Kuvayimilliye Kahramanlarına ve Şehitlerine düşman bu ABD devşirmeleri

Ey Merkez Üssü Kaçak Saray olan ABD, İngiltere ve Siyonist İsrail Devşirmeleri!

Siz sadece Birinci Kuvayimilliye’nin önde gelen komutanları Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Silah Arkadaşlarına değil, Kuvayimilliye’yi savunan tüm vatanseverlere karşısınız, düşmansınız…

Kuvayimilliye şehitlerine düşmansınız…

Çünkü siz; “Keşke Yunan Galip Gelseydi”, diyenlersiniz. Aslında sizin tamamınızın vatana ihanetten ve düşmanla işbirliği yapmaktan yargılanmanız gerekir.

Siz Yunancısınız, İngilizcisiniz, Fransızcısınız, İtalyancısınız, Ermenicisiniz ve Amerikancısınız!

Yüz yıldan bu yana bu düşmanlığınız hiç bitmedi ve de bir dirhem eksilmedi.

Siz İstiklal Marşı’nın yazarı şair, Kuvayimilliyeci, Mustafa Kemalci Mehmet Akif Ersoy’a düşmansınız. Şütçü İmam’a düşmansınız. Karayılan’a düşmansınız. Albay Reşat’a, Binbaşı Nazım Bey’e, Şahin Bey’e düşmansınız…

Mehmet Akif’e düşmansınız. Çünkü o, Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın destekçilerindendir. O savaşı yöneten Ankara’daki Millet Meclisinin bir vekilidir.

Bu savaşımız süresince Anadolu’yu il il dolaşmış, camilerde konuşmalar yapıp halkımızdan bu savaşa bütün imkanlarıyla destek vermesini istemiştir. İşte bu çalışmalarına bir örnek:

“Mehmed Akifin Çankırıda Verdiği Vaaz

“Vatan Şairi Ulu Camii’de Çankırılılara Vaaz Verdi Milli şairimiz Mehmet Akif, 15 Ekim 1920 Cuma günü Çankırı’nın en büyük camisi olan ve halk arasında Büyük cami olarak bilinen, Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı Ulu camiinde bir vaaz vermiştir. Mehmet Akif, ibadetten önce hürriyetin geldiğini ve hürriyet olmadan yapılan ibadetlerin kabul olmayacağını, kâfirin işgali altında olan halifenin de esir olduğu dolayısıyla gerçek halife olamayacağını, Yunanlılara ve kâfirlere karşı cihad bayrağını açan Mustafa Kemal etrafında toplanmak gerektiğini ısrarla vurgulamıştır.

Mehmet Akif vaazında şunları söylemiştir:

“Muhterem Müslümanlar, Aziz Çankırılılar, Allah’a hamd u senalar olsun. Aylardan beri Cuma namazını kılmak fırsatını Çankırı’da buldum. İstanbul ve civarında kılamadım. Çünkü o yörelerde kâfirlerin bayrağı dalgalanıyordu. O bayrağın altında kâfirin kölesi idik. Rabbü’l-âlemin Müslümanlara köleliği haram kılmıştır. Kölenin [Cuma] namazı kabul değildir. Hürriyetinizi kazanacak, sonra cumaya koşacaksınız. Kâfirin bayrağı altında halifelik de kuru bir sözden ibarettir. Halifelik İslam bayrağı altında olur. Yoksa halife de bir köledir. Allah’ın reddettiği bir haleftir. Öyleyse Müslüman için evvela hürriyet sonra ibadet. Aziz Çankırılılar, kâfirlerin köleliğini kabul etmeyip hürriyet için cihad açan Mustafa Kemal Paşa etrafında toplanınız ve ülkemizi yakıp yıkan hamile kadınların karınlarını deşen hiçbir günahı olmayan çocuklarımızı süngüleyip havada dolaştıran kız ve kadınlarımızın namuslarına tecavüz eden Yunan ordusunu ve onları destekleyen kafirleri kovmadıkça ve eli kolu bağlı yörelerimizde İslam’ın bayrağını dalgalandırmadıkça sizlerin de ameli noksan [kalır] ibadeti makbul olamaz. Köleliği kaldıran ona cihad açan Kuvva-yı Milliye ordusuna katılınız. Cennetin kapısı daima şehitlere ve gazilere açıktır. Her iki cihanda da Allah’ın makbul kulları şehitler ve gazilerdir.”

