15 Temmuz Ganimet Savaşı Tayyipgiller’in zaferiyle sonuçlanınca, sağlı sollu bütün çıkarcılar Tayyipçi geçinmek sevdasına yakalandılar. Daha doğrusu parsa kapma ve kelle kurtarma yarışına giriştiler. Tez şuydu: 15 Temmuz Amerikancı gerici “darbe”si Tayyip’e karşı yapıldı. Tâ 17-25 Aralık 2013’ten bu yana hatta 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Fetocu savcılar tarafından ifadeye çağırılmasından bu yana yani Tayyip’e karşı FETÖ’nin ilk hamlesinden bu yana FETÖ’yle gerçek mücadeleyi yapan tek kişi Tayyip’tir. Bundan sonra da bizi FETÖ belasından kurtaracak kişi Tayyip’tir. Bu tezi “Ergenekon Davası” mağduru, Genelkurmay Başkanlığı yapmış yani kurmay bir asker olan İlker Başbuğ’a kadar savundu bu kesim. Yani Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak üzere CIA tarafından örgütlenmiş FETÖ’den Türkiye’yi, yine CIA tarafından Laik Cumhuriyet’i yıkmak üzere örgütlenmiş ve 15 Temmuz’u; “Allah’ın bir lütfu”, diye kutsamış Ortaçağcı Tayyip kurtaracaktı bu güruha göre.
Ve bu güruhtan insanlar, Tayyipgiller’in borazanı haline gelmiş olan yandaş, yalaka havuz medyasının televizyonlarında, gazetelerinde vazgeçilmez aktörler olarak istihdam edildiler. Sağ kesimden gelen yalakalar bakımından olağanüstü bir durum yoktu. Onlar görevlerine devam ediyorlardı. Tek bir şart vardı onlar için: Geçmişte FETÖ’ye ne kadar övgü düzmüşlerse şimdi onu çok aşan dozda küfür edeceklerdi. Bu konuda sağ kesimden gelenlerin şampiyonu kimdir ölçmek mümkün değil…
Ama çok inandırıcı olabilmek için “sol” görünen kesimden insanlar da bu kervana katılmalıydı. Bu hem Tayyipgiller’in inandırıcılığını arttıracak hem de Tayyipgiller’in Antiemperyalist, Antiamerikan görünmelerini sağlayacak böylece halk nazarında Tayyip’in kredisini yükseltecekti. Bu yalakalıkta, ikbal, mevki ve siyasi, maddi kazançta yarışan yarışana… İsim belirtmek değer vermek olur.
Fakat bir kişi var ki, isim verilmese yeni nesillerin onu tanıması içyüzünü görmesi gölgelenebilir. Bu kişi, “sol” görünüp hep CIA hizmetinde bulunmuş, bu görevini hiçbir zaman aksatmamış, her yeni dönemde yeni bir kalıba girerek hizmette kusur etmemiş; tâ 1970’te Hikmet Kıvılcımlı’nın “CIA Sosyalisti” diyerek kulağından tutup teşhir ettiği, Doğu Perinçek’tir. Yani “sol” görünümlü yalakaların, hainlerin açık ara şampiyonu, yandaş medyanın ekranlarında ve gazetelerinde her gün arzı endam eden Doğu Perinçek’tir. Ortaçağcı Tayyipgiller’in en büyük destekçisi unvanının tartışmasız sahibidir.
Biz onun nasıl kalıptan kalıba girdiğini gözler önüne seren, Nurullah Ankut (Efe)’nin kaleme aldığı 26 makalesini yayımlamıştık. Bu makaleleri, “Bin Kalıplılar” adıyla büyük boy 617 sayfadan oluşan bir kitapta da derlemiştik. (Nurullah Ankut, Bin Kalıplılar, Derleniş Yayınları, Mayıs 2015)
Fakat onun “bin kalıba” sığamayacağını da şöyle belirtmiştik:
“(…) Tabiî son kalıbı dedikse şimdilik kaydını da koymak gerekir. Bundan sonra hangi kalıplara gireceğini kadim dostu Yalçın Küçük bile (kesinlikle değişeceğine emin olmakla birlikte) bilememektedir. Bilemediğini zaten yazıp çizmektedir. Yani biz de adımız gibi eminiz ki Allah ömür verirse Doğu Perinçek’in bu son kalıbı, sondur ama, en son kalıbı değildir…
“Onun görevi, antiemperyalist uyanışı her dönemde evirip çevirerek yine emperyalizmin kanalları içine akıtıp buharlaştırarak yok etmektir.
“Buna izin verilemezdi.
“Kitap okununca görülecektir:
“İzin verilmemiştir…” (Bin Kalıplılar, Önsöz, s. 21)
Doğu Perinçek’in bu yeni girdiği-gireceği kalıpların anlaşılması; gerçek yüzünün iyice görülmesi, genç kuşaklarca da bilinip tanınması için ve hak ettiği hainlik rütbesinin bizzat halklarımız tarafından ve bir kez daha alnının ortasına çakılması için (hukukçu üslubu ile söylersek); bu makaleleri bir kez daha Türkiye Halklarının önüne koymak kaçınılmaz bir görev olmuştur.
***
Faşist Diktatörlüğü, NATO’culuğu, Amerikan uşaklığını,
onun Nötron Bombasını savunabilecek kadar namussuzlaşabilen
başka kimse olmuş mu Türkiye’de, bilen var mı?
Doğu Perinçek ve PDA Avanesi 11.03.1982 tarihli bir dilekçe verirler 12 Eylül Faşist Diktatörlüğünün askeri mahkemesine. “Saygılarımızla” ibaresinden sonra şu kişiler imzalar dilekçeyi:
Doğu Perinçek, Oral Çalışlar, M. Halim Spatar, M. Kemal Çamkıran, M. B. Gültekin, Rıza Böke, Mehmet Cengiz, Şahin Çömez.
Dilekçeden birkaç paragraf aktaralım:
“Orduyu düşman ilan eden ve orduyu parçalamak şiarını ileri sürenler… nesnel olarak Moskova’nın güçleriyle aynı cephede savaşmaktadırlar. Çünkü bugün Türkiye Ordusunu parçalamak diye bir sorunu olan biricik ciddiye alınacak güç Sovyetler Birliği’dir. Diğerlerinin payına düşense onun yedek gücü olmaktır…”
“(…)
“… Kenan Evren’in televizyon konuşması buna örnektir. Ordu içinde savaşa karşı uyanıklık artıyor. Sarıkamış tatbikatı Rusya’nın yüreğini hoplatmıştır. Bu yönüyle olumludur. Son milli savunma bütçesi görüşmelerindeki Hilmi Fırat’ların (Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı) tavırları olumludur.”
“(…)
“Evren’in kamuoyuna ilk konuşmasında bizim partimizin bugüne kadar parlamentoyu, AP’yi, CHP’yi ve hâkim sınıfları eleştirirken takındığı tutum gözüküyor. Darbeye Sovyet yanlısı unsurlar ‘faşist’ diye saldırıyorlar. Kesinlikle söyleyebiliriz ki darbe faşist değildir.”
“(…)
“… Türkiye Ordusu Rusya’ya karşı uyanıktır. Gerçekçidirler, hâkim sınıflar içinde en sorumlu ve soğukkanlı kesim olarak görülebilirler…”
“(…)
“… Ordunun tutumu önemlidir. Hava, Deniz ve Kara Kuvvetleri Komutanları ve Genelkurmay Başkanının tutumlarını, parti liderlerinin tutumlarıyla karşılaştıracak olursak, çok daha gerçekçi ve Sovyet tehdidine karşı çok daha uyanıktırlar. Ordu, savaş için seferberliğe hazır olduğunu açıklamıştır.” (35 klasörlük TİKP Dava Dosyasından derlediğimiz belgelerin 8’inci sayfasından)
12 Eylül Faşist Diktatörlüğünün işbaşına gelmesinin üzerinden ortalama 19 ay geçmiştir. İşkenceler, gözaltılar, tutuklamalar, gözaltında ölümler ve idamlar olanca hızıyla sürdürülmektedir. Türk-İş’in dışındaki sendikalar kapatılmıştır, bir ikisi hariç dernekler kapatılmıştır. Grevdeki işçilere zorla işbaşı yaptırılmıştır. Toplusözleşmeler Yüksek Hakem Kurulu tarafından bağıtlanmakta, zam oranlarını onlar belirlemektedir. Yani tüm hak arama yolları tıkanmıştır. Düşünce özgürlüğü yok edilmiştir.
İşte bu şartlarda, o günlerde, Doğu Perinçek ve PDA Avanesi tarafından 12 Eylül Harekâtı; “kesinlikle söyleyebiliriz ki darbe faşist değildir”, denilerek aklanmakta ve ardından gelen satırlarda da övülmektedir. “Hava, Deniz ve Kara Kuvvetleri Komutanları ve Genelkurmay Başkanının” CHP’den bile daha uyanık, daha sağduyulu olduğu öne sürülmektedir.
Neyse bu konuya yine döneceğiz ileride. O bakımdan onların 12 Eylül Faşist Diktatörlüğü önündeki bu utanç verici alçalmalarının üzerinde daha fazla durmayalım bu yazımızda.
Bu yazıda işleyeceğimiz, onların; insanım diyen herkesin kanını donduracak, içini kaldıracak, midesini bulandıracak başka bir namussuzluğudur…
PDA Avanesi açık ve net biçimde Nötron Bombasını savunur
Şu alçalmaya, şu vicdansızlaşmaya, şu iğrençleşmeye bakar mısınız yoldaşlar:
“Gene dava dosyasında bulunan tutanakta, Belçika Emekçiler Partisi (AMADA) temsilcisine Nötron bombasıyla ilgili olarak şu eleştiriyi yapmaktayız:
“Türkiye: Tek eleştirimiz nötron bombasına karşı gösteri yapmanız. (Klasör 3, s. 139)
“Bu eleştiri, Norveç partisine başka bir biçimde, soru sorularak yapılmıştır:
“Türkiye: Norveç ordusu silahlanırsa mı daha demokratik olur, silahsızlanırsa mı? Yani dış düşmana karşı tutumla halka karşı tutumu nasıl ele alıyorsunuz?
“Gerek dış basında yayınlanan görüşmeler, gerekse Genel Merkezimizdeki tutanaklar birleştirilirse, aynı görüşlerin hemen hemen aynı kelimelerle tekrarlandığı görülmektedir.
“(…)
“Bütün bu görüşmelerde, Partimiz bırakalım Türkiye Ordusunun silahlanması ve güçlenmesini, Avrupalı kapitalist ülkelerin ordularının da ortak tehdide karşı silahlanmasını ve güçlenmesini savunmaktadır. Hatta ABD’nin nötron bombası yapmasının Avrupa’nın savunması ve Moskova’nın caydırılması açısından yararlı olduğu görüşü ileri sürülmekte ve kendi ülkelerinde ordunun güçlendirilmesi siyasetini benimsemeyen bazı Avrupa partileri eleştirilmektedir.” (Doğu Perinçek, agy, s. 57-58)
“Bırakalım Türkiye ordusunun güçlendirilmesi gerektiğini savunmamızı, Avrupa’nın Sovyetler Birliği’ne karşı güçlü olmasını ve direnmesini savunduk. Bu yüzden NATO düşmanlığı önyargısına karşı çıktık. Bu konuda 12 Eylül’den bir gün önce yazdığım Değerli Osman Arkadaş başlıklı mektuptan bir pasajı sunuyorum:
“Sovyetler Birliği’nin saldırı ve bütün dünyaya özellikle de Avrupa’ya yönelttiği tehdit şartlarında NATO hakkındaki fikirlerimizi de gözden geçirmeliyiz. Gerçek durumu incelemeliyiz. Bugün NATO Rusya karşısında nasıl bir rol oynamaktadır? NATO’suz bir Avrupa kendini bugünkü koşullarda nasıl savunacaktır? Brejnev neden NATO ve Varşova’nın karşılıklı olarak dağıtılmasını istemektedir? Türkiye’de Moskova yanlılarının NATO aleyhtarı propagandası neyi amaçlamaktadır? (…) Bugün NATO bir Sovyet saldırısı karşısında Avrupa’yı korumak ve savunmak için planlar yapıyor. (…) Biz Avrupa’nın güçlü bir şekilde direnmesini istiyoruz. Bu, bütün dünyanın yararınadır. NATO içinde Sovyetler’e karşı belli ölçüde teslimiyet gösteren güçler var. Bunlar Avrupa’ya Sovyet füzelerine karşı Amerikan nükleer başlıklı füzelerinin yerleştirilmesine karşı çıktılar. Bu tutum Avrupa’ya değil, Rusya’ya yarar. (…) NATO’dan Sovyetler’e teslimiyet yönünde bir ayrılmadan yana değiliz.” (PDA Avanesi’nden Ömer Faruk Cıravoğlu, agy, s. 76-77)
Bunlar işte böyle. O denli insanlıktan çıkmışlar ki bırakalım devrimci, solcu, sosyalist olmayı, dünyadaki tüm namuslu aydınların bile şiddetle karşı çıktığı, gösteriler yaparak protesto ettiği ABD Emperyalistlerinin ürettiği insanlık düşmanı soykırım silahı Nötron Bombasını bile hiç duraksamadan, hiç utanıp arlanmadan savunabilmektedirler.
Kaldı ki aynı silaha Avrupa’daki yine Maocu partiler bile karşı çıkıp eylemler yapmışlardır. Hatta ve hatta emperyalist, sömürgeci Belçika ve Hollanda hükümetleri bile bu nükleer başlıkları taşıyan füzelerin kendi ülke topraklarına yerleştirilmesine izin vermeyeceğini söylemiştir açıkça.
Fakat bu soysuzlar yukarıdaki satırlarında açıkça görüldüğü gibi o Maocu partileri bu konuda eleştirmişlerdir ortak toplantılarında, niye karşı çıkıyorsunuz bu silaha diye. Yani insanlıktan çıkmayı, bir insan sefaletine dönüşmeyi bu denli iştahla savunabilmişlerdir. Ve bu yaptıklarını da 12 Eylül Faşizminin mahkemelerinde suçsuzluklarına kanıt oluştursun diye onlara sunmuşlar, ortaya koymuşlardır.
Canlıları yok eden, yapılara ve eşyalara zarar vermeyen bir silah: Nötron Bombası
Bunların yaptığı namussuzluğun, ahlâksızlığın, dönekliğin, halk düşmanlığının ve sadece insan soyuna karşı değil, tüm canlıların soyuna karşı işlediği suçların ve caniliğin, içinde bulundukları canavarca ruh halinin derecesini, korkunçluğunu netçe görebilmemiz için bu silahın ne olduğu konusunda biraz fikir edinelim isterseniz…
“Resmi olarak bilinen adıyla bir tür geliştirilmiş radyasyon silahı olan Nötron bombası tahrip gücü düşük bir tür füzyon termonükleer silahıdır. Nötron bombası, bir füzyon tepkimesiyle elde edilen nötron patlamasının, diğer bileşenler tarafından absorbe edilmek yerine silahtan dışarıya salınması prensibine dayanır. Benzer standart silahların radyasyon tankları genellikle kalın uranyum, kurşun ya da çelikten yapılırken Nötron bombasının radyasyon tankı olabildiğince ince malzemelerden yapılır, böylece üretilen nötronların yaydığı füzyon salınımı en yüksek düzeyde gerçekleşir. “Sıradan” bir nükleer silahın tahrip gücü, ki bu eşdeğer TNT kilotonlarıyla ifade edilir, nötron silahının tahrip gücünü ortaya koyan bir ölçüt değildir. Nötron bombalarındaki tahrip gücü sadece ortaya çıkan enerjiyi açıklar ve nötron radyasyonunun yaşayan organizmalar üzerindeki öldürücü etkilerini açıklamaz.
“(…)
“Nötron bombası kavramı ilk olarak Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarında çalışmalar yürüten Samuel T. Cohen tarafından 1958 yılında ortaya çıkarılmıştır. Nötron bombası testi ilk kez 1963 yılında Amerika’nın Nevada bölgesinde yeraltında gerçekleştirilmiştir. 1978 yılında Jimmy Carter hükümetinin, Avrupa’nın bazı bölgelerine nötron savaş başlıkları yerleştirmesine yönelik protesto eylemlerinden sonra nötron bombası geliştirme sürecinden bir süreliğine vaz geçilmiştir. Başkan Ronald Reagan 1981 yılında nötron bombası üretimini yeniden başlatmıştır” (http://en.wikipedia.org/wiki/Neutron_bomb)
“YALNIZ CANLILARI YOKEDEN BİR SİLAH: NÖTRON BOMBASI
“1 Kasım 1952 Güney Pasifik’teki Marshall adalarından Eniwetok üzerinde dev bir ateş topu beliriyor, köreltici ışıklar, radyoaktif serpinti bulutları ve patlama sesleri arasında top mantar biçimini alıyor ve birkaç dakika içinde 25 km. yükselerek stratosfer’e varıyor. Bu bir Amerikan hidrojen bombası testidir. Duman dağıldığında 390 mil çapındaki deniz gölü (lagün) ortasındaki mercan adası Elugelab haritadan silinmiştir. Aygıtlar daha önceki nükleer testlerde asla görülmemiş düzeyde yüksek bir radyoaktivite (görülmez zararlı ışınlar saçma) kaydediyor. 100 mil çapındaki mantardan dağılan radyoaktif parçacıklar atmosfer üzerinde bir örtü oluşturmuştur, bu öldürücü parçacıklar 10 yıl içinde dünya çapında bir radyoaktif serpintiye yol açacaklardır.
“Gözlemciler H bombası patlamasında atom bombasına göre çok daha fazla nötron ve radyoaktivite meydana geldiğini not ettiler. Bu bilgilere dayanarak Amerikan uzmanları nötron bombasını geliştirdi. İlk nötron silahı ABD ordusunda 1965’te kullanılmaya başlanan Sprint roketleri idi, bu roketler Amerika semalarına erişmiş H bombası başlıklı kıtalararası roketleri etkisizleştirmeye yönelikti. Bu roketler fizikte “kardeş çekirdeğin öldürülmesi” (nükleer fratrisid) olayına dayanıyordu, bu olaya göre iki atom patlaması arasındaki zaman çok kısa ise ikinci patlama meydana gelemez, çünkü ilk patlama ikinci atom bombasının molekül yapısını değiştirmiştir. Sprint roketi nötron “mermi”leri saçarak gelen roketin patlamasını önleyecek, altındaki şehre ise minimum zarar verecekti. Daha sonra geliştirilen nötron silahı Lance roketi oldu. Bu roket Sprint’in yarısı kadar olup bir tankın arkasından havaya fırlatılmaktadır. Menzili 10 km. kadardır. Nötron mermileri Amerikan ordusunun 25 cm.lik havan topları ve 155 mm.lik silahları ile de atılabilmektedir. Stratejik hedeflere karşı nötron bombası 1800 mil uzaklığa kadar gidebilen pilotsuz uçaklarca taşınacaktır. Pilotsuz uçakların hedefe çarpma olasılığı Lance roketlerine göre çok fazladır, 1800 mil yolculuktan sonra tam istenen noktada patlatılabilmektedir. Gerek Lance roketleri, gerek pilotsuz uçaklar yerden 10 km. yüksekte radarla patlatılacaktır.
“Atom bombası 5 mil çapındaki bir alanda canlı ve cansız her şeyi yok eder ve 1 mil çapındaki bir alanda öldürücü radyoaktivite bırakır. Nötron bombası ise ½ mil çapındaki bir alanda patlama ve sıcaklık etkisi ile her şeyi yokedecek, 1.5 mil çapındaki bir alanda ise saçtığı nötron ışınları ile tüm canlıları öldürecek, fakat binalara, silahlara vs. dokunmayacaktır, böylece canlıları ölmüş bir alanda binalara, silahlara vs. el konulabilecektir. Atom bombasında enerji veren olay çekirdeğin nötronlarca parçalanmasıdır (fisyon), buna karşı nötron bombasında enerji veren olay dört H atomunun Helium atomu yapmak üzere birleşmesidir (füzyon). Atom bombasında enerjinin çoğu ısı ve basınca dönüşür, nötron bombasında ise canlı hedefleri öldüren, cansızları ise sağlam bırakan ışıklar ön plana geçmiştir. Nötron bombasında patlama noktasından ½ mil uzakta ışıma 8000 rad (ışıma birimi), ¾ mil uzakta 650 rad olacaktır. 8000 rad’a maruz kalan canlılar derhal ölecektir. Nötronlar beyne girerek sinir hücrelerinin elektriksel bağlantılarını yok edecektir, kuvvetli ışımaya maruz kalan kompüter’lerin ve elektronik cihazların hemen duruvermesi gibi. 3000 rad gücünde bir ışımaya maruz kalanlar 3-7 dakika baygın kalacak, sonra ayılacak, fakat bir hafta içinde mide-barsak kanamasından ölecektir: ağızdan anüse kadar tüm sindirim sistemi açık bir yara halini almıştır, böbrek ve kalp zayıflar ve hasta ateşler içinde kanayarak ölür. 650 rad’a maruz kalanlarda hemen bir etki görülmez, fakat kan hücrelerini yapan kemik iliği kurur, eski kan hücreleri ışımadan sonra 25-30 gün daha yaşar, fakat bölünmeleri durmuştur, kansızlık ve mikroplara karşı savunamama sonucu hasta 4-5 haftada mutlaka ölür. Uzun süreli etkisi ne olacaktır, bunu anlamak için Hiroşima ve Nagazaki sonuçlarına bir gözatmak yeter: Kan kanseri (lösemi) 30 kat arttı ve ancak 1953’te azalmaya başladı, meme kanseri ise 1955’ten sonra çok arttı, 1945 Ağustos’unda 10-19 yaşında olan kızların meme kanseri olma olasılığı 6 kat artmıştı. O sırada 10 yaşından küçük olanlarda meme değil diğer kanserlerin arttığı ve boyun kısa kaldığı görüldü. 1945 Ağustos’unda hamile olan kadınlar küçük kafalı, geri zekâlı ve cüce çocuklar doğurdu.
“ABD’nin 1948 ile 1958 arasında Pasifik’teki Bikini ve Eniwetok adalarında 66 atom bombası patlatması sonucu adalar oturulmaz hale geldi (radyoaktivite nedeniyle), halk patlamalardan önce başka adalara yollanmıştı, Eniwetok’lular ancak 30 yıl sonra adalarına dönebildi, Bikini’nin ise yüzyıl kadar tehlikeli kalacağı sanılmaktadır. Eniwetok’ta patlayan 43 bombanın çoğu toprağın üstünde patladı, Bikini’deki 23 patlamanın biri hariç hepsi su içinde veya mavnalar üzerinde idi, fakat tek bir patlama o bölgeyi 100 yıl oturulmaz hale getirmeye yetti: 1 Mart 1954’de Bravo adlı H bombası 15 megatonluk bir kuvvetle patlatıldı, 3.5 mil çapındaki ateş topu 20 km. yükseğe erişen bir mantar bulut yarattı, beklenmeyen bir doğu rüzgârı öldürücü radyoaktif serpintileri 7000 mil karelik bir alana yaydı. 100 mil ötede bulunan Talihli Canavar adlı Japon balıkçı gemisindekiler ve Rongelap adasının tüm sakinleri radyoaktif maddelerle zehirlendiler. Bikini’ye öldürücü Cesium ve Strontium 90 tozları yağdı. Bikini 1969’da temizlenmeye başladı, binlerce Hindistan cevizi ağacı dikildi ve 40 ev yapıldı. ABD İçişleri Bakanlığı Pasifik İşleri Dairesinden John De Young’ın bildirdiğine göre kuyular ve bitkiler cesium ve Sr-90 ile o derece bulaşmıştı ki halkın adaya dönüşü ertelendi, buna rağmen 15 aileye ait 80 kişi adaya dönerek orada yaşamağa başladı. Şimdi havadan alınan kızıl ötesi ışın fotoğraflarının belirttiği ışıma derecesine göre bir karar alınacak ve belki de bu insanlar yakındaki Neeu adasına nakledileceklerdir. (American Popular Mechanies Dergisinden)
“NÖTRON BOMBASI (NB)
“1981 yılı 6 Ağustosunda ABD Başkanı, ABD’nin çok miktarda nötron bombası yapmaya başladığını bildirdi.
“Canlıları öldürüp cansızlara hiç dokunmayan bomba.
İşte gazetelerden bazı kupürler:
“NB’den sonra, içindekiler ölmüş olmasına rağmen Dresaen’in güzelliği bozulmayacak (Lie Welt’den H. Kremp).
“NB insanları öldürüp cansız şeyleri aynen bırakır. Tankların, fabrikaların, gökdelenlerin vb. içinde, hiçbir yara izi gözükmeyen cesetler dağ gibi yığılacaktır (Welt am Sonntag)
“NB’de nükleer fizyon (atom ayrışma) reaksiyonları yardımı ile nükleer füzyon (atom birleşme) reaksiyonları başlatılır, atom birleşmesi sırasında yüksek enerjili nötron ışınları saçılır. Bu nötron ışınları insan hayatını tahrip eder. NB’lerin amacı ışınlama yolu ile canlıları öldürmektir, binalar, silahlar vb. sağlam kalır.
“Nötron silahları fizyon-füzyon prensibi ile çalışır. Önce atom parçalanması (fizyon) on milyonlarca derece ısı sağlar. Bu ısıda hafif atom çekirdekleri birleşir (füzyon). Nükleer füzyon sırasında queterium ve tritium iyonları etkileşerek 14.000.000 elektron volt (mev) enerji taşıyan nötronlar fırlatır. Tahrip gücü kiloton seviyesince olduğundan (megaton değil) buna bir mini-hidrojen bombası (mini-termonükleer bomba) gözü ile bakılabilir. NB’de nötron kaybı minimumdur. Bu silahta nötron ışınlarının fazla oluş nedeni, atom birleşmesi reaksiyonunun (füzyon) atom parçalanmasına (fizyon) göre 10 kat fazla nötron açığa çıkarmasıdır (kiloton başına n.1024 ve n.1023). Ayrıca füzyon nötronlarının enerjisi fisyon nötronlarının 7 katı kadardır (14 mev ve 2 mev). Böylece füzyon nötronları daha uzak mesafelere gider, çeşitli engellere daha derin nüfuz eder ve daha yüksek şiddette nötron ışınları olarak etki yapar. Bu nedenle NB’ye “arttırılmış ışınlama silahı” da denmektedir.
“NB enerjisinin % 30-80’i nötron ışınları şeklindedir. Enerji fizyon ile füzyon’un oranına bağlıdır. Bu oran 50:50, 40:60 veya 25:75 olabilir. Amerikan Lance füzelerinde enerjinin % 40’ı patlama ve % 30’u ilk ışınlama için kullanılmaktadır. 1 kiloton nötron başlığının 0.4 kilotonu patlama için kullanıldığında, 80 adet 5 tonluk ağır TNT (trinitrotolüen) bombası patlatılmış gibi olur.
“NB patladıktan sonra çevreye saçılan nötronlar, toprakta, metallerde, besinlerde vb. nötronları aktive etmektedir; bu nötron aktivasyonu atom bombasına göre 10 kat daha fazladır. Nötron aktivasyonu denen olay, cansız cisimlerin sekonder gama ışınları saçmasına neden olur. Böylece NB hem nötron ışınlarına, hem de gama ışınlarına bağlı tahribat yapmaktadır. Nötronlar çarptıkları cisimleri gama ışınları saçar hale getirdiğinden, NB atıldıktan sonra her cisim bir mini-bomba halini alarak gama ışınları saçmaya başlar. Hiroşima’da ilk 2 günde sıfır alanında bulunup da sağ kalanların ve alana girmiş kurtarma ekiplerinin 130 rad kadar sekonder gama ışınları aldığı hesaplanmıştır. NB ile bu doz daha da yüksek olacaktır.
“NB’nin ilk etkisi hızlı nötronlar ve gama fotonları saçmaktır. Işınlama dozu, patlama ve termal ışınlama mesafesi (150-300 m) ötesinde, açık havada yüzbinlerce rad kadardır. Hatırlatalım ki insan 300 rad’dan yüksek nötron ışınlaması karşısında bile ölmektedir.
“İyon oluşturucu (iyonizan) ışın yaratan atom patlamaları arasında en belirgin biyolojik etki gösteren nötron ışınlarıdır. Bunun nedeni biyolojik yapı ve dokular ile nötronlar arasında özel bir etkileşim oluşudur. Nötronlar elektrik yükü taşımadıklarından, bir maddeden geçerken, atomları direk olarak iyonize etmez ve uyarmazlar.
“İyonlaşma ve atom aktivasyonu, başta H olmak üzere, çeşitli atomların nötronları yakalaması ve etrafa dağıtması sonucu meydana gelmektedir. Enerji spektrumuna bağlı olarak, biyolojik yapıların atom çekirdekleri ile bu partiküller arasında çok çeşitli etkileşimler olur.
“Hızlı nötronlar hafif atomların çekirdeklerinde elastik saçılmaya maruz kalır, bu sırada geritepme protonları açığa çıkar, protonlar şiddetle iyonlaştırıcı partiküllerdir. Bu reaksiyon dokunun absorbe ettiği dozun % 70-80’ini oluşturur. Böylece insan şiddetle iyonlaştırıcı bir ışımaya maruz kalır. Protonlar insan dokuları içinde ilerledikçe, birim yol başına çok yüksek bir enerji ile tahribat yaparlar. İş bununla da kalmaz, bazı biyolojik dokuların çekirdekleri nötron yakalayarak radyoaktif hal alır, bunun sonucu insan vücudunda 24Na, 32P gibi sayısız radyoaktif odak belirir, insan dokularının her biri bir mini-bomba halini alarak kendi kendini tehlikeli ışınlarla tahrip etmeye başlar. İşte nötronların en büyük tehlikelerinden biri burada yatmaktadır: nötronlar canlı veya cansız cisimlere çarparak önlerine çıkan atomları radyoaktif hale getirmektedir, bu atomlar öldürücü ışınlar saçmaya başlamakta, sayısız mini-bomba doğmaktadır. NB atıldıktan sonra gerçi binalar, tanklar vb. aynen kalacak denmektedir, aslında gerek cesetler, gerek bu cansız şeyler radyoaktif hal alacaktır. Gerek cesetleri kaldırmak, gerek bu binaların, tankların vb. için girmek yüksek dozda öldürücü ışın almak anlamına gelecektir. Sağlam kalan cansız şeyler ancak ışınlamadan koruyucu özel giysilerle kullanılabilecektir.
“Nötronlar, gama ışınlarına göre, canlı dokular için çok daha tehlikelidir. Nötronlar gerek vücut, gerek seks hücrelerinde (sperma ve onun) çoğalma ve kalıtımı sağlayan molekül mekanizmalarını daha fazla bozmakta ve bu tahribatın iyileşmesi daha yavaş ve daha eksik olmaktadır. Kalıtım mekanizmaları tahrip olduğu için gelecek kuşaklar sakat doğacaktır. Nötron ışınları gama ve X ışınlarına göre daha ağır bir klinik tablo yaratmakta, vücut bir bütün olarak hastalanmakta ve bu tip bir patolojiyi düzeltmek mümkün olmamaktadır.
“NB kullanılmasının amaçlarından biri, nötrona maruz kalanları anında yaşayan ölü haline getirmektir. Beyin 3000-8000 rad civarında ışın alarak derhal görev yapmayı durdurur, denge kaybı (ataxia), şok ve sara krizlerinden sonra kurban bitkisel hayata geçer ve bu ağır koma içinde en geç birkaç günde olur. Yalnız NB, insanları bu hale getirebilmektedir. Diğer “normal” nükleer bombalar, patlama dalgası ve parlamanın sıcaklığı ile yanık ve yaralar yapar ve acı çektirmeden hemen öldürür.
“NB’nin neden olduğu düşük dozda (1000-3000 rad veya daha az) ışınlama ise bitkisel hayata sokmayıp gözde katarakt (perde), vücutta ise kanserler ve lösemi yapacak, kalıtım mekanizmasını bozarak sakat çocuklar doğmasına yol açacaktır. Nötronların bu tahribatı yapma güçleri gama ışınlarına göre 5-10 kat fazladır. NB’nin yarattığı gama ışınları nötronla beraber etki yaptığından standart gama ışınlarından 7 kat daha tehlikelidir. Anne karnında nötron ışınlarına maruz kalan çocuklar ucube olarak doğacaktır. İngiliz genetikçisi J. Edwards’a göre NB’nin en korkunç yanı şudur: NB öyle bir bombadır ki etkisi zamanla sınırlı değildir, NB atıldıktan sonra birçok nesil sakat ve ucube olarak doğacaktır, bunu önlemek kimsenin elinde değildir, ışınlar kalıtım moleküllerini (genleri) tahrip ettiğinden bu acı sonuç kaçınılmaz. Bu bakımdan NB genetik bir silahtır, gelecek nesillere de yönelmiştir.
“NB’ler füze başlığı olarak kullanılmakta ve ağır havan topları ile atılmaktadır. İnsanların yoğun yaşadığı bölgelerde (kentlerde) tahribat en fazla olacaktır. 8 km2lik bir alanda tüm canlılar öldürücü ışınlar sonucu en geç 2-3 günde ölecektir. 10 km2’lik bir ek alanda da 1-100 rad ışın alınacaktır. 2-3 km. aralıklarla atılan NB açık havada yakalanmış herkesi öldürecektir. 1 kilotonluk bir NB’nin patlama noktasından 400 m. uzakta ışıma 418.000 rad’dır. Işımayı 500 kat azaltan bir sığınak da bile alınacak doz 836 rad olacaktır, bu ise minimum öldürücü dozun iki katıdır.
“Amerikalı bilim adamı A. Westing’e göre 1 kiloton nötron silahı 310 hektar çam ormanı, 170 hektar yaprak döken orman ve 140 hektar otlak tahrip edecek ve bunların yerine konması yüzyıllar alacaktır.” (Dr. Selçuk Arslan, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi)
Evet yoldaşlar, işte böylesine korkunç bir canlı düşmanı silahı, bir soykırım silahını hiç tereddüt etmeden, hararetle savunabilmiştir bu PDA Avanesi.
Puştluğun, namussuzluğun, dönekliğin, onursuzluğun da bir sınırı olur yahu!
Siz bunların bile bokunu çıkardınız. Bu ne böyle be!
Devrimcilik, vicdan demektir, namus demektir, en yüce ahlâk demektir. Sonsuz bir insan, hayvan ve doğa sevgisine sahip olmak demektir. Bunlarda bırakalım devrimciliği, sıradan bir insanda bile var olan insani değerlerin zerresi yoktur. O bakımdan bizim bunlarla yüz yüze gelmemiz, bir araya gelmemiz asla söz konusu olamaz. İğreniriz, midemiz bulanır, kusarız bunları yakından görürsek.
Bağışlayın, biz bugüne kadar bir ağacın tek bir yaprağını bile koparmaya kıyamamışızdır. Elimiz varmamıştır buna. Herhangi bir hayvana; bir kuşa, bir örümceğe hatta bir yılana bile zarar vermemişizdir. Evimizdeki bir örümceği bile özenle tutup bahçeye bırakmışızdır.
Sevgili yiğit Gezi Şehidimiz Ali İsmail Korkmaz köylerindeki evlerinin yakınında yaşayan bir yılanı babası öldürünce ona şöyle haykırmıştır: “Baba, o yılan sana ne zarar verdi ki öldürdün onu?” İşte böylesine yüce bir yürek, sevgi, merhamet dolu bir yürek taşıyordu Ali İsmail. Tabiî bütün Gerçek Devrimcilerin de aynı yüreği taşıması gerekir bizce.
Kendi değerler sistemimiz açısından baktığımız zaman PDA Avanesi’ne, bunların insan olmadıklarını görürüz. İnsan doğduklarını ama insanlıktan çıkmış olduklarını görürüz. Böylelerinden olumlu anlamda hiçbir şey olmaz ki devrimci olsun.
Ancak zalim olur, utanmaz, arlanmaz olur, yalancı, düzenbaz olur, dönek, yalaka olur, faşizm ve emperyalizm yandaşı olur.
Hâlâ bunlarla “solculuk”, “yurtseverlik” yapılabileceğini savunan varsa ne diyelim?.. “Onlara da Allah akıl fikir versin”, demekten başka…
Bir dipnot anlamında şu noktaya da değinmeden yazıyı bitirmeyelim:
Yukarıda da dedik ya, Avrupa’daki Maocu partiler bile nötron bombasına karşı çıkıyor. Ama bunlar tam tersi, iştahla savunuyor. Bunun sebebi şu:
Onlar da Maocu, onlar da Sovyetler’in Avrupa’yı tehdit ettiğini, işgale niyetlendiğini vb. zırvalamaları yani insan aklıyla alay eden ve gerçekleri tam anlamıyla tersyüz eden, böylece de ABD Emperyalistlerinin değirmenine su taşıyan zırvalamaları bunlar gibi tekrarlayıp durmaktadırlar. Fakat buna rağmen nötron bombası ve nükleer silahlarına karşı çıkmaktadırlar ABD’nin.
Çünkü onlar Maocu olmakla birlikte ruh sağlığı yönünden normal insanlardır. Bizdeki PDA Avanesi ve onun şefininse daha önce de belirttiğimiz gibi psikolojik, psikiyatrik sorunları vardır. Böyle olunca da o, ihanette ve namussuzlukta hiç dur durak bilmemektedir. Tabiî utanma arlanma gibi insani özelliklerden de çoktan vazgeçmiştir. İşte PDA’nın nötronculuğu, nötron aşkı bundandır…
Kaldı ki Sovyetler’in ne Avrupa’yı ne de dünyanın herhangi bir başka ülkesini işgal etmek gibi bir niyetleri, tarihlerinin hiçbir döneminde olmamıştır. Hayat da bunun kanıtıdır zaten. Bunun aksini savunmak, ahlâksızlıktır, dengesizliktir, Amerikan uşaklığıdır.
Sovyetler Birliği sosyalizmi, muhakkak ki Marksizmin-Leninizmin öngördüğü tüm prensiplere uyan, sağlıklı bir sosyalizm değildi. Zaten o yüzden yıkıldı. Lenin’in karşıdevrim tehlikesine karşı yaptığı dâhice uyarıları anlayamadığı, kavrayamadığı için yıkıldı. Bu konuya ilişkin kapsamlı değerlendirmelerimiz olmuştur yıllar öncesinde. İlgi duyan arkadaşlar o değerlendirmelerimize bakabilirler.
Bütün bunlara rağmen, Sovyetler Birliği ve Sosyalist Kamp’ın varlığı dünya halklarını koruyan bir sigorta görevi yapmaktaydı. Emperyalistler, Sosyalist Kamp’tan çekindikleri için, kitlelerin sosyalizme kaymasından korktukları için sömürü ve yağmalarını belli sınırlar içinde tutmak zorunda kalıyorlardı. Bugün olduğu gibi hayâsızca işgallere girişemiyorlardı. Halkların tepesine bombalar yağdıramıyorlardı. BOP gibi namussuzca, şerefsizce, insanlık düşmanı planlar, projeler yapıp bunları uygulamak için saldırılara girişemiyorlardı. Sosyalist Kamp’ın çökmesi, bu insanlık düşmanı haydutların başıboş kalmasını sağladı. Onlar da dünyada gönüllerince zulüm ediyorlar, canilikler ediyorlar. Milyonlarca masum insanın canına kıyıyorlar hiç acımadan…
Troçkistler bile Sovyetler’in işgalci olmadığını söylerken PDA ve Avanesi Sovyetler’in işgalci olduğunu iddia eder
Sovyetler’in Avrupa’yı ve başka ülkeleri işgal gibi bir niyetlerinin olmadığını ve Batı Emperyalistlerinin Sovyetler’den her bakımdan çok daha güçlü olduğunu, Ernest Mandel gibi Troçkist Enternasyonal’in (4. Enternasyonal) Uluslararası sekreterlik üyesi bir kişi bile netçe ortaya koyuyor. Hatırlanacağı gibi Troçkistler ve 4. Enternasyonal her zaman Sovyetler’e karşı hasmane bir tutum içinde olmuşlardır.
Şimdi E. Mandel’den konuya ilişkin birkaç cümle aktaralım:
“Tekrarlayalım: biz, kendi sınıf yapısının özelliklerinden arındırılmış, sosyo-ekonomik olarak tarafsız bir ‘süper güç’ kavramına inanmıyoruz. Daha da ötesi, bize göre, ‘Sovyetler’in Batı Avrupa’yı işgali tehdidi’ tehlikeli ve saçmasapan bir mittir. Bırakın uluslararası emperyalist ittifakı ABD+BatıAvrupa+Kanada+Japonya+Avusturalya) bir başına Amerikan emperyalizmi, Sovyet ‘bloku’ndan çok daha üstün teknolojik, sınai, askeri ve mali kaynaklara sahiptir. 1945’ten beri nükleer silah yarışında inisiyatif hep onda olmuştur. Kremlin her zaman bu tehditlere yalnızca tepki göstermiş, hiçbir zaman eşitlenmemiş ve daha öteye geçmemiştir.” (E. Mandel, Nükleer Savaş ve Sosyalizm, Yazın Yayıncılık, 1983, s. 38)
İşin bu yönünün de bilinmesini istedik. Geçelim…
Yazımızda son sözü biz söylemeyelim. Konuya ilişkin gerçekçi bir değerlendirme yapan ve iki de çok dokunaklı şiir ekleyen bir siteden bir bölüm aktaralım, son söz bu olsun:
“YALNIZ BİR UFAK KUSURU VAR BU BOMBANIN, OYUNCAĞINI BIRAKIYOR ÇOCUĞU ALIYOR
“Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerin, dünya silah ticaretinden ne kadar pay aldığını biliyor musunuz? Yüzde 80!.. Bu oran bizlere, söz konusu ülkelerin “Barış” söylemlerine itibar etmememiz konusunda bir uyarıdır. UNICEF, 1990’lı yıllarda iki milyon çocuğun silahlı çatışmalarda öldüğünü, üç katının ise sakat kaldığını bildirmiştir. Ölen çocukların sayısının yüzde 80’i, bir milyon altı yüz bin cansız, küçük beden demektir; ama bu ülkelerin ‘uygar’ olduğunun da altını çizmemiz gerekiyor. Uygarlar; ama kusursuz değiller. Kusurun ne olduğunu insanın canını alıp eşyalara zarar vermeyen nötron bombası için İsmail Uyaroğlu’nun yazdığı şiirden öğreniyoruz.
YAŞASIN NÖTRON
bomba dediğin kibar olmalı
yakıp yıkmamalı öyle her yanı
hâlâ kurtulamamışsa eğer barbarlıktan
nötrona bakıp utanmalı
evet, bütün barbar bombaların
pabucu dama atıldı
uygar bir bomba bulundu çünkü:
Nötron!!
öyle kibar bir bomba ki bu
yok etmiyor hiçbir şeyi
insanlar hariç
saygısı var yani apartmanlara
taşa, demire, oduna
bir de uzaydan gelecek konuklara
öyle ya Eyfel yıkıldı diyelim
nerden bakacaklar Paris’e
uzaydan gelenler sonra
üstelik çok da hesaplı
örneğin köle ölecek ama
zinciri kalacak
amaç aynı zinciri
yeni köleye takmak
savrukluk olmaz mı her yeni köleye
yeni bir zincir yapmak
bir kapitalist kadar pinti ama
çocukların oyuncaklarını
yakamayacak kadar da naif öte yandan
heykelleri korumayı bilecek kadar düşünceli
ve tabloları yok edemeyecek kadar da duyarlı
yalnız ufak bir kusuru var bu bombanın
oyuncağını bırakıyor, çocuğu götürüyor
o kadar olacak artık, hoş görün
neye yarar yoksa
bunca teknik gelişme
bir çocuğu bile
öldüremedikten sonra
ey saygıdeğer burjuva bilginleri
ve onların insancıl efendileri, sağ olun
sayenizde yıkıntılar arasında değil
tertemiz kentlerde ölebileceğiz artık
hem biz öleceğiz ama
tıraş takımlarımız yaşayacak
sürahimiz bile kırılmayacak
kahrolsun incelikten anlamayan
atom ve benzerleri
yaşasın nötron!!
“ABD’nin savaş uçakları Vietnam işgali sırasında bombaladıkları, çocuklarını öldürdükleri köylere “Vietnam Çocuk Bayramı”nda oyuncak attılar. Gazetelerde bu haberin yayımlanması üzerine, Avusturyalı şair Erich Fried, “Gökten Oyuncak Attılar” adlı şiirini sunar bizlere…
Çocuk Bayramı’nda
bomba yerine
oyuncak
atmak
dedi
halkla ilişkiler uzmanı
kuşkusuz
etkili olur
Gerçekten
Büyük
etki yaptı
tüm dünyada
Uçaklar
on beş gün önce
atsaydı oyuncakları
bombaları da bugün
iki küçük çocuğumun
iyilikseverliğiniz sayesinde
oynayacak bir şeyleri olurdu
son on beş gün!!!
(http://goo.gl/66Sjss)
25 Aralık 2014