Hani Eniştenden duymuştun, Hafız?

Hani Eniştenden duymuştun, Hafız?
Yalanı tığın üstünde durdurursunuz be!
Bak, Madımak’ın eli kanlı kasaplarından Temel Karamollaoğlu ne diyor…

“Biz 15 Temmuz’dan en az 6 ay evvel Erdoğan ve Bakanlarına, hem de defaten bildirdik, FETÖ’nün devleti tümüyle ele geçirmek için bir askeri harekât hazırlığı içinde olduğunu. Hatta FETÖ’nün bu işle görevli generallerinin isim isim sayısını da bildirdik. Fakat, Erdoğan ve adamları umursamadı uyarılarımızı.”

Bu ne iş ya?

Bu nasıl bir ihanettir böyle?

Bir de kalkıyorsun, “15 Temmuz Destanı” diyorsun…

Ne destanı be!

Pensilvanyalı İblis’le beraber ihanetin kallavisini etmişsiniz o gece…

Olan, her iki taraftan kandırılmış 400 insana oldu, Türk Ordusu’na oldu, Millete oldu, Vatana oldu…

Ne ordu bıraktınız, ne yargı, ne hak hukuk, adalet, kanun, ne Laik Cumhuriyet… Hepsini tarumar ettiniz. Bir de kalkmış milletin huzurunda kahraman edasıyla konuşuyorsunuz. Yazık be, yazık…

 Sözü uzatmadan, arkadaşlar, isterseniz doğrudan esasa geçelim.

Konuyu, Yeniçağ Yazarı, Abdullah Gül’ün eski Danışmanı Ahmet Takan gündeme taşıdı. Köşesindeki yazıyı aynen aktaralım aşağıya:

***

Darbe hazırlığını ‘Enişte’ye değil Savunma Bakanı’na haber vermişler!

Geçtiğimiz Cuma günü, Tv5’te değerli gazeteci arkadaşım Mustafa Yılmaz’ın hazırladığı  Aykırı Gündem programında  Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu’nu Sözcü gazetesi yazarı Zeynep Gürcanlı ile birlikte soru yağmuruna tuttuk. Karamollaoğlu, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım programda tarihi çok önemli açıklamalar yaptı. Video kaydını bulup mutlaka izlemenizi  öneririm.

Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu, bin düşünüp bir konuşan siyasetçi tipidir. Gazetecilerin, o istemedikçe ağzından laf alması kolay bir iş değildir. 15 Temmuz hain darbe girişimini konuşurken, Temel Karamollaoğlu, bu kalkışmadan iktidarın habersiz olduğuna ilişkin açıklamalarını tekzip eden çok tarihi bilgiler verdi. “15 Temmuz’dan 6 ay, belki daha da fazla süre önce, tarihini tam olarak hatırlayamıyorum” diyerek söze başladı ve R. Erdoğan ile AKP iktidarını hain darbe girişimi hazırlıkları konusunda haberdar ettiklerini açıkladı. Kendilerine gelen o zaman muvazzaf bazı askerlerin anlattıklarını çok ciddiye aldıklarını ve arkadaşları vasıtasıyla kabine üyelerini ve R. Erdoğan’ını bilgilendirdiklerini anlattı. Çok üstüne gittik ama detay vermedi.

Hak vereceksiniz ki; bu bomba açıklamanın peşini bırakmadım. Konunun odağındaki ismi buldum: Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı eski Konya Milletvekili Lütfi Yalman’ı… O dönemde görüşmeleri yürüten ismi… Lütfi Yalman, Konya’da olduğu için  bir telefon görüşmesi gerçekleştirebildim. Açıklamalarını okuyunca çok hayrete düşer misiniz? Kararı size bırakıyorum!.. Lütfi Yalman’ın YENİÇAĞ’a açıklamalarını noktasına, virgülüne dokunmadan yayınlıyorum:

– (Programda konuşulanları özetledikten sonra-aht-) Sayın Karamollaoğlu, hain darbe girişimi ile ilgili olarak Aykırı Gündem’de bu bilgileri verdi Bu olayı bir de bize anlatır mısınız?

– “6 ay öncesinden değil 2013 Aralık’ta Tayyip Bey 17 Aralık’ta Konya’ya geleceğinde ben -o zaman il başkanıydı- şimdi Genel Başkan yardımcısı (AKP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Sorgun-aht-) olan arkadaşımız Milletvekili ben ona dedim ki, ‘acil bir görüşmemiz lazım 15-20 dakika’ diye. Fakat o gün meşhur 17 Aralık operasyonları olunca görüşme imkânı olmadı. Biz 2014’ün başında bir rahatsızlığın olduğunu ciddi manada bir takım sıkıntıların olduğunu rapor eden bir şey gönderdik. Nasıl çalışıldığı internet siteleri ile ilgili veya kendilerine bağlı her subaya 500 dolar her ay verdiklerini falan rapor eden bir şey gönderdik kendilerine.”

-Kendilerine dediğiniz Başbakan iken Tayyip Erdoğan’a mı?

“Tabi. Başbakan iken gönderdik raporu. Konu ile ilgili detaylı bir rapor gönderdik kendisine. Bu raporu danışmanları kanalıyla gönderdik. Tahmin ediyorum şimdiki sözcü İbrahim Kalın Bey’in de eline ulaştı. Ondan sonrasını bilmiyoruz tabi. Bilahare Tayyip Bey Cumhurbaşkanı olduktan sonra 2014’ün sonlarına doğru Sayın Bakan ile tekrar görüştük subay arkadaşımızla beraber. “

-Sayın Bakan… Faruk Çelik Bey mi?..

“Faruk Çelik Bey tamam. İsmini yazmayın da rahatsız oluyor çünkü bundan. Dolayısıyla kendisine bir isim listesi de verdik o zaman.”

-Neydi isim listesi Lütfi Bey?

“Generallerin isim listesini verdik. Böyle bir çalışma yapılıyor diye. Böyle bir hazırlığın içerisindeler, dikkat edilmesi gerekir. Yarın devletin milletin zarar göreceği bir gelişmeden dolayı kendisini bilgilendiriyoruz ulaştırın bunu dedik Sayın Cumhurbaşkanına. Zannedersem 1 ay kadar sonra falan aradı Faruk Bey, “Abi hem rapor, hem isimler Sayın Cumhurbaşkanına ulaştı” gibi bir ifade kullandı. Fakat şey hızlandı… 2015’in ortalarında tekrar Faruk Bey’i, İsmet Bey’i Milli Savunma Bakanı, 3 tane subay arkadaş ile birlikte oturduk çok detaylıca şimdi konulara çok fazla girmiyorum telefonda ama belki 30 civarında ismi de ifade ederek çalışma bir hazırlık yapıldığını kendilerine söyledik. İsmet Yılmaz Bey çok gevşek davrandı. ‘17/25 Aralık’tan önceydi, 17-25 Aralık’tan sonra düzelmiştir bunlar’ falan diye bir ifade birkaç sefer kullanınca ben, ‘17-25 bir yolsuzluk operasyonu. Ben bu yolsuzlukların olduğunu biliyorum ve inanıyorum. Operasyonu yapan bunlar benden kat kat fazla inanıyorlar dolayısıyla yanlış düşünüyorsunuz bakın bir sıkıntı olacak, yazık olacak’ filan diye söyledik kendisine. Yanımdaki albay arkadaşlardan bir tanesi, ‘Sayın bakanım vallahi tankı üzerimize sürecekler’ cümle bu. Bu ifadeyi kullandı Milli Savunma Bakanı’na.”

-Bu ifadeyi kullandıktan sonra İsmet Beyin tepkisi ne oldu?

“Çok inandırıcı bulmadılar gibi geldi bana. Üzerinde durmadılar öyle gördüm. Bir hassasiyet olsa bu Akın Öztürk’ün ismi dahi geçti o zaman konuştuk bunları.”

-Akın Öztürk’ten başka kimlerin ismi geçti?

“30 civarında isim. Şimdi hangisini söyleyeyim. Tutuklanan isimler var bunların içerisinde. Hemen hemen hepsi tutuklandı veya ihraç edildiler. Var birkaç tane daha kalan. Onu tekrar kendilerine ifade ettik yakın bir zamanda. Tabi burada işin enteresan tarafı şu, ‘sayın bakanım tankı üzerimize sürecekler’ diyen Albay FETÖ’cülükten gözaltına alındı. Ve adam diyor ki şimdi savcıya, “Gidin Konya Milletvekiline sorun, Tarım Bakanı’na sorun, o zaman Milli Savunma Bakanı olan İsmet Yılmaz Bey’e sorun. Böyle, böyle biz girişimde bulunduk” filan diyor.

