14 Mart Tıp Bayramı,
Ülkemizde Tıp “Bayramı” yıllardır kutlanıyor. Son yıllarda 14 Mart Tıp Bayramları, sağlık alanında yaşanan olumsuzlukları halka anlatmak için bir fırsat olmuş oluyor. Bu nedenle bu gün ve hafta boyunca sağlık alanında örgütlü Tabip Odaları ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) çeşitli eylemler düzenliyor.
Son on yıldır ülkemizde uygulanan “Sağlıkta Dönüşüm” politikaları sonucunda, sağlık hizmetleri neredeyse yarıya yakın olarak özelleşti. Geçen yıl çıkarılan 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Devlet hastanelerinin CEO’lar aracılığıyla işletilmesi kararı alındı. Oysa Anayasanın 128. Maddesi sağlık hizmetlerinin kamu çalışanları eliyle verileceğini yazıyor. Anayasa Mahkemesi (AYM)nin bu KHK’yi iptal etmesi bekleniyordu. Fakat AYM böyle bir iptal kararı vermedi. KHK’yi onaylamış oldu.
Geçen haftalar içinde Kamu-Özel ortaklığı ile Şehir Hastaneleri kurulması için getirilen kanun Mecliste kabul edildi. Bu yasa ile devlet, araziyi verecek, özel sektör bina yapacak; devlet, özel sektörden hizmet satın alacak. Bu modelde, örneğin 25 yıllığına kira garantisi verilen Kayseri hastanesinin 3 yılda kendini amorti edeceği ama firmaya 22 yıl boyunca kira ödeneceği belirtiliyor. Başka bir açıdan, 1.500 yataklı Kayseri entegre sağlık kampusunun yıllık kirası 137,73 Milyon TL olacak. Oysa 1,5 yıllık kirayla 1.200 yataklı hastane yapılabilir.
Kamu-Özel ortaklığı ile kurulacak hastaneler için Türk Tabipleri Birliği avukatları Danıştayda dava açmış ve bu ihaleler iptal edilmişti. Tayyip Erdoğan yargının bugün getirildiği durumuna (AKP’nin hukuk büroları durumuna getirilmiş haline) bile kızarak, Danıştaya “sen kendi işine bak, bizim işimize karışma” demişti.
İhalesi planlanan sekiz şehir hastanesinin 25 yıllık kira bedeli 30.381.468.450 TL’dir (Otuz küsur milyar lira). Burada kamu zararı 26.500.954.859 TL’dir. Yani yeni dolar milyarderlerimiz olacak-doğacak demektir bu vurgunlar sonucunda. Bilindiği gibi bu ihalelerde yerli Parababaları, uluslararası Finans-Kapital ile ortaklık yapmaktadırlar. Bu gidişin varacağı kaçınılmaz sonuç, sağlık sistemimizin tamamen uluslararası sermayenin eline geçmesidir. Çünkü “parayı veren düdüğü çalar”, kapitalist düzende. Para da uluslararası Parababalarındadır.
Hükümetin en başarılı olduğu alan olarak ilan edilen sağlığın durumu aslında böyledir. Parababalarının sağlıktan daha fazla para kazanmaları için her türlü yasal düzenleme Tayyipgiller tarafından yapılmaktadır. Bu durumun halkımıza yansıması, cebinden sağlık için daha fazla para ayırmak zorunda kalmasıdır. Her geçen yıl, yeni katkı payı genelgeleri çıkarılmaktadır. Sağlık hizmetlerinin yarısı özelleştiği için büyük ameliyatların yüzde 55’i artık özel hastanelerde yapılmaktadır. Kamu hastanelerinde pek çok ameliyat yapılmaz olmuştur. Ciddi bir ameliyat olması gereken vatandaş, evini barkını satarak ameliyat parasını ödemek zorunda kalmaktadır.
Kurtuluş Partili Hekimler ve Sağlık Emekçileri olarak “Herkese eşit, parasız sağlık” talebimizi her platformda dile getirmeye çalışıyoruz. “Sağlık alanında çok iyi şeyler oluyor” söyleminin bir aldatmaca olduğunu halkımıza anlatıyoruz. Vatandaşlarımız hâlâ ciddi bir sağlık hizmeti talebindedir. Hastalar, hastane hastane geziyor; derdine derman bulamıyor. Bir doktor hâlâ günde 100-150 arasında hastaya bakmak zorunda kalıyor. Kamu sağlık alanında çalışanların yarısı Taşeron düzeniyle çalışıyor. Performans denilen sistem de “parça başı iş” ile hekimlerden daha çok poliklinik, daha çok ameliyat yapmaları isteniyor. Sağlık hizmetinin nitelikli olarak verilmesi yerine nicelik ön plana getiriliyor. İşini doğru dürüst yapmak isteyen sağlık çalışanı güç durumda kalıyor, mutsuz oluyor.
Tayyipgiller iktidarının, tüm halkımızı daha sağlıksız koşullara mahkûm ettiği bugünlerden kurtulmamız gereklidir. “Sağlıkta iyi şeyler oluyor” yalanını deşifre etmek önemli görevlerimizden biri olmalıdır. Biz sağlık emekçileri ve halkımız el ele vererek, örgütlenerek sağlığımıza sahip çıkmak zorundayız. 14.03.2013
Kurtuluş Partili Hekimler ve Sağlık Emekçileri