Amerikancı Feodal ve Burjuva Kürt Hareketi’nin hiçbir bileşeni, Fidel Castro’yu sevmez. Hatta Hugo Chavez’i ve Evo Morales’i de sevmez.
Hatta nefret ederler.
Neden?
Çünkü bu büyük devrimci önderler, ömürlerini insanlığın baş düşmanı ABD Emperyalist çakalına karşı mücadeleyle geçirmiştir.
Amerikancı Kürt Hareketi ise ister feodali olsun ister burjuvası olsun; dünyanın en önde gelen Amerikanofillerindendir.
Güneyli baba Barzani yani Molla Mustafa Barzani, Irak Merkezi Yönetimi’nin kısmi özerklik teklifini, Amerika’nın destek vaatlerine kanarak reddetmiş; silahlı isyana girişmiş, hezimete uğrayınca da halkını kaderiyle başbaşa bırakarak canını kurtarmak için kapağı ABD’ye atmış ve orada ölmüştür. İsyan öncesinde kendisini dolmuşa bindirenler arasında Henry Kissinger’a kadar yığınla ABD ajanı olmasına rağmen; ABD’de görüşme taleplerini hiçbir devlet yetkilisi kabul etmemiştir.
ABD Başkanı’na 1977’de yazdığı iki mektupta, ABD uşaklığına zirve yaptırmış olmasına rağmen, bunlara cevap verilmemiştir.
Eee, ABD Haydudu böyledir işte. Kullanım değeri olduğu sürece değer verir görünür uşaklarına. O değeri kaybettiklerinde ise kullanılmış bir peçete gibi buruşturup çöpe atar onları…
Şimdi Molla Mustafa Barzani’nin bu mektuplarından bazı bölümleri aktararak, içerikleri konusunda bilgilenelim.
***
Molla Mustafa Barzani’nin ABD Başkanı Jimmy Carter’a yazdığı 9 Şubat 1977 tarihli birinci mektuptan bölümler:
“Başkanlık seçimini kazanmanızdan dolayı sizi yeniden kutlarım.
“Başkanlık seçiminiz sırasında, dünyanın her yerindeki halkların temel insan haklarını açıkça destekleyeceğinizi defalarca belirtmeniz beni çok sevindirdi ve yüreklendirdi.
“İşte bu umutladır ki size, Kürt Halkının yenilgisine ve bunu izleyen dağılmasına yol açan sorun ve olayların nedenlerini kısaca belirtmek için yazıyorum.
“(…)
“Bizim acılarımız, Sayın Başkan, sizin dedelerinizin acılarından farklı değildir. Ki, onları değerli Amerikalı Thomas Jefferson, en iyi şekilde dile getirmiş, belgelendirmişti.
“(…)
“BAAS rejimi ile bir arada barış içinde yaşamamız imkânsız hale geldi. Böylece biz de Amerikalı ve İranlı dostlarımıza döndük. Onlara durumu ve BAAS’ın politikası böyle devam ederse, yalnız bizim açımızdan değil, bölgedeki diğer uluslar için de, doğacak sonuçların ciddiyetini izah ettik. Aynı zamanda Sovyetler Birliği tarafından desteklenen bir rejime karşı tek başımıza duramayacağımızı belirttik. Onlar düşüncelerimizi tümüyle haklı buldular.
“Bize Kürt devriminin, hem Birleşik Devletler’den hem de İran’dan destek göreceği söylendi, o şekilde ki, Kürtler için gerçek bir özerkliği ve Irak için demokratik bir cumhuriyeti gerçekleştirmek için mücadele eden Kürtlerin, Irak rejimi karşısında dayanabilmeleri mümkün olsun.
“(…)
“Biz Kürtler, ABD’ye ve İran’ın şeref sözüne güvenerek düşmana karşı koyduk ve onunla savaştık. Bize mükâfat olarak söz verilen özerklik nerede?
“(…)
“Sayın Başkan, Kürt Halkının son perdesi henüz yeni başlıyor. O, ya bir trajedi ile bitecek veya onun sonu, yeni bir başlangıç olacak. Bu size bağlı.
