ABD-AB Projesi “Talan İstanbul”u Protesto Ettik!

AKP’giller’in “çılgın proje”si, başta İstanbul Halkına, vatana ve doğaya ihanet anlamına gelen Kanal İstanbul’u Beşiktaş’ta gerçekleştirdiğimiz eylemle protesto ettik.

HKP İstanbul İl Örgütü olarak Beşiktaş Meydanı’nda gerçekleştirdiğimiz eylemde projenin halkımızın bağrına saplanacak bir AB-D hançeri olduğunu, Karadeniz’i bir ABD gölüne çevirecek olan emperyalist bir proje olduğunu bir kez daha vurguladık.

“İstanbul Kanalı ABD Planı”, “Kanala, Talana Geçit Yok”, “Katil AB-D Ülkemizden Defol” sloganlarıyla başlayan eylemde bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Evrim Bin tarafından okunan açıklamada, bilim insanlarının ve başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye halkının tepkilerine rağmen AKP’nin yangından mal kaçırır gibi bu ihanet projesini hayata geçirmeye çalıştığı belirtildi.

“Kanal İstanbul Projesi sadece çılgınlık değil, başta İstanbul Halkına olmak üzere, vatanımıza ve doğamıza karşı bir ihanet projesidir. Bu tespiti sadece biz değil, tarihçiler, amiraller, çevre bilimciler, mimarlar-mühendisler, jeoloji uzmanları ve şehir plancıları yani uzman kişiler ve namuslu bilim insanları da yapmaktadır” ifadeleri kullanılan açıklamada, projenin Montrö Sözleşmesi’ni işlevsiz hale getireceği ve bu yüzden Karadeniz’in bir ABD gölü haline geleceği, Türkiye’nin boğazlardaki egemenliğini tehlikeye sokacağı vurgulandı.

Açıklamada, kanalın yapılacağı arazilerin AKP yandaşlarına peşkeş çekildiği belirtilerek, “Kanal İstanbul Projesi’nin maliyeti 75 milyar lira olarak açıklandı. Ancak bu rakamın gerçek rakam olmadığı da ortaya çıktı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turan, yaptığı açıklamada toplam yapım maliyetinin 25 milyar dolar olacağını söyledi. Böylece güncel dolar kuruna göre yapım maliyeti 145 milyar lirayı buluyor. Projenin ihalesinin kimlere ve hangi taahhüt karşılığı verileceği de kamuoyundan gizlenmektedir. Ülkemiz ekonomik krizle boğuşurken, halkımızın büyük bir kısmı yoksulluk sınırının altında yaşarken, projenin getireceği maliyet, yeni zamların ve vergilerin halkımıza dayatılması demektir” ifadelerine yer verildi.

Projenin yol açacağı çevre felaketine de dikkat çekilen açıklamada “Kanalın açılması ile birlikte İstanbul’u bekleyen deprem felaketinin sonuçları ağırlaşacaktır” denilerek Jeoloji Mühendislerinin ve Ekoloji Uzmanlarının deprem riskinin artması, hayvanların göç yollarının kapanması ve hava kirliliği gibi önemli konularda yaptıkları uyarılardan bahsedildi.

Kanal İstanbul Projesi için harcanacak para ile İstanbul’da depreme daha dayanıklı binalar inşa edilip, altyapısı ve çevre düzenlenmesi ile İstanbul’un daha yaşanılabilir bir şehir haline getirebileceği belirtilen açıklamada “Halkımızı AB-D Hançeri projesine karşı örgütlü ve kararlı bir mücadeleye çağırıyoruz. Bu bilim ve akıl dışı projeyi durduracak güç halkın kendi örgütlü gücüdür” ifadeleri kullanıldı.

Çevrede bulunan vatandaşların da yoğun ilgi göstererek alkış ve sloganlarla destek verdiği eylemimiz “Kanala, Talana Geçit Yok”, “Emperyalistler, İşbirlikçiler, Geldikleri Gibi Gidecekler”, “Gün Gelecek, Devran Dönecek, AKP Halka Hesap Verecek” sloganlarıyla sona erdi.

AB-D HANÇERİ ‘’TALAN İSTANBUL’’ PROJESİ’NE GEÇİT YOK!

Saygıdeğer halkımız ve basın emekçileri!

Sonu yavaş yavaş yaklaşan, çürümüş AKP İktidarı, bir süre daha ömrünü uzatabilmek için efendilerine hizmette sınır tanımamakta. Kendilerinin yaratıcısı olan AB-D Emperyalizmine son hizmetleri için, medyada “Kanal İstanbul” adı ile duyduğunuz projeyi, nam-ı diğer AB-D Hançeri’nin hayata geçmesi için hızlı bir biçimde davranmakta. Yangından mal kaçırır gibi imzalar atılmakta, yandaşlara bilimsel değeri olmayan ÇED raporları hazırlatılmakta, hatta hayali şirketlere duyurular yaptırılarak kaynak bulunduğu bile söylenmektedir.

En son Kanal İstanbul projesiyle ilgili Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 17 Ocak 2020 tarihinde onaylandı. Üstelik bu ÇED olumlu kararı, İstanbul Halkının ve bilim insanlarının tüm karşı duruşuna ve itirazlarına rağmen verildi. ÇED raporuna karşı İstanbullular tarafından, tam 92.468 itiraz dilekçesi verildi. Ancak 2 Ocak 2020 tarihinde biten itiraz süresine rağmen 17 Ocak 2020 tarihinde Bakanlık jet hızıyla neredeyse hiçbir değişiklik yapmadan rapora onay verdi.

İşte bu ÇED Olumlu Raporuna karşı, HKP ve Genel Başkanı Nurullah Efe (Ankut) adına İstanbul İdare Mahkemesinde Raporun İptali, Yürütmenin Durdurulması ve Yargılamanın Duruşmalı yapılması talebi ile Halkçı Hukukçular tarafından dava açıldı.

AKP iktidarının ‘’çılgın proje’’ olarak dile getirdiği Kanal İstanbul Projesi sadece çılgınlık değil, başta İstanbul halkına olmak üzere, vatanımıza ve doğamıza karşı bir ihanet projesidir. Bu tespiti sadece biz değil, tarihçiler, amiraller, çevre bilimciler, mimarlar-mühendisler, jeoloji uzmanları ve şehir plancıları yani uzman kişiler ve namuslu bilim insanları da yapmaktadır.

Kanal İstanbul Projesi Emperyalist Projedir!

AB-D Hançeri projesi sadece İstanbul’a değil, Çanakkale’ye de açılacak bir kanal ile Montrö sözleşmesinin kadük kalması projesidir.

Emperyalist 7 düvele karşı verdiğimiz Kurtuluş Savaşı ve zaferin sonucunda imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile kazanılan boğazlar egemenliği hala bu devletler tarafından sindirilememektedir ve ABD tarafından zaman zaman dile getirilmektedir. Nitekim ABD’nin giremediği tek deniz şu anda Karadeniz’dir! ABD taraf olmadığı Montrö Sözleşmesinin özellikle savaş gemilerinin geçişlerini ve tonajlarını sınırlayan maddelerinden  rahatsızlık duymaktadır.

Yani “Kanal İstanbul Projesi” AB-D Emperyalistlerinin Karadeniz ülkelerinin bağrına soktuğu bir kama-hançer olacaktır! Karadeniz ABD gölü olacaktır.

Bu nedenle hukukçu ve tarihçi bilim insanlarımız “Proje”nin hayata geçmesi halinde boğazlardaki egemenliğimizin tehlikeye gireceğini belirtmektedirler. Bunu başta emekli Tuğamiral Türker Ertürk olmak üzere birçok Deniz Kuvvetleri subayı da dile getirmektedir. Montrö sözleşmesinin düşmesi ile birlikte ABD ve NATO savaş gemileri bu kanallardan geçerek, Karadeniz’de uzun süre kalıp üs kurabilecek, böylelikle emperyalist politikaları doğrultusunda Kafkasya ve Balkanları kan gölüne dönüştürecek savaşlara kapı açacaktır. Ortadoğu’da olduğu gibi, Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerde de barışçıl ve huzurlu bir ortam yerine; savaşların, çatışmaların ve ölümlerin yaşanması demektir. Aslında bu emperyalist proje, tüm Karadeniz halkları için bir sömürü ve yıkım projesidir.

Kanal İstanbul Projesi Rant Projesidir!

Kanalın yapılması planlanan araziler, petrol zengini Katarlılara, Kuveytlilere, Suudiler ile AKP’nin bakanlarına peşkeş çekilmiş durumdadır. Bugün İstanbul’un sahil kısımlarını ve Karadeniz’imizin yemyeşil coğrafyasını betona boğan bu müttefiklik, İstanbul’un kalan yeşil alan ve tarım alanlarını da betona ve kalabalığa boğacaktır.

Kanal İstanbul Projesinin maliyeti 75 milyar lira olarak açıklandı. Ancak bu rakamın gerçek rakam olmadığı da ortaya çıktı. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turan, yaptığı açıklamada toplam yapım maliyetinin 25 milyar dolar olacağını söyledi. Böylece güncel dolar kuruna göre yapım maliyeti 145 milyar lirayı buluyor. Yani ilk söylenen rakamın 2 katından fazla.

Projenin ihalesinin kimlere ve hangi taahhüt karşılığı verileceği de kamuoyundan gizlenmektedir. Ülkemiz ekonomik krizdeyken, halkımızın önemli bir kısmı yoksulluk sınırının altında yaşarken, projenin getireceği maliyet, yeni zamların ve vergilerin halkımıza dayatılması demektir.

Kanal İstanbul Projesi, Bir Çevre Felaketidir!

Saygıdeğer halkımız, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Jeofizik Mühendisliği Bölümünden emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, kanal kazısı sırasında yapılacak patlamalara dikkat çekiyor. Ve şunları söylüyor: “ÇED raporunda her biri 19.96 tonluk atımla patlatma yapılacağını, 4 yıl boyunca her gün 57 bin ton hafriyat çıkarılacağını belirtiyor. 10 bin tona yakın dinamit patlatılacak bir atımda. Bu büyüklükte bir dinamit atımı sismik enerji olarak 3.8 büyüklüğünde depreme eş değer enerji çıkacak.”

Prof. Dr. Naci Görür ise şunları dile getiriyor: “Marmara’nın altındaki fay kılırsa en az 7.2 deprem üreteceğini düşünülüyor. Fay kırıldığında kanal 9 şiddetinde etkilenecektir. Kanal özellikle, Küçükçekmece-Marmara arasındaki en zayıf halkaya yapılıyor.”

Kanalın açılması ile birlikte İstanbul’u bekleyen deprem felaketinin sonuçları ağırlaşacaktır. Bu konuda deprem uzmanı ve jeoloji mühendisi Prof.Dr. Naci Görür ve Prof.Dr. Övgün Ahmet Ercan; depreme dayanıklı yapılsa bile kanal çevresindeki binalar toprak kayması, heyelan felaketlerinde zarar görecek, insan canına mal olacak facialara davetiye çıkaracağını söylemektedirler. Ekoloji uzmanlarından Prof.Dr. Doğan Kantarcı ise; İstanbul’un önemli su havzaları olan Küçükçekmece Gölü, Sazlıdere Barajı ve Durusu’yu kaybetme riski ile karşılaşacağını, tatlı su kaynaklarının tuzlu suyun karışması ile birlikte içilmez hale geleceğini içme suyumuzun kalmayacağını dile getirmektedir.

Zaten milyonlarca insanın zorla yaşadığı bölgede kaynaklar tüketilecektir. Binlerce vatandaş evlerinden, tarlalarından, meralarından mahrum kalacak. Hayvanların yuvası olan ormanlar yok edilecek, göçmen kuşların yararlandığı sulak alanlar kullanışsız hale gelecek.

Betonlaşma beraberinde nüfusun, araç sayısının ve hava kirliliğinin artışını getirecek, İstanbul’da maskesiz dolaşmak imkânsız hale gelecek.

Bunun yanında yapısı gereği yüksek hidrosülfür gazı yüklü olan Karadeniz’in akıntısı, Tuna Nehri’nin getirdiği atıklarla birlikte, olduğu gibi Marmara Denizi’ne geçecek. Haliç’in kötü koktuğu yılları aratmayan bir havaya sahip olacak İstanbul…

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay şunları söylüyor: “ÇED Raporunda 201 bin ağaç kesilecek deniyor ama en az 400 bin ağaç kesilecek. Üstelik orman demek sadece ağaç demek değildir. Kanal, su alanlarını da yok ediyor. Bu bölgede yaşayan bazı kuşları rahatsız etmemeniz gerekir. Ama siz buraya 24 saat hafriyat dökeceksiniz. Terkos Gölü’nün su samurları için önemli ve korunması gereken kısmına set getirip yapıyoruz.

ÇED Raporunda ‘Kuşlar zarar görecek ve iniş alanları olmadığı için havalimanı bölgesine zorunlu iniş yapabileceklerdir’ diyor. Bütün bunlar taşıma havyan ile yaban hayatı anlamına geliyor.

Bir önemli başlık da hava kirliliği. 175 metre kazılacak yerler var ama örnekler yüzeyden alınıyor. Toprak altında zararlı gaz var mı ölçülmemiş. Asbeste bile bakılması lazım.”

Ayrıca kanalın açılması ile yaklaşık 5 milyar metre küp civarında toprak çıkarılacak ve bunların hafriyat tozu, kamyonların çıkardığı karbon evimize, yemeğimize karışacak. Çıkan toprağın nasıl değerlendirileceği de meçhul… Hangi sahilimizi doldurarak yeni projelere girişilir ve doğa yeniden katledilir, bu şimdilik sır.

Saygıdeğer halkımız, uzmanların da dile getirdiği gibi Kanal İstanbul Projesisi için harcanacak para ile İstanbul’da depreme daha dayanıklı binalar inşa edilip, altyapısı ve çevre düzenlenmesi ile İstanbul daha yaşanılabilir bir şehir haline getirebilir. Hatta uzmanlara göre deprem merkezlerindeki 35 ilde tüm yapılar yeniden yapılabilir. Elazığ depreminde olduğu gibi uzmanların uyarılarına rağmen gerekli önlemler alınmadığı için, maalesef can kayıpları yaşanmıştır. Bir deprem bölgesi olan İstanbul için de Kanal İstanbul Projesi bir intihardır.

Tüm bu sebeplerin ışığında, halkımızı AB-D Hançeri projesine karşı örgütlü ve kararlı bir mücadeleye çağırıyoruz. Bu bilim ve akıl dışı projeyi durduracak güç halkın kendi örgütlü gücüdür. 02.02.2020

Kanal İstanbul Projesi İstanbul Halkına ihanettir!

AB-D Hançerine Geçit Yok!

Marmara Geçilmez!

Emperyalistler, işbirlikçiler! Geldikleri gibi gidecekler!

                                                                                                                                                                                           HKP İstanbul İl Örgütü