Halkın Kurtuluş Partili Kadınlar olarak İzmir’de, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde alanlardaydık

Halkın Kurtuluş Partili kadınlar olarak, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü” kapsamında Karşıyaka Çarşı Girişi’nde bir araya geldik. Eyleme, “Mirabal Kardeşler, Kadına Şiddete Karşı Kurtuluş Partili Kadınların Mücadelesinde Yaşıyor” yazılı pankartımızı, “Yaşasın Mirabal Kardeşler’in Haklı ve Onurlu Mücadelesi”, “Kadının Kurtuluşu Ne Şeriatta, Ne Feminizmde; Kadının Kurtuluşu Sosyalizmde, “Kadın-Erkek El Ele Kurtuluş Partisine” yazılı dövizlerimizi açarak ve “Mirabal Kardeşler Ölümsüzdür”, “Kadına Şiddete Hayır” sloganlarını coşkuyla atarak başladık. Fatma Olkun Yoldaş’ın yaptığı açış konuşmasının ardından, Gültekin Arıkan Yoldaş, HKP’li Kadınlar adına basın açıklamamızı yaptı.

Arıkan yoldaş açıklamasında, Mirabal Kardeşler’in Dominik’te Trujillo faşizmine karşı verdikleri onurlu mücadeleyi, katledilişlerini ve 25 Kasım’ın tarihçesini dile getirdikten sonra; bu korkusuz üç yiğit kız kardeşin mücadelesinin Kurtuluş Partili kadınların mücadelesinde yaşadığını vurguladı. Ardından, kadına yönelik şiddet, baskı ve tecavüzlerin AKP’giller iktidarında arttığını, hemen her gün bir kadınımızın katledildiğini, Ortaçağcı gericiliğe karşı, çocuklarımız için, emekçi kadınlar olarak mücadele etmekten başka çare olmadığını sözlerine ekledi.

Kadın Sorununun sınıfsal bir sorun olduğuna vurgu yapan Arıkan, kadının kurtuluşunun ne Ortaçağcı gericilikte ne de kadını erkeğe karşı mücadeleye zorlayan feminizmde olduğunu, kadının kurtuluşunun sınıfsız toplumda olduğunu vurguladı.

Kadın–Erkek el ele birlikte yaptığımız eylemimizde, “Kadınların Katili Parababaları Düzeni”“Laiklik Kadının Özgürlüğüdür”“Kahrolsun Emperyalizm, Yaşasın Sosyalizm”“Kadın- Erkek El Ele Partili Mücadeleye” sloganlarını hep bir ağızdan haykırdık.

Kurtuluş Partili Kadınlar olarak yaptığımız basın açıklaması şu sözlerle bitirildi: Mirabal Kardeşler’in mücadelesi, Devrimci Mücadele Tarihine altın harflerle kazındı. Bugün bu mücadele Kurtuluş Partili Kadınların Sosyalizm mücadelesinde yükseliyor. Bu çürümüş, kadını insan yerine koymayan, türlü işkencelerle kadınlara ve çocuklara büyük acılar çektiren, onları katleden düzeni değiştireceğiz. Mirabal Kardeşler de hep yanı başımızda olacak, Halkın Kurtuluş Mücadelesinde yitirdiğimiz diğer Yoldaşlarımız gibi. Onların da adlarını ve anılarını yaşatacağız. Düşüncelerini ve mücadelelerini yaşatacağız. Kadınlar ve çocuklar olarak haklıyız ve yeneceğiz!”

25 Kasım 2020

İzmir’den Kurtuluş Partili Kadınlar

*******************************

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde de kadına şiddet ve kadın cinayetleri devam ediyor! İstanbul Sözleşmesi uygulansın! 

Günümüzden 60 yıl önce, 25 Kasım 1960’ta, Dominik Cumhuriyeti’nde üç yiğit devrimci kadın, Mirabal Kardeşler, önce tecavüze uğradılar, sonra da vahşice katledildiler, Faşist Diktatör Trujillo’nun polisleri tarafından.

Onlar, kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin simgesi oldular.

Bakın ne diyor bu üç yiğit devrimci kadın:

“Belki de bize en yakın şey ölüm; fakat bu beni korkutmuyor, haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz.” (Maria Teresa Mirabal, 1936)

“Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı; kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü.” (Minerva Argentina Mirabal, 1926)

“Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım; gerekirse hayatımı da.” (Patria Mercedes Mirabal, 1924)

Bu yoz ve zalim düzene karşı, duramayız yerimizde, mücadele etmekten başka çare yok, diye haykırıyor Mirabal Kardeşler.

Biz de Kurtuluş Partili Kadınlar olarak haykırıyoruz:

Fıtratında kadın düşmanlığı olan AKP’giller’in bu zulüm düzenine karşı yerimizde duramayız. Ortaçağcı gericiliğe karşı, çocuklarımız için, emekçi kadınlar olarak mücadele etmekten başka çaremiz yok.

Dominik’teki Faşist Diktatörlük, bu onurlu kadınların bedenlerini ortadan kaldırdı. Ancak Mirabal Kardeşler’in açtığı bayrağın, yaktığı ışığın tüm kadınların yolunu aydınlatmaya devam etmesi için 25 Kasım 1981’de Dominik’te toplanan “Latin Amerika Kadın Kurultayı”, 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan etti.

1999 yılından bu yana da BM, tüm dünyada 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddetin Yok Edilmesi İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak kabul etti.

Ülkemize baktığımızda da Mirabal Kardeşler’in katliamını aratmayan canilikler yaşanıyor ne yazık ki. AB-D Emperyalistleri ve onun yerli işbirlikçisi Ortaçağcı AKP’giller tarafından yönetilen ülkemizde, başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere, emekçi halkımız işsizlik ve pahalılık cehenneminde inim inim inletiliyor. Ve bundan en çok kadınlar etkileniyor.

Adana’da, eşi bir yıldan uzun zamandır işsiz olan ve 8 aydır ev kiralarını ödeyemeyen Emine Akçay’ın, çocuklarının ısınması için saç kurutma makinesini çalıştırıp yan odada intihar ettiğini unutmadık.

Samsun’da açlıktan ölen 2,5 aylık Kübra Bebek’i unutmadık.

İlaçları SGK tarafından ödenmediği için tedaviye erişemeyen ve yaşamını yitiren SMA (Spinal Musküler Atrofi) hastası Eymen Bebek’i unutmadık, unutamayız.

Nasıl unutalım… Bu anaları, masum çocukları unutursak yüreğimiz kurusun daha iyi.

AKP’giller iktidarında kadınlar ve çocuklar sadece işsizlik, pahalılık ve yoksulluk kıskacında inim inim inlemiyor, hayatta kalma mücadelesi de veriyorlar. Neredeyse her gün, yeni güne bir kadın cinayeti haberiyle uyanır olduk. Rakamlar o kadar dehşet verici ki yazarken dahi içimiz kan ağlıyor. Şu acı bilançoya bir bakınız:

2008’de 80, 2009’da 109, 2010’da 180, 2011’de 121, 2012’de 210, 2013’te 237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440, 2019’da 474 olmak üzere toplam 3.185 kadın öldürülmüştür.

Bu rakamlar canımızdan bir parça koparıp götürüyor. Nasıl olmasın?

Kadınlarımız kimi zaman erkek şiddetine, kimi zaman da devlet şiddetine maruz kalıyorlar. AKP’giller iktidarında, 2002 ve 2009 yılları arasında kadınlara yönelik şiddetin %1400 artış gösterdiğini artık hepimiz biliyoruz. Kadın düşmanlığı öyle büyük boyutlara ulaştı ki 2020 yılının dokuz aylık döneminde 369 kadın canımızı daha kaybettik. Şu acı gerçeği de belirtelim, resmi verilerin dışında tecavüz ve istismara uğrayan, intihara zorlanan kadın sayısı bu rakamlara dahil değil. Bu sayılardan da gördüğümüz gibi, Covid-19 Pandemi döneminde kadına yönelik şiddet ve ev içi tacizler de artmıştır.

Ya hunharca katledilen, şiddetin her türlüsüne maruz kalan kadınlarımızın adları?

Adların pek bir önemi yok. Özgecan, Pınar, Kübra, Feray, Merve, Hatun, Ayşe, Fatma, Cansu… Ne fark eder?  Şiddete uğrayan binlerce kadından biri…

Ya taşını toprağını emperyalist maden şirketine karşı savunan; jandarma ve hukuk eliyle devlet şiddetine maruz kalan Kirazlıyayla Köyü kadınları ve doğasını, toprağını korumak için bedenini siper eden diğer mücadeleci yiğit kadınlar… Her gün yazılı ve görsel haberlere malzeme olan, vahşice öldürülen, tecavüz ve tacize uğrayan kadınlarımız…

İşte bu yüzden çocuk ve kadınlara yönelik şiddet, tecavüz, taciz ve katliamları bir nebze de olsa engelleyecek, azaltacak ve hızla Ortaçağ karanlığına götürülmek istenen kadınlarımıza nefes aldıracak olan İstanbul Sözleşmesi derhal uygulanmalıdır.

AKP’giller tarafından 2011 yılında imzalanan sözleşmeden, aynı AKP’giller rahatsızlık duymuş ve  özellikle ÖNDER ve TÜGVA gibi Ortaçağcı AKP’nin denetimindeki gerici, yobaz kadın düşmanı dernek, vakıf ve tarikatlar da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması yönünde açıklamalarda bulunmuşlardır.

Ancak İstanbul Sözleşmesi’ni kadınların kurtuluşu için tek çözüm olarak görmek doğru değildir. İstanbul Sözleşmesi bugün uygulanmalıdır ama yetmez, devrim olmadan kadın sorunu çözülmez.

Peki neden AKP İktidarında kadına yönelik şiddet, kadın ve çocuklara yönelik istismar olayları çığrından çıkmıştır?

Çünkü Ortaçağcı AKP’giller, sınıf karakterleri gereği kadın düşmanıdır. Onlar, Ortaçağ özlemcileridir. Bu yüzden ülkemizi, kadınları ve çocukları Ortaçağın karanlık günlerine götürmek, kadınları dört duvar arasına hapsetmek, Laikliği ortadan kaldırmak, kadını bir eşyadan daha değersiz, alınır satılır bir mal durumuna düşürmek isterler.

Peki, kadına şiddet, kadın cinayetleri, kadın ve çocuklara yönelik istismar olaylarının çözümü için ne yapmalı?

Feminizm Kadın Sorununu çözebilir mi?

Hayır!

Çünkü Feminizm meseleye sınıfsal bakmaz, sadece erkek düşmanlığı yapar. Sınıfların olup olmaması onun için hiçbir önem taşımaz. Siyasi, ekonomik, sosyal sistem farklılıkları da onun için önemsizdir. Tabiî böyle olunca da Kadın Sorunu dahil hiçbir toplumcul sorunu doğru görüp doğru kavrayamaz, gerçek bir çözüm ortaya koyamaz. Bu yüzden bir burjuva ideolojisidir.

Kadın Sorunu sınıfsal bir sorundur. Kadın, insanın sosyal hayvanlığından kurtulup tamamen insan olmasıyla ancak kurtulur. Bu da ancak İşçi Sınıfının kurtuluşuyla, Sosyalizmle mümkündür.

HKP Genel Başkanı Nurullah Efe (Ankut), “KADIN İnsanlığa Geçiş Tarih Sosyalizm” adlı önemli eserinde, Kadın Sorunu’nu tarihsel olarak netçe ortaya koyup gerçek anlamda çözüme kavuşturmuştur:

 “İnsan, 1,7 milyon yıl önce insanlık konağına adım attı ama insan olmadı! Sosyal hayvanlık konağına adım attı. Sosyal hayvanlığından kurtulup tamamıyla insan olabilmesi neye bağlıdır? Bütün insanları maddi açıdan da eşit, özgür, kardeş görebilmesine bağlıdır. Bunun yolu da nerden geçiyor? Tüm sosyal eşitsizliklerin toplumdan kaldırılmasından geçiyor. Bunu sağlayan düzen nedir? Sosyalizmdir. Sınıfsız toplumdur! Başka hiçbir düzen, erkeğin elindeki bu sosyal gücü yok edemez. Kadınla eşitleyemez. Yasalar ne kadar eşitlenirse eşitlensin…

“(…) erkeğin kadını ezmesinin ortadan kaldırılmasının biricik yolu, toplumda sosyal eşitsizlikleri kaldırmaktan geçer. Yani erkeğin, sosyal hayvanlığından kurtulmasından, gerçekten insan olmasından geçer. İşte toplumdaki tüm sosyal eşitsizlikler ortadan kaldırıldığı zaman erkeği sosyal hayvan yapan şartlar ortadan kaldırıldığı için erkek süreç içerisinde sosyal hayvanlıktan kurtulmuş olacak. İşte o zaman içgüdüsünü de artık, bilinçaltını diyelim daha doğrusu, o denli baskılayacak ki, onun yeniden zincirinden boşanmasına, hapsedildiği yerden zinciri, kapıyı kırıp çıkmasına imkân kalmayacak. Böylece fuhuş da, aldatma da, tecavüz de ortadan kalkacak. Bunun biricik yolu budur.”

Bugün Sosyalist Küba’da kadına ve çocuklara yönelik cinsel suçlar yok denecek kadar azdır, hatta yoktur, diyebiliriz. Kadının ezilmesi yoktur. Türkiye’de kadınlarımızın yüzde 23’ü okuma yazma bilmezken, Küba’da bu oran yüzde 1. Küba’da gebelik sürecinde izlenmeyen tek bir ana dahi yoktur. Yeni doğan bebek ölüm oranlarındaki düşüklükte Küba dünya birincisidir.

Mirabal Kardeşler’in mücadelesi, Devrimci Mücadele Tarihine altın harflerle kazındı. Bugün bu mücadele Kurtuluş Partili Kadınların Sosyalizm mücadelesinde yükseliyor.

Bu çürümüş, kadını insan yerine koymayan, türlü işkencelerle kadınlara ve çocuklara büyük acılar çektiren, onları katleden düzeni değiştireceğiz.

Mirabal Kardeşler de hep yanı başımızda olacak, Halkın Kurtuluş Mücadelesinde yitirdiğimiz diğer Yoldaşlarımız gibi. Onların da adlarını ve anılarını yaşatacağız. Düşüncelerini ve mücadelelerini yaşatacağız.

Kadınlar ve çocuklar olarak haklıyız ve yeneceğiz!

Yaşasın Mirabal Kardeşler’in Haklı ve Onurlu Mücadelesi!

Kadın-Erkek El Ele Kurtuluş Partisi’ne!

Kadının Kurtuluşu Ne Şeriatta, Ne Feminizmde; Kadının Kurtuluşu Sosyalizmde!

25.11.2020

KURTULUŞ PARTİLİ KADINLAR