“Kürt Halkının bir düşü var, belki sizin Thomas Jefferson’unki kadar büyük değil; ama bir özerklik düşü bu. Onlar, onun için savaştılar, onun için öldüler ve daima onun özlemini duydular. Onlar, inançlarını ve yüreklerini ona bağladılar ve inandılar ki Amerika’nın verdiği söz, ister yazılı, ister sözlü olsun, demir bir zırh gibi sağlamdır. Onlar söz verilen mükâfatın verilmesini benden bekliyorlar. Ben de sayın başkan, sizden bekliyorum.
“Sayın Başkan, halkımın uğradığı felaketin nedeni, onların demokrasiye olan inançları, Batı ile olan dostlukları, Amerika’nın prensiplerine olan güvenleri, bu prensiplerin, zayıf ulusların korunması ve onların temel insan haklarına kavuşmaları için destek sağlanmasını öngördüğüne dair kanılarıdır.
“(…)
“Kendisini daima Amerika için güvenilir bir dost saymış olan Kürt Halkı, yüklü çalışma programınıza rağmen, onların geleceği üzerinde düşünmeye zaman bulacağınız ve sorunlarının çözümü için çaba göstereceğiniz umudundadır.
“(…)
“Sayın Başkan, dilerim ki, halkımın yaralarına deva bulmak için çaba göstereceksiniz ve onların yurtlarına dönmesi ve temel insan haklarına kavuşmalarını sağlayan kahraman siz olacaksınız. Bir zamanlar onların da sizin için kahramanlık yaptıkları gibi.
“Yarım asırdan fazla bir zamandır halkım bütün güvenini, umudunu bana bağladı. Şimdi ben bu umudu size devrediyorum.
“İçten dilekler ve derin kişisel saygılarımla.”
***
3 Mart 1977 tarihli ikinci mektuptan bölümler:
“Sayın Başkan dolaysız ya da dolaylı sizce bir karşılık verilmemiş olan 9 Şubat tarihli mektubuma ilaveten, Birleşik Devletler’in her taraftaki insanlar için özgürlüğün destekleyicisi olma tarihsel imajını yeniden tesis etme çabalarınıza karşı olan hayranlığımı bir kez daha ifade etmek isterim.
“(…)
“Bay Başkan, Kürtler alt düzeydeki CIA memurlarıyla gizli olarak iş yapmıyordu. Eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in ilişikteki mesajının da kanıtladığı gibi, bizim ilişkilerimiz en yüksek düzeyde U.S. yetkilileri ile olmuştur.
“Bay Başkan, Amerikan değerlerini gerçekten geliştiren, dış politikada meşru bir hedefe yöneliyorsunuz. Birleşik Devletler’in insan hakları üzerindeki pozisyonunu, Sovyet Bloğu dışındaki ülkelere hâlihazırda yapmış olduğunuz ve Irak’ın Kürtlere karşı tutumu temel insan haklarının büyük bir ihlali olduğu için, bu yayılmanın şu sıralarda Irak’ı da içine almasının uygun olduğuna inanıyorum.
“Sizin ve Başkan Yardımcısı Mondale’nin, Vladimir Burkovsky ile yapmış olduğu son görüşmeler, sizin baskı altındaki insanlar için duyduğunuz büyük ilgiyi ve ‘kişilerin özgürlüğü ve görüşlerini açıklamak haklarını’ geliştirmeye yardımcı olmak konusundaki samimi arzunuzu açıkça göstermiştir. Bu hiç şüphesiz tüm Sovyet muhaliflerinin moralini güçlendirdi.
“6 Mart 1975 Cezayir ihanet Antlaşması’nın öncesi ve sonrası olaylarıyla maneviyatı kırılmış Irak’taki 3 milyon Kürt insanı, sizin ilgi ve dikkatinize herkesten daha çok layıktır. Sizinle ve Başkan Yardımcısı Mondale ile yapılacak bir görüşme, onların moralini güçlendirmede büyük ölçüde katkıda bulunacak ve Kürt Tarihindeki, bu en karanlık saatlerde, onların koşullarını tanımanıza da yardımcı olacaktır.