-Kim bu albay Lütfi Bey?

“İsim uygun olmaz. “

-Ama tutuklu zaten…

“Hayır, askerlerden hiçbirinin ismi çıkmadı daha çıkmaz da. Diğer bir arkadaş dedi ki, ‘Biz hayatımızı riske atarak buraya geldik. Bundan haberdar olsalar bizi bir hafta içinde kaybederler’ dedi. Aynen bu cümleyi kullandı bir diğer subay. ‘Haberiniz olsun böyle örgütlüler’ falan dedi. Onun için bu isimleri hiç bahsetmedik. Hiç kimseye vermedim şu ana kadar. Sadece bende. Diğer o bakan arkadaşlar da bu isimleri bilmez. Netice itibariyle tabi bunları anlatınca savcı beyin söylediği cümle enteresan. Diyor ki, ‘Hay Allah razı olsun iyi ki böyle bir girişimde bulunmuşsunuz yoksa eğer girişimde bulunmasaydınız ben baktım delil belge hiçbir şey yok ama sizi içeri atardım. Çünkü seni atmasam beni atıyorlar.’ Bu cümle önemli. Türkiye’de bu tip bir yapının üzerine giderken sırf bu endişeden dolayı çok mağdurların da olduğunun bilinmesi lazım.”

-Tutukladığı albaya söylüyor değil mi savcı?

“Tabi tabi. Böyle bir yapı var kim ne derse desin. “

-Bir de Temel Bey’in söylediği 6 ay önceki süreç ne?

“6 ay önceki bu son şey ettiğimiz onu kastederek yani 6 aydan daha fazla da… Çünkü bu görüşmeler zaman zaman telefonla şununla bununla devam etti. O zaman genel başkanımızın bilgisi dahilinde tekrar görüşmüştüm arkadaşlarla bilahare böyle bir şey oldu. Hatta ben 15 Temmuz’dan sonra aradım ne oldu falan diye. ‘Abi siz vazifenizi yaptınız sizin bir şeyiniz yok.’  Ben de, ‘siz vazifenizi yapmadınız’ dedim kapattım telefonu. “

-Bunu kime söylediniz?

“Bu isimlere çok girmeyelim şimdi. Çok öncesinden ta 2004’ten itibaren bu yapılanma ile kadrolaşma ile ilgili çok değişik girişimlerde bulunduk. ‘Yanlış yapıyorsunuz’ dedik. Bunu konuşuruz İnşallah.” (http://www.yenicaggazetesi.com.tr/darbe-hazirligini-enisteye-degilsavunma-bakanina-habe-43565yy.htm)

***

İşte bu, tam da bir suçüstü halidir, Tayyip. Hiç kaçışın yok…

Sen de, bu apaçık biçimde geliyorum diyen ve harekâtı yapacak, yönetecek FETÖ’nün askerlerine varıncaya kadar her şeyiyle ayan beyan meydanda olan askeri harekâtı engellemeyerek-önlemeyerek, bloke etmeyerek bu hainane işin iki suç ortağından biri olarak içinde yer almışsın. Asli fail olarak yani…

Demek ki, 15 Temmuz’un iki kanlı aktöründen birisin sen de. Bu bakımdan, Feto nasıl bugün hesaba bir ölçüde de olsa çekiliyor ise, sen de behemehâl çekilmelisin, çekileceksin de zaten. Hiç kaçışın yok bu işten.

Yukarıdaki anlatımdan açıkça anlaşılmaktadır ki, Ordu içinde sadece FETÖ yapmamış dinci örgütlenmeyi. Tabiî ezici çoğunluğu FETÖ’cü olmakla birlikte ordu içindeki bu Ortaçağcı yapılanmanın, Saadet Partili olan bir bölümü de varmış. Ve kuşkusuz var olmaya da devam etmektedir şu anda. Molla Necmettin’in avanesi de, demek ki, örgütleniyor ordu içinde. Ordunun ne hallere geldiğini, daha doğrusu düşürüldüğünü varın, siz hesap edin artık, arkadaşlar…

Saygıdeğer Halkımız;

Bu “15 Temmuz” denen ihanetler harekâtını baştan ayağa CIA planladı, yürürlüğe koydu ve yönetti. Amaç, Türk Ordusu’nu, Türk Yargısı’nı ve Laik Cumhuriyet’i bitirmekti. Yeni Sevr’in yani BOP’un istenilen şekilde uygulamaya konulabilmesi için bunun yapılması, CIA açısından zorunluydu.

Hani bir zamanlar amaçlarını açıkça ifade etmişti ya, aile boyu FETÖ’cü Hüseyin Çelik, “Ordu bir site güvenlikçisi konumuna indirgenmelidir.”, diye; işte tam da o konuma düşürüldü şimdi Türk Ordusu. Site yönetiminin bir dediğini iki edemeyecek pozisyonda bulunan zavallı güvenlikçiler seviyesindedir, ordunun şu anki durumu.

ABD Emperyalist haydutları, 10 yıllar boyu özellikle de 2002 sonrası, yani Tayyipgiller İktidarıyla birlikte devletin tüm kurumlarına olduğu gibi, orduya da yoğun biçimde enfiltre oldular. Komuta kademelerini ele geçirdiler.

“Ergenekon Davası” adlı CIA Operasyonuyla, namuslu, yurtsever, Mustafa Kemal gelenekli komutan ve diğer alt düzeydeki subayları Silivri, Hasdal, Sincan Zindanlarına tıktılar. Onlardan boşalan kademelere bütünüyle asker görünümündeki kendi cemaat mensuplarını yerleştirdiler. Bunu da Tayyipgiller’le el ele vererek yaptılar, bilindiği gibi.

Fakat, aşağı yukarı her mafyatik yapılanmada olduğu gibi, işin sonunda yıktıkları Laik Cumhuriyet’in ganimetini paylaşma savaşına tutuştular. Hani mafya örgütleri, soygun ve vurgun sonrası ele geçirdikleri ganimetleri paylaşım sırasında birbirlerine düşüp kanlı hesaplaşmalara girişirler ya; burada da aynen öyle oldu.

15 Temmuz’a gelirsek;

CIA, FETÖ’nün askerlerini oyuna getirdi. Yenilgiye kurgulanmış bir harekât planı tutuşturdu ellerine. Daha önce de defalarca söylediğimiz gibi, bu aslında bebelerin bile kanmayacağı bir plandı. Başarı şansı sıfıra yakındı. Fakat FETÖ’nün cemaati ve askerleri, o güne dek CIA’nın yönetiminde giriştikleri her işte başarılı oldukları için, o gün de böyle olacağını sandılar. CIA, Pentagon arkamızda olduktan sonra bizi hiç kimse durduramaz, yenilgiye uğratamaz, zannına kapıldılar. Oysa, ABD’nin, CIA’nın, Pentagon’un, Washington’un dostu yoktur. Yalnızca piyonları vardır, kuklaları vardır, işbirlikçileri vardır. Onları da alçakça amacına giderken gerekli gördüğü yerde duraksamadan harcar geçer…

İşte FETÖ’nün askerlerini ve cemaatini de aynen böyle yaptı. Oyuna getirdi ve harcadı.

Tayyipgiller’i, tartışmasız biçimde galip getirdi, Paylaşım Savaşı’nda. İstedi ki Türk Ordusu’nun geride kalmış son parçasına da Tayyip indirsin ölüm vuruşunu. Türk Ordusu’nun o gerideki küçük parçasını da Tayyip ortadan kaldırsın ve Mustafa Kemal’ci, laik Türk Ordusu’nun izini tozunu silip süpürsün. Onu aşağılasın, ezsin, işkencelere uğratsın, Tarihinde hiçbir düşmanın yapamadığı biçimde hakaretler yağdırsın ona…

Dikkat ederseniz, geçenlerde Türk Ordusu’nun düşürüldüğü o içler acısı durumu yansıtan fotoğraf karelerinden birini paylaşarak alay etmişti, Suudi Arabistanlı sosyal medya kullanıcıları, ordumuzla. “Türkiye işte bu orduyla Katar’a gidecek.”, diye…

Paylaşılan fotoğraftaki görüntü, Türk askerlerinin iç donlarıyla kalmış, çırılçıplak vaziyette, ters kelepçeli olarak balık istifi at ahırlarına dizilmiş durumunu yansıtıyordu.

İşte Türk askerini o hale ABD düşürdü, CIA, Pentagon, Washington düşürdü.

Tayyipgiller, orduya bu kötülüğü, bu iğrenç hakaretleri edebilsinler diye galip getirdi, ABD 15 Temmuz’da bunları.

Dikkat edersek; Kaçak Saray’ın direktifleri doğrultusunda hazırlanan bu yılki 15 Temmuz afişlerinde de onların, yani CIA’nın ve işbirlikçisi Tayyipgiller’in orduya yönelik bu anlayışları apaçık biçimde sergilenir. Ordu, bu afişlerle lanetlenmiş Şeytan olarak gösterilir. Hiçbir dış düşmanı, Türk Ordusu’nu bugüne dek bu biçimde resmedememiştir. İşte FETÖ’nün ve kankisi Tayyipgiller’in Türk Ordusu’na ve Laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı böylesine azgın bir kin ve nefreti vardır ve onlar öylesine hayâsızca saldırırlar, yaralarlar orduyu.

Hani 15 Temmuz gecesi de komutanlarının “haydin tatbikat var”, ya da “teröristler şuralarda harekât koymuş, onları önlemeye gidiyoruz”, diyerek köprüye, meydanlara getirdiği, 20 yaşındaki Harp Okulu öğrencilerini ve terhisine 4 gün kalmış er Mehmetçiklerimizi IŞİD yöntemiyle boğazlarını keserek, canavarca katlettirmişti Tayyipgiller, meydanlara çağırdığı “hülooğğ”cularına ve diğer Ortaçağcı tarikat mensuplarına.

Daha önce de söyledik ya; bunların genlerine kodlanmıştır, Türk Ordusu’na olan düşmanlık, Laik Cumhuriyet’e olan düşmanlık, Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mıza olan düşmanlık ve o savaşımızın komutanları olan Mustafa Kemal’e, İsmet İnönü’ye ve silah arkadaşlarına olan düşmanlık.

Açıkça ihanet etmiştir, Tayyipgiller ve FETÖ, bir kez daha 15 Temmuz’da. Laik Türkiye Cumhuriyeti’ne, onun ordusuna ve insanlarına karşı…

Eğer şu anda hukuka bağlı, bağımsız yargının zerresi olsa Türkiye’de, tıpkı FETÖ’nün cemaat mensupları gibi Tayyipgiller’in tüm mensupları da vatana ve millete ihanetten dolayı, halka karşı yapmış oldukları katliamlardan dolayı en ağır ceza istemleriyle yargılanıyor olmaları gerekirdi bugün. Ama yargıyı da bitirdikleri için Tayyipgiller, yargıyı da AKP’nin hukuk bürolarına döndürdükleri için, şimdilik paçayı kurtarmış görünüyorlar. Fakat bu, sadece şimdiliktir…

Bunların da suçları sabittir, net, kesin kanıtlarıyla ortadadır. Tanıklarıyla ortadadır. Bunun hiç şek ve şüphesi yoktur…

Şu an yargı bitirilmiş olduğu için, herhangi bir sonuç çıkacağını ummuyoruz ama yine de Tarihe not düşmek babından Tayyipgiller hakkında da, bu 15 Temmuz kanlı ihanetlerinden dolayı bir suç duyurusunda bulunması gererkir hukukçu yoldaşlarımızın, diye düşünüyorum.

Tıpkı Ergenekon Davası adlı CIA Operasyonunda oluduğu gibi, 15 Temmuz 2016 gecesinde de bu iki ABD yapımı, işbirlikçi, hain güç bir kez daha kumpas kurmuştur, Türk Milletine karşı, Türkiye Halkına karşı, Türk Ordusu’na karşı. 400 civarında millet evladının canına kıymışlardır, elbirliğiyle. Binlercesini yaralamışlardır. 10 binlercesini işkencelerden geçirip zindanlara tıkmışlardır. Ve hâlâ da ihanetlerine devam etmektedirler, günden güne eriyor, parçalanıyor milletimiz, kurumlarımız. Yıkım sürecindedir Türkiye, ABD ve bu işbirlikçiler aracılığıyla.

Ve de her geçen gün adım adım BOP cehennemine yani Yeni Sevr cehennemine sürüklenip götürülmektedir ülkemiz.

Ve ne acıdır ki, biz Gerçek Devrimcilerin dışında kimse de bu vahim gidişin ve bu devasa felaketin farkında değildir.

Silivri Zindanı’nda bir futbol adamı olan Aziz Yıldırım’ın da yıllar önce söylediği gibi, Memleket elden gidiyor…

Saygıdeğer Halkımız;
Hâlâ uyanmayacak mısın?..
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

19 Temmuz 2017

 Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email