Sorosçu Hacı Kemal’in çatırdayan koltuğunu sağlama almak, özellikle de kendisi için çok tehlikeli bir rakip olarak gördüğü Ümit Kocasakal’ı bertaraf edebilmek için başlattığı “Adalet Yürüyüşü”, çok çarpıcı bir gerçeği, en kör gözlerin bile görebileceği açıklıkta ortaya seriverdi.
Neydi bu?
Kaçak Saraylı Tayyip’in AKP’giller’inin kurduğu Hırsızlar İmparatorluğunun vurgun, ihanet ve zulüm düzenine karşı halk kitleleri o denli tepkili ve öfkeliydi ki, bunun büyüklüğü ancak 9 şiddetinde deprem üretecek fay hattının yüklendiği stresle kıyaslanabilirdi.
Kitleler, büyük bir öfke ve nefretle doluydu, bu Hırsızlar İmparatorluğunun yolsuzluklarına, hırsızlıklarına, Laik Cumhuriyet’i Pansilvanyalı kankasıyla birlikte yıkarak bir enkaz yığınına çevirişlerine karşı. Patlayıp stresini boşaltabilmek için, Gerçek Devrimci bir önderliğin çakacağı işareti bekliyordu.
Ne zamandır?
Yıllardan beri…
Yiğit, mazlum, ezilen ve sömürülen, Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın Mustafa Kemal’ci geleneklerine sahip bu halk; ilk kez 2013 Mayıs’ı sonlarında patlak veren “Gezi İsyanı’mız”da ortaya koydu bu tepkisini.
Fakat, bu İsyan doğru bir önderlikten yoksun kaldı. Kitlelerin kendiliğinden bir tepkisiydi bu.
Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si bu isyanımızı sırtından vurdu. Uzak durdu isyandan. 1 Haziran 2013 sabahı, kitleler 10 binlerce çevik kuvvet polisi ve zırhlı araç gereciyle kuşatılarak koruma altında tutulan Taksim’i fethetmeye hazırlanırken, Sorosçu Kemal, aynı gün aynı saatlerde Kadıköy’de miting düzenleyeceğini ilan etti.
Amaç, CHP kitlesini bu isyandan uzak tutmaktı. Fakat, CHP Gençlik Kolları bu ihanete başkaldırdı.
Sorosçu Yönetime verdikleri bir ültimatomla Kadıköy’deki mitinge katılmayacaklarını, Gezi Direnişçileriyle birlikte Taksim’i fethe gideceklerini bildirdi. Çaresiz kalan Sorosçu ve tayfası, Kadıköy Mitingini iptal ettiğini açıkladı. Kendilerinin de Taksim’e gideceğini belirtti.
Taksim’in fethedildiği saatlerde Sorosçu, büyükbaşlarıyla birlikte gelerek yarım saat kadar kalıp sonra da gitti Taksim’den…
Gezi İsyanı’mıza hainane bir darbe de, Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi PKK’den ve HDP’den geldi. Resmen arkadan vurdular isyancıları.
Sevrci Sahte Solların ve Amerikancı entellerin Selocan’ı, açıkça “Bu direniş, AKP’ye karşı bir isyana dönüştü. Biz buna izin veremezdik.”, diyerek ihanetlerini sergilemekten geri durmadılar.
Ahmet Türk de benzer bir açıklama yaparak Gezi Direnişçilerine karşı AKP’nin yanında yer alacaklarını beyan etti, utanıp sıkılmadan…
Bunu, İmralı’daki Öcalan da, HDP’li görüşmecilerine “AKP Gezi Direnişi’nde yıkılıyordu, biz kurtardık. 17-25 Aralık’ta yıkılıyordu, biz kurtardık. AKP’ye iktidarı altın tepsi içinde sunduk.”, diyerek halk düşmanlıklarını övünerek dile getirdi.
Bülent Arınç teşekkürlerini iletti HDP’ye, kendilerine karşı gösterilen bu yandaşlıktan dolayı.
AKP’giller’in Hırsızlar İmparatorluğu, 17-25 Aralık Geriz Patlaması sürecinde de sarsıldı, çatırdadı ve yıkılma emareleri gösterdi. Miktarı yüz milyarlarca doları bulan kamu malı AKP’giller tarafından aşırılmış, zimmetlerine geçirilmişti.
Ortaya çıkan elbise askıları, ayakkabı kutuları ve 24 saat boyunca boşaltılmaya çalışılmasına rağmen bir türlü “sıfırlanamayan”, Tayyip’in Kısıklı’daki villasında istiflenmiş milyar dolarlar ve kesinliği yüzde yüz oranındaki telefon kayıtları, bu hırsızlığı olanca açıklığıyla ortaya koyuyordu. İktidarın elle tutulur, meşruiyete sahip denebilecek bir milimetrekarelik bile yüzeyi kalmamıştı.
Bu durumda artık AKP’giller’i kesinkes, boyluboyunca suça batmış bir çıkar amaçlı suç ve ihanet örgütü olarak görmek, nitelemek gerekirdi. Onlar tümüyle Anayasa ve kanunlar dışına düşmüş, her türlü devlet adamlığı sıfatını kaybetmiş bir suçlular topluluğuydu…
Fakat Sorosçu Kemal, kısa süre Tayyip için “Başçalan” nitelemesini kullansa da, bundan vazgeçip yeniden “Sayın Erdoğan”, “Sayın Başbakan”, “Sayın Bakan” söylemine geri döndü. Tabiî Sorosçu Kemal’in avanesi de…
Kaçak Saraylı ve AKP’giller, bu vartayı da atlattılar. Sorosçu’nun Yeni CHP’si ve Amerikancı Kürt Hareketi’nin HDP’si sayesinde…
Kontrgerilla Partisi MHP ise zaten AKP’giller’in gölgedeki destekçisiydi, 2002’den bu yana…
En son 16 Nisan 2017 Firavun Sarayına Firavun Yerleştirme Anayasası Referandumunda, Tayyip net bir biçimde yenilmiş, kaybetmişti.
Namuslu sosyal bilimcilerin hesaplamasına göre, “Hayır” oylarının oranı yüzde 53’tü. Hem de, referandum süreci boyunca başta Tayyip gelmek üzere AKP’giller’in yaptığı binbir kanunsuzluğa, tehdide ve şiddete rağmen…
Ama ne yaptı Tayyip?
Bir parti şubesine çevirdiği YSK’ye bir emir vererek, zarfı Sandık Kurulu Mührüyle mühürlenmemiş oy pusulalarının da, yani sahte oy pusulalarının da geçerli sayılmasını sağlattı. Hem de kanunun, aksi yöndeki açık ve kesin hükmüne rağmen… Yani mühürsüz zarf içindeki oy pusulalarının geçersiz sayılmasına ilişkin Seçim Kanunu Hükmünü düpedüz ayaklar altına aldı, tersyüz etti.
Hukuk diliyle, bu yapılan “Tam Kanunsuzluk”tu. Hiç lamı cimi yoktu, kanunsuzluğun…
Yani savunulacak zerre miktarda olsun bir noktası yoktu.
O zaman yapılması gereken, YSK’nin ilan ettiği sahte sonucun yok sayılması ve referandumun yenilenmesiydi.
Bizler, günler boyu sokaklarda eylemler koyarak bunun mücadelesini verdik. Fakat Yeni CHP’nin Sorosdaroğlu Kemal’i, 16 Nisan akşamı çıktığı televizyon programında bu sahtekârlığı meşru sayıp-kabullenip geçip gitti…
Kısa süre sonraki Anayasa Mahkemesi Kuruluş Yıldönümünde ise, başta müseccel Ortaçağcı, Kanlı Pazar’ın elikanlı katillerinden, Tayyip’in “Abi” diye hitap ettiği İsmail Kahraman ve diğer Tayyipgiller temsilcileriyle verdiği şu poz, kitlelerde derin bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk yarattı. Aynı zamanda da Sorosçu Kemal’e karşı öfke ve kızgınlık…
Sorosçu, 16 Nisan akşamı ve sonrasında Tayyipgiller’in yaptığı “Tam Kanunsuzluğa” karşı öfke dolu CHP tabanını “aman sokağa çıkmayın, silahlı adamlar var.”, diyerek pasifize etti. Böylece de, kitlelerin kanunsuzluğa boyun eğmelerini sağlamış oldu…
Sonraki demeçlerinde açıkça, artık referandumun geride kaldığını, 2019’da yapılacağı açıklanan Cumhurbaşkanı Seçimlerine hazırlanılması gerektiğini söyledi. Yani kanunsuzluk geçti gitti, bunu boşverelim, dedi.
Tabiî Tayyip ve AKP’giller durup dinlenmeden kazandıkları bu haksız ganimetin sefasını sürmeye giriştiler. Baktılar ki her türlü kanunsuzluğu yapsalar da Türkiye’de onlara kimse ses çıkaramıyor. Dolayısyla da ölünceye kadar hepsinin iktidarda kalmalarına bir engel bulunmuyor…
Bu anlayış ve moralle Laik Cumhuriyet’in son kalıntılarına karşı olanca güçleriyle saldırmaya başladılar. Laik ve Bilimsel Eğitim diye bir şey bırakmadılar. Tüm okullar İmam Hatipleşmenin de ötesinde Peşaver Medreselerine, tarikat yuvalarına, ENSAR yurtlarına dönüşmüştü artık.
Mustafa Kemal ve Laik Cumhuriyet’inse ders kitaplarından izi tozu siliniyordu, günbegün.
Mustafa Kemal heykel ve büstlerine karşı sistematik bir saldırı başlatıldı. Okullar, ENSAR’ın, Birlik Vakfı’nın ve tüm Ortaçağcı tarikatların cirit attığı yerlerdi artık…
Tayyip ve avanesi, IŞİD’le, El Kaide’yle, El Nusra’yla aynı ideolojiye sahip, yani Muaviye-Yezid Diniyle dinlenmiş “Dindar ve Kindar” neslini yetiştirmeye başlamıştı gayrı…
Yeni CHP’nin Sorosçu Kemal’i, bu din devletine gidişe seyirci olmanın dışında, bir iki mızıldanmanın haricinde hiçbir tepki gösteremiyordu.
İşte Sorosçu’nun artık istikrarlı bir hale gelmiş olan teslimiyet politikası, CHP tabanında günbegün büyüyen bir hoşnutsuzluğa yol açmaya başlamıştı.
Bunu gören Fikri Sağlar gibi Sevrci İbişler, Baykal gibi ölüsü kokmuş Amerikancılar, Sorosçu Kemal’i devirerek CHP tepesine gelme hayalleri kurmaya başladılar. Bu hayallerinin de sözünü eder oldular.
Ayrıca da, Ümit Kocasakal gibi donanımlı bir hukuk adamı ve antiemperyalist anlayışa sahip namuslu bir insan, CHP’de Genel Başkanlığa aday olabileceğinin sinyallerini vermeye başladı.
İşte Sorosçu ve avanesini de, en çok Ümit Kocasakal’ın oluşturduğu bu potansiyel tehlike korkuttu…
Bu arada da, Tayyipgiller’in hukuk bürosuna dönüşmüş yargı, CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nu suç oluşturacak hiçbir eylemi olmamasına rağmen, 25 yıl gibi ağır bir hapis cezasına çarptırmıştı.
AKP’giller’in bu saldırısı karşısında da tepkisiz kalırsa, yahut bundan öncekiler gibi birkaç kem küm etmenin dışında bir şey yapamamış olursa, koltuğunu büyük olasılıkla kaybedeceğini gördü Sorosçu Kemal.
Durumu lehine çevirmek ve koltuğuna göz dikenleri etkisizleştirmek için “Adalet Yürüyüşü”ne girişti. Bu belki kendi kararıydı, belki de onu bir kaset komplosuyla CHP tepesine taşıyanların yaptığı bir uyarı ve öneri sonucuydu. Orasını bilemeyiz…
Bunalmış, öfke ve hınç dolu kitleler bu eylemi bir umut ışığı olarak değerlendirdiler ve yoğun biçimde binler, on binler, yüz binler olarak katıldılar yürüyüşe.
Öyle ki, yürüyüşün sonlandırıldığı “Maltepe Mitingi”nde CHP sözcülerinin açıklamasına göre 1 milyon 6 yüz bin laik, yurtsever insan yer almıştı. Bazı gözlemciler bu sayının 2 milyon civarında olduğunu da ileri sürmektedirler.
Bu görkemli miting ve kitlelerin bu coşkulu katılımı neyi göstermektedir, arkadaşlar?
Aynen şunu:
Doğru, devrimci bir önderliğe kavuştuğu anda, namuslu, antiemperyalist, laik ve Mustafa Kemal’ci insanlarımızın bir yanardağ bacasından püskürürce meydanları, sokakları dolduracağını ve Tayyipgiller’in Hırsızlar İmparatorluğunu kısa sürede yerle bir edebileceğini…
Biz zaten yıllardan beri bunu söylemekteyiz. Bütün mesele, ezilen, sömürülen, aşağılanan ve zorla Ortaçağcılığa mahkûm edilmeye çalışılan on milyonlarca insanımızla doğru devrimci önderliğin buluşabilmesindedir. Böyle bir buluşma gerçekleştiği anda, devrimci demokratik mücadelemiz kısa sürede zafer kazanabilir. Ve halkın Devrimci Demokratik İktidarı kurulabilir.
İşte Sorosçu Kemal ve avanesinin “Adalet Yürüyüşü” ve “Maltepe Mitingi” bizim bu tespitimizi bir kez daha kesince doğrulamıştır.
Demek ki arkadaşlar; bu yürüyüşün birbirinin yüz seksen derece karşıtı iki yönü vardır:
Birincisi, yürüyüşü başlatma kararını alıp başlatan Sorosçu Kemal’in ve tayfasının yürüyüşüdür. Onlar, bu yürüyüşle sadece sarsılan, sallanan, çatırdayan koltuklarını, iktidarlarını korumuşlardır, pekiştirmişlerdir, sağlamlaştırmışlardır. Yani onlar için yürüyüş, amacına ulaşmıştır…
Ve ne yazık ki, CHP içindeki biricik lider kapasitesine sahip, antiemperyalist ve namuslu kişi olan Ümit Kocasakal, bu yürüyüşte yanlış tutum belirlemiş ve Sorosçu tarafından harcanmasına sebep olmuştur.
Oysa yapması gereken, onun da o yürüyüşe katılmasıydı. Katılıp, yürüyüşü antiemperyalist bir satha çekmeye çalışmasıydı.
İşte o zaman, Sorosçu amacına ulaşamaz, yenilir; Ümit Kocasakal’sa çok önemli bir mevzi kazanmış olurdu. Kocasakal yanlış yaptı ve yazık etti kendisine. Toparlanıp yeniden eski gücüne kavuşması bir hayli zaman alacak gibi görünüyor.
Burada belirtmiş olalım ki, Ümit Kocasakal Gerçek CHP’nin yani Mustafa Kemal’lerin, İnönü’lerin CHP’sinin geleneklerine sahip, lider kapasitesindeki tek kişidir CHP’de.
Tabiî Hüsnü Bozkurt gibi, Erdal Aksünger gibi birkaç kişi daha vardır, Gerçek CHP geleneğine sahip. Ama onlar, lider kişiliğinde değildirler. En azından, şu an bizim gördüğümüz kadarıyla…
Yürüyüşün ikinci yönü ise, namuslu, antiemperyalist, Mustafa Kemal’ci kitlelerin yürüyüşü olmasıdır. Ki bu elbette çok olumlu bir eylemdi. Ve bu eylem, ilerici halk kitlelerinin Gezi İsyanı’mız sürecinde ortaya koymuş olduğu gücünü bir kez daha dosta da, düşmana da göstermiştir.
Biz, tabiî ki halk kitlelerinin ilerici yöndeki her eylemini olduğu gibi AKP’giller’in Ortaçağcı zulüm, soygun ve ihanet düzenine bir tepki olarak ortaya koyduğu bu eylemini de destekleriz, benimseriz.
Gezi boyunca Sorosçu ve avanesinin yayımladıkları bildirilerde ve Maltepe Mitingi’nde okunan metinde, AKP’giller’e karşı hiçbir mücadele yol ve metodu ortaya konmamıştı. Sadece demokrat hiç kimsenin karşı çıkamayacağı, aksini iddia edemeyeceği, harcıâlem, herkesçe bilinen bir görüşler demetiydi, buralarda ortaya konan. Yani bir anlamda sadece bir söylemdi. Yoksa, bir mücadele metodu, mücadele yolu belirlenip, programlaştırılıp öne sürülmemişti. Laf olsun torba dolsun babından bir kuru gürültüydü söylenenler.
Zaten Sorosçu ve avanesi yıllardan beri aynı şeyi yapmaktaydı. Ne AKP’giller’e karşı etkin bir tanımlama, tutum ve mücadele anlayışı söz konusuydu ortaya konan, ne de kendine güvenen ve iktidarı hedefleyen bir partinin söylemiydi, davranışıydı…
Hep söyleyegeldiğimiz gibi, bir kandırmacaydı, Sorosçu’nun ve adamlarının yaptığı yine. Halkımızın deyişiyle “koltuğu sağlamlaştırma” ve halk kitlelerinin haklı ve meşru tepkisini nötralize etme… Yani halkın gazını alma…
Sorosçu, bilindiği gibi, bir de Gelibolu’da “Adalet Kurultayı” yaptı, değil mi?
Orada da söylenip edilenler, yukarıdakilerden zerrece farklı değildi. Yani sadece kuru gürültü…
Hep söyleyegeldiğimiz gibi, nasıl AKP’giller’i, MHP’yi ve HDP’yi “Büyük Kuklacı” oynatıyorsa; Sorosçu Kemal ve avanesinin Yeni CHP’sini de o oynatmaktadır. Yani insan soyunun başdüşmanı ABD Emperyalist Haydut Devleti oynatmaktadır. Onun, CIA başta gelmek üzere, ajan örgütleri oynatmaktadır.
Yani arkadaşlar; Sorosçu ve avanesinin yaptığı, içtenlikli bir muhalefet değildir. Bir hile, bir düzen, bir sahtekârlıktır…
Çünkü yine hep söyleyegeldiğimiz gibi, Meclisteki bu Amerikancı Dörtlü Çete’nin tamamı da “BOP” adlı ihanet oyununun gönüllü yolcularıdır. Bu ihanet oyununda Büyük Kuklacı tarafından kendilerine verilen rolü oynamaktadır her biri.
Sorosdaroğlu Kemal’in bu yürüyüş, miting ve kurultayı, bize patlamaya hazır ve AKP’giller’in Hırsızlar İmparatorluğunu kısa sürede yerle bir edecek güce sahip on milyonlarca insanın tepkisini nötralize ederek, onları pasifikasyona, umutsuluğa ve çaresizliğe, karamsarlığa iterek nasıl büyük bir ihanet içinde olduğunu da net bir biçimde göstermiştir.
Sorosçu ve avanesinin görevi, bu ilerici, laik, Mustafa Kemal’ci güçleri alanlara, meydanlara sürüp gayrimeşru iktidarı alaşağı etmek değil, tam tersine o Hırsızlar İmparatorluğunun süresini uzatmak için kitleleri atıl durumda tutmaktır.
Bu da, halka karşı yapılan ihanetlerin en büyüklerindendir…
Namuslu ve ilerici, Mustafa Kemal’ci insanlarımız bu gerçeği de görüp anlayacaklardır eninde sonunda…
Biraz zaman alacak belki ama sonunda mutlaka onlar da gerçeğin farkına varacak ve uyanacaklardır…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
6 Ekim 2017
Nurullah Ankut;
HKP Genel Başkanı