[İbrahim Akyol-2011] (https://www.cankiripostasi.com/manset/mehmed-akifin-cankirida-verdigi-vaaz-h4601.html)

Ey Kaçak Saray hainleri!

Ne yapıyormuş 160 bin kişilik işgalci Yunan Ordusu?

Erkekleri öldürüyor, kadınların ırzlarına geçerek öldürüyor, çocukları havaya atıp altlarına tüfeklerine taktıkları süngüleri tutarak öldürüyormuş.

Rahmetli babaannem Yunan askerlerinin kadınlarımıza insanın tüylerini ürperten başka işkenceler yaptıklarını da anlatırdı.

Dedem 1915’te askere alınmış ve sekiz sene sonra 1923’te yani zaferimizden sonra dönmüştü, benim de doğmuş olduğum köyümüze.

Ninemse 1915’ti hem hayatta olan üç çocuğuyla ve hem de karnında üç aylık olan babamla baş başa kalmıştı. Kadın haliyle, sahip oldukları öküz çiftiyle tarlayı ekip biçmiş, kendini ve çocuklarını doyurmuştu.

Ben Ninemin dizinin dibinde, o günlerin her kadını gibi iyi bildiği, Seferberlik Türküleri dinleyerek büyüdüm…

Dedem, 1945 kışı, ben Anamın karnına düştüğüm aylarda yağan, kapıları pencereleri tepeye kadar kapatan “Koca Kar”da üşütüp zatüreeye yakalanmış ve hayatını kaybetmişti. Altmış üç yaşında dam kürümüş, terlemiş, üzerine soğuk su içip hastalanmıştı. O hastalık da onu hayattan aldı.

Dolayısıyla da ben Dedemi göremedim. Onun savaş anılarını Babamdan dinleyebildim… Dedem Efeymiş…

Ey Kaçak Saray mücrimleri!

İşte siz bu kan içici, işgalci, ırz düşmanı, çocuk ve kadın katili işgalci Yunan Ordusu’nu savunuyorsunuz. Sizde hiç mi ar namus kalmadı ülen!

Mehmet Akif’e ettiğiniz şu İblisçe düşmanlığa bakın bir!

Bunu da Barış Terkoğlu’nun konuya ilişkin makalesinden aktaralım:

***

Bu kadarını tahmin edemezdim. Mehmet Akif meselesinden söz ediyorum. Siyasal İslamcıların Akif nefretini nasıl ilmek ilmek ördüğünü anlatmıştım. Sokağa atmaya varacağını düşünmemiştim.

Şöyle anlatayım…

Akif, ilk Meclis’te Burdur vekiliydi. Bu vesileyle 6 sene önce bir adım atıldı. Akif’in şehirde kaldığı söylenen Çelikbaşlar Konağı restore edildi. “Mehmet Akif Ersoy Kültür Evi”ne dönüştürülen bina, küçük bir müzeye çevrildi. Bazı mektup ve evrakların yanı sıra, Akif’in bir de silikon heykeli sergileniyordu.

Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü yakında bir gelişme oldu.

Son seçimde AKP’den milletvekili aday adayı olan eski vali Şerif Yılmaz bir karar verdi. Kültür Evi’nin boşaltılmasını istedi. Artık İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Hizmet Binası olarak kullanılacaktı. Karardan sonra, sergilenen eşyaların ne olacağı endişesi başladı. Neyse ki şehirdeki üniversite devreye girdi. Her şey okula getirildi. Böylece sokağa düşmekten, bodruma atılıp küflenmekten kurtuldu.

Mehmet Akif’in mirası olan Sebilürreşad Dergisi’nin bugünkü yöneticisi Fatih Bayhan’ı arayarak Burdur’daki durumu sordum. Gözleriyle gördüğü olayı doğruladı. İçlerinin acıdığını söyleyen Bayhan, konuyu ilgililere ulaştırmak için çabaladıklarını, ancak sonuç alamadıklarını anlattı. Burdur’daki Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde konuştuğum kaynaklar ise eşyaların okulda muhafaza edildiğini kabul etti. Herhangi bir zarar gelmediğini de söyledi.

Akif’in oğlunu sokağa attılar

“Daha fazlası olamaz” diyorsunuz, biliyorum. Ben de yıllar önceki bir olaydan Rasim Cinisli’nin kitabı sayesinde haberdar oldum. Milli Türk Talebe Birliği (MTTB)’nin 1965 Mart’ı ile 1966 Kasım’ı arasında, yani İsmail Kahraman’dan hemen önce başkanlığını yapan Cinisli, “Bir Devrin Hafızası” adıyla anılarını geçen yıl çıkarmıştı.

Malum, Akif karşıtlığının başını eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman çekiyordu. Akif’in torunu Selma Argon’a bile nahoş ifadeler kullanmaktan kaçınmamıştı. Cinisli’nin kitabında tartışmayı ilgilendiren bir kısım var.

Yıl 1966…

Tercüman gazetesi, Akif’in uyuşturucu bağımlısı oğlu Emin Ersoy’un bir gecekonduda harap halde yaşadığını haberleştirince, Cinisli ve arkadaşları harekete geçer. Emin Ersoy’u alıp, MTTB’nin spor salonunda bir odayı ona yuva yaparlar. Yatak, yorgan, üstüne kıyafet temin ederler. Düzgün bir şekilde beslenmesini sağlayarak, uyuşturucudan mümkün olduğunca uzak tutarlar. Ancak 1966 Kasım’ında Cinisli, MTTB seçimini kazanan İsmail Kahraman’a başkanlığı devrederek askere gider. Sonrasını kitaptan okuyalım:

“Emin Bey, ben askerdeyken adresimi nereden bulduysa bir mektup yazmıştı. Benden sonra MTTB’den kovulduğunu, perişanlık içinde olduğunu ve beni çok özlediğini ifade ediyordu. Maalesef birkaç ay sonra da Tophane’de bir kış günü, açık bir kamyonun karoserinde donmuş olarak bulundu.”

Sokakta yatıp kalkmaya başlayan Emin Ersoy’un ölüm tarihini gazeteler 24 Ocak 1967 olarak yazıyor. Ölümünden kısa süre önce solcu yazar Çetin Altan’ın kapısını çaresizce çalıp “siz ne münasip görürseniz” diyerek para istemesi, Altan’ın cüzdanındakileri vermesi yıllarca konuşuldu. Ancak Kahraman’ın yönetime gelince, Ersoy’u sokağa atıp donarak ölümünü hazırlaması nedense “bir sır” olarak kalmıştı.

Belki daha fazla bilgi alırım diye Cinisli’ye ulaştım. Kullandığı kelimeleri dikkatli seçen Cinisli, “benim söyleyeceklerim yazdıklarım kadar” dedi ve ekledi “oradan çıkanlar da sahibini buluyor”. Cinisli, Akif’in oğlunun İsmail Kahraman yönetimi tarafından kovulmasında, o dönem siyasi neden aramadığını söyledi. Yıllar önce aklına ilk geleni “içki içen bir insanı orada barındırmak istemedikleri için mi” ifadeleriyle açıkladı.

Bir kısmı kitapta da var. Rasim Cinisli ile İsmail Kahraman arasında bugüne kadar uzanan derin bir ayrılık var. Cinisli’nin “ben milliyetçilikten bahsederken ‘Müslüman olmak yetmiyor mu’ demiştir” sözleri, ipucu veriyor. Merak ettiğim, Emin Ersoy’un mektubunun akıbetiydi. Cinisli’nin kütüphanesinde, bir kitabın arasında olduğunu öğrendim. Yayımlanan anılarına bugüne kadar itiraz gelmemişti. Gelirse de yanıtını vermeye hazırdı.

Siyasal İslamda Akif sömürüsü

Daha ne ekleyeyim…

Mevcut Kültür Bakanı’nın Akif’in torununa 4 aydır randevu vermediğini mi?

Her sene 27 Aralık’ta Akif’in mezarı başında yapılan anmaya, İstanbul’un valilerinin yıllardır inatla gelmemesini mi?

İsmail Kahraman başta olmak üzere, devleti yönetenlerin Akif’in hatırası için yapılan teklifleri geri çevirmesini mi?

Kürsülerde Mehmet Akif nutukları atanlar ile Akif’in hatırasını ayaklarıyla ezenler aynı. Bütün sömürülerin üzerine bir de “Akif sömürüsü” eklendi. Akif’in oğlunun bedenini sokakta donduranlar, devlet mallarıyla zengin ettikleri oğullarının sıcacık ellerinden tutarken hiç utanmaz mı? (https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-terkoglu/mehmet-akifin-oglunu-kim-oldurdu-1147853)

 ***

Görüldüğü gibi Tayyip’in Meclis Başkanlığına dek yükselttiği İsmail Kahraman, Akif’in oğlu Emin Ersoy’un ölümüne sebep oluyor. Açlığa ve ölüme itiyor o garibanı…

Bir ülke ki İstiklal Marşı’nın yazarının oğluna bile sahip çıkamıyor. Morrison Süleyman’ın iktidar olduğu yıllardır o yıllar. Zaten onun da koruyup kollamasında azgınlaşabiliyor ve katliamlarını yapabiliyorlar bu İsmail Kahraman’lar. Siyonist İsrail’den üç yüz bin dolar alarak onun ajanlığına soyunan Mehmet Şevki Eygi’ler…

Bu iki hain ve Demirel haini, bilindiği gibi Kanlı Pazar’ın eli kanlı katilleridir.

Bu Ortaçağcıların Akif’e düşmanlıkları, aktarılan makalede görüldüğü gibi bugün de aynı düzeyde sürmektedir…

Şimdi de Sütçü İmam’ın Mustafa Kemal ve Kuvvacılar hakkında söylediklerine bakalım:

“Her kim ki Mustafa Kemal Paşa ve Kuvayı Milliye aleyhine fetva verip düşmanlık yapar, bilin ki onların damarlarında kafir kanı akar…”

Gençler bilmeyebilir… Sütçü İmam, Kahramanmaraş’ın kurtuluşunda ilk kurşunu atan adamdır düşman ordusu askerlerine. Fransız lejyoner ordusunda yer alan iki Ermeni askere…

Ne mi yapmıştı bu işgalci alçaklar?

Üç Türk kadınının örtüsünü açmaya çalışmıştı, “Burası artık Fransız memleketi, böyle giyinemezsiniz” diyerek. Bu olaya ve Sütçü İmam’ın kim olduğuna dair, bir ölçüde de ayrıntılı, bilgiyi “Beyaz Tarih” adlı internet sitesinden aktaralım:

***

5 Maddede Sütçü İmam Olayı

Sıradan bir sütçü ve gönüllü imam olarak Maraş’ta hayatını sürdüren, ancak Fransızların ve Ermenilerin Türk halkına kabul edilemez tavırlarına karşı sıktığı kurşunla ulusal kurtuluşun sembol isimlerinden biri haline gelen Sütçü İmam, öncül olarak Maraş’ın kurtuluşu adına meşaleyi yakan ve safların diri kalmasını sağlayan biridir. Tarihe Sütçü İmam Olayı olarak geçen vakanın ana karakteri olan Sütçü İmam’ın giriştiği bu olay, Türk tarihinde ve Maraş özelinde ayrı bir öneme sahiptir.

1. Kimdi bu Sütçü İmam?

Henüz memleket genelinde topyekûn bir kurtuluş iradesi ortaya koyulmadan önce, Maraş’ta Fransızlara ilk kurşunlardan birini atarak tarihe geçen, bu vesileyle de Maraş’ın kurtuluşu adına meşaleye alev veren Sütçü İmam, Maraş’ta yaşayan orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Güzel Kur’an okuması ve dini bilgilere hakim olması nedeniyle bölgedeki bir camide gönüllü imamlık yapan aynı zamanda da geçimini sağlamak adına süt satan Sütçü İmam bağımsızlığa giden sürecin sembol isimlerinden biridir.

2. Olaya giden süreç nasıl gelişti?

Mondros Mütarekesi taksim projesini göre Antep, Maraş ve Çukurova bölgesi Fransız işgal bölgesi olarak taksim edilmişti. Bu süreçten sonra bölgeye yerleşen Fransız işgal kuvvetleri ve onlardan cesaret alan Ermeniler Türk halkına ağır küfürler ederek ve kabul edilmesi zor tavırlar sergiliyorlardı. Takvimler 31 Ekim 1919’u gösterdiği sıralar Ermeniler, Fransız askerleriyle birlikte şehri dolaşırlarken önlerine gelen Türklere hakaretler ederek saldırılarda bulunmaya devam ediyorlardı. Bu sırada bir grup Fransız, hükümet konağında nöbet tutan askerlere karışarak devleti aşağılayıcı ifadelerde bulundular. Bunun devamında ise oradan geçen bir postacıyı dövdüler. Milli ve manevi değerlerine karşı yapılan saygısızlıktan rahatsız olan Maraş halkına bu olayın haberi kısa sürede yayıldı. Bir şehir için oldukça uzun geçen bu gün bitmek üzereyken Fransız askerleri ve Ermenilerden oluşan bir grup, o esnada Uzunoluk Hamamı’ndan çıkıp evlerine gitmekte olan çarşaflı kadınlara yaklaşarak; “Burası artık Türklerin değildir. Fransız memleketinde böyle gezilmez” diyerek sataştı. Çıkan arbedede kadınlardan birinin bayılması üzerine Kel Hacı’nın kahvesinde bulunan Maraşlılar olay yerine gelerek Ermenileri uyardılar. Ancak sözden anlamayan bu grup, hanımları onların ellerinden kurtarmak isteyen Çakmakçı Said ve Gaffar Kabuloğlu Osman’ı dipçik darbesi ve kurşunla yaraladılar. Bu sırada ise Sütçü İmam olayları uzaktan seyrediyordu.

3. Sütçü İmam silahını ateşledi

Olayların geliştiği bölgenin yan tarafında süt satan ve gerçekleşen olayları serinkanlılıkla seyreden Sütçü İmam, mevzuya daha fazla sessiz kalamadı. Tüm olanların üzerine tabancasını alarak olayın geçtiği yere gelen Sütçü İmam, silahını kadınlara sataşan ve Çakmakçı Said’i yaralayan Ermeni’nin üzerine doğrultarak tetiği çekti. Düşmana sıkılan ilk kurşunlardan biri olarak tarihe geçen bu hadisede bir kişi yere yığıldı, kalanlar ise kaçarak dağıldı. Olayın üzerinden çok geçmeden bölgeye Fransız güçleri intikal etti. Sütçü İmam için kapsamlı bir arama başlatıldı. Bu esnada Sütçü İmam, Nalbant Bekir’den aldığı bir atla Bertiz’in Ağabeyli köyünde bulunan Beyazıt oğlu Muharrem Bey’in yanına giderek saklandı.

4. Fransız işgal kuvvetleri yana yakıla Sütçü İmam’ı aradı

Sütçü İmam, girişmiş olduğu bu olaydan ötürü Ermeniler ve Fransızlar tarafından köşe bucak arandı. Aramalardan bir türlü sonuç edememelerinin üzerine Kahramanmaraş hükümeti sıkıştırılsa da Sütçü İmam bir türlü bulunamadı. Maraşlıların gözünde bir kahraman görüntüsüne bürünen Sütçü İmam, bu vesileyle Maraşlıları birlik haline getirerek birbirlerine kenetlenmelerine vesile oldu. Bu birlikteliğin yansıması ise Maraş’ta sergilenen bağımsızlık mücadelesinde görüldü.

5. Fransızlar ve Ermeniler, Sütçü İmam’ı bulamadıkları için halka saldırdı

Sütçü İmam’ın bulunamaması Fransızlar ile Ermeniler arasındaki birlikteliği güçlendirdiği gibi saldırganlıklarının da artmasına neden oldu. Bu esnada sergilenen saldırıdan dolayı Zülfikar Çavuş oğlu Hüseyin şehit edildi. Manevi değerlerine düşkün olan Müslümanlara karşı, onları öldürüp kadınlarını alacaklarına ve camilerine çan takacaklarına dair tehditlerde bulundular. Sütçü İmam’ın vurduğu şahsın ölmesi üzerine Fransızlar misilleme hareketine geçerek Sütçü İmam’ın dayısının oğlu Titeklioğlu Kadri’in ellerini ve ayaklarını arkadan bağladılar, kulaklarını ve burnunu kestikten sonra boğazını keserek gaddarca öldürdüler. Ancak onların ortaya koyduğu bu zulüm Maraş halkının Sütçü İmam’dan devraldığı isyan ateşini söndüremedi. En nihayetine Maraşlılar memleket çapında yürütülen Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin bir parçası olarak bağımsızlıklarına kavuştular.

