Bunlarda cesaret, ahlak ve vatan sevgisi aramayacaksınız…

Yanarım yanarım da şu ciğeri beş para etmez, tarla sıçanından kesinlikle bir dirhem fazla yürek taşımayan, gölgesinden korkan, bin beş yüz kişilik koruma ordusunun ortasında olmadan sokağa çıkamayan ABD devşirmesi Kaçak Saray avanesinin; Türk Ordusu’nun, Türk Yargısının ve Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin sırtını yere getirebilmesine yanarım!

Ayasofya mimberlerinden, Kaçak Saray prompterlarından tırnağı bile olamadıkları Mustafa Kemal, İnönü ve bütün Kuvayimilliyecilere hakaretler yağdırabilmelerine yanarım.

Bu, kaderin ne İblisçe bir oyunu ya!

Ey kader, bu kadar mı nankör, bu kadar mı düzenbaz, bu kadar mı acımasız olacaktın böyle?..

Ama işte hayat boşluğu ve ihmali sevmez… Kesin sonuçlu bir kavgaya girmemişseniz, sonuna kadar kararlılıkla ve bilinçle sürdüremezsiniz işi… Burada hoşgörüye ve kof iyimserliğe asla yer yoktur. İğne deliği kadar bile bir boşluk bırakırsanız, düşman oradan nefes alarak varlığını sürdürür. Dinlenmeye çekilir, zamanla kendine gelir, yenilgi şokunu atar ve gizliden gizliye, sinsice ve kalleşçe aleyhinizde çalışmaya girişir, zamanla güç devşirir. Uluslararası destekçiler bulduğu anda da onunla ittifaka girerek artık legal planda sizinle boy ölçüşmeye başlar. Yani dış düşmanla işbirliği yapar size karşı… Aşındıra aşındıra direncinizi yıpratır ve uygun zaman bulduğunda uluslararası emperyalistlerle el ele vererek sizi arkadan vurur…

Türkiye’de de olan budur…

1946’ye kadar gizli gizli çalışıp hazırlık yaptı, güçlendi. Ve 1950’de ABD Emperyalist Haydudunun elleriyle iktidara taşındı… Sonrasında da karşı saldırıya geçti, Laik Cumhuriyet’e karşı… Ve bugünlere gelindi…

Tabiî bunda Mustafa Kemal ve İnönü’nün de, Türk Ordusu’nun da büyük yanlışları var. Biz Sosyalistlere, 1960 27 Mayıs Politik Devrimi’ne kadar hiç gün yüzü gösterilmedi, ilan edilmemiş bir faşizm uygulandı bize. Hikmet Kıvılcımlı 22,5 yıl geçirdi, Yarı Derebeyi Türkiye’nin zindanlarında. Nazım Hikmet 13 yıl… Ve daha nice adsız nefer… Sabahattin Ali gibi yine dünya çapında edebiyatçılarımız en caniyane biçimde katledildi, MAH’ın askeri kanadı eliyle… Mustafa Suphi ve Onbeşler’in Karadeniz’de katli içler acısı bir canavarlıktır.

27 Mayıs’tan sonra da serbest bırakılan Sosyalizmin-Sosyalist Hareketin önünü kesmek ve gelişen Sosyalist Kültürün kökünü kazımak için on yıl arayla (12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980) iki Faşist Darbe yaptırıldı Ordu’ya, daha doğrusu Ordu’daki Amerikancı generallere.

Özetçe; Türk Ordusu, “ülkücü” kökenli Sabahattin Önkibar’ın bile deyişiyle tıpkı; “Komünizmle Mücadele Derneği gibi çalıştı.”

Eee, öyle olunca da işin sonunun buraya varacağı belliydi. Fakat bunu generaller göremediler. 1950’ye kadar gerici Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının temsilcileri olan Kâzım Karabekir’le Fevzi Çakmak yönetti Ordu’yu.

1950 sonrasındaysa Amerika ve NATO (1952’de NATO’ya girildi) yönetti. Türk Ordusu, resmen NATO ayağıyla ABD Emperyalist Haydudunun emri altına sokuldu. Hain Bayar-Menderes İktidarı yani 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti İktidarı soktu Ordu’yu NATO’ya.

Bugünlere gelirsek; CIA Şefi ve ABD’nin Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz devşirmesi, BOP Eşbaşkanı, Kaçak Saray’da mukim Potamyalı Rüstem’le Kaçak Saray’ın Arka Bahçeli’si ve Kaset Tutsağı acınacak haldeki zavallının eline kaldı Türkiye…

Gel de isyan etme kaderin böylesine…

Bunların yüreksizliklerine, korkaklıklarına dair son bir örnek yaşandı geçenlerde.

