Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın sonucu kurulan Laik Cumhuriyet’in ve Cumhuriyet Devrimcilerinin anıt eğitim eseri Köy Enstitülerinin kuruluşunun 81’nci yılı bugün. Daha doğarlarken saldırılara uğramışlardı, Cumhuriyetin eğitim devrimcileri İsmail Hakkı Tonguç’ların, Hasan Ali Yücel’lerin yaşamlarını adadıkları, yokluklar içinde var edilen, “İş için, iş içinde, işle eğitim”i temel ilke olarak benimseyip uygulayan, okula gelen köy çocuklarını birer halk şefi olarak yetiştiren, tüm dünyaya örnek oluşturan laik ve bilimsel eğitim modeli Köy Enstitüleri. Yarım kalmış Burjuva Demokratik Devriminin ardından, “Milletin Efendisi”nin köylü değil, kendi sınıf iktidarları olduğunu, sırtlan dişlerini göstererek yaptıkları konuşmalarda dile getirmekteydi, biri modern diğeri antika iki gerici sermaye sınıfının Meclisteki temsilcileri:
Yasa tasarısının görüşüldüğü 17 Nisan 1940 yılında yapılan Meclis Genel Kurulunda, ileride enstitüleri yıkıma götürecek Ortaçağcı-gerici karşı örgütlenmelerin de mimarlarından olan, Tefeci-Bezirgân Sermayenin Meclisteki temsilcisi, büyük toprak sahibi Emin Sazak “ korktuğu bir nokta olarak küçük ve büyük köylere verilecek eğitimin eşitlenmesi yerine, büyük köylere daha bilgili kişilerin gönderilmesinin daha iyi olacağını” söyleyerek niyetini belli ederken, Kâzım Karabekir üç kez söz alacak ve sonra da ağzındaki baklayı şöyle çıkaracaktı:
“Parti programımızda sınıf yok diyoruz. Fakat elimizle kuruyoruz kanısındayım…Köylülerimizi böyle kültür alanında az görgülü aydınların baskısına bırakmayı bendeniz gelecek için çok tehlikeli görüyorum.” (Engin Tonguç, Bir Eğitim Devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç, YKKED yay. 2009, s. 278).
Cumhuriyetin eğitim devrimcileri Antiemperyalisttiler, vatanseverdiler, köylümüzün başına musallat olan Ağalık Düzenine karşıydılar. O nedenle yılmadılar, tüm gerici tezgahlara karşın enstitüleri var etme mücadelesi verdiler. Onlar, halkımızı, köylümüzü “makus talihinden” kurtaracak; onların Anadolu topraklarında, Tefeci-Bezirgân sermayenin sultası altında gün yüzü görmeden, Kıvılcımlı Usta’nın tanımladığı gibi “bir yük hayvanı” yerine konularak Ortaçağın karanlıklarına gömülüp, ezilip, sömürülmesine set çeken çözümler üretecek kurumlar olarak görmekteydiler Köy Enstitülerini.
Tonguç’un, Köy Enstitülerine giden yolda önemli bir basamak olan Eğitmen Kursları için hazırladığı “Köyde Eğitim” adlı kitabın önsözünde şu ifadeler yer almaktaydı: “…Köylülere bir şey öğretebilmek için önce onlardan birçok şeyler öğrenmemiz gereklidir. Onlarla birlikte gülüp, onlarla birlikte ağlamayan bir insan köyün iç yaşamından etkinleşemez…”(age, s. 226).
Köy Enstitülerinin laik, bilimsel, demokratik, parasız ve karma eğitim ilkelerine dayanan mücadelesi, tüm baskı ve engellere karşın yılmadan, bıkmadan sürdürüldü. Cumhuriyet Devrimi’nin eğitim önderleri, Anadolu Halkının üzerine çöreklenmiş Tefeci-Bezirgân Sermayenin elinden köy çocuklarını, halk çocuklarını, halkı kurtarmaya çabaladılar. Çok başarılı sonuçlar, kazanımlar da elde edilmeye başlandı. İşte tam da bu nedenlerle, Antika-Modern Parababalarının hedef tahtası oldular. Halkımıza çok büyük yararı olan bu eğitim kurumları, yerli-yabancı Parababalarının çıkarına dokundu. Onlar hep kendi çıkarlarını düşünür, sömürü düzenlerini sürdürmek isterler. Ortaçağcı Gericiliğin her zaman kullandığı din-iman bin mintan, komünizm kara propagandaları ile enstitüler hedef tahtasına oturtuldu. Bu saldırılar karşısında daha İnönü’nün “Milli Şef” olduğu Tek Parti döneminde İlköğretim Genel Müdürü Tonguç ve Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel görevden alındılar. 1946 yılında, Milli Eğitim Bakanı yapılan Reşat Şemsettin Sirer, “Enstitüleri kuranların belini kıracağım” (Hürrem Arman, Piramidin Tabanı, YKKED yay. 2016, s. 521) diyerek neyle görevlendirilmiş olduğunu alçakça ifade etmekteydi.
Hikmet Kıvılcımlı Usta, “Türkiye Köyü ve Sosyalizm” adlı eserinde, Köy Enstitülerine Parababaları tarafından yapılan saldırıyı ve trajedilerini çok çarpıcı bir anlatımla ifade eder: “İkinci Cihan Savaşı boyunca Köy Enstitüleri’nden köye eğitim ve üretim götürecek köy çocukları çığ gibi ilerlediler. Savaş bittiği gün 14.464 öğrencisi olan Köy Enstitüleri hemen dizginlendi. Öğrenci sayısı 1948-49 yılı 12.017’ye düştü; 1951-52’de yeniden 13.173’e çıktı. O zaman DP iktidarının şantaj ağalığı harekete geçirildi: Enstitüler aleyhine çıkarılan korkunç iftiralarla zemin hazırlandı. Ve Milli Eğitim Bakanlığının alesta bekleyen ırkçı kadrosu baskın yaparak o iftiraların en iğrençlerini zorla belgelemeye çalıştı. Bu da yetmeyince, köyün son umudu vurulup kırıldı. Köy Enstitüleri’nin 12.193 öğrencisi, ansızın gökte yaralanmış kuşlar gibi kan içinde yerin dibine doğru düşürülürken, insafsız avcının yeraltında olgunlaştırdığı “İmam-Hatip Okulları” birden 846 öğrenci ile ağaların emrine geçip yükseliverdi.” (Hikmet Kıvılcımlı, Türkiye Köyü ve Sosyalizm, Derleniş Yayınları, İkinci Baskı, Mart 2020, s. 54)
Ve nihayet 1954 yılında çıkartılan yasa ile Köy Enstitüleri tamamen kapatıldı. Finans-Kapital+Tefeci-Bezirgân ittifakının, AB-D Emperyalizminin yerli işbirlikçilerinin siyasi yansıması DP iktidarı, Köy Enstitülerinin tırpanlanıp yozlaştırılmış haline bile 4 yıl dayanabildi.
Ülkemiz o günlerden başlayarak, işte bu yerli ve yabancı Parababalarının azgın sömürü düzeni altında yeniden emperyalizmin yarı sömürgesi haline getirilmiştir. Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının önderliğinde “Tam Bağımsızlık” şiarı ile yürütülen Birinci Kurtuluş Savaşı’mız sonucu elde ettiğimiz kazanımlarını yok etmek hedeflenmiş; bu hain hedefin kilometre taşları döşenmiştir, günbegün Parababaları iktidarları tarafından. O günden bu yana ekonomimizi ve siyasetimizi Marshall Yardımları, Truman Doktrinleri, AID Türkiye Misyonları, vb. yoluyla ele geçirip yön veren ABD Emperyalistleri, eğitim sistemimizi de teslim almışlardır. Ekonominize kimler hükmediyorsa, eğitiminize de onlar hükmederler doğal olarak. Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla birlikte, bir daha asla belini doğrultamayacak hale getirilen eğitim sistemimizde, ABD-AB Emperyalistlerinin Yeşil Kuşak-Ilımlı İslam-Büyük Ortadoğu Projelerinin emperyalist emellerine hizmet edecek uygulama ve düzenlemeler gerçekleştirilmiş; MEB kurumları, “yabancı uzmanlar” adı altında CIA ajanlarından geçilmez olmuştur. Laik-Bilimsel eğitim adına ne varsa kökü kazınırken, İmam Hatip Okullarının ve buralarda okuyan öğrencilerin sayıları hızla artmıştır.
Günümüze gelirsek, 2002 yılında ABD-AB Emperyalistleri tarafından iktidara getirilen ve efendilerine hizmette kusur etmemek kaydıyla iktidarda tutulan, ülkemizdeki gelmiş geçmiş Parababaları iktidarları içinde en haini, en vatan satıcısı, en halk düşmanı ve en “Allahtan Korkmaz, Kuldan Utanmaz” Ortaçağcı-Gerici olanı AKP’giller, Cumhuriyetin tüm kazanım ve kurumlarına öldüresiye saldırmaktadırlar. Cumhuriyetin en önemli kazanımı olan Laiklik ilkesini yerle yeksan etmektedirler.
15 Temmuz Ganimet Paylaşım Savaşı’na kadar FETÖ ile birlikte el ele, “Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy” adlı CIA Operasyonlarıyla Türk Ordusu içindeki Mustafa Kemal Geleneğinin izni tozunu temizleyerek, etkisiz ve güçsüz bir yapıya dönüştürmüşlerdir. Şimdi ise, siyasal “İslam”ın bayrağı türban ordu içinde de devreye sokularak, Türk Ordusu’nu Milli Ordu olmaktan çıkarıp, tarikatlar ordusu haline getirmek amaçlanmaktadır. Bu amaçla, Harp Okullarına ve Astsubay Okullarına giriş kriterlerini değiştirerek, daha önceki yönetmelikte söz konusu okullara giriş kriterleri arasında sayılan “irticai faaliyetlere karışmamış olmak” ibaresini kaldırıp, Harp Okullarının ve Astsubay Okullarının kapılarını Ortaçağcı meczuplara sonuna kadar açmış bulunmaktalar. Tarikat ve cemaatlerin simgesi cübbeler artık Türk Ordusu’nun içindedir.
AKP’giller’in hukuk bürosuna dönüştürülmüş olan yargı, Namuslu, Vatansever Amirallerimizin dört yıl süren Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın zaferinin bütün dünyaya kabul ettirilmesinin kanıt belgesi olan Lozan’ı ve onun devamı olan Montrö’yü savunmalarını, suç saymaktadır.
Faşist din devletine doğru giden yolda, 19 yıl boyunca akıl dışı, bilim dışı uygulamalarla eğitim alanı da çürütülmüş, çökertilmiştir. AKP’nin eğitim bakanlığının 2005 yılından başlayarak yaptığı program değişiklikleri ile programların içeriği Ortaçağcı anlayışla donatıldı. 2012-13 eğitim öğretim yılında uygulamaya konan 4+4+4 kesintili eğitim modeli ile neredeyse tüm eğitim kurumları İmam Hatip okullarından farksız hale getirildi. Bu okullarda bir yandan zihinleri tahribata uğratılan çocuklarımızı-gençlerimizi dindar ve kindar, cihatçılar olarak yetiştirirken; bir yandan da onları emperyalist sömürüye boyun eğen, onun egemenliğini kabul eden müritler haline getirmek için ellerinden geleni yaptılar.