Kaynakça

Cengiz Şavkılı, Maraş’ın Kurtuluş Bayramı Kutlamaları ve Basında Yansımalar, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, sayı. 61, 201

Sütçü İmam Olayı, Kahramanmaraş Karacaoğlan İl Halk Kütüphanesi, Erişim Tarihi: 06.10.2017

Ahmet Uslu, Cahit Zarifoğlu’nun “Sütçü İmam” Adlı Tiyatro Eseri Üzerine Bir İnceleme, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, cilt. 9, sayı.45, 2016

Yaşar Türkkorur (Sütçü İmam’ın torunu), Dedem Sütçü İmam, Erişim Tarihi: 06.10.2018

TRT Avaz, Sütçü İmam’ın Ebru Sanatı ile Sureti ve Hayatı Damlayan Tarih programı (Belgesel), Erişim Tarihi: 06.10.2018 (https://www.beyaztarih.com/resimlerle-tarih/detay/5-maddede-sutcu-imam-olayi)

***

Sütçü İmam, düzenli ordunun kuruluşuna da yardımcı olur. 25 Kasım 1922’de bir kaza sonucu ölünceye kadar Mustafa Kemal ve Silah Arkadaşlarının yanında, safında bulunur…

Siz ey Kaçak Saray hainleri, bu kahramanlara da düşmansınız. Dedik ya; siz Yunan’ın safındasınız. İngilizin Fransızın safındasınız.

Fakat ne kadar isabetli görmüş ve tanımlamış sizi Sütçü İmam… Çünkü o, her şeyden önce vatansever, mangal gibi yüreğe sahip bir yiğit. Ve de içtenlikli bir Müslüman… Süt satarak geçimini sağlıyor fakat “gönüllü imamlık” yapıyor. Kaçak Saray avanesi gibi dolgun çifte, hatta üç, dört maaş peşinde koşmuyor.

Siz ey hainler, İzmir’de Yunan’a ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin’e de düşmansınız…

Yunan kan dökerek, ırza geçerek ilerlerken, sizin korkak bunak Vahideddin’iniz ve onun hükümetleri; “Gelen Halife Ordusudur, karşı koymayın”, diye halka emirnameler gönderiyordu.

Sizler Yörük Ali Efe, Demirci Efe gibi Yunan’a çeteleriyle karşı koymaya çalışan kahramanlara da düşmansınız…

Güneydoğu’da işgalci emperyalist Fransız Ordusuyla savaşan ve şehit düşen Karayılan’a da, Şahin Bey’e de düşmansınız.

Özetçe; namuslu, içtenlikli ve vatansever herkese düşmansınız siz hainler…

Bu ihanet saltanatınız, bu haram saltanatınız hep sürecek mi sanıyorsunuz?

Eğer öyle ise fena halde yanılıyorsunuz.

Geçmişteki benzerleriniz gibi, çökkün ve hain Vahideddin, Damat Ferit hükümetleri gibi, ruhlarını Batılı Emperyalistlere satmış Sait Molla’lar, Ali Kemal’ler, Filozof Rıza’lar gibi siz de ağababalarınız emperyalist haydutlarla birlikte yenileceksiniz ve “geldiğiniz gibi gideceksiniz.”

Çok güvendiğiniz ABD Emperyalist Çakalı da, İngiliz, Fransız Emperyalistleri de, Siyonist İsrail de kurtaramayacak sizi…

Şu anki TCK mucibince, tarafsız ve bağımsız mahkemeler karşısına çıkarılacaksınız… Bunu hiç çıkarmayın aklınızdan!

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

31 Temmuz 2020

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı