“Yaşamanın en güzeli bizde biçimlenmiştir. Eğilmeden sıkılı bir yumruk gibi yaşamak! Zalimlere ve uşaklara karşı yalvarmadan. Emperyalizme ve onun uşaklarına korku salarak yaşamak. Bizim için hayatın, yaşamanın en güzeli bu…
“Gelecek bizimdir. O gelecek çile istiyor, işkence, ölüm istiyor. Buna katlanmak gerek.’’
Kızıldere’de katledilen Devrimci Gençlik önderlerinden Cihan Alptekin, annesine Bursa Cezaevi’nden yazdığı mektubunda bu satırları kaleme alıyordu.
ON’ları aradan geçen 48 yıla rağmen hâlâ anıyor ve yaşatıyor olmamızın nedeni; Türkiye Halkına, Vatanına olan bağlılıkları ve bu uğurda şehit düşmüş olmaları değil midir?
ON’lar Türkiye’nin İkinci Kurtuluş Savaşçıları, ON yiğit gençtiler…
ON yiğit devrim savaşçısı… Yüreği vatan aşkıyla, halk aşkıyla, devrim aşkıyla çarpan on fidan…
Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna, Saffet Alp…
30 Mart 1972’de Parababaları Devleti ve 12 Mart Faşizminin Amerikancı-işbirlikçi generalleri tarafından Kızıldere’de katledildiler. 48 yıl önce gerçekleştirilen bu alçak katliam tarihe, “Kızıldere Katliamı” olarak yazıldı.
Peki, Mahirler’i Kızıldere’ye götüren sebepler nelerdi? Bu On Yiğit Devrim Savaşçısı, neden gençliklerinin baharında ölüme meydan okurcasına bu mücadeleyi benimsemişlerdi?
Çünkü ON’ların yürekleri; emperyalistlerin ve yerli işbirlikçi hainlerin Yeni Sevr dayatmasına karşı, “Tam Bağımsız Türkiye” şiarıyla atıyordu.
Mustafa Kemal’in Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızda ülkemizden defettiği Batılı Emperyalistler, bizim bu zaferimizi asla hazmedemediler ve bunun hesabını sormayı kafalarına koymuşlardı.
İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında uluslararası emperyalizmin jandarmalığını, ABD Emperyalist Haydut Devleti, İngiltere’den devralmıştı. Ülkemizi de hem siyasi hem de ekonomik boyutta kendi yörüngelerine alıp, Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın sonunda kurulan Cumhuriyet’in ve tüm ilerici politikaların izini tozunu silmek, böylece Türkiye’de Yeni Sevr’i hayata geçirmek istiyorlardı.
1950’yle birlikte de Türkiye’deki siyasi karşıdevrimi tamamlayarak iktidara, tam Amerikancı, Bayar-Menderes Çetesi liderliğindeki Demokrat Parti’yi taşıdılar. Bu işbirlikçi parti iktidara gelir gelmez ise Cumhuriyet’e, Mustafa Kemal’e ve Tam Bağımsızlığa karşı başlattığı haince politikaları kendi gerici ideolojileri ve kişisel çıkarları gereği hızla uygulamaya koydu. Buna sessiz kalamayan Jön Türk Gelenekli, Mustafa Kemalci yurtsever subaylar yani Ordu Gençliği’miz, Sivil Gençliğimizle el ele 27 Mayıs 1960 tarihinde bu Amerikancı partinin iktidarına son verdi. Bir Politik Devrim’le DP iktidarını alaşağı etti. Ve bir Kurucu Meclis kurarak, yeni bir Anayasa hazırlattı. Hazırlanan Anayasa, Cumhuriyet tarihinin görmüş olduğu en ilerici anayasa olarak uygulamaya konulmuş, özellikle de sosyalizmin önündeki bendi ortadan kaldırmıştı.
İşte Mahirler, bu ilerici anayasanın kısıtlı da olsa getirmiş olduğu özgürlük ortamında okuyor, araştırıyor, halkımızın gerçek sorunlarını ve bu sorunların gerçek faillerini netçe görebiliyorlardı.
27 Mayıs Politik Devrimi’nin ve anayasasının getirmiş olduğu kazanımları Türkiye Halkına fazla gören yerli ve yabancı Parababaları, bu Politik Devrimin kazanımlarını ortadan kaldırmak ve Anayasanın İşçi Sınıfına getirdiği Sendikalaşma ve Örgütlenme haklarını ellerinden almak, özellikle gençliğin yükselen devrimci mücadelesine engel olmak istiyorlardı. Yükselen bu devrimci mücadeleyi yok etmek için hemen hemen her gün devrimci kanı akıtılıyor, devrimciler cezaevlerinde işkenceler görüyorlardı.
Peki, Neydi On’ların ölüme gidercesine kendilerini adadıkları dava?
ON’lar Antifeodaldiler; Dünya Halklarının baş düşmanı ABD’nin 6. Filosunun önünde secdeye duran, Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın ve onun Önderi Mustafa Kemal’e kin kusan “Yeşil Kuşak”çı, Ortaçağcı, din alıp din satan sahte İslamcılara karşı Laikliğin yılmaz savunucularıydılar…
ON’lar Antiemperyalisttiler; AB’ye, dönemin Avrupa Topluluğuna karşıydılar. Bulundukları her yerde; “Onlar Ortak Biz Pazar” sloganını haykırıyorlardı.
Bugün olduğu gibi, o dönemde de halkları bomba yağmurlarına tutarak katleden, Vietnam’da, Küba’da, Şili’de, Kore’de ve dünyanın dört bir yanında Halk İktidarlarına saldıran Dünya Halklarının başdüşmanı ABD’ye karşı hiç durmadan mücadele ediyorlardı…
ON’lar Antişovenisttiler; Türk ve Kürt Halklarının kardeşliğinin yılmaz savunucularıydılar. Bu kardeşliği tüm Türkiye Halklarına, Kızıldere’de Amerikancı Faşist generallere karşı Türk ve Kürt devrimcileri olarak omuz omuza çarpışarak kanıtladılar…
Kurtuluş Partisi Gençliği olarak bizler de biliyoruz ki; bugün Kızıldere Şehitlerini savunmak Antiemperyalist, Antişovenist ve Antifeodal olmaktır. Ortaçağcı gericiliğe karşı durmaktır. Ülkemizin Faşist Din Devletine dönüştürülmesine karşı olmaktır.
Biz Devrimciler için ölüm sadece maddi hayata veda etmektir. Halklar, yaşamlarını yoldaşları için feda eden namuslu, onurlu ON Devrim Şehidini unutmayacaktır.
Bugün Mahirler’in, Denizler’in, Hikmet Kıvılcımlı Usta’nın; Antiemperyalist, Antifeodal, Antişovenist mücadelelerini Kurtuluş Partisi Gençliği devam ettiriyor ve İkinci Kurtuluş Savaşı’mız başarıya ulaşana kadar da devam ettirecektir.
Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!
Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye!
Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Sosyalizm!
Kahrolsun ABD-AB Emperyalizmi, Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşı’mız!
30 Mart 2020
Kurtuluş Partisi Gençliği