Bir konu, aynı gün yayımlanan iki farklı yaklaşım

Bir konu, aynı gün yayımlanan iki farklı yaklaşım

Birinci yaklaşım, çalışkan, üretken, hırslı, top sakalı, dürbün gözlüğü, afilli yelek ve fularları ve köstekli saatiyle muhteşem bir entel olan Emre Kongar’a ait.

Hatırlanacağı gibi, Kongar yıllar boyu NTV’de akşamları Liboş Mehmet’le geyik çevirmişti. Şimdilerde de, ABC Gazetesi’nin “Keskin Kalem”iyle Tele 1’de akşamları geyik arkadaşlığı etmekte.

Kongar, bütün çalışkanlığı, zekâsı ve hırsına rağmen, çok önemli iki zaaf taşımaktadır:

Birincisi, Amerikancı Finans-Kapital Profesörü Şerif Mardin gibi burjuva sosyologlarının öğrencisi, yetiştirmesi olmasıdır. İnsanları, gerçekleri sebep-sonuç ilişkileriyle göstererek aydınlatmakla değil; tam tersine zihinlerini bulanıklaştırmakla görevli bu sermaye tezgâhtarlarını, biliminsanı sanmasıdır.

İkincisiyse, tüm sosyal olayları sınıflarüstü bir anlayışla görüp değerlendirmesidir. Yani toplumu oluşturan en önemli temeli, sosyal sınıf temelini görmezlikten gelmesi, yok saymasıdır.

Tabiî böyle olunca da, hiçbir zaman olayların özüne inip onları kavrayamamış, sadece Kabuklarında dolaşmıştır. Yani, uzun akademik ömrü Mevlana’nın deyişiyle, “Kabuk kemirmekle” geçmiştir.

Kongar, tüm burjuva sosyal bilimcileri gibi afilli konuşmayı, halkımızın çoğunluğunca pek bilinmeyen yabancı terim ve kavramları kullanmayı sever. Onlar böylece yazılarına bilimsel bir ağırlık kazandırdıklarına inanırlar.

İkinci yaklaşımsa; “Olayları en cahil insanımızın bile anlayabileceği açıklıkta koymazsak, demokrasiye inancımız yapma olur.”, diyen, Hikmet Kıvılcımlı’nın öğrencisi, İşçi Sınıfı Devrimcisi, 1967 Güzü’nden bu yana ömrünün her saniyesini bu kutsal davaya harcayan HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’a aittir.

Hangi yorum gerçeğin Kabuğunda dolaşmış, hangisi ruhunu olanca derinliğiyle kavrayıp ortaya koymuş; artık bunun takdirini okuyucuya bırakıyoruz.

Misafire saygı anlayışımız gereği ilkin Kongar’ın yazısını koyuyoruz. Kongar’da, “şekil yapma”da kalite kallavi. Görelim bakalım fikirde de kalite kallavi mi, yoksa cüzzi mi…

***

Siyasal/demokratik tarih paradigması

Bir kitap eleştirisi ile bir tartışma başlattım ve bunun sonucu olarak iki gün art arda Ümit Aslanbay’ın mektubunu yayımladım.

Bunun dört nedeni var:

1) Ümit Aslanbay, görüşleri burada tartışılmaya değecek çapta bir genç gazeteci/yazardır.

2) Ali Sirmen’le yaptığı nehir söyleşi yakın tarihimize ışık tutan değerli bir belge/kitaptır.

3) Bu kitap hakkında yazarken “Ümit Aslanbay’ın Sunuş bölümünde DoğanAvcıoğlu-İdris Küçükömer modelleri arasındaki kavga’ dediği ve söyleşinin teorik çerçevesi olarak sunduğu yaklaşım, her iki model de yanlış önermelerden oluştuğu ve demokratik seçeneği dışarıda bıraktığı için, eksik, dolayısıyla da yanlış! s. 8.” diye yazmış ve böylece kendisine söz hakkı doğurmuştum.

4) Bugünkü AKP/Erdoğan iktidarının baskıcı Tek Adam Yönetimi’ne karşı DEMOKRATİK olarak DİRENMEK, daha doğrusu DİRENEBİLMEK için, bu noktaya nasıl geldiğimizi, yapılan yanlışları ve önümüzdeki DEMOKRATİK DİRENİŞ seçeneklerini iyi anlamak gerekir.

***

AKP/Erdoğan iktidarı sadece Siyasal İslamcıların ve Tarikatçıların gücüyle oluşmadı:

Arkasındaki ABD ve AB desteğine ek olarak, bir kısmı Marxizmden, bir kısmı Liberalizmden, bir kısmı Darbecilikten, bir kısmı Milliyetçi/Mukaddesatçı gelenekten, bir kısmı Etnik Ayrılıkçı siyasetten gelen bir “Büyük Koalisyon” vardı.

Bunlar, aslında birbirlerine ters ideoloji ve siyasal eğilimlere sahip gruplardı ama ortak bir düşman hedefinde birleşmişlerdi:

Atatürk, Atatürk Devrimleri, Laik Demokrasi, Bağımsız Ulusal Devlet, kısacası “Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti” niteliği taşıyan Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti yapısı, bunların düşman belledikleri bir hedefti:

Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı, şimdi artık yaldızları döküldüğü ve gerçek yüzü ortaya çıktığı için unutulmaya yüz tutan “İkinci Cumhuriyet” sloganı, bu amaçla icat edilmiş ve parlak bir “Demokratikleşme İdeolojisi” imiş gibi, topluma sunulmuştu!

Bu sunuşun arkasında, İdris Küçükömer’in bütünüyle yanlış olan tezlerinden etkilenmiş olan bazı cahil ve dar görüşlü Marxistler, Doğan Avcıoğlu’nun ayak işlerini yapan ve umduklarını bulamayan bazı kifayetsiz muhteris, “Pişman” Darbeciler, Etnik Ayrımcılığa adanmış bazı yazarlar, Liberalizm adı altında Siyasal İslam’a göz kırpan aymazlar, çok önemli bir rol oynamışlar ve AKP/Erdoğan iktidarının bugünlere taşınmasında (kendi deyimleriyle) “kullanışlı aptallar” olarak önemli katkılarda bulunmuşlardı.

Benim “Bir Eski Cumhuriyet İçin” adlı Ali Sirmen kitabının sunuşundaki paradigmayı eleştirmemin temel nedeni, Aslanbay’ın bu önemli ve güzel söyleşiyi, Küçükömer’in ve Avcıoğlu’nun her ikisi de yanlış olan tarih, toplum ve siyasal gelişme tezleri üzerine oturma çabasıydı.

Bu tezler niçin yanlıştı?

Demokratik bir seçenek yok muydu?

Bir dahaki yazıya!

***

DİREN TARİHSEL GERÇEKLER…

DİREN DEMOKRATİK/SİYASAL TARİH…

DİREN SEVİYELİ TARTIŞMA…

DİREN DEMOKRASİ!

(http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/848670/Siyasal_demokratik_tarih_paradigmasi.html)

20 Ekim 2017

***

Şimdi de, Nurullah Ankut’un, o günün akşamı 26 dakika içinde yazıp bitirdiği yazısını koyuyoruz:

***

Bunca yolsuzluğa, bunca hırsızlığa, bunca hukuksuzluğa, bunca kanunsuzluğa ve bunca ihanete rağmen, bunca yalana dümene rağmen, bu iktidar 15 yıldan bu yana neden yıkılmadı?

Şundan:

1- Getiren (ABD) henüz ipini kesince çekmedi. Kullanmaya devam ediyor hâlâ. Tabiî bu da hizmete devam ediyor.

Son zamanlarda, ihanet hizmetine devam etmenin, kendisini bitirişe götürdüğünü gördüğü için biraz ayak sürüyor olsa da…

2- Bugüne dek, sahici bir muhalefetle karşılaşmadı hiç. Yani hiç muhalefeti olmadı.

Meclisteki muhalefet görünümünde olan diğer Amerikancı Üçlü mü?

Onlar rol gereği muhalefet. Çakma muhalefet ya da çanak muhalefet…

Zaten 2002 öncesinden bu yana projenin içinde olan MHP’nin, AKP’giller’in en büyük destekçisi olduğu artık ayan beyan meydana çıkmış bulunmaktadır. Kaçak Saraylı Reis’in bir numaralı yardımcısı hep Kontrgerilla’nın faşist partisi MHP’nin Arka Bahçelisi olmuştur.

Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi PKK’nin legal alandaki temsilcisi HDP ise, en kritik aşamalarında AKP’ye cansuyu taşımış ve onun iktidardan tekerlenmesini önlemiştir. Zaten bunu İmralı görüşmelerinde Abdullah Öcalan da kesin bir dille itiraf etmiştir.

Ne demiştir?

“AKP’ye iktidarı altın tepsi içinde sunduk… Gezi’de devriliyordu, biz kurtardık. 17-25 Aralık’ta devriliyordu, biz kurtardık.”

Bundan daha açık itiraf olabilir mi?

Amerikancı Parababaları Medyasının altın çocuğu ve Wikileaks Belgelerine göre, eşiyle birlikte Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Programlarından geçirilerek devşirilmiş Selahattin Demirtaş da yine aynı kesinlikte itiraf etmiştir.

O da ne demiştir?

“Bu şekilde hükümeti devirecek, darbeye doğru götürecek bir halk hareketini çıkarabilir miyiz? Ya da bu halk hareketini darbeye kanalize edebilir miyiz? Böyle bir arayış oldu. Bunu, biz hem sokaktaki gözlemlerimizle hem de arkadaşlarımızın tespitleriyle rahatlıkla ifade edebiliyoruz. Bu bir spekülasyon değil. Biz bu kısmına şiddetle karşı çıktık. Bu yüzden de bir mesafe koyduk. Buradan bir darbe çıkarmak isteyenlerle birlikte olmayız biz.” (http://odatv.com/agactan-devrim-diyen-demirtas-gezi-direnisine-bakin-ne-demisti-1507141200.html)

Söylenenler net, değil mi arkadaşlar?

Şimdi buna muhalefet mi diyeceksiniz?

Derseniz, insanlığınıza hakaret etmiş olursunuz…

Adamların ödü kopuyor, AKP devrilecek diye. Neredeyse AKP’lilerden daha fazla endişeleniyorlar ve arka çıkıyorlar Tayyipgiller’e…

Gelelim Mecliste “Anamuhalefet Partisi” rolünü oynayan, TESEV’ci, Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’sine…

Bu Yeni CHP’nin bugüne dek Kaçak Saraylı Hafız’ın AKP’giller’ini sinek vızıltısı kadar olsun rahatsız edebildiğine tanık olanınız var mı?

Bunlar konuşmuş olmak için konuşurlar, ne dediklerini kendileri de bilmez. Halkımızın deyişiyle, bunların muhalefet perdesi altında tüm yapıp ettikleri ve söylemleri “Haybeye cavcav”dır…

Çünkü Yeni CHP’nin de yeni ideolojik hattı AKP ve HDP’nin sentezi kapsamındadır. Yani her ikisinin amacını da savunur, Sorosdaroğlu ve avanesi. Bunu da çok açık bir şekilde dile getiremediği için geveleyip durur.

Sorosçu ve klonlanmış benzerlerinden oluşan ekibinin Laik Cumhuriyet’i savunmak gibi, Birinci Kuvayimilliye ve Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızı savunmak gibi, o savaşın komutanlarını, Mustafa Kemal’i, İnönü’yü savunmak gibi, Tam Bağımsızlık İlkesini savunmak gibi bir derdi asla yoktur, olmamıştır. Tam tersine; Birinci Kuvayimilliyeciler, Mustafa Kemal, İnönü ve silah arkadaşları bunlara göre soykırımcıdır. Ermeni, Pontus, Süryani ve Dersim Soykırımlarını yapmıştır.

Yani adamlar bu değerleri savunmak bir yana; ağulu bir biçimde düşmandırlar bu değerlerimize. Ama bunu dolaylı yoldan açığa vururlar. Tevil yöntemini kullanırlar genellikle. Ve ihanetlerini bir günah çocuğu gibi karınlarında taşırlar. Sinsidirler, kalleştirler, ikiyüzlüdürler…

3- ABD-AB ve Japon Emperyalistlerinin tekellerinin Türkiye’deki montajcılığını yapan, satılmış Parababaları da 15 yıldan bu yana hep arkasında durmuştur Tayyipgiller’in.

Çünkü onların da vatanı, milleti ve halkı düşünmek gibi bir dertleri hiçbir zaman olmamıştır. Varlığımıza düşman olan bu emperyalist haydutların ekonomik plandaki iş ortaklarıdır bunlar. Vurguncudurlar, soyguncudurlar, hâyâsızcasına sömürücüdürler.

Bunlar kim mi?

TÜSİAD’cılar, MÜSİAD’cılar, TİSK’çiler ve TOBB yöneticileridir…

4- Yerli-Yabancı Parababalarının elindeki satılmışlar medyasının yıllar öncesinden “Mary Hanımın Hocaları” tarafından devşirilmiş hain yazarçizerleri, tıpkı diğerleri gibi hep savunagelmişlerdir, Kaçak Saraylı Reis’in AKP’giller’ini.

5- Yine CIA’ca devşirilmiş ajan profesörlerin ve sözde aydınların, sanatçıların, yazarçizerlerin, sosyalizm döneklerinin desteğine sahip olmuştur AKP’giller iktidarı yıllardan bu yana.

İşte, bu 5 belli başlı sebep, AKP’giller’in vatan millet ve halk düşmanı, binbir suça batmış, sınır tanımaz bir azgınlıktaki ihanetten başka hiçbir şey olmayan iktidarlarını ayakta tutmaya yetmiştir.

Fakat, her şeyin bir sonu vardır, Doğada ve hayatta…

Bu ihanet iktidarının da sonu gelecek. Zaten iyice de yaklaştılar bu sonlarına.

Her biri birer uyarı çığlığı olan yazılarımızda bu sebepleri ortaya koyunca, zihin hasarına uğratılmış bazı arkadaşlar bize tepki gösteriyor. “Vay sen iktidarla uğraşmıyorsun, muhalefetle uğraşıyorsun.”, diye.

Yahu kardeşim, gerçek anlamda yok ki muhalefet, ben onunla uğraşmış olayım…

Sana muhalefet diye yutturulanlar aslında gerçek muhalefet değil. Birer çakma, birer çanak. Sahte muhalefet onlar. Biz bunu anlatmak istiyoruz sana. Ama anlamadığın gibi, bize de kızıyorsun.

Ne yapalım…

Herkes anlamaz söylenenleri zamanında.

Biz uyarılarımıza devam edeceğiz. Çünkü devrimci sorumluluğumuz, sosyal gerçeklerimizi olanca açıklığı ve acılığıyla halkımıza anlatmaktır, göstermektir.

Sonunda anlaşılacağız muhakkak…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz! (http://kurtuluspartisi.org/4-4/)

20 Ekim 2017

Print Friendly, PDF & Email