Ölümlerine sebep oldukları masum kurbanlarına asla acımazlar…

İki asli failinden biri olduğu 15 Temmuz Ganimet Paylaşım Savaşı sırasında hayatını kaybeden 400 civarındaki insanımıza zerre miktarda olsun acımadığı gibi, bunu, gülerek “Bu, Allah’ın bir lütfudur”, diyerek sevinçle karşılayan Tayyip ve avanesinden; Tekirdağ-Çorlu’da yaşatılan tren katliamı sonrasında hayatını kaybeden 24 insanımız ve 340 yaralımız için acıma bekleyenler, ölü gözünden yaş ummanın da ötesinde büyük bir gaflet ve körlük içindedirler.

Pensilvanyalı Feto’nun cemaati ile Kaçak Saraylı Tayyip’in elbirliğiyle yıktıkları Laik Cumhuriyet’in 15 Temmuz’daki ganimetini paylaşım savaşında her iki taraftan 400 insanımız hayatını kaybetmişti.

Bunları kandırarak, Allah’la aldatarak birbirlerine karşı kanlı bir hesaplaşmanın ve boğazlaşmanın içine süren Tayyip ve avanesiyle Pensilvanyalı İmam’ın tarikatıdır.

Bunlar, 2013 ortalarına kadar Halkımızın deyişiyle canciğer kuzu sarmasıydı. Öylesine yoğun bir ittifak içindeydiler ki; aralarından neredeyse su sızmıyordu…

Çünkü bunlar, ABD ve onun casus örgütü CIA’nın emirleri ve yönlendirmesi altında mücadele ediyorlardı, Laik Cumhuriyet’e karşı. Devletin tüm kurumlarını bir bir, planlıca ve sinsice ele geçirerek düşürüp birer tarikat yuvasına çeviriyorlardı.

Aslında bunların her ikisi de birer sahte din uydurmuş ve onun derebeyliğini kurmuş vaziyetteydiler. Buna biz, Antika anlamıyla “Muaviye-Yezid Dini”, modern adlandırmasıyla da “CIA-Pentagon İslamı” diyoruz. Bunların dinlerinin, Kur’an ve Hz. Muhammed’in ve Üç Halife’nin (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Ali’nin) ortaya