Hani bunlar, Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi’ni Antalya Kaş’ın hemen altındaki Meis Adası ile Rodos arasındaki Türkiye Kıta Sahanlığı içinde bulunan bölgelerde petrol ve doğalgaz araması için 2 Ağustos’ta bölgeye gönderileceğini açıklamıştı.

Hemen Yunanistan yaygaraya geçti. O bölgenin kendine ait olduğunu ve Türkiye’nin saldırgan bir tutum içine girdiğini avazı çıktığı kadar bağırarak söylemeye başladı.

E, tabiî adamlar alıştı bu işe. Ege’yi, 18 Ada’mızı da işgal ederek bütünüyle bir Yunan gölü haline getirdiler. Şimdi de Türkiye’yi güneyden kuşatarak Akdeniz’den tecrit etmek istiyorlar. Yani Akdeniz’e de çıkamaz hale getirmek istiyorlar bizi.

Ve hiç unutmayalım ki Avrupa Emperyalistleri de -İngiltere, Almanya, Fransa, İspanya, Portekiz, İtalya, Hollanda, Belçika, Danimarka, İsveç, Norveç- her zaman, her hal ve şartta Yunanistan’ın yanındadır ve Türkiye’ye düşmandır.

ABD Emperyalist Çakalı da bunların ağababasıdır ve en önde gelen düşmanlar arasında yer alır, stratejik ortağı Kanada’yla birlikte.

Siyonist İsrail de en azılı düşmanları arasındadır Türkiye’nin.

Ve yine hiç unutmayalım ki Yunanistan ve Ermenistan, ulusal kimliklerini Türk düşmanlığı üzerine inşa etmişlerdir.

Türk Ordusu’nun da bu tehdit değerlendirmesine göre konuşlandırılması gerekir.

Tayyipgiller ne yapıyor?

Bu tehdidi yok sayıyor, ABD’li Çakal efendisinin kendisine gösterdiği hedeflerle uğraşıyor…

Gidiyor, Libya’daki Türk dostu Muammer Kaddafi’nin linç edilmesinde o çakallara taşeronluk yapıyor. Geliyor Suriye’ye, yine Türkiye dostu Beşşar Esad’la uğraşıyor.

Yani bu hainlerin derdi ABD’nin BOP’unu hayata geçirmek. Türkiye’nin yararına zerre miktarda olsun bir iş yapmaz bunlar asla. Tam tersine; hep belirtegeldiğimiz gibi, Türkiye’nin en ağulu düşmanları arasındadır bu Kaçak Saray avanesi…

Bu konularda en ufak bir yanılgıya düşmek felaketimiz olur…

Yunanistan’ın yaygarası anında Washington, Londra, Berlin, Paris ve Madrid’de yankı buldu…

Hepsi Yunanistan’ın çağrısına kulak verdi ve onun yanında saf tuttu.

Kaçak Saray’daki gölgesinden korkan yüreksizler de anında havlu attı.

İsterseniz dramatik olayın bundan sonrasını basından izleyelim.

1 Ağustos tarihli Cumhuriyet, Emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik’in görüşünü, değerlendirmesini aktarıyor:

“Oruç Reis gemisinin Türk kıta sahanlığındaki araştırma faaliyetini ertelemesini değerlendiren Emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik “Navtex duyurusu yayımlandıktan sonra Merkel araya girdi diye faaliyeti askıya almak yanlış mesaj verir, Türkiye’nin kendi haklarından vazgeçebileceği kanaatini uyandırır” görüşünü dile getirdi.

“Oruç Reis gemisinin araştırma yapacağının duyurulmasının ardından Avrupa Birliği’nden (AB) gelen telkinler sonucu faaliyetin ertelenmesinin Türkiye üzerindeki baskının sonuç verdiği izlenimi doğuracağını belirtti.

“AB’YE DİKKAT

“Türkiye, AB’den gelebilecek tutulup tutulmayacağı belli olmayan sözlere dayanarak Doğu Akdeniz’deki haklı ve kararlı tutumunda bir gevşemeye giderse bugüne kadar sürdürülen çabalar beyhude olur. AB’nin Yunanistan üzerinde etkili olacağı zannıyla, Merkel’in telkinleriyle geri adım atılmasının sonu yanılgı olur. Doğu Akdeniz’deki en ufak bir zafiyet, Türkiye’nin Ege’deki Yunan kuşatmasından sonra Akdeniz’de aynı durumla karşılaşmasına neden olur” dedi.

“Kıbrıs’ta 2004’teki Annan planı referandumunda Kıbrıs Türk tarafının büyük çoğunlukla “evet” demesine karşın AB’nin verdiği sözleri yerine getirmediğini anımsatan Uluçevik şu ifadeleri kulllandı: “AB’nin Doğu Akdeniz konusunda Türkiye’ye yönelik telkinlerine karşı çok dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum. Yunanistan hiçbir zaman bir konuyu Türkiye’yle ikili çerçevede ele almak istememektedir. AB’yi arkasına alarak bu konuyu müzakere etmek ve Türkiye’yi tavize zorlamak ister. O nedenle ben ‘İhtilaflı meseleleri şimdilik erteleyelim, Yunanistan’la görüşelim’ söylemlerinden ürküyorum. Bunun sonu gelmez, Türkiye de sadece vazgeçtiğiyle kalır.” Oruç Reis’in daha sonra vazgeçilen, araştırma yapacağının duyurulduğu bölgenin, BM’ye bildirilen Türk kıta sahanlığı sınırları içinde yer aldığına dikkat çeken Uluçevik, “Türkiye ‘Burası bizim kıta sahanlığımızdır’ diyorsa kıta sahanlığında faaliyetlerin yürütülmesi gerekiyor. Atılan adımların doğruluğunda şüphe yaratacak bir geri adım atılması tehlikelidir. Ancak Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin lehine somut, hemen sonuç getirecek bir durum yaratacaksa bazı esneklikler gösterilebilir. Ama bir şeyi ‘yapacağım’ deyip yapmamak Türkiye üzerinde baskının sonuç verdiği izlenimi uyandırır” diye konuştu.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/emekli-buyukelci-ulucevik-baski-sonuc-verdi-goruntusu-1755351)

Emekli Büyükelçi son derece doğru bir tespitte bulunuyor. Tabiî söyleyemediği ise Tayyipgiller’deki “Yürek Selanik” durumu.

Tayyip de bunları beğenmez, değil mi? Aklı sıra “monşerler” diyerek küçümser bu dışişleri diplomatlarını. Onların zekâsının ve bilgi birikiminin yüzde birine sahip olsa, neyse diyeceğiz de, o da yok Tayyip ve avanesinde. Tabiî Tayyip’in beğeneceği diplomatlar ya Merve Kavakçı gibi Türkiye düşmanı dinci ya da Bakara Makaracı Egemen Bağış gibi din cambazı olacak. Çünkü doğada olsun toplumda olsun “benzer benzerini bulur ve beğenir.”

Cumhuriyet’in yine aynı sayfasında şöyle denir:

“Libya ve Doğu Akdeniz’de etkinlik, enerji mücadelesi sürerken Türkiye, 21 Temmuz’da bir Navtex (seyrüsefer bildirimi) mesajı yayımlayarak Oruç Reis gemisinin 2 Ağustos’a kadar Yunanistan’a bağlı Rodos ve Meis adalarının güneyine uzanan Akdeniz’in ortasında Türkiye’nin daha önce ilan ettiği kıta sahanlığı sınırlarının güney ucunda sismik arama faaliyetine başlayacağını duyurmuştu. Bu adım Yunanistan’ın tepkisine neden olmuş, bölgede askeri hareketliliğin yaşanmasının ardından İspanya ve Almanya’nın araya girmesiyle Türkiye Oruç Reis’in araştırma faaliyetini bir süre ertelemişti.

“Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile yaşanan gerginlikte Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yapıcı olunması talimatı verdiğini, bu nedenle faaliyetlerin bir müddet beklemeye alındığını söylemişti.” (agy)

O “bekleme”nin sonu gelmez… Tayyipgiller çoktan arazi oldu o işten. Bunlar asla ABD’nin ve AB Emperyalistlerinin karşısında dik duramazlar. Bunlarda yürek yok, özgüven yok, vatan sevgisi yok, ulusal bir erdem yok…

Üstelik de bunlar da Batı Emperyalistleri kadar Türk ve Türkiye düşmanıdır. Muaviye-Yezid Dinciliğine ve Çökkün Osmanlıcılığa sardırmaları-sarılmaları bundandır. Kendilerini kamufle etme telaşındandır.

Hiç unutmayalım; Ebu Süfyan soyu ne kadar Müslümansa bunlar da o kadar Müslümandır…

Cumhuriyet’in aynı sayfasında Av. Şahin Mengü’nün de bir değerlendirmesi çıktı. Onu da görelim:

“Türkiye, geçen hafta, Girit’in güneydoğusu ve Rodos’un güneyinde sismik araştırmalar yapmak üzere Oruç Reis araştırma gemisini bölgeye gönderme kararı aldı.

