Bu Kaçak Saray avanesi Ahlâkı da, Hukuku da, İslam’ı da bitirmiş durumdadır.
Ahlâk ve Hukuk olmayınca geriye ne kalır?
Kriminal bir örgüt. Çıkar amaçlı bir haydutluk örgütü…
İslam da olmayınca ne olur?
Bu ahlâk ve vicdan tanımayan, yüz kızartıcısından akçelisine, vatana ihanetten vatan satıcılığına, ABD hizmetkârlığından BOP taşeronluğuna her türden suçu koltuk ve küp için duraksamadan işleyebilecek bu suç örgütü kendi kötücül yüzünü gizleyebilmek için İslam’ı bir maske olarak kullanmış olur…
Yani İslam bunların elinde bir maskedir, enstrümandır, bir araçtır. Ardına gizlenerek her türlü kötülüğü yapabilecekleri bir paravan…
Biz bu tespitleri, bunlar ABD tarafından devşirilip partileştirildikleri andan itibaren yapagelmekteyiz, söyleyegelmekteyiz…
Bugünse aynı tespitleri eski Anayasa Mahkemesi Başkanı, 2008’deki kapatma davasında AKP’giller’i kurtaran adam olan Haşim Kılıç yapıyor. Diyor ki;
“AKP Ahlâkı da, Hukuku da bitirdi.”
Saygıdeğer Hukuk Profesörü Kemal Gözler de hatırlanacağı gibi “Elveda Anayasa” adlı kitabında ve daha pek çok yazısında bu tespitleri yapmıştı…
Dini, daha doğrusu İslam’ı bitirdiklerini ise 2003-2010 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış olan Prof. Ali Bardakoğlu yapıyor:
***
Ahmet Hakan’ın Ali Bardakoğlu’yla yaptığı söyleşi şöyle:
Sizce Türkiye dindarlaşıyor mu?
ALİ BARDAKOĞLU: Türkiye’nin giderek dindarlaştığı tezi doğru değil. Şekil ve sembolleri ölçü alırsak, bolca kullanılan dini kelime ve kavramları ölçü alırsak ilk bakışta dindarlaşma artıyor zannederiz. Ama dinin insandan beklediği özü ve samimiyeti ölçü alırsak, ahlâkiliği esas alırsak, kendine ve çevresine barış ve huzur veren bir rahmet olmasını esas alırsak… Çok gerilere gittiğimizi söyleyebilirim.
Türkiye şeklen dindarlaşıyor, özünde dindarlaşmıyor diyorsunuz… O zaman olup biteni nasıl tanımlarsınız?
ALİ BARDAKOĞLU: Türkiye ve İslam ülkeleri hızlı bir şekilde dünyevileşiyor. Dini cemaat ve tarikatlar, bugün itibariyle dünyevi oluşumlardır. Din adına topladıklarıyla dünyaya yatırım yapıyorlar.
Peki neden böyle oluyor?
ALİ BARDAKOĞLU: İslami zihin, bugün Kur’an’ın inşa ettiği süreci tersine döndürdü. Yani akide (inanç) ve ahlâk sona, muamelat (uygulamalar) başa alındı.
Neden?
ALİ BARDAKOĞLU: Çünkü dünya, dinin önüne geçti. Böyle olunca da kul ile Allah ilişkisi de bozuldu, insanın insan ile ilişkisi de.
(…)
İDEOLOJİ ve din… Siyaset ve din…
Ali Bardakoğlu bu konularda da hem çarpıcı saptamalar yaptı, hem de çözüm yolunu gösterdi.
İşte söyledikleri.
*
-İdeoloji ile İslam’ı, siyaset ile İslam’ı özdeşleştiren ve bireyleri din konusunda yol ayrımına getiren bir dil benimsenmiş durumda. Bu dil, Kur’an’da ve Peygamber’de olmayan, sonradan üretilmiş siyasal bir dildir, dini dil değildir.
-Dini söylem, ideolojik oldu… Din, ideolojilerle yarıştırıldı… Kavgalar din üzerinden verildi. Herkes dinden kendini meşrulaştıracak veya ötekini dışlayacak argümanlar seçme yarışına girdi.
-Bireye özgürlük alanı bırakmak şöyle dursun, kimi sevip kime karşı olması gerektiğine kadar inen “prototip Müslüman” modeli sunuldu.
-Oysa bizim kadim geleneğimiz böyle değildi. İslam hep sivil ve özgür ortamda gelişti.
-“Gerçek İslam” deniliyor. Kim belirleyecek gerçek İslam’ı? “Ulema” deniliyor. İyi ama zaten sorunların arkasında ulemanın zihin yapısı yok mu?
-Yapacak şey belli: Şablonlar ortaya koymak yerine, bireyi Kur’an ve İslam’la zihinsel temas kuracak bir donanıma sahip kılmak. Böylece İslam’ı anlama ve yaşama tercihini ona bırakmak.
(…)
-Günümüzde tarikatlar ve cemaatler, topluma maneviyat ve güzel ahlâk vermek yerine, dünya nimetlerinden alabildiğince pay alma yarışına girmiş durumda.
-Bugün Türkiye’de dini cemaatler ve tarikatlar, dünyevi ve seküler oluşumlardır. Her biri ekonomik sektördür. Boğazlarına kadar dünyevileşme girdabında Allah diyerek döneduruyorlar. Dinden kazandıklarını dünyaya yatırmaktadırlar.
-Dini görünen cemaatlerin kolayca siyasi manevralara ve işbirliklerine girmesi, adeta kendi borsasını oluşturması da dünyevi karakterleri sebebiyledir. Türkiye’de son dönemde yaşananlar da bunu yansıtmıyor mu?
(…)
“İslam’ın hükmü kaybolmadı ama hikmeti kayboldu. Ahlâk ve hikmet zemini olmaksızın İslam’ın şekil ve kurallarının içinin boşalacağını fark edemedik. Ana gövde, ahlâk ve hikmetten soyutlanmış kurallarla boğuşuyor. Dinin kerameti, ahlâk ve hikmetten soyutlanmış kurallarda aranmaya başlandı.”
(…)
-Bir sarıklı cübbeli çıkıyor… Kamu düzenini ortadan kaldıracak şekilde şiddeti ve terörü körükleyecek bir dizi fetva verebiliyor. Din adına kadınlara ayrımcılık yapabiliyor. “Öteki” gördüklerine ayrımcılık yapabiliyor. Cihat ilan edebiliyor, ölüm fermanı çıkarabiliyor.
-Bütün bunlar ciddi bir eleştiriyle karşılanmıyor. Böyle bir keyfilik olur mu? İslam tarihinde böyle bir keyfiliğe hiç meydan verilmedi. Bugün niye bu fetvalar, kendisine alan bulabiliyor?
-Bunun bir nedeni de günümüzde ulemanın birbirini idare ediyor ve adeta meslek dayanışması gösteriyor oluşu… Sözüm ona ulemanın itibarına gölge düşürmüyorlar.
-Bugün İslam dünyasında tam bir ulema enflasyonu ve dini bilgi keşmekeşliği var. Sorun çözücü olması gereken ulema sorun kaynağı olabiliyor.
-Ulema da dünyevileşti. Siyasete ve dünyaya bu kadar yakın duran ulemanın eğilip bükülmemesi, kirlenmemesi de zaten mümkün değildi. (14 Ocak 2015, https://t24.com.tr/haber/turkiye-dindarlikta-ileri-degil-geriye-gitti-islamofobi-icin-disariyi-suclamak-yerine-once-kendimize-bakmaliyiz,283665)
***
Ali Bardakoğlu çelebi adam. Olanı olduğu gibi ortaya koyamıyor. Çok kibar bir dil kullanıyor. Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk Hoca gibi dobraca açık edemiyor yaşananları.
Ne diyordu Yaşar Nuri Hoca?
“Tüm iktidar yılları Gulül (kamu malı hırsızlığı) suçlarıyla dolu olan AKP’nin kodaman kesiminin cenaze namazları Müslüman sıfatıyla kılınamaz. Hatta bunların gittikleri camilerde bile namaz kılınamaz…”
Prof. Hayri Kırbaşoğlu da benzer belirlemelerde bulunuyordu Tayiypgiller için…
Evet, bu Kaçak Saray güruhu Kur’an ve Hz. Muhammed İslamı’ndan değildir. Mümin değildir. Bunlar Muaviye-Yezid Dincisidir…
Sahte İslam’dır bunların dini…
Bunların dininde yalan, dümen, iftira, kamu malı hırsızlığı, akraba ve yandaş kayırma, ihaleye fesat karıştırma, görevi kötüye kullanma, her türlü hile hurda, kandırmaca, nitelikli dolandırıcılık, sahte diploma kandırmacalığı, resmi evrakta sahtecilik, vatan satıcılığı ve ABD-AB taşeronluğu, milyonlarca Müslümanın kanına girme gibi akla gelebilecek her şey mubahtır. Dinen meşrudur…
Yani Kur’an ve Hz. Muhammed İslamı’nın tam tersidir bunların sözde İslam’ı…
Daha açığı, yukarıda da belirttiğimiz gibi bir kabuktan, bir paravandan, maskeden ibarettir bunların İslam’ı. Ahlâkları olmadığı için hiçbir ahlâki, vicdani değere de sahip değildir bunlar. Empati nedir bilmezler. Vicdan, merhamet, acıma diye bir değer ve duyguya sahip değildirler. Bu sebeple de zalimdirler…
Hukuk ve Yargıysa bunların elinde karşıtlarını yıldırmak, sindirmek ve cezalandırmak için kullanılan bir sopadır sadece… Ahlâk duygusuna sahip olmadıkları gibi adalet duygusuna da sahip değildirler…
İşte bu can alıcı gerçekleri bir zamanlar Yargının ve Diyanetin başında bulunmuş insanlar söylüyor…
Demek ki bizim, bunlar siyaset sahnesine ilk çıktıkları anda yaptığımız tespitler son derece isabetli saptamalarmış. Her biri de gerçeğin tâ kendisini bildiriyor ve ortaya koyuyormuş…
E… bilimin görevi önceden görmektir, olanı olduğu gibi görmektir.
İşçi Sınıfı Bilimi de yani Bilimsel Sosyalizm de dogma değil, pratiğe ışık düşürücüdür. Yol göstericidir.
O ışığın aydınlığında görür, inceler, kavrar ve sonuçlara varırız, hükümler veririz biz…
Bu sebeple de yanılma payımız en aza iner…
Bütün suç örgütleri gibi bunların da sonu gelecek ve bunlar da çelik bilezikle tanışıp bağımsız ve tarafsız yargı önüne çıkarılacaklar…
Bundan da fena halde korkuyorlar… Ve binbir hilekârlıkla ömürlerini uzatmaya çalışmaktadırlar…
Fakat o ünlü atasözümüzde de belirtildiği gibi;
“Korkunun eceler faydası yoktur…” “Eden bulur…”
Bulacaklar bunlar da işledikleriyle hak ettiklerini…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
11 Ekim 2020
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı