2014 Türkiyesi’nde 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü
Değerli eğitim emekçileri,
Bugün 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü. 2014 Türkiyesi’nde Dünya Öğretmenler Günü. Böylesi günler biz devrimci öğretmenler için artık birer kutlama günü değil, verdiğimiz örgütlü mücadelenin haklılığını ve yakıcılığını bir kez, bir kez daha yürekten hissettiğimiz, mücadele azmimizi bileyen günler olmuş durumda.
2014 yılında, ABD Emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi doğrultusunda Ortaçağ karanlığına hızla yol alan ülkemizde eğitimin ve öğretmenlerimizin durumu nedir? Vatan satıcı Tayyipgiller bu konuda neler yaptılar?
Saymakla bitmez ama önemli bazılarını yeniden gözden geçirelim:
4+4+4 ucube modeliyle ilkokul birinci sınıfta 60-66-72 aylık çocuklar, yani oyun çağındaki, okulöncesi eğitim alması gereken çocuklarla, ilköğretim çağındaki çocuklar birlikte eğitim almak zorunda bırakıldılar. Sınıfların kalabalıklığı, okulların fiziki koşullarının yetersizliği bir yana böyle bir sınıf bileşimiyle baş edebilecek öğretmen yoktu eğitim sistemimizde. Model, sınıf öğretmeninden hem okulöncesi öğretmeni, hem de ilkokul öğretmeni yeterliklerini bekliyordu. Bu mümkün olmadığına göre, 4+4+4 öğretmeni öğretmenlikten, öğrenciyi de öğrencilikten çıkardı.
Öğretmen ne yapacaktı?
Anaokulunda olması gereken çocukla oyun oynayıp, boyama yapıp, onu tuvalete mi götürecek; yoksa 7 yaşındaki öğrencileri ile okuma-yazma çalışmaları mı?
Asıl amaç başkaydı tabiî ki. Küçücük kızlarımızı okuldan uzaklaştırmak, çocuk gelinler yapmak; küçücük bedenleri Parababalarına ucuz işgücü olarak pazarlamak, İmam Hatipleri çoğaltmaktı. Uygulamanın sonuçları ortada, gördük hep birlikte.
“Ben öğretmen adaylarını Eminönü’nde bekleyen güvercinlere benzetiyorum. Bekliyorlar ki önlerine birisi yem atsın”, diyen bir Milli Eğitim bakanı gördük bu ülkede.
Öğretmenleri diğer memurlarla kasıtlıca karşılaştıran; diğer memurların haftada 40 saat, öğretmenlerin ise 15 saat çalıştığını avaz avaz bağırarak çalışanı çalışana düşman etmeyi amaçlayan; bir öğretmenin 40 dakikalık dersinin öncesindeki ve sonrasındaki saatlerce verilen emeği görmezlikten gelen, üstüne üstlük aldıkları maaşın da fazla olduğunu söyleyen bir Başbakanı gördük bu ülkede.
Milli Eğitime bütçeden ayrılan payı Cumhuriyet döneminin en düşük seviyesine indiren, tüm yatırımları durdurarak, sınıfları eğitim yapılamayacak kadar kalabalıklaştıran, çocuklarımızı okulsuz ve öğretmensiz bırakan, durum böyle iken onca emek vererek okuyup, diploma sahibi olmuş yüz binlerce öğretmenimizi atamayan, bu durumdaki onlarca genç öğretmenimizi intihara sürükleyen insan düşmanı bir iktidar gördük.
Kadının özgürlüğü değil, esaretinin simgesi olan türbanı ilkokullara kadar sokan, TEOG uygulamasıyla halk çocuklarını, gençlerimizi İmam Hatiplere mahkûm ederek Bilimsel ve Laik eğitimin zerresini dahi bırakmak istemeyen, eğitimde özelleştirmenin önünü fütursuzca açan hainane politikaları gördük.
7 bine yakın okul müdürünün görevine son vererek, yerine yandaş (Eğitim-Bir Sen’li) müdürleri getiren, okul yönetimlerini ele geçirip, okulları da şirketleri gibi yönetmenin yolunu açan; aday öğretmenlere sözlü mülakatın uygulanacağı, başarılı olunamazsa mesleklerinin ellerinden alınacağı, yandaş öğretmen seçmenin taşlarının döşendiği; öğretmenlere de rotasyon uygulamasının bir nevi cezalandırma sistemi olarak kullanılacağı Torba Yasa’yı gördük.
Köy Enstitülerinin günümüzdeki son izi olan Öğretmen Liselerinin kapatıldığını; bakkal dükkanı açar gibi Eğitim Fakültelerinin açıldığını, bu fakültelerde devşirme personelle “öğretmen eğitimi” yapıldığını; öğretmenlik formasyonunu “Yaşam Boyu Eğitim” adı altında, herkesin yapabileceği bir iş statüsüne indirgenmeye çalışıldığını; formasyon programlarının gerekirse uzaktan eğitim yoluyla verilebileceğini, velhasıl öğretmenlik mesleğinin iğdiş edildiğini gördük.
Performansa dayalı ücretlendirme, kariyer basamakları vb. esnek-güvencesiz çalıştırma politikalarıyla öğretmenlik mesleğinin statüsünün yerle bir edilmeye çalışıldığını gördük.
Daha hangi birini sayalım ki?
Ama öyle yağma yok!
Bizler, hainin korkak olduğunu, haklı bir mücadeleyi veren gerçekten örgütlü bir gücün eninde sonunda kazanacağını Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızda gördük.
Biz bu topraklarda “Sömürü, İşgal Varsa; Ya İstiklal Ya Ölüm diyen de vardır” sözünü haykıran ve bu uğurda davrananları da gördük. Mustafa Kemal’i gördük. Kubilay’ı gördük. Tonguç’u, Baykurt’u, Apaydın’ı gördük.
Değerli eğitim emekçileri;
Mesleğimizin onuru ve geleceği bizim mücadelemize bağlıdır. Antiemperyalist, Antifeodal ve Antişovenist ilkelerden taviz vermeden yürüteceğimiz gerçek sınıf mücadelesine bağlıdır. 05.10.2014
Örgütlü Emekçi Yenilmez!
Yaşasın Kamu Emekçilerinin Örgütlü Mücadelesi!
Halkçı Eğitim Emekçileri