“Sizinle görüşmeyi büyük umut ve memnunlukla bekliyorum.” (http://www.umranhareketi.com/sayfa.php?detay=barzani%E2%80%99lerin-basina-gelenlerden-alinacak-dersler)
***
İşte böylesine kulca kapılanmıştır Molla Barzani, ABD Emperyalist çakalına.
Oysa önceleri Sovyetler’e de gitmişliği, orada görüşmeler yaptığı olmuştur Molla Mustafa Barzani’nin.
Sovyetler, antiemperyalist bir tutumu olan BAAS İktidarıyla sahip olduğu iyi ilişkileri bozmak istemediğinden görünürde aktif bir destek vermemiştir Molla’ya.
Bunu fırsat bilen ABD hemen harekete geçip yörüngesine çekmişti Molla’yı ve yönettiği Kürt Hareketini. Molla’nın Kissinger’la görüştük dediği olay budur. ABD, Molla’yı tam olarak kafaya almak için önde gelen akıldanelerinden bu insanlık düşmanını devreye sokmuştu…
Kör milliyetçiliğin dışında hiçbir prensip taşımayan Molla ve avanesi de yamuluvermişti ABD’ye..
Ne acıdır ki, Feodal ve Burjuva Kürt Hareketi’nin günümüzdeki temsilcileri de -Öcalan’lar, Bağlamacı Selo’lar, Gültan Kışanak’lar Ahmet Türk’ler, Karayılan’lar, Salih Müslim’ler, Ferhat Abdi Şahin’ler (Mazlum Kobani) ve tüm benzerleri de aynı yolun yolcusudurlar…
Ne diyordu yirmi yıl kadar önce Öcalan?
“Amerika Ortadoğu’da rol oynamak istiyorsa Kürt’lerle işbirliği yapmalıdır…”
Kandilci Karayılan ne diyordu?
“Amerika uzaklardan gelen dostumuzdur. Bizim bugüne kadar Amerika’ya karşı hiçbir eylemimiz olmamıştır. Kürtler, Türklerin aksine Amerika’ya düşman değil dosttur…”
Ve ne yapıyor bunlar?
İlköğretim çağındaki çocukların yüzlerini Amerikan bayrağının renk ve çizgileriyle boyayıp onlara -tabiî kendileri de dahil olmak üzere- “Biji Serok Obama” diye slogan attırıyor…
Ve Demirtaş, Kışanak, A. Türk üçlüsü ABD’de “sivil toplum örgütü” örtüsü altındaki CIA kuruluşlarını tavaf edip ardından da şu açıklamayı yapıyorlar kameralar önünde;
“ABD’den Suriye’de bize rol vermesini istedik…”
Yani Kart Babaları Molla Mustafa Barzani’nin yaptığının aynısını yapıyorlar…
Böyle hizmette sınır tanımayan uşaklar ayağına gelip önlerinde diz çökünce, ABD Haydudu hiç geri çevirir mi bunları… Hemen istenilen rolü veriyor. Hadi bakalım evlatlar diyor, Ortadoğu’da benim İsrail’den sonra ikinci bir petrol bekçim olacaksınız. Benim yerel gücüm olacaksınız. İkinci bir İsrail, Müslüman bir İsrail olacaksınız. Göreyim sizi… Her türlü askeri araç gereç benden.
Size onları nasıl kullanacağınızı da öğreteceğim. Benim özel kuvvetlerim, Black Water’larım nasıl savaşacağınızı öğretecekler size… Gayret sizden başarı Allah’tan…
Ve etle tırnak gibi kaynaştı bu ABD uşakları efendileriyle… Ya da tencere kapak gibi uyum sağladılar birbirleriyle…
Sonunda da BOP’un iki parçasını hayata geçirdiler. Irak’ta ve Suriye’de başardılar bu hainane işi…
Ve işte bunun aleni ilanı:
***
Suriye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre ABD’li bir petrol şirketi ana omurgasını terör örgütü PKK/PYD’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile petrol anlaşması imzaladı.
Sözcü gazetesi yazarı Aytunç Erkin, bugünkü yazısında PKK ile anlaşan şirketin “derin” bağlantılarını kaleme aldı.
Aytunç Erkin, “PKK ile anlaşma imzalayan şirketin adı Delta Crescent Energy LLC… Şirketin merkezi Belle Chasse, Louisiana’da. Kuruluşu 2001. İnternet sitesi yok. Iraq Oil Report adlı sitenin iddiasına göre, şirketin başında John Dorrier, Jim Reese ve James Cain var”, diyerek isimleri yazdı.
İşte o yazı…
1 Ağustos 2020…
Günlerden cumartesi…
Türk basınının gündeminde Ayasofya var!
Türk basınının amiral gemisi SÖZCÜ’nün sürmanşetinde ise kendilerini ‘yerli ve milli’ diye tanımlayan yazılı medyada yer almayan bir haber yer aldı…
SÖZCÜ’nün sürmanşetini okuyalım: “ABD, PKK ile petrol anlaşması imzaladı… Sınırımızda ihanet tam gaz sürüyor. Delta Energy adlı ABD’li şirket ile PKK uzantıları arasında Beyaz Saray’ın teşvikiyle petrol anlaşması imzalandı…”
(…)
Medya ne zamana kadar sessiz kaldı?
Dışişleri Bakanlığı’nın önceki gün yaptığı haklı açıklamaya kadar. Açıklamayı okuyalım: “PKK/YPG terör örgütü güdümündeki ‘Suriye Demokratik Güçleri’nin Suriye’nin kuzeydoğusundaki topraklarda petrol çıkarma, işleme ve ticaretini yapmak üzere ABD’de yerleşik ‘Delta Crescent Energy LLC’ adlı şirketle bir sözleşme imzaladığı basında bildirilmiştir. PKK/YPG terör örgütü, bu adımla Suriye halkının doğal kaynaklarına el koyarak bölücü gündemini ilerletme emelini açıkça gözler önüne sermiştir. Suriye’nin doğal kaynakları Suriye halkına aittir. ABD’nin uluslararası hukuku hiçe sayan, Suriye’nin toprak bütünlüğüne, birliğine ve egemenliğine kasteden ve terörizmin finansmanı kapsamına giren bu adıma destek vermesini esefle karşılıyoruz. Hiçbir meşru saikle gerekçelendirilemeyecek olan bu tasarruf asla kabul edilemez.”
(Esas konumuz bu değil ama parantez açalım… Açıklamada şaşırtıcı olan şu cümleydi: “PKK/YPG’nin, ABD’de yerleşik ‘Delta Crescent Energy LLC’ adlı şirketle bir sözleşme imzaladığı basında bildirilmiştir.” Yani… Dışişleri anlaşmayı medyadan öğrenmiş!)
Devam edelim…
‘DERİN’ ABD’NİN ŞİRKETİ
PKK ile anlaşma imzalayan şirketin adı Delta Crescent Energy LLC… Şirketin merkezi Belle Chasse, Louisiana’da.
Kuruluşu 2001.
İnternet sitesi yok.
Iraq Oil Report adlı sitenin iddiasına göre, şirketin başında John Dorrier, Jim Reese ve James Cain var.
John Dorrier, Gulfsands Petroleum adlı şirketin kurucusu ve eski yönetim kurulu başkanı. Bu şirket, Kuzey Irak’ta varlık gösteremedi ancak geçmişte de Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol yatakları için sözleşme yapmıştı.
James Cain, Amerikan hukuk şirketi Kilpatrick Townshend’de çalışan bir avukat. Daha önce ABD’nin Danimarka’daki büyükelçiliğini yapmış. Şirketin Washington’dan aldığı destekte kilit rol oynuyor.
Jim Reese ise TigerSwan isimli güvenlik şirketinin kurucusu. Bu şirket Irak’ta birçok sözleşme yaptı. Reese aynı zamanda ABD’nin Suriye’de güçlü bir askeri varlık bulundurmasının en ateşli taraftarları arasında. 2018’de katıldığı Fox News yayınında “Suriye’nin kuzeydoğusuna tamamen sahibiz. Burası bizim, bundan vazgeçemeyiz” demişti.
Şimdi can alıcı bilgiye geçelim…
DELTA FORCE VE ABD’Lİ ŞİRKET!
Güvenlik şirketi… Merkezi Kuzey Carolina’nın Apex kentinde.
Dünya çapında faaliyet göstermekte.
Adı: TigerSwan…
Kurucu James Reese, ABD Özel Kuvvetleri’nde yani Delta Force biriminde görev yaptı.
25 yıl boyunca ABD Ordusu’ndaydı. Afganistan ve Irak işgalleri sırasında danışman, komutan ve operasyon memuru…
Şirket, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edilen ve Irak’taki mühimmat ve mayınları temizlemekle görevli STK tarafından finanse edilen Irak Maden Açılmamış Ordusu Temizleme Örgütü için güvenlik sağladı… Ayrıntı çok…
Önemli olan…
PKK/YPG’yle anlaşan şirketin, ‘müttefik ve dost’ ABD devletinin kontrolünde olduğu ve ‘derin’ operasyonlara imza atan, 1970’lerde Pentagon (ABD Savunma Bakanlığı) tarafından kurulan ‘kontgerilla’ Delta Force’la yakın ilişki içinde olduğu!
Delta Force kim mi?
PKK/YPG’yi, Irak’ta, Suriye’de eğiten…
Türkiye içerisinde Dağlıca (21 Ekim 2007), Aktütün (3 Ekim 2008) gibi hain saldırıları yapanların hocaları!
Günaydın Türkiye! (https://odatv4.com/pkk-ile-anlasan-sirketin-derin-baglantilari-05082055.html)
***
İşte utanç verici olay bu arkadaşlar…
ABD Haydut devleti için Ortadoğu’da yeni bir Petrol Bekçisi güç oluşturulmuş olacak; PKK, PYD, YPG, SDG için de ABD sağdıçlığında, o emperyalist çakalın korumasında şemsiyesi altında bir Kürt devleti kuruluvermiş olacak…
İnsan onurunun, hiçbir insani ve vicdani değerin ve tek bir demokratik ve devrimci bir ilkenin bulunmadığı aşağılık ve iğrenç bir zeminde, her iki taraf da kazanmış olacak… Yani “Kazan Kazan” oynuyor bu insanlık düşmanı emperyalist haydut ve “Bölgedeki Yerel Gücü.”
Siyonist İsrail karikatürüdür bu Amerikancı Burjuva Kürt devletçikleri…
Zaten Amerika’yla olduğu gibi İsrail’le de dostturlar fena halde.
Yani Amerika kime dostsa dostturlar, kime düşmansa da ona düşmandırlar…
İşte bu sebepten Fidel’e de, Che’ye de, Chavez’e de, Maduro’ya da, Morales’e de düşmandırlar…
Ve Sevr’e dost Lozan’a düşmandırlar…
Yine Burjuva Ermenistan’a dost, kardeş Azerbaycan’a ve Türkiye’ye düşmandırlar…
Ermenistan ve Yunanistan nasıl ulusal kimliğini Türk Düşmanlığı üzerine inşa etmişse, bu Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi de siyasi kimliğini Türk Düşmanlığı üzerine inşa etmiştir…
Siz bakmayın bunların “Halkların Kardeşliği, Barış, Demokrasi” gibi olumlu terim ve kavramları gevelemesine…
Bu tamamen kandırmaya yöneliktir.
ABD Haydudu ve Siyonist İsrail, barıştan, demokrasiden, halklardan ne anlıyorsa bunlar da aynen onu anlıyorlar…
Ve Halkların Kardeşliği değil, tam tersine Halkların Düşmanlaştırılması üzerine siyaset kuruyorlar-inşa ediyorlar.
Ve insanlığın yüz aklarından, dünya durdukça adı hep saygı ve sevgiyle anılacak olan, Tarihin altın sayfaları arasındaki yerini çoktan almış bulunan Fidel, bunların ABD’nin Ortadoğu’daki ikinci bir petrol bekçisi olacaklarını çeyrek yüzyıl önce görmüş ve göstermişti. İşte kanıtı…
2007’de Che’nin katledilişinin 40’ıncı yıldönümü anısına Küba Büyükelçisi, şu an aramızda olmayan Gerçek Devrimci Ernesto Gómez Abascal ile Ankara’da bir Konferans vermiştik; “Kahraman Gerilla Che Guavera Dünya Halklarının Devrimci Mücadelesinde Yaşıyor”, adıyla. Kübalı Yoldaş’ımızla beraber yaptığımız bu konferansı kitaplaştırmıştık aynı adla. O Konferansta söz etmiştik, Fidel’in Kürt Meselesi hakkındaki görüş ve öngörüsünden.
O kitapçığımızdan aynen aktarıyoruz orada söylenenleri:
***
Kübalı Yoldaşlarla
Kürt Meselesi’nde de hemfikiriz
Dedik ki, Türkiye’deki pek çok özgün konuda da Kübalı yoldaşlarla hemfikiriz.
Kürt Hareketi, Kürt Meselesi’nde de hemfikiriz.
Bizce şu an Türkiye’nin en önemli siyasi meselesidir Kürt Meselesi.
Bizim 1995’te, “Atma Uğur Mumcu Din Kardeşiyiz” diye bir kitabımız çıktı. Orada şöyle değerlendirdik Kürt Hareketini, şu anki PKK Hareketini: “Antisömürgeci (…) Ulusal Kurtuluş Savaşı vermeye çalışan bir Küçükburjuva Harekettir”, dedik.
Aynen yazılı kitabımızda…
Ama antisömürgeci bir mücadele veriyor, bunu desteklemek her demokratın görevidir, dedik.
Fakat küçükburjuva çizgide devam edemez bir hareket. İster istemez, günümüzün temel sınıflarından birinin yörüngesine girmek zorundadır. Kaçınılmazca varacağı yer, şu iki sonuçtan biridir:
Ya proletaryanın çizgisine, yörüngesine girecek;
Ya burjuvazinin.
Küçükburjuva bir hareket günümüzde başarıya ulaşamaz. 20’nci Yüzyıl’da başarıya ulaşamaz. Temel sınıf değildir çünkü küçükburjuvazi. Yani egemen üretim yordamı içinde dolaysızca rol oynayan proletarya ve burjuvazi gibi temel bir sınıf değildir. Ara sınıftır. Bir ara katmandır. O bakımdan bir hareketi kararlıca sürdürüp sonuca, başarıya ulaştıramaz.
1991’de Sosyalist Kamp çöktü… Ondan sonra PKK Hareketi burjuvaziye ve ABD’ye dümen kırdı. Sevgi ve saygılarını iletmeye başladı bu hareketin lideri ABD’ye, CIA ajanlarıyla yaptığı görüşmelerde, Bekaa’da. Yazdık bunları, yazıldı bunlar. Sevgi ve saygılarımı iletirim. Ben Marksist-Leninist değilim, diye. Kendisini, Avrupa Sosyalistleri çizgisindeki (onların da adı sosyalist), Tony Blair vb. partilerin çizgisindeki bir sosyalist gibi tanımladı. Yani, ben zararsızım, şeklinde tanımladı kendini. Ve bugün vardığı yer net artık, arkadaşlar: Burjuva bir hatta karar kıldı. Ve Amerikancı bir yörüngeye girdi, yerleşti. Amerikancı Burjuva Kürt Hareketidir adı. Adı netçe budur.
O zaman biz dedik ki, bu hareketle bizim sayımız suyumuz kalmadı. Biz Amerikancı bir hareketle birlikte olamayız. Hiçbir şekilde yan yana gelemeyiz.
O zaman, biz dedik ki, Komünist bir Kürt Hareketinin yaratılması gerekir.
Kürt Meselesini, biz 1933’te çözdük. İşte kitabımız ortada…
Yaratılacak Komünist Kürt Hareketi ise her şeyden önce Uluslararası Proletarya Hareketinin izleyeceği hattı izleyecektir. Çünkü Lenin der ki, Komünistler için Ulusal Sorun, ikincildir. Birincil olan, Uluslararası Proletarya Hareketinin davasıdır. Ve onun çıkarlarıdır.
O zaman, böyle bir Kürt Hareketi, öncelikle ABD ve AB Emperyalistlerine karşı olacaktır. Bölgedeki kardeş halklarla ise dayanışacaktır. Antiemperyalist, Antisömürgeci, Antişovenist Halk Kurtuluş Hareketlerinin müttefiki olacaktır. Ve o hareketlerle birlikte zafer kazanılınca da, Kürt Ulusal Sorunu’nun özgürce çözülebileceği şartlar yaratılmış olacaktır.
Biz komünist olarak diyoruz ki, biz gönüllü birlikten yanayız. Bin yıldan bu yana kardeşçe yaşamışız. Bu vatanı vatan yaparken de el ele vermişiz, birlikte savaşmışız Bizans’a karşı, Romen Diyojen’e karşı… İşte İslam Tarihçileri yazıyor bunu…
O zaman, henüz biz daha Sınıflı Topluma yeni geçmiş, toprağa yeni yerleşmiş, adım atmış bir halktık. Alparslan’ın zaferi zamanında… Alparslan’ın amcası Tuğrul Bey’le birlikte, Oğuz Türk’leri toprağa yerleşmeye başladılar. Ondan önce göçebe Orta Barbar Toplum konağında yaşıyorlardı.
O yüzden Tarihçimiz, okur-yazarımız yok o zaman. İslam Tarihçileri var, Bizans Tarihçileri var, Ermeni Tarihçileri var, Süryani Tarihçileri var o savaşları anlatan.
Birlikte savaşmışız. Biz, birlikte, yine kardeşçe, özgürce, eşitçe yaşamayı isteriz. Gönlümüzden bu geçer. Ama buna özgürce karar verecek olan, Kürt kardeşlerimizdir. Bizim bu isteğimiz doğrultusunda irade beyanında bulunurlarsa, kardeşçe yaşarız. Bulunmazlarsa, ayrılırız… Bundan da kıyamet kopmaz. Yine yan yana, kardeşçe var oluruz. Biz bunu diyoruz. Bizim Kürt Meselesi’ni çözüşümüz ve bakışımız bu.
Bunu da her yerde netçe anlatıyoruz. Hiç lafı dolandırmadan… Laf dolandırmak gibi bir huyumuz yok bizim. Cümlelerimiz net, açık, kesin ve kısa. Hem en eğitimli yoldaşımız tarafından kolayca anlaşılabilir, hem temel eğitim görmüş, en kıdemsiz arkadaşımız tarafından netçe anlaşılabilir bizim her sözümüz, her tezimiz.
Bizim Kürt Meselesi’ne bakışımız bu, arkadaşlar.
Ama onlar, Amerikancı Kürt Hareketine ibrikçilik etmekle Kürt Hareketini savunduklarını, Kürt Meselesi’ni savunduklarını sanıyorlar.
Ama değil! Ortak paydaları Amerikancılık! Hepsinin yaptığı Amerikancılık… Onları bir araya getiren budur. O payda altında birleşiyorlar.
Şimdi gelelim Fidel’in Kürt Meselesine ilişkin söylediklerine:
Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan başkanlığında bir heyet gidiyor Küba’ya, arkadaşlar. Yıl 1994. Fidel’le görüşüyorlar. Ve Kürt Meselesi’nden açılıyor söz. Fidel’in dediği:
“Türkiye’deki olayları yakından izliyorum. Umarım ve dilerim ki, sizin oradaki Kürt Hareketi Yankee’nin (yani ABD’nin) petrol bekçisi olmaz.”
Ne kadar net koyuyor arkadaşlar, değil mi?
Bugün, bu hareketin vardığı yer, ne yazık ki Fidel’in sakındırmak istediği yer: Yankee’nin petrol bekçiliği!
Murat Karayılan diyor ki Newsweek muhabirine:
“ABD’nin müttefiki olabiliriz, düşmanlarımız aynı.
“ABD bizi hep düşmanlarımızın gözüyle gördü. Oysa biz, dost olarak algılanmak istiyoruz. 7 bin silahlı savaşçımız, İslami köktenciliğe karşı ABD’nin müttefiki olabilir.
“Türklerin aksine, Kürtler fazlasıyla ABD sempatizanıdır. Eğilimleri, Amerikancılık yönündedir.”
Nitekim üç bin Iraklı Kürt Peşmergesi savaşıyor Bağdat’ta, işgale direnen yurtseverlere karşı.
Yine Murat Karayılan, 24 Ekim 2006’da, Barzani’nin yönetimindeki “Kürdistan TV”de yaptığı bir konuşmada diyor ki: “ABD yönetimi Kürtlerin yaşadığı tüm ülkeleri esas alan bir proje oluştursun.”
ABD’ye bu teklifte bulunuyor.
Yani bu ne demektir?
Yani tamam, sadece Irak’a gelip Kürtleri kurtarmakla yetinme, Türkiye’ye de gel, biz de aynı şekilde seninle ittifak edelim, bizi de kurtar. Bize de bir devlet kur. Yani denmek istenen bu…
Siyasi planda PKK’nin Avrupa’daki temsilcisi Zübeyir Aydar ne diyor?
“Amerika uzaklardan gelen dostumuzdur.”
Net!..
“Ortadoğu’da yaptıklarını genelde olumlu buluyoruz.” diyor.
Şimdi Burjuva çizgideki bir Amerikancı Hareket değil mi bu?
Evet! Net!..
Bunun inkârı mümkün mü?
Hayır. Zaten bu Hareketin tabanındaki insanların ezici çoğunluğu, tanık oluyoruz hep, açıkça ABD’yi savunuyorlar artık.
Bir devrimci nasıl bu hareketle ittifak edebilir?
Hayır bu değil arkadaşlar, Ulusal Soruna, Kürt Meselesi’ne bakmak, bu değil…
Her meselenin olduğu gibi, Kürt Meselesi’nin de; bir devrimci, bir gerici çözümü var, bir burjuva çözümü var.
Bugün PKK’nin savunduğu çözüm, burjuva çözümdür.
Biz devrimci çözümü savunuyoruz ve ortaya koyuyoruz.
Şimdi Irak’taki Talabani, Barzani önderliğindeki Kürt Hareketi özgür mü?
Hayır, ne ilgisi var. Eskiden Saddam’ın hegemonyasındaydı, şimdi ABD’nin hegemonyasında. ABD şirketlerinin sömürüsü altında…
Bunun neresi özgürlük?..
Hayır, bu değil, arkadaşlar; bir devrimci böyle bakmaz.
İşte Che’nin bakışı, Fidel’in bakışı da bu, arkadaşlar.
Hattımız hep devrimci hattır, kimse bir milim saptıramaz!
O yüzden Kübalı yoldaşlarımızla, aynı tempoda, aynı frekansta çarpıyor yüreğimiz bizim.
Ve biz Türkiye’nin tek gerçek Marksist-Leninist Hareketiyiz!
(Alkışlar…)
Zamanımızın çok geçtiğini bildiriyor Yönetici Arkadaş. Sözü yine uzattık. Bağışlayın, yoldaşlar…
Latin Amerika’dan esen sol rüzgârlar, kaçınılmaz bir şekilde tüm o kıtayı ve sonra da Eski Dünyayı saracak, arkadaşlar.
İnsanlar yük hayvanı değil!
Eğer öyle olsaydı, insanlık Köleci Toplumlarda çakılır kalırdı. Birer birer yıkılıp gitti onlar…
ABD haydutları da yıkılıp gidecek!..
Ve Fidel’in, Che’nin dediği gibi; “Eninde sonunda insanlık, tek bir sosyalist aile olacak.” (Nurullah Ankut-Ernesto Gómez Abascal, “Kahraman Gerilla Che Guavera Dünya Halklarının Devrimci Mücadelesinde Yaşıyor”, Derleniş Yayınları, 3. Baskı, s. 79-84)
***
Ne dahice bir öngörüde bulunuyor Fidel, değil mi yoldaşlar? Bulunur… Çünkü o hem gerçek insan hem de Gerçek Devrimci.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!..
3 Ekim 2020
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı