TÜRBAN, KADININ ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL ESARETİDİR

TÜRBAN, KADININ ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL ESARETİDİR

Halkın Kurtuluş Partisi, 22 Ekim’de Ankara’da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın türbanla ilgili açıklamasını destekleyen bir eylem yaptı. Kurtuluş Partililer, Yargıtay önündeki eylemlerinde, laikliğe karşı yapılan saldırılara direneceklerini haykırdılar.

Ortaçağcı Güçlerin (Şeriatın) Simgesi Türban’ı Bayrak Yaparak Kuvayımilliye Yadigârı Kurumları İşgal Eden Vatansızlara ve Bu Vatanı Yeni Sevr’e Doğru Götüren Onursuzlara Karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Onurlu, Cesaretli, Kararlı, Bilinçli Ve Yiğit Tavrını Kutluyoruz

 Kafası Ortaçağcı ideolojiyle doldurulmuş meczuplar, AB-D Emperyalistlerine ruhlarını ve bedenlerini satmış hainler ve Türban’ı “inanç özgürlüğü” sanan gafiller dışında herkesin kolayca göreceği gibi, ülkemizde Türban savunusu, Şeriatçı bir anlayışın, Ortaçağcı bir yaşam biçiminin toplumumuza kabul ettirilmesini amaçlamaktadır. Bu amaca ulaşmak isteyen bir avuç meczubun dışındaki Halk kesimlerimiz için Türban, kadınımızın özgürlüğü değil, esaretidir. Ancak Şeriatçı ideoloji ile doktrine edilmiş genç kızlarımız, bu esaretin özgürlük olduğunu sanmaktadırlar. Yani Afganistan, İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki kadınlar bu Ortaçağcı cehennemden kurtulmak için uğraşır/mücadele ederken, toplumumuzu Ortaçağın karanlıklarına götürmek isteyen din Bezirgânlarının etkisinde kalan bizdekiler ise bu cehennemi kendileri için bir cennet sanmaktadırlar.

Geçtiğimiz yıllarda Türban, AKP ve MHP tarafından siyasi malzeme yapılmıştı. Parlamentoda bu iki partinin oylarıyla yapılan Anayasa değişikliği ile Türbanın başta Üniversiteler olmak üzere tüm kamucul alana girmesinin önünü açmışlardı. Ancak bu değişiklik, o zamanki CHP ve DSP milletvekilleri tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmüş, mahkemenin 05 Haziran 2008’de 2’ye karşı 9 oyla aldığı kararla, Türbana geçit verilmemişti. O günden bu yana Ortaçağcı irticacıların Türban malzemesini kullanmaları biraz zayıflamıştı. Tâ ki, referandum konuşmalarında CHP lideri K. Kılıçdaroğlu’nun; “Türbanı da biz çözeriz” şeklinde oy devşirme hesaplı çıkışına kadar…

AB-D Emperyalizminin bir operasyonuyla CHP’nin başına getirilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı yerde bırakılır mıydı hiç?.. Başta Tayyip olmak üzere, her türden Ortaçağcı hemen atladı üstüne, Türban birden en önemli gündem maddesi oluverdi… Bu arada, sahibinin sesi YÖK Başkanı da İstanbul Üniversitesine bir yazı göndererek, “Türban yasağının uygulanmamasını” istedi. Amacı; bir taraftan öğretim üyelerini terörize ederek üniversitelerde Türbanı fiilen serbest bırakmak, diğer taraftan yoklama çekmek ve diğer Üniversitelerdeki Rektörlerin, Bilim İnsanlarının tavrını test etmekti. Zaten göreve geldikten sonra birçok Üniversite yönetimine kendi yandaşlarını atamışlardı… Amaç toplumu da hazırlamaktı…

İşte tam bu aşamada, Bilim İnsanlarımızdan ve Yüksek Yargıdan onurlu, yürekli, dirençli ve bilinçli sesler yükseldi. İlk çıkışı yapan Amasya Üniversitesi Rektörü Zafer Eren’den sonra, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya da: “Dinsel inanç veya dinsel kurallarla doğrudan ilişki ve bağlantı kurularak yapılan düzenlemeler, hem devrim yasalarını, hem de laiklik ilkesini ilgilendirir. Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur” diyerek, laikliğe karşı yapılan saldırılara direneceklerini ve teslim olmayacaklarını haykırıyordu.

Bu çıkışlar, toplumumuzun Ortaçağın karanlığına götürülmesine karşı Laikliğe sahip çıkan, aynı zamanda Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın Önderi Mustafa Kemal ve diğer önderlerimize layık onurlu bir seslerdir. Bu nedenle onurlu seslerin sahibi bilim insanlarımızı ve yüksek yargı mensuplarını kutluyoruz. Ancak, ülkemizde Siyasal İslamcı bir rejim kurmakla AB-D tarafından görevlendirilen Tayyipgiller Hükümeti, bu Ortaçağcı gidişe karşı direnç noktası olan, Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’nın kazanımlarından olan Laikliği sahiplenen, ülkemizin Yeni Sevr’e götürülmesine karşı çıkan güçleri birer birer tasfiye etmekte, etkisizleştirmektedir.

Sonuç olarak; bu Şeriatçı gidişin mantıkî sonucunda kadınlarımız için Türban yetmez, kara çarşaf ve peçeye büründürülmek ve bir erkeğin 4 eşinden biri, hatta sayısız cariyelerinden biri olmak da var… Yanlarında bir erkek olmadan sokağa çıkmalarının yasaklanması da var… Zaten Başbakan Tayyip, son günlerde, “kadın erkek eşitliği yaradılışa ters” diye konuşmalar yaparak, son günlerde daha bir pervasızca bu Şeriat özlemini dile getirmektedir.

İşte Ortaçağcı İrticacıların gemi iyice azıya aldıkları, yasa, mahkeme kararı gibi hiçbir kural dinlemedikleri bu zor günlerde, Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından olan ve kadınımızın toplumsal yaşama katılmasını sağlamada en önemli unsur oluşturan Laikliğe sahip çıkan, 2008 yılında da Tayyipgillere Laiklik karşıtı Ortaçağcı eylemlerinden dolayı derslerini veren, AB-D Emperyalizmi ve yerli işbirlikçilerinin Yeni Sevr planlarına teslim olmayan Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’yı bu cesaretli, kararlı, bilinçli ve yiğit tavrından dolayı kutluyoruz. Halkın Kurtuluş Partisi olarak bu haklı mücadelede sonuna kadar yanında olduğumuzu ilan ediyoruz. 22.10.2010

 

HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ

GENEL MERKEZİ 

Print Friendly, PDF & Email