Köy Enstitüleri’nin 80’inci Kuruluş Yıldönümü kutlu olsun…

Köy Enstitüleri’nin 80. Yıldönümünde bu yıl Koronavirüs pandemisini yaşıyoruz…

Köy Enstitüleri, Cumhuriyetimizin en büyük eğitim atılımıdır. Tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de çok derinden etkileyen bu büyük salgını bilimsel yöntemlerle anlamak ve salgına karşı mücadele etmek yerine, salgının insanlarımıza tam olarak anlatılamadığı, bilimsel yöntemlerin bir kenara itildiği bir süreci yaşıyoruz. Bilim insanlarımızın salgın konusunda iktidarı eleştiremedikleri, yanlış ile doğrunun tam olarak anlaşılmadığı bir süreci
yaşıyoruz. Gerçekler görülmeden, gerçekler üzerinden hareket edilmeden salgınla mücadele edilemez.

Oysa Köy Enstitüleri 80 yıl önce, 10 yıl gibi kısa bir zaman diliminde ülkemizde bilimsel, laik eğitimi köylere kadar indirmiş, öğretmen yetiştirmede, 110 yılda ulaşılan sayı aşılmış, öğretmen sayısı 6 binden 20 bine, okul sayısı 5 binden 17 bine, öğrenci sayısı 380 binden 1,5 milyona çıkarılmıştı.

Köy Enstitülüleri İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın dünyayı kan gölüne çevirdiği, yoklukların, kıtlıkların en yoğun olarak yaşandığı bir dönemde kurulmuştur. Köy Enstitüleri’nin baş kurucularından Hasan Ali Yücel, o günün güçlüklerini Cumhuriyet Gazetesi’nin 17 Nisan 1955 tarihli nüshasında şöyle dile getiriyordu:

“II. Dünya Harbi hemen bütün küreyi sarmıştı, devlette para yok, vasıta yok. Tam bir çaresizlik. Yılmadık, ümitsizliğe düşmedik, köyde yaşayan nesilleri dalga, dalga arka, arkaya cehaletin karanlığına bırakmama azmimiz ve inancımız bize çare olmuştu.”

Ülkenin her yerinde açılan Köy Enstitüleri kanunda yazıldığı gibi Osmanlı döneminde Miri arazi denen araziler üzerinde kurulur. O yıllarda kırsal alanda tarımın gelişmesi için yapılması gereken Toprak reformu yapılamadığı için, Osmanlıda miri arazi (her türlü işletim hakkı devlete ait olan topraklar) denen toprakların üzerine ağalar oturmuştu. Toprağı işleyen köylü ise topraksız kalmıştı.

Ağalar, Tefeci-Bezirgânlar bir taraftan halkın aydınlanmasına karşı çıkarken, öte yandan da kendilerinin saydıkları toprakların bu şekilde, tüm halkın yararına kullanılmasına karşı çıkarlar. Bunun bir örneği de Düziçi Köy Enstitüsü’nde yaşanır.

Dönemin toprak ağaları ve bezirgânları “Köy Enstitüsü’nde komünist yetiştiriliyor” kara propagandası yaparlar. Bir gün bayrak direğine kızıl bir bayrak astırırlar. Herkesin kimin yaptığını bildiği bu olay sonucunda, bazı öğretmenler tutuklanır, hapse atılır.

Diğer Köy Enstitüleri gibi Düziçi’nde de kız öğrenciler ile ilgili yalan, yanlış, soysuzca iftiralar atılır. Daha sonraki yıllar kız öğrenciler yerlerinden kilometrelerce uzaktaki İzmir Kızılçullu Köy Enstitüsü’ne gönderilir. O yıllarda, toprak reformunu yapıp toprak ağalarının tasfiye edemeyen, ABD tarafından üretilen “Sovyetler Birliği Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı istiyor” yalanına inandırılan Hükümet, Kurtuluş Savaşı’nda ülkemize en çok yardım eden bu
ülkeye sırtını döner.

Amerika Birleşik Devletleri’yle “stratejik ilişkilerimiz” hızla gelişir. Milli Eğitim Bakanlığında ABD’li uzmanlar görev almaya başlar…

Köylüyü karanlıktan kurtaran Köy Enstitüleri çok fazla karalanan bir kurum haline getirilir. Bu kurumların mimarları Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç görevden alınır. Köy Enstitüleri’ne karşı olan Reşat Şemsettin Sirer Milli Eğitim Bakanı yapılır. Kılavuzu ABD olan bir ülke oluruz artık. Bu nedenle başımıza gelmedik bela kalmaz…

On binlerce öğretmenin hızlı bir şekilde yetiştirildiği Köy Enstitüleri kapatıldığı için ileriki yıllarda ciddi öğretmen açığımız olur. 1960’lı yıllarda ortaokul mezunları jet öğretmen yapılır. 1970’li yıllarda hızlandırılmış eğitim ile lise mezunları öğretmen yapılır. En son 1995’te bütün yüksekokul mezunlarına bir kez olmak üzere öğretmen olma hakkı verilir.

Köy Enstitüleri ülkemizdeki her türlü ileri gidişin dayanak noktası olmuştur. Köy Enstitüleri’nden yetişen öğretmenlerin yetiştirdiği öğretmen, doktor, mühendisler, ziraatçılar ülkemizin gereksindiği yetişmiş insan ihtiyacını uzun süre karşılamıştır.

Laik Eğitimin ilk örneklerinin hayata geçmesinden 150 yıl sonra ülkemizin çocukları
artık, 4+4+4 Ortaçağcı Medrese Eğitim düzeniyle eğitiliyor. Laik, bilimsel eğitim rafa kaldırılıyor. Kafadan silahsızlandırılan vatandaşlarımız, aklını kullanamaz hale getiriliyor.

Memleket virüsün insafına terk edilmiş gibi. Koronavirüs salgını sürecinde, herkes kendi karantinasını yapsın, sosyal mesafe kurallarına uyulsun, deniyor. Karantina yöntemleri tam uygulanmıyor.

Sayısız işyeri çalışmaya devam ediyor. Pekçok dünya ülkesinde işçilere ücretli izin verilirken, ülkemizde iş yasasına aykırı olarak, işçinin rızası olmadan ücretsiz izin veriliyor. Tüm dünya ülkelerinde salgınların ülkelerin hangi noktalarında yoğunlaştığı her gün açıklanırken bizde açıklanmıyor.

Maskesiz sokağa bile çıkmayın denilen bir ortamda, maske para ile satılmaz denirken, vatandaşa maske ulaştırılamıyor. Salgının artık krize dönüşmek üzere olduğu İstanbul’da özel önlemler alınmıyor.

Bizleri yetiştiren öğretmenlerden biri mutlaka Köy Enstitülü bir öğretmenin yetiştirdiği öğretmendir. Ülkemize bu kadar yararı olan ve Parababalarının dümenleriyle ortadan kaldırılan Köy Enstitüleri’nin anısı yaşatmak, vatandaşlık görevimiz olmalıdır.

16 Nisan 2020

 Halkçı Kamu Emekçileri