“Bunun üzerine, Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan dünyayı ayağa kaldırdı. Deniz kuvvetlerini teyakkuza geçirdi. 18 Türk savaş gemisinin karşılık olarak Aksaz üssünden denize açıldığı, ancak daha sonra üsse geri döndüğü haberleri basına yansıdı.

“Gerginliğin tırmanması üzerine, Merkel, Avrupa Birliği dönem başkanı sıfatını da kullanarak, devreye girdi. Yunan Başbakan Mitsotakis ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefonda görüştü. (NATO’nun ve Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin doğu Akdeniz’deki faaliyetlerine karşı olduğu biliniyor.)

“Tam o sırada, 21 Temmuz’da, Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas Atina’yı ziyaret etti ve “Uluslararası hukuka uyarak Türkiye’nin Akdeniz’deki tahriklerini sonlandırması gerektiğini, aksi halde Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde ilerleme olmayacağını” ifade etti.

“TÜRK ULUSUNUN AKLIYLA ALAY EDERCESİNE

“Alman basının bildirdiğine göre, aynı günlerde Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak Almanya’nın tutumu kendisine bildirildi. Yine aynı günlerde Avrupa Birliği sözcüsü Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yapacağını söylediği araştırmaları kınadı ve Türkiye ile Yunanistan ve “Kıbrıs” arasındaki anlaşmazlığın görüşmeler yoluyla veya zorunlu olması halinde Uluslararası Adalet Divanı aracılığıyla çözümlenmesi gerektiğini bildirdi.

“Yine o günlerde, 23 Temmuz’da, Amerika Birleşik Devletleri’nin Atina büyükelçisi yaptığı bir açıklamada, “Yunanistan ve Kıbrıs’a ait alanlarda Türkiye’nin araştırma yapmasının gerginliği artırdığını, bu çalışmaları durdurması konusunda Washington’un Türkiye’ye açık mesaj verdiğini” bildirdi.

“Bu gelişmeler olurken, Çavuşoğlu, 27 Temmuz’da, sismik çalışmaların bir ay askıya alınabileceğini açıkladı.

“En sonunda, 28 Temmuz günü ise Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın şu açıklamayı yaptı: “(…) Yunanistan tarafı çok aşırı bir tepki verdi. Sanki biz gidip hemen Meis Adası’nı işgal edecekmişiz gibi. Cumhurbaşkanımız, ‘madem bu müzakereler devam edecek bir görelim önümüzü, bir müddet bekletelim’ dedi. Şimdilik de bir müddet bekletebiliriz.”

“Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nden ve Avrupa Birliği’nden ağır baskı ile karşılaşınca Oruç Reis’i geri çekti. İyi de insan aklıyla ya da daha açıkçası Türk milletinin aklıyla alay etmenin bir anlamı yok. Bu söylediklerinize size oy veren alt kültür grubu inanabilir, ama ne başlamış ve ne de başlayacağı söylenen bir müzakere söz konusu değil ki!

“Bütün bu onur kırıcı gelişmeler ve açıklamalar olurken Türkiye, Ayasofya coşkusu ile meşguldü.

“Tabiî bu gibi konular kurultayda “iktidara yürüdüğünü” iddia eden Cumhuriyet Halk Partisi’nin ne Genel Başkanı’nı ve ne de dış politika yetkililerini ilgilendiriyormuş ki, bu konuda tek kelime etmediler.” (agy)

İşte Tayyipgiller, Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si budur, Yoldaşlar.

Ha, geriye kalanlar farklı mı?

Değil…

Meclisteki Amerikancı Beşli Çete’nin tümü aynı…

Türkiye bunların umurlarında değil… Bunların kimi küp doldurma, Ortaçağcı Din Saltanatı kurma derdinde, kimi koltuk, kimi de Türkiye’yi Sevr’de öngörülen biçimde bölme…

Tamamı da ABD uşağıdır, AB hizmetkârıdır, Siyonist İsrail dostudur. Ve tabiî tümü de BOP’çudur… NATO’cudur…

Bunların hayali BOP çerçevesinde parçalanmış, ABD yörüngesinde bir Türkiye yaratmaktır. Efendileri ABD, onlara böyle hainane bir görev vermiştir.

Saygıdeğer Halkımız;

Sakın bunlara inanma, kanma!..

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

3 Ağustos 2020

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı