16 Mart Katliamları tarihe kara birer leke olarak düşmüştür!

16 Mart Katliamları tarihe kara birer leke olarak düşmüştür!

Unutmadık! Unutturmayacağız!

 Beyazıt ve Halepçe Katliamları mart ayının dert ayı olduğunu acı bir şekilde yüzümüze çarpar. 11 Mart günü dert ayına bir acı daha eklendi bildiğimiz gibi. Tayyipgiller’in baskıcı, ortaçağcı tutumuna, laiklik düşmanlığına, yaptığı haksızlıklara ve yolsuzluklara karşı halkımız dayanamaz duruma gelmişti. Bunun sonunda da tüm Türkiye’ye yayılan Gezi İsyanı’mız patlak vermişti. Bu isyan sırasında, AKP’nin polisinin cani saldırılarından birinde, başından yaralanmıştı Berkin. 269 gün direnen umudun çocuğu geçtiğimiz günlerde yaşamını yitirdi. Ve Berkin Elvan bu isyanda verdiğimiz 8’inci şehidimiz oldu.

 

Bugünlerde kaybettiğimiz gencecik fidanlarımızın acısını yaşıyoruz. Fakat ülkemizde bu acılar yıllardır yaşanıyor. Bundan 36 yıl önce de; İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi çıkışında, CIA güdümlü Kontrgerillanın bombalı ve silahlı saldırısı sonucu 7 devrimci genç hayatını kaybetti, 41 kişi yaralandı. O zamanlar devrimciler faşistlerin hain saldırılarına önlem olarak okuldan toplu çıkış yapıyorlardı. 16 Mart 1978 günü de her zamanki gibi okullarından toplu çıkış yapmışlardı. Ama pusu kurmuştu hainler, önce bomba attılar üzerlerine. Sonra ateş açtılar ve o 7 kızıl karanfil bu hain pusuda katledildi. Katliam gerçekleştirilmeden 9 gün önce bir istihbaratçı İstanbul Emniyetine, kendisinin de içinde olduğu faşist güruh tarafından tertiplenecek katliamı; 8-10 gün içinde İstanbul Üniversitesi’nin çıkışında devrimcilerin üstüne bomba atıp devrimcileri tarayacaklarını bildirmişti. 7 Mart 1978’de bu bilgi “1.D.2,12780” koduyla resmen kayıtlara girmiştir. Yani bu hain saldırıdan daha önceden haberi olan emniyet hiçbir önlem almayarak en büyük suçlu olmuş oldu. Abdullah Şimşek’in, Baki Ekiz’in, Cemil Sönmez’in, Hamit Akıl’ın, Hatice Özen’in, Murat Kurt’un, Turan Ören’in kanları ellerine bulaştı. Daha sonra açılacak dava ve soruşturmalarda bu bilgi saklandı.

16 Mart Beyazıt Katliamı 27 Mayıs Politik Devrimi’yle  kurtuluş yolunu öğrenmeye ve kurtuluşlarının Sosyalizmde olduğunu görmeye başlayan halk yığınlarını sindirmek, AB-D Emperyalistlerinin ülkemizi kolayca sömürebilmeleri için düşman oldukları 27 Mayıs’ın sınırlı kazanımlarını yok etmek, 12 Mart 1971 faşizminin tamamlayamadıklarını tamamlayarak faşist diktatörlüğe gerekçe oluşturabilmek için yapılmıştı.

Olay sonucu açılan dava ise 2008 yılında zaman aşımına uğradı. Davanın zaman aşımına uğratıldığı gün ise Kontrgerillanın yargılanacağı iddiası ile çoğunluğu Mustafa Kemalci, laik, yurtsever insanlara karşı uygulanan CIA operasyonu olduğunu söylediğimiz “Ergenekon Davası” başladı. “Zamanlaması manidar” olan bu davanın bir düzmece olduğunu artık davanın “savcısı” Tayyip bile kabul etmiş ve Pensilvanyalı İmam ile arasındaki kapışmanın sonucunda tahliyeler başlamıştır. Gerçek Kontrgerilla elemanları ise ellerini kollarını sallayarak dolaşmaktadırlar.

Beyazıt Katliamı’ndan 10 yıl sonra ise; 16 Mart 1988’de ve onu takip eden günde, Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketine zarar vermek, onu yok etmek isteyen Irak Hükümeti kimyasal-zehirli gazlarla yaklaşık 5 bin Kürt kardeşimizi katlettiler, binlercesi ise yaralandı. Katliamdan sonra olay yerine gidip bütün vahşeti gözleriyle gören Sabah Gazetesi’nden Ramazan Öztürk Halepçe’de yaşadıklarını şöyle anlatıyordu:

 “Biz 21 Mart günü oraya vardık. Dört gün geçmişti aradan ve aynı vahşet gözleniyordu. Halepçe, İnab, Dûceyde kasabalarıyla çevre köylerde yaşayan insanların tamamı atılan gazlar sonucu ölmüştü. Bütün sokaklar, caddeler insan ve hayvan ölüleriyle doluydu. Gördüğümüz bütün insan cesetleri kadın, genç kız, çocuk ve bebeler ile çok yaşlılardı. En katı insan bile dayanamazdı bu görüntü karşısında.”

Ancak halkların düşmanı olan emperyalistler için bu görüntünün hiçbir önemi yoktu. Zaten bu katliamda kullanılan kimyasal silahlar ABD tarafından temin edilmişti.  Kendilerini “barış elçisi” olarak niteleyen ve insan haklarını ağızlarından düşürmeyenler bu katliam karşısında kıllarını bile kıpırdatmadılar. Çünkü onlar vicdanı olmayan insan suretli yaratıklardır.

İşte ABD-AB emperyalistleri ve yerli uşakları böylesine acımasızdırlar. O gün bu katliamları yapanlar bugünlerde de katletmeye devam etmektedirler. Kan gölüne çevirdikleri Ortadoğu’da; Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de her gün yüzlerce insanı emperyalist çıkarları uğruna öldürmekte, öldürtmektedirler. Ülkemizde de yerli uşaklar, zalimliklerine başkaldıran halkımıza acımasızca saldırmakta gencecik fidanlarımızı katletmektedirler.

  Ancak biz Kurtuluş Partisi Gençliği olarak diyoruz ki; katliamları gerçekleştiren ABD-AB Emperyalistlerini ve onların kuklaları yerli satılmışlar cephesini defedeceğiz, bu katliamların hesabını onlardan mutlaka ama mutlaka soracağız. Katledilen kardeşlerimizin kanını yerde bırakmayacağız. Demokratik Halk İktidarını kurup Sosyalizmi zafere ulaştıracağız. Bundan adımız kadar eminiz. 16.03.2014

Kahrolsun ABD-AB Emperyalizmi!

Kahrolsun MİT-CIA-Kontrgerilla!

Yaşasın Halkların Kardeşliği!

Kurtuluş Partisi Gençliği