Dolayısıyla TCK 279/1’de tanımlanan Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu işlemişlerdir. Bu madde hükümleri gereğince cezalandırılmaları gerekmektedir.

Müvekkil Parti; “insan hayatının sürmesinin, bitkiler ve hayvanlarla birlikte, doğal dengeyi hiç bozmadan mümkün olabileceğini çok iyi bil”en, “Bunun için doğaya ve diğer canlılara saygılı, onlara zarar vermeyen bir üretimin yapılmasından yana” olan, “Bunun için ülke içinde gereken önlemleri almaktan çekinme”meyi savunan, “insanlık ve doğa düşman”larıyla yasal veya meşru bütün yollarla mücadeleyi önüne hedef ve bir görev olarak koymuş bir partidir. İşbu suç duyurusu; doğamızın ve insanımızın rant ve kâr uğruna heba edilmesine karşı, halkımıza ve gelecek nesillere karşı sorumluluk duygusunun gereğidir.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıkladığımız ve Cumhuriyet Savcılığınca re’sen araştırılacak sebeplerle, şüphelilerin eylemlerine uyan Türk Ceza Kanunu, m. 83, m. 88, m. 171, m. 257, m. 279 (1) ve ilgili diğer kanunlarda belirtilen suçlarından yargılanıp cezalandırılması amacıyla hakkında gerekli soruşturmanın yürütülerek Kamu Davası açılmasını müvekkil Parti adına talep ediyoruz. 17/08/2021

Suç Duyurusunda Bulunan

Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı

Vekilleri

************

SİNOP CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

 

SUÇ DUYURUSUNDA

BULUNAN : HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ GENEL BAŞKANLIĞI

Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA

VEKİLLERİ : Av. Metin BAYYAR – Av. Ayhan ERKAN-Av. Ali Serdar ÇINGI – Av. Tacettin ÇOLAK – Av. Sait KIRAN,-Av. Azime Ayça OKUR -Av. Halil AĞIRGÖL-Av. Pınar AKBİNA – Av. Doğan ERKAN

Korkut Reis Mah. Sezenler Cad. No:4/15

     Sıhhiye/ANKARA

ŞÜPHELİ : 1- Recep Tayyip ERDOĞAN

2- Abdullah GÜL

3- Ahmet DAVUTOĞLU

4- Binali YILDIRIM

5- Abdülkadir AKSU (İçişleri Eski Bakanı)

6- Osman GÜNEŞ (İçişleri Eski Bakanı)

7- Beşir ATALAY (İçişleri Eski Bakanı)

8- İdris Naim ŞAHİN (İçişleri Eski Bakanı)

9- Muammer GÜLER (İçişleri Eski Bakanı)

10- Efkan ALA (İçişleri Eski Bakanı)

11- Sebahattin ÖZTÜRK (İçişleri Eski Bakanı)

12- Selami ALTINOK (İçişleri Eski Bakanı)

13- Süleyman SOYLU (İçişleri Bakanı)

14- Sami GÜÇLÜ (Tarım ve Köyişleri Eski Bakanı)

15- Mehdi EKER (Tarım ve Köyişleri Eski Bakanı)

16- İmdat SÜTLÜOĞLU (Çevre Eski Bakanı)

17- Kürşat TÜZMEN (Çevre Eski Bakanı)

18- Veysi EROĞLU (Çevre ve Orman Eski Bakanı)

19- Osman PEPE (Çevre ve Orman Eski Bakanı)

20- Bekir PAKDEMİRLİ (Tarım ve Orman Bakanı)

21- Zeki ERGEZEN (Bayındırlık ve İskan Eski Bakanı)

22- Faruk Nafiz ÖZAK (Bayındırlık ve İskan Eski Bakanı)

23- Mustafa DEMİR (Bayındırlık ve İskan Eski Bakanı)

24- Erdoğan BAYRAKTAR (Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı)

25- İdris GÜLLÜCE (Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı)

26- Fatma Güldemet SARI (Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı)

27- Mehmet ÖZHASEKİ (Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı)

28- Murat KURUM (Çevre ve Şehircilik Bakanı)

29- Adil KARAİSMAİLOĞLU (Ulaştırma ve Altyapı Bakanı)

30- Zeki ŞANAL (Sinop Eski Valisi)

31- Mustafa Hakan GÜVENÇER (Sinop Eski Valisi)

32- Yavuz Selim KÖŞGER (Sinop Eski Valisi)

33- Hasan İPEK (Sinop Eski Valisi)

34- Köksel ŞAKALAR (Sinop Eski Valisi)

35- Erol KARAÖMEROĞLU (Sinop Valisi)

36- H. Volkan KÖKSAL (Sinop/Ayancık Eski Kaymakamı)

37- Mustafa HOTMAN (Sinop/Ayancık Eski Kaymakamı)

38- Gülishan YİĞİT (Sinop/Ayancık Eski Kaymakamı)

39- Suat YILDIZ (Sinop/Ayancık Eski Kaymakamı)

40- Adem KELEŞ (Sinop/Ayancık Eski Kaymakamı)

41- Abdullah Seçkin KOÇAK (Sinop/Ayancık Eski Kaymakamı)

42- İsmail PENDİK (Sinop/Ayancık Kaymakamı)

43- Ayhan ERGÜN (Sinop/Ayancık Eski Belediye Başkanı)

44- Aslan ÖZDEMİR (Sinop/Ayancık Eski Belediye Başkanı)

45- Hayrettin KAYA (Sinop/Ayancık Belediye Başkanı)

46- 17 Aralık 2016-14 Eylül 2018 Dönemi Ayancık Orman İşletme Müdürlüğü ve Yetkilileri

47- Suça ihmal veya icrai eylemleriyle katıldığı tespit edilecek diğer şüpheliler

SUÇ :

  • Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi (TCK m. 83)
  • Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi (TCK m. 88)
  • Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması (TCK m. 171)
  • Görevi Kötüye Kullanma (TCK m. 257)
  • Kamu Görevlisinin Suçu Bildirmemesi (TCK m. 279/1)

SUÇ TARİHİ             : 11.08.2021

AÇIKLAMALAR :

Türk Ceza Kanununun ilk maddesinin ilk cümlesinde Ceza Kanununun amacı şöyle ifade edilir: Kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir.

Özellikle son 19 yılda yaşadığımız, AKP Hükümetleri tarafından bize yaşatılan bütün acıların, felaketlerin nedeni, TCK’nın amaç maddesinin ihlal edilmesidir. 19 yıldır maruz kalınan uygulamalar göstermektedir ki, kişi hak özgürlükleri sıradan insanlarımız için gittikçe daraltılırken, İktidar yandaşları için genişletilmektedir. Kamu düzeni, kamu güvenliği geniş halk yığınları açısından gittikçe bozulmaktadır. Kovid 19 Pandemisinde herkes tarafından görüldüğü ve Bilim İnsanlarının netçe gösterdiği üzere, kamu sağlığını korumakla yükümlü AKP iktidarı tarafından Kamu Sağlığı bozulmaktadır. Devlet Yöneticilerinin kin ve nefret dili, toplumu düşman kamplara bölmekte, toplumda ayrımcılık körüklenmektedir. İktidar mensuplarının, iktidara yakın iş insanlarının, müteahhitlerin, tarikatların suç işlemesine göz yumulmakta, bunların işledikleri suçlar görmezden gelinmektedir.

Son yaşadığımız Batı Karadeniz’de yaşanan sel felaketi; Kamu sağlığını ve çevreyi korumakla yükümlü olanların, Kamu sağlığını ve çevreyi koruyamadıkları gibi mahvına yol açtıklarının kanıtıdır.

Özellikle Kastamonu Bozkurt ve Sinop Ayancık’ta yaşananlar; doğal bir olay olan selin, bilim insanlarının açık uyarılarına rağmen tedbir alınmadığında nasıl katliama dönüştüğünü gösteriyor. Şu ana ölen insanlarımızın sayısı 77 (Kastamonu 62, Sinop 16, Bartın 1). Bir ilçe adeta haritadan silindi. Kayıp olarak bildirilen insanlarımızın sayısı 300 civarında. Bu öngörülemeyen değil öngörülebilir bir felaketti.

Doğayı tahrip etmediğimiz, doğal işleyişine saygı duyup müdahale etmediğimiz sürece Doğa, bünyesinde yaşayanlara zarar vermez, insanların canlarına kast etmez. Maalesef bugün Batı Karadeniz örneğinde yaşadığımız gibi Doğa kendine karşı suç işleyen Siyasi iktidar mensuplarını, Müteahhitleri, katliamın sorumlularını bulup onlardan intikam almıyor. Olan yine yoksul, gariban halkımıza oluyor.

Bu suç duyurumuz; suçu, suçluyu ortaya çıkarmakla görevli Savcıların çok geniş çaplı soruşturma yapıp, felaketin sorumlularını adalet önüne çıkartması için yapılmaktadır.

İşte felaketin büyüklüğünü gözler önüne seren haberler ve doğal bir olayın felakete nasıl dönüştüğünü gösteren Bilim İnsanlarının açıklamaları:

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç, Sinop Ayancık’ta yaşanan sel felaketinin ardından sosyal medya hesabından dikkat çekici bir iddiada bulundu.

Öztunç, “Ayancık’taki felaketin nedeni AKP’li Orman Bakanı Pakdemirli’nin tomruk deposunu vadi içerisinde yaptırmasıdır. Tomruklar yağmur ile köprülerde doğal baraj olmuş ve ardından köprülerin yıkılmasıyla sele neden olmuştur. Pakdemirli bu ülkenin gördüğü en beceriksiz Orman Bakanıdır” diye yazdı. Peki, tomruk deposu kime ait? Tomruklar sele nasıl neden oldu? İşte tüm detaylar…

KERESTECİLİĞİN BAŞKENTİYDİ

Osmanlı’dan beri keresteciliğin başkenti, halk arasında Zindan Ormanları olarak bilinen Ayancık Ormanı’nın da yer aldığı bölgede sel felaketi yaşandı. 2012 yılına kadar şehrin merkezinde işlem gören tomruk depoları, başta İnegöl olmak üzere mobilyacılığın yoğun olduğu yerlere kereste imal ediyor ve halkın büyük çoğunluğu da geçimini bu şekilde sağlıyor.

TOMRUKLAR SEL SULARININ ARDINDAN KÖPRÜLERE ULAŞTI VE DOĞAL BARAJ GÖREVİ GÖRDÜ

Orman Genel Müdürlüğü’ne ait olan tomruk depoları ise 2012 yılında alınan bir kararla, kentin 10-15 kilometre uzağındaki çay yatağına taşındı. Sel sularının da gelmesiyle birlikte, şehir merkezindeki köprülere ulaşan tomruklar doğal baraj görevi gördü ve kent merkezi sular altında kaldı. Konu ile ilgili SÖZCÜ’ye konuşan Öztunç, “Ayancık’taki felaketin nedeni AKP’li Orman Bakanı Pakdemirli’nin tomruk deposunu vadi içerisinde yaptırmasıdır. Tomruklar yağmur ile köprülerde doğal baraj olmuş ve ardından köprülerin yıkılmasıyla sele neden olmuştur. Suyun miktarı artınca tomruklar hem köprüyü yıkıyor hem de vadiden müthiş bir sel alıyor ve şehrin tamamını etkiliyor. Görüyorsunuz her yer tomruk. Bu tomruklar yanlış planlamayla bu halde. Orman Genel Müdürlüğü ve Pakdemirli bir kez daha yanlış bir iş yapmış ve orman deposunu vadinin içerisine koymuş, yukarıdan da çok sayıda ağaç kesimi yapıldığı için, geçtiğimiz yıllara oranla iki katına çıkarılmış bu sel neden olmuş” ifadelerini kullandı.

“DERS ÇIKARTMADIK ŞİMDİ AYANCIK’IN YARISI YOK”

CHP Ayancık İlçe Başkanı Naci Demiray’da, tomruk deposunun taşınma sürecinde bölgedeki sivil toplum kuruluşları ve dernekler ile karşı çıktıklarını belirterek, “Burada biri eski biri yeni olmak üzere 2 tomruk deposu var. Yaklaşık 5-6 yıl önce taşındı. İkisi de dere yatağında. Biri Babaçay deposu diğeri de eski olan depo. Burada 200 bin metreküp tomruktan bahsediyoruz. Sel felaketi yaşandı sonrasında da dönem dönem yaşansa da ilk kez bu kadar ağır bir hasar aldık. Ders çıkartamadık şu an Ayancık’ın yarısı yok. Taşınacağı süreçte bize istinat duvarı yapılacağı söylenmişti ancak yapılmadı” dedi.

“İMARA AÇMAK İÇİN ISRARLA TAŞKIN BÖLGESİ OLAN BABAÇAY’A TAŞIDILAR”

CHP Ayancık İl Genel Meclisi Üyesi Ozan Sarısoy da konuyla ilgili şöyle konuştu:

“Tomruk deposu Ayancık Cevizli Mahallesi’nde idi ancak o dönemli yöneticiler Babaçay Köyü’ne taşımak istediler. Süreçte herkes karşı çıktı, taşınmaması için mücadele ettiler ancak o alanı imara açmak adına tomruk depolarını çay seviyesinde yer alan taşkın bölgesi olan Babaçay’a taşıdılar. Sel de önce oradaki evleri, köprüleri yıkarak merkeze ulaştı. Şu an mahalleler arası ulaşım yok, köylere ulaşım kesildi. Sadece helikopter ile yardım edilebiliyor. Tomrukların arasından cesetler çıkartılıyor Ayancık çok zor durumda, acilen afet bölgesi ilan edilmeli.”

Selde dokuz yurttaşın hayatını yitirdiği Sinop’un Ayancık ilçesinin eski Kaymakamı Çağlayan Kaya, beş yıl önce Orman İşletme Müdürlüğü’nün derenin kenarında izinsiz şekilde tomruk deposu kurduğunu tespit etti. Kaya, selde yıkıcı etkiyi arttıracağı için depoyu dağ yamacına taşımak istedi. Muhtarlar ve köylüler “Kaymakam ekmeğimizle oynuyor” diye ayaklanınca Kaya, tayinini istedi. Dört yıl sonra bugün, Kaya’nın öngördüğü üzere, derenin kenarındaki tomruklar felakete yol açtı.

Kaya, “Dediğim şekilde müdahale edilse üç köprü, pazar yeri ve sanayi sitesi yıkılmazdı. Tomruklar hasar vermezdi” diyor.

Sel felaketi üzerine kendisine ulaştığım Kaya, sorularımı yanıtladı. Ayancık’ta göreve başladıktan sonra dere kenarları ve yatağına yapılmış 12-13 yapıyı tespit ettiğini ifade ederek, şunları söylüyor: “Ayancık’ta sel riski olan bölgeleri tespit ettim. Dönemin valisine rapor olarak götürdüm. 1963’te Ayancık tamamen bitmiş selden. Daha sonra 70’lerde, 81’de, 92’de ve 2012’de sel olmuş. ‘Binaların kaldırılması lazım. Risk içeriyor. Selde yıkıcı etkiyi arttıracak’ dedim. Burada tomruk deposu da geçiyor.”

Tomruk deposu izinsiz yapılmış

Kaya, valiye raporu sunduktan bir ay sonra Yenikonak’ta bulunan tomruk deposunda toplantı yaptığını vurgulayarak, şöyle konuşuyor:

“Dedim ki siz dere yatağına tomruk deposu yapmışsınız. Neye göre yaptınız, belgesini çıkarın. Belge çıkaramadılar. Ne Devlet Su İşleri’nden izin almışlar, ne Acil Afet Durum Genel Müdürlüğü’nden, ne de valilikten… İzin yok. İşin tuhaf yanı: 2012’de sel geçiriyor Ayancık. Adamlar 2014’te tomruk deposunu izin almadan koymuşlar. Bunun üzerine ‘Dağ yamaçlarında ağaçların az olduğu yerler tespit edelim, depoyu taşıyalım’ dedim. Üç yer tespit ettim.”

Muhtarlar taşınmaya ikna olmadı

Bu toplantıdan sonra eve gidince art arda telefonunun çaldığını kaydeden Kaya, şöyle devam ediyor:

“Orman İşletme Müdürü; köylülere, çalışanlara ve muhtarlara ‘Kaymakam ekmeğinizle oynuyor, tomruk deposunu Boyabat’a taşıyacak’ diyor. Her gelene anlatmak zorunda kaldım. Dayanamadım. İki gün sonra 71 muhtarı toplayıp görüntülü brifing verdim. 2012 yılının sel felaketi, 1963 yılının fotoğrafları… Dedim ki, tomruk deposunu Boyabat’a taşımayacağız. Yenikonak’ın göbeğine, selin olduğu yere izinsiz tomruk deposu yapılmış. Yerini de gösterdim. ‘Tam dağ yamacındaki bölgeye taşıyacağız’ dedim. Ayancık’ın ekmeğiyle niye oynayalım? İkna edemedim. İyi bir linç kampanyası başladı. Tarih, 22 Aralık 2017. Toplantıyı bitirirken şöyle dedim muhtarlara: Eğer tomruk deposu taşınmazsa, umarım Ayancık felaketle daha karşı karşıya kalmaz. Yok eğer kalırsa da tomruklar köprüleri yıkıp Ayancık’ı bitirdiği zaman, bugünü not edin.” 

Bu yüzden tayin istedi 

Kaya, Eylül 2018’de tayin istediğini, Bolu Vali Yardımcısı olduğunu anlatarak, şu bilgileri veriyor:

“Tayin isteme sebeplerimden biri de bu tomruk deposu hadisesinde bana yapılanlardı. İkincisi, tomruk deposunun gerisinde kumluk yolu var, 8-9 köyün ilçeye gelmesini sağlayacak bir yerdi. Bunu da dere yatağına yapmak istediler. Muhtarlar siyasileri ve valiliği sıkıştırdı. ‘Yol istiyoruz’ dediler. Vali beye ‘Bu dere yatağına yapılırsa en küçük selde gider’ dedim. Depo meselesinden tavırlılardı. Bunu da söyleyince her şeye karşı çıkıyor gibi algı oluştu. Tayin istedim. Tayin istememin yüzde 80’i bu nedendendi.”

‘Depo taşınsa felaket olmazdı’

Kaya, tomruk deposunun taşınması halinde bu facianın yaşanmayacağını savunarak, şöyle diyor: “Dediğim şekilde müdahale edilse üç köprü yıkılmazdı. Derenin kenarındaki pazar yeri ve sanayi sitesi yıkılmazdı. İlçe merkezine tomruklar girip binalara hasar vermezdi. Bu çalışmalarımızın hepsi kaymakamlığın arşivinde mevcut. Tabi selin yıkıcı etkisi vardır. Tomruklar bu etkiyi iki üç katına çıkarır. Ayancık’ın Sinop merkezle bağlantısı kesildi. Bunu sağlayan üç köprü vardı. Üçü de yıkıldı.”

Selden sonra Ayancıklılar tarafından arandığını anlatan Kaya, “Haklıydınız, çok üzüntülüyüz’ dediler. Ben de haklı çıkmanın üzüntüsünü yaşadım” diye ekliyor.

Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, Batı Karadeniz’deki taşkınların iklim krizinin bir sonucu olarak karşımıza çıktığını ve küresel iklim değişikliğinin bölgesel bir yansıması olarak önümüzdeki süreçte daha sık yaşanacağını söyledi.

Türkiye’de bu tür doğa olaylarında can kaybı yaşanıyor olmasının kabul edilmez olduğunu ve Batı Karadeniz için Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün bir gün önceden taşkın ve aşrı sağanak uyarısında bulunduğunu anımsatan Yıldız şöyle konuştu:

“Batı Karadeniz’de taşkınların yaşandığı yerleşim alanları, iklim değişikliğinin ve hava sıcaklıklarının aratması beklenen bölgelerden. Bu bilgiyi de devletin resmi kaynaklarından ve hazırlanan uyarı mahiyetli raporlardan öğreniyoruz. Batı Karadeniz’in sel ve heyelan riski altında olduğunu Meteoroloji Genel Müdürlüğü bir gün öncesinden açıkladı. Bu durum, taşkın ve sel uyarısından sonra yaşandığına göre, tedbir almada ve önlemleri önceden uygulamada da yetersizliğin olduğunu bize gösterdi. Ayrıca düşen yağış miktarının fazla olması, ortaya çıkan riski azaltmaz. Taşkın hasarlarının tamamen önlenmesi mümkün değildir çünkü. Bunu dünyanın birçok ülkesinde görüyoruz ancak bizim öncelikli olarak üstünde durmamız gereken husus taşkınlarda artık can kaybının olmamasıdır. Yani can kayıplarını önleyecek bir planlama yapılmasıdır. Taşkın tedbirlerinin önemi bu olayda bir kez daha görüldü.”

Türkiye’de Batı Karadeniz dahil pek çok bölgede yapılaşmada çok katlı mimarinin tercih edildiğini ve çok katlı yapıların bölgesel faktörler gözetilmeden inşa edildiğini kaydeden Yıldız, “Türkiye’de ve bütün dünyada yaşanmakta olan bir iklim değişikliği var ve değişikliğin bölgesel yansımalarına baktığımızda Batı Karadeniz’de taşkınların artık doğal olaylar olacağını ve yapı stokunun da buna göre şekillenmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.

Ayancık Devlet Hastanesi’nin de sel suları ile dolduğunu hatırlatan Yıldız, “Bu durumda bize şehir planlamasında ciddi eksikler yaşayan bir ülke olduğumuzu gösteriyor” ifadelerini kullandı.

SUÇ NİTELEMELERİ:

  • Bilim insanlarının açıklamaları ve hatta yukarıda alıntılarda görüleceği üzere Tarım ve Orman Bakanlığının 2019 tarihli raporu da çok net olarak göstermektedir ki yaşanan doğal bir olay değildir. Bilim insanlarının, konunun uzmanlarının ve Tarım ve Orman Bakanlığının uyarılarını dikkate alıp önlemleri alması gereken şüpheliler gerekli, zorunlu yaşamsal önlemleri almamış, dolayısıyla onlarca insanımızın canından, malından olmalarına neden olmuşlardır. Gerekli önlemleri almadıkları gibi alınması yaşamsal zorunluluk arz eden eylemlere aykırı icrai faaliyetler içerisinde olmuşlardır. 20 Mayıs 2014 tarihinde atmış olduğu bir twitinde “Bu ülkenin başbakanı olarak açıkça ifade ediyorum ki, Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır.” diyen şüphelilerden Recep Tayyip Erdoğan ve diğer kamu görevlileri, sel sularının kaptığı onlarca insanımızın yaşamlarını kaybetmesinden de sorumludurlar. Derelere bilimin kurallarına aykırı olarak HES’ler kurulmasından, Dere yatağına mühendislik biliminin kurallarına aykırı olarak binalar inşa edilmesinden, tomruk deposunun dere yatağına izinsiz kurulmasından ve öncesinde, (mesela 2020 Giresun Sel Felaketi) meydana gelen felaketlerde Bilim İnsanlarının uyarılarından, hiçbir şüpheli haberimiz yoktu, belediyelerin sorumluluğunda, ilgili bakanlığın sorumluluğunda deyip kurtulamaz. Dolayısıyla şüphelilerin; TCK 83’de tanımlanan, Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi hükümleri gereğince cezalandırılmaları gerekmektedir.

  • Yukarıdaki anlatımımıza paralel olarak yaralanan insanlarımız bakımından da şüphelilerin, TCK 88’de tanımlanan “Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi” hükümleri gereğince cezalandırılmaları gerekmektedir.

  • Şüpheliler yukarılarda bilim insanlarından, konunun uzmanlarından yapılan alıntılarda görüleceği üzere, yıllar öncesinden yapılan “büyük felaket geliyor” uyarılarına gözlerini ve kulaklarını kapamışlar, ilgili bütün yasalara taklalar attırarak Batı Karadeniz’de yaşanan sel felaketinin, toplu katliamın zeminin hazırlayıcısı olmuşlardır. Şüphelilerin işledikleri bu suçta, Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması başlığında TCK 171/b’de tanımlanmıştır ve bu hükümler uyarınca cezalandırılmaları gerekir:

Taksirle; Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına, Neden olan kişi, fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması halinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

  • Suç duyurumuzun açıklama kısmında belirtildiği üzere; Devlet Hiyerarşisinin en tepesinden en aşağısına kadar bütün kamu görevlileri kamu sağlığını ve çevreyi korumakla ve suç işlenmesini önlemekle yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin, bir avuç müteahhide, HES’leri kuran özel şirketlere haksız menfaat sağlamanın sonucudur Kastamonu/Bozkurt’ta yaşanan sel felaketi. Gerekli denetim mekanizmaları işletilmediği için, uyarılar dikkate alınıp önlemler alınmadığı için, en azından Meteorolojinin kuvvetli yağış uyarısı dikkate alınıp bölge boşaltılmadığı için büyük acıları yaşamıştır Ülkemiz. Dolayısıyla şüpheliler; TCK 257’de tanımlanan “Görevi kötüye kullanma” suçunu işlemişlerdir ve hükümleri gereğince de cezalandırılmaları gerekmektedir.

  • Başbakan, Bakanlar yani siyasi iradenin bileşenleri dışında kalan şüpheli kamu görevlileri kendi yerellerinde yapılan bu hukuk dışı, yasadışı, insanlık dışı uygulamaları cesaret gösterip, sonunu düşünmeden, genelin çıkarlarını ve can ve mal sağlıklarını düşünüp suçu bildirmemişler, ihbarda bulunmamışlardır. Dolayısıyla TCK 279/1’de tanımlanan Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu işlemişlerdir. Bu madde hükümleri gereğince cezalandırılmaları gerekmektedir.

Müvekkil Parti; “insan hayatının sürmesinin, bitkiler ve hayvanlarla birlikte, doğal dengeyi hiç bozmadan mümkün olabileceğini çok iyi bil”en, “Bunun için doğaya ve diğer canlılara saygılı, onlara zarar vermeyen bir üretimin yapılmasından yana” olan, “Bunun için ülke içinde gereken önlemleri almaktan çekinme”meyi savunan, “insanlık ve doğa düşman”larıyla yasal veya meşru bütün yollarla mücadeleyi önüne hedef ve bir görev olarak koymuş bir partidir. İşbu suç duyurusu; doğamızın ve insanımızın rant ve kâr uğruna heba edilmesine karşı, halkımıza ve gelecek nesillere karşı sorumluluk duygusunun gereğidir.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıkladığımız ve Cumhuriyet Savcılığınca re’sen araştırılacak sebeplerle, şüphelilerin eylemlerine uyan Türk Ceza Kanunu, m. 83, m. 88, m. 171, m. 257, m. 279 (1) ve ilgili diğer kanunlarda belirtilen suçlarından yargılanıp cezalandırılması amacıyla hakkında gerekli soruşturmanın yürütülerek Kamu Davası açılmasını müvekkil Parti adına talep ediyoruz. 17/08/2021

Suç Duyurusunda Bulunan
Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Vekilleri