İnsanlar, sosyal sınıf eğilimleri doğrultusunda edindikleri değerler sisteminin yönlendirmesiyle bir yol seçerler hayatta… Ona göre yaşarlar, ona göre siyasi tercihlerde, benimsemelerde bulunurlar…
Bu Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi’nin temsilcileri de, İmralı’sından Kandil’ine, HDP’sinden PYD-YPG-SDG’sine bir eksiksiz tamamı, sıfır numara Amerikan Uşağı, Amerikan Piyonu-Taşeronu ve Amerika’nın Ortadoğu’daki Yerel Gücü-Kara Gücü olmayı ve Siyonist İsrail Muhibbi olmayı seçmişlerdir… Kenetlenmişlerdir “İnsan Soyunun Başdüşmanı” bu Emperyalist Kan İçici Haydut Devletle…
Ergenlerinin yüzlerini Amerikan Bayrağının renk ve desenleriyle boyamışlar, süslemişlerdir. Ve hep bir ağızdan tilili çeker gibi haykırmışlardır; “Biji Serok Obama!” diye…
Suriye’de Amerikan Özel Kuvvetleri’nin emrinde kan kusturmaktadır halklara ve cehenneme çevirmektedirler ülkeyi…
Amerikan Celladı da bunlara 50-60 bin TIR dolusu silahla donattığı 60 bin kişilik bir ordu kuruvermiştir.
Bunlar bu… Apaçık meydandalar. Hiçbir şeyi saklayıp gizlemiyorlar…
Fakat bu Amerikan işbirlikçilerini solcu diye, sosyalist diye allayıp pullayıp cilalayan Türk Solu’ndan bazı insan sefaleti, alçak ve namus yoksunu sözde sol liderler vardır. Bunların yönetiminde olan hareketler vardır. Biz böylesine aşağılık, iğrenç, paçavralaşmış kişi ve hareketlere, bilindiği gibi, “Sevrci Soytarı Sahte Sol” diyoruz, on küsur yıldan beri…
Kandil’in bir numaralı şefi Murat Karayılan’ın İsrail Medyasına verdiği şu beyanata bakın bir!
***
Karayılan İsrail gazetesine konuştu: Silah da bırakırız ancak…
26.11.2020
Haber Merkezi – PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, her zaman politik bir çözümden yana olduklarını ve meseleleri barışçıl yöntemlerle çözmekte ısrar ettiklerini söyledi.
İsrail merkezli The Jerusalem Post Gazetesi’ne konuşan Karayılan, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“Kürt sorununun” bölgede en eski sorunlardan biri olduğunu belirten Karayılan, “On yıllarca süren inkar ve zulme rağmen, varlığımızı bugüne kadar koruyabildik. Ezilenlerin partisiyiz ve onların haklarını temsil ediyoruz. ABD dahil hiçbir güce düşmanlığımız yok ve ABD’yi asla hedef almadık. Lozan Konferansı sırasında Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD Başkanı Woodrow Wilson, Kürtlerin haklarını kabul etti, ancak diğer güçler Wilson’un tavsiyelerine karşı çıktı. Lozan anlaşması Kürt milleti için bir felaketti”, dedi.
Türkiye’de Kürtlere “inkar politikası” uygulandığını belirten Karayılan; “Kürtleri fiziksel olarak veya kültürel asimilasyon yoluyla yok etmeye çalışıyorlar. Amerika Kürtlerin insan haklarını inkar etmiyor ama Kürtleri ulus olarak kabul eden net bir politikası da yok”, diye konuştu.
ABD’ye de kendileri ile iletişime geçme çağrısında bunulan Murat Karayılan; “Amerika’nın hakkımızda yanıltıcı ve sahte bilgilerle beslendiğini düşünüyorum. Amerika’nın bizimle iletişime geçmesi, Kürtlere karşı net bir politika ortaya koyması ve Kürt sorununun çözümüne katkıda bulunması tek çözümdür”, ifadelerini kullandı.
Karayılan; “ABD’nin bu politikasını gözden geçireceğini ve Kürt halkına karşı daha olumlu olmasını umut ediyoruz. ABD’ye, PKK’yi terör listesinden çıkarması çağrısında bulunuyoruz. PKK, IŞİD’in bölgeden temizlenmesinde büyük bir rol oynadı”, dedi.
PKK’li Murat Karayılan; “PKK’yi kurduğumuzda Marksist-Leninizm bir akımdı ve biz de bu fikirlerden etkilendik. Ancak biz Sovyet ideolojisini eleştirdik. Bu yüzden Sovyetler Birliği çöktüğünde olumsuz etkilenmedik, çünkü onlardan her zaman uzak durduk”, değerlendirmesinde bulundu.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın; “Kürt sorununu diplomasi yöntemiyle çözmeye çalıştığını ancak cezaevine konulmasıyla sürecin başarısızlığa uğradığını”, belirten Karayılan, bu tutukluluğun Kürtlere yönelik bir başka savaş ilanı olduğunu savunarak; “Öcalan tutuklanmasaydı Kürt sorunu çözülebilirdi”, dedi.
“Her zaman politik bir çözüme hazır olduklarını”, ifade eden Karayılan, Rojava ve Rojhılat Kürtlerini ABD ile ilişki kurmaları konusunda cesaretlendirdiklerini kaydetti.
Karayılan; “Sovyetler Birliği çöktü çünkü demokrasi yoktu ancak Amerika demokrasi sayesinde ayakta kaldı. ABD ile ilişki geliştirilmesine karşı değiliz. Aksine, Kürdistan’ın tüm bölgelerinin ABD ile ileri düzeyde temasını destekliyoruz. Ne yazık ki, demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri desteklememize rağmen, ABD ve Batı ülkeleri hâlâ Türk devletini ve bize yönelik askeri müdahalelerini destekliyor”, ifadelerini kullandı.
Silah bırakma konusunda da açıklamalarda bulunan Karayılan; “Türkiye’deki Kürtler tanınmadan ve Öcalan da dahil siyasi tutuklular serbest bırakılmadan silah bırakmayacaklarını”, dile getirdi.
Karayılan; “Silahlı çatışmada ısrar etmiyoruz ama Türk devleti savaş istiyor. Silahları devre dışı bırakmak için bir anlaşma imzalamak istiyoruz. Türk devleti bizi yok etme politikasını sürdürürse bu zor olacak. Savaşa devam etmek istemiyoruz. Bu sorunları çözmek için diyaloğu tercih ediyoruz”, dedi.
Öcalan’ın 2013’teki silah bırakma kararını da hatırlatan Karayılan, Türkiye’de hükümetin bu adıma ilk başta karşılık verdiğini ancak daha sonra “eski şiddet politikasına” döndüğünü ve buna karşı “kendilerini korumak zorunda kaldıklarını”, belirtti.” (https://www.rudaw.net/turkish/kurdistan/261120208)
***
Hatırlayacağımız gibi Karayılan, aynı içerikteki bir açıklamayı 15 yıl kadar önce Amerikan Medyasına da yapmıştı. O da işte:
“ABD bize düşmanlarımızın gözünden bakıyor. Bizi dostlarınız olarak görmenizi istiyoruz”, diyor.
“(…)
“Karayılan çok farklı bir havada. Newsweek’e, büyük bir şevkle demokrasiden, insan haklarından ve “Bush’un yeni Orta Doğu projesi”nden bahsediyor. Yedi bin savaşçısının, İslami köktencilik karşısında ABD için değerli bir müttefik olabileceğini söylüyor. Pek tabiî ki İran karşısında da. Karayılan’ın iki yıl önce kurulan kolu, Özgür Yaşam Partisi (PJAK, pejak diye telaffuz ediliyor) de Azerbaycan’dan Irak’a uzanan İran sınırı boyunca 1500 gerillası olduğunu iddia ediyor. Irak’taki Amerikan güçleri bu gruptan uzak duruyor, en azından kamuoyu önünde. PJAK lideri Abdülrahman Hacı Ahmedi Almanya’da sürgün hayatı sürdüğü evinden telefonla verdiği mülakatta, “ABD ile düşmanımız ortak, ama o bize yardım elini uzatmıyor” diyor.” (Michael Hastings’in Murat Karayılan’la yaptığı ve 07 Ekim 2006 tarihinde Newsweek Dergisi’nde yayınlanan röportaj)
Yine hatırlanacağı gibi, A. Öcalan da Özgür Gündem’deki yazılarında; “Amerika, Ortadoğu’da etkin olmak istiyorsa Kürtlerle işbirliği yapmak zorundadır”, demişti. İşte bu “işbirliğinin” kallavisini yapmış durumdadırlar şimdi…
Türkiye’de Öcalan’ın yerine oynatılmak için hazırlanan (tabiî Amerika tarafından) Selahattin Demirtaş da hatırlanacağı gibi, on yıllar önce CIA tarafından keşfedilmiş, ABD’ye götürülerek Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Programı” denilen ajanlık eğitim programından geçirilmişti.
ABD Adana Konsolosu da ülkesinin Dışişlerine gönderdiği bir kriptoda “tam aradığımız lider” diyordu Demirtaş için. İşte Wikileaks Belgesi:
“KÜRTLERE YÖNELİK POLİTİKA
“(U) Ankara Büyükelçiliği tarafından hazırlanmıştır. A/DCM Thomas Goldberger, E.O. 12958, gerekçeler 1.4 (b) ve (d).
“1. (U) Bu mesaj Adana Konsolosluğundandır.
“(…)
“Yorum: Geçen ay boyunca Türkiye’nin güneydoğusuna yaptığımız çoklu ziyaretlerde dinlediğimiz birçok kişi içerisinde, bölgeyi saran sorunlara yönelik yaklaşımlar bağlamında Demirtaş’ın en anlayışlı ve makul olanlardan biri olduğunu düşünüyoruz.
“3. (C) 27 Eylül’de Konsolosluk Bürosuyla gerçekleştirilen bir toplantı sırasında, avukat ve Diyarbakır İnsan Hakları Derneği Başkanı Selahattin Demirtaş, Türkiye’nin güneydoğusunda artan PKK eylemleriyle ilgili, bölgedeki diğer konsolosluk bağlantılarımızın görüşlerini yansıttı.
“(…)
“10. (C) Biyografik not: Zazaca konuşan ve Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Programının (ILVP) eski bir katılımcısı olan Demirtaş’ın 1 yaşında bir oğlu var. Eşi Diyarbakır kırsalında öğretmenlik yapıyor. Zorunlu askerlik görevini bu yıl yapabilir. 14.10.2005
“MCELDOWNEY” (https://wikileaks.org/plusd/cables/05ANKARA6245_a.html)
Yine aynı Demirtaş, Gültan Kışanak ve Ahmet Türk’le ABD’de “Düşünce Kuruluşu” tabelalı CIA kuruluşlarını ziyareti sonrasında aynen şöyle demişti. Ya da şöyle demişlerdi ortak kanaat olarak:
“Amerika’dan, bize Suriye’de rol vermesini istedik…”
Böylesine hizmete hevesli taşeronlara ABD hiç rol vermez mi? Âlâsını verir… Verdi de, görüldüğü gibi.
Ve aynı Demirtaş, Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin en kitlesel, en insancıl ve en meşru eylemi olan Gezi İsyanı’mızı, tam da AKP’giller ağzıyla konuşarak “Darbe”cilikle suçlamıştı… Aynen şöyle:
“(…) Ama şöylesine bir hareket içerisine de girildi. ‘Bu şekilde hükümeti devirecek, darbeye doğru götürecek bir halk hareketini çıkarabilir miyiz? Ya da bu halk hareketini darbeye kanalize edebilir miyiz?’ Böyle bir arayış oldu. Bunu, biz hem sokaktaki gözlemlerimizle hem de arkadaşlarımızın tespitleriyle rahatlıkla ifade edebiliyoruz. Bu bir spekülasyon değil. Biz bu kısmına şiddetle karşı çıktık. Bu yüzden de bir mesafe koyduk. Buradan bir darbe çıkarmak isteyenlerle birlikte olmayız biz.” (https://odatv4.com/agactan-devrim-diyen-demirtas-gezi-direnisine-bakin-ne-demisti-1507141200.html)
Apaçık biçimde görüldüğü gibi bunlar, yani PKK-HDP-YPG-PYD ve SDG tam anlamıyla karşıdevrimci, ABD hizmetinde ve emrinde burjuva bir harekettir.
Türkiye’de ve Ortadoğu’da her demokratik, ilerici, sol ve sosyalist hareketi de sırtından vurmaya teşne-hazır bir en ağulu cinsinden gerici harekettir.
Meclisteki Amerikancı Beşli Çete’nin diğer üyeleri neyse bunlar da aynen odur. Tabiî ortak payda, bunların hepsi için “Sıfır Numara Amerikancılık”tır…
Bunlar budur, Arkadaşlar!