Ülkemizin her yanını Kur’an kurslarıyla, sıbyan mektepleriyle, tarikatlarla donattılar. AKP’giller, azgın sömürü ve talan düzenlerinde bir dilim kuru ekmeğe muhtaç ettikleri, işsizlik ve pahalılık cehenneminde naçar bıraktıkları yoksul halkımızın çocuklarını cemaat-tarikat evlerine mecbur etmekteler. Bu Ortaçağcı yılan yuvalarında, ağzı salyalı sapıklar, küçücük çocuklarımızın hem bedenlerine hem de ruhlarına saldırarak, onları yaşayan ölüler haline getirmekte, insanlık suçu işlemekteler.
Eğitimimiz artık, TÜRGEV, ENSAR, HAYRAT, Birlik Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Nur Cemaati gibi gerici örgütlenmelerin güdümüne girmiş durumda. Okul öncesinden üniversitelere kadar Ortaçağcı cemaat- tarikat örgütlenmeleri okullarımızda cirit atmaktalar. Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızla yırtıp attığımız Sevr paçavrası Ülkemizde Yeni Sevr ile hayata geçebilsin diye, sömürü-talan düzenine karşı çıkacak insan aklı ve gücü Muaviye-Yezid, CIA- Pentagon İslamı ile inmelensin ki düşünemez ve sorgulayamaz hale gelsin diye eğitim kurumlarımızda laik ve bilimsel eğitimden eser bırakmadılar.
Tıpkı ülke yönetiminde olduğu gibi üniversitelerimiz de tarikat ve cemaat bağlantılı Ortaçağcı rektörlerin “tek adam” olarak hükümranlıklarını, saltanatlarını sürdürdükleri kurumlar haline geldi. AKP’giller’e biat etmeyen üniversite rektörü yoktur ve bu rektörler AKP’giller’in Reisi tarafından atanmaktadır. Üniversitelerimizde artık bilimsel kongreler değil, “yaratılış” kongreleri düzenlenmekte, adlarının önünde Prof., Doç. yazan yandaş, Ortaçağcı tarikat müritleri bilimsel olan her şeye saldırmaktadır. Peşaver Medreseleri’nden farksız haldedir tüm eğitim kurumlarımız.
Şu salgın sürecinde, AKP’giller’in eğitim bakanlığının uygulamalarının Eğitim Emekçilerimize yaptıkları zulümler yetmezmiş gibi, öncelikli aşılanacak gruplar içine almayıp katlettikleri yetmezmiş gibi, şimdi de ilk kez atanacak öğretmenlere “Güvenlik Soruşturması” görünümündeki “Gestapo Soruşturmaları” ile Devrimci, Yurtsever, Laik, Mustafa Kemalci, ilerici değerlere sadık oldukları tespit edilen, Ortaçağcı gidişe ve AKP’giller’in vatan satıcılığına karşı çıkan namuslu öğretmenlerimizin sistemde yer almalarının hepten önünün kesilmesi, fişlenmesi hedeflenmektedir.
Sözün özü, Laiklik yoksa, Bilim de, Demokrasi de, Özgürlük de yoktur.
Ve Türkiye bugün CIA-Pentagon, Muaviye-Yezid İslamı’nın pençesinde, Ortaçağ’ı yaşayan ve bir Ortaçağ devletiyle yönetilen ülke durumuna düşürülmüştür.
İşte bu nedenlerle, 81’inci kuruluş yıldönümünde Köy Enstitülerinin mirasına sahip çıkmak demek; onları yaratan Birinci Kuvayimilliyenin, Laik Cumhuriyet’in kazanımlarına cesurca sahip çıkmak demektir!
Ama yetmez!
İşte tam da bu nedenlerle, İkinci Kurtuluş Savaşı için kolları sıvamanın zamanıdır!
İşte tam da bu nedenlerle, İkinci Kurtuluşu Sosyal Kurtuluş ile taçlandırmak için mücadele etme zamanıdır!
Ve Tarih göstermiştir ki Cesaret Vatanına sahip çıkanlar eninde sonunda hep kazanmışlardır.
17 Nisan 2021
Halkçı Kamu Emekçileri