Biz bunlara diyoruz ki; yolunuzu seçmişsiniz siz: Amerikancılık… Herkes istediği yolu seçer. Fakat hiç değilse Mesud Barzani kadar olsun namuslu olun! Yani namussuzluğunuzda olsun namuslu olun. Soluz, solcuyuz biz filan diye oynamayın… Türkiye’de sol bırakmadınız ülen!.. Hepsini paçavraya çevirdiniz, sefalete çevirdiniz. “Havuç ve Sopa yöntemi”yle hepsini yörüngenize çekip Amerika’nın peşine taktınız…
Yaptığınız bu kötülük öbürlerinden daha yıkıcı olmuştur…
Fakat, başka türlüsünü yapamazsınız, değil mi?
Size sol oynama emrini de ABD Çakalı verdi. “Sol oynayarak Türk Solu’nu da bitirin”, dedi size…
Saygıdeğer Arkadaşlar;
Türkiye’de bizim dışımızda Gerçek Sol’un kalmamasının en önemli iki nedeninden biri de budur.
Ve Arkadaşlar; bunların, ABD’nin emri doğrultusunda “Türk Solu”ndan Meclise taşıdığı paçavralaşmış, ahlâk ve namus yoksullarını da asla ciddiye almayın… Onların zerre miktarda olsun sollukları kalmamıştır… Onların kullandığı halkçı söylem, içerikten yoksun bir kandırmacadan ibarettir… O kadarcık sözde halkçılığı kıdemli burjuva partilerinin, Parababaları Partilerinin kaşar sözcüleri de yapar zaman zaman…
Bu Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi, DİSK ve diğer Meslek Örgütlerini de ele geçirip yörüngesine çekerek içini boşaltmış, Meslek Örgütü olmaktan çıkarmıştır. Böylece de işlevsiz kılmıştır onları. Tabiî kitle bağlarını da koparmıştır…
DİSK, KESK, TTB, TMMOB artık birer halk örgütü değil, PKK-HDP’nin yörüngesinde, doğrudan ya da dolaylı onun çizgisini izleyip sözcülüğünü, savunuculuğunu yapan örgütlere dönüşmüş durumdadırlar…
Birkaç gün önce Eğitim-Sen kongresinde yaşanan olaylar, bu acı gerçeği bir kez daha netçe ortaya koymuştur. İsterseniz yaşanan olumsuzluklara ilişkin söylenenlere bakalım özetçe bir:
“Eğitim-Sen’de Tartışmalı Kongre: DSD Kongreden Çekildi
“Bugün başlayan Eğitim-Sen Genel Kurulu’nda önemli bir tartışma yaşanıyor. Eğitim-Sen’de çoğunluğu oluşturan grubun, yönetimi kendi siyasi anlayışı doğrultusunda dizayn etme çabası karşısında Devrimci Sendikal Dayanışma grubu kongreden çekildi.
“(…)
“Konuya ilişkin Devrimci Sendikal Dayanışma bir bildiri yayınlayarak süreci ayrıntılı olarak anlattı. DSD bildirisini paylaşıyoruz :
“KAMU EMEKÇİLERİ HAREKETİNİN BİRİKİMLERİNİ VE ÜYE İRADESİNİ YOK SAYAN EĞİTİM SEN 11. GENEL KURULUNDAN ÇEKİLİYORUZ!
“28-29 Kasım 2020 tarihlerinde gerçekleştirilecek olan Eğitim-Sen 11. Olağan Genel Kuruluna, kamu emekçileri hareketinin en önemli birikimi ve mücadele aracı olan KESK’in tarihine, değerlerine ve bütünlüğüne ciddi zarar verecek yaklaşımların yarattığı sorunlarla gidiliyor.
“(…) Yapılan görüşmelerde anlaşıldı ki, bu anlayış, Genel Kurul’da eğitim emekçilerinin ve eğitimin sorunlarını tartışmayı değil, sendika yönetimini kendi arzuladığı biçimde dizayn etmeyi amaçlamaktadır.
“Bu amaç doğrultusunda “MYK’nın nasıl ve hangi gruplardan oluşacağını”, “temsiliyetlerin hangi gruptan olacağını” dayatmayı “çoğunluk gücünün” verdiği bir hak olarak görebilmiştir. Bu tartışma sadece bir MYK dağılımı tartışması olsa, kuşkusuz ki üzerinde durulacak bir konu olmazdı. Ama bilinmesi gerekir ki tartışma konusu olan sendikanın örgütsel demokratik birikimi, mücadele anlayışı ve politikasıdır.
“(…)
“Pandeminin eğitimdeki eşitsizliği derinleştirdiği, tarikat-cemaat karanlığının çocuklarımızı kuşattığı bir ortamda “demokratik bir ülke, laik ve kamusal eğitim” için canla başla mücadele edilmesinden rahatsız olunmasının anlaşılır bir yanı olamaz. Adı “eğitim ve bilimle” özdeşleşmiş bir sendikada, Merkez Yürütme Kurulu’nun 3 yıllık çalışma dönemini, “sınıf siyasetini”, “kamusallık anlayışını”, “laiklik mücadelesini” ve “aydınlanma değerlerini” savunmakla eleştirmenin akla ve izana sığar hiçbir yanı bulunmamaktadır.
“(…)
“Devrimci Sendikal Dayanışma olarak Eğitim Sen’in ve KESK’in mücadele tarihiyle bağdaşmayan bu dayatma karşısında, daha şimdiden meşruiyeti tartışmalı hale gelen, Eğitim Sen 11. Olağan Genel Kurulu’ndan çekiliyoruz!” (http://solsiyaset.org/egitim-sende-tartismali-kongre-dsd-kongreden-cekidi/)
Görüldüğü gibi kendini sol olarak kimliklendiren grup kongreden çekilmiş ve meydanı bütünüyle bu Amerikancı hareket yandaşlarına bırakmıştır.
Böyle bir örgütten Eğitim Emekçilerine ne hayır gelir?..
Adamların zaten öyle bir bakışları ve dertleri yok… Onların derdi, kendi Amerikancı hareketlerinin çıkarları doğrultusunda orayı nasıl kullanacaklarıdır. İşte Türkiye’nin bütün yönleriyle acı dolu hallerinden bir kesit, arkadaşlar…
Bir biz miyiz bunca olumsuzluğa karşı savaşan?
Evet, yalnızca biziz, Yoldaşlar.
Marksizm-Leninizmin şaşmaz prensiplerinin ve ışığının doğrultusunda, aydınlığında zafere ulaşıncaya kadar dur durak bilmeden kavgaya devam edeceğiz…
Ne demişti Yoldaşlarımız Denizler ve Mahirler?
“Bizim düşmanımız Amerikan Emperyalizmi ve yerli işbirlikçileridir…”
Ve ne demişti Kahraman Gerilla Che Guavera?
“Bizim her eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş çağrısı ve insanlığın en büyük düşmanı ABD’ye karşı halkların birliği için bir savaş marşıdır.” (Che’nin 1967 yılında OLAS Konferansı-Tricontinental’e gönderdiği mesaj)
Ve ne demişti Kıvılcımlı Usta?
“1959-69 yılları İkinci Millî Demokratik Devrim, 27 Mayıs’ın ışığı altında çim çiğ aydınlandı. Burada, nükleer başlıklı Amerikan üslerine sırtlarını dayamış bulunan Finans-Kapital Oligarşisi, Mustafa Kemal’in “EMPERYALİZM” dediği BATI GERİCİLİĞİ’dir. Burada köylerimizi inlete inlete sömürdükçe biti kanlanan tefeci hacıağalık Mustafa Kemal’in “Saltanat” dediği DOĞU GERİCİLİĞİ’dir. Her iki gericilik de, 48 yıl önce Kuvayimilliyeci atalarımızın savaş açtıkları aynı iki başlı ejderhanın bugünkü gelişimidir. İki kahredici, iki lanet olası büyük başbelâmızdır.
“Birinci Kuvayimilliyecilik: SİLÂHLI, askercil, sıcak savaştı. Bu savaşın bütün yokluklarına rağmen cephesi açıkça belirliydi. Stratejisi ve taktiği az çok genel kurallara göre basitti. Hedefi ise olağanüstü kolay anlaşılırdı.
“İkinci Kuvayimilliyecilikte, cephe ne denli baş döndürücü, strateji ve taktik ne denli karmakarışık, hedef ne denli güç anlaşılır olursa olsun, Birinci Kuvayimilliyeciliğin devrimci, kutsal Mustafa Kemal gelenekli CUMHURİYET BAYRAĞI başımızdadır.” (Hikmet Kıvılcımlı, Cumhuriyet Bayramı Nedir?, 29 Ekim 1968)
Evet, Yoldaşlar, biz Gerçek Devrimciler için dost da düşman da bellidir.
Zafere Kadar Daima!.. Savaşa devam…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
4 Aralık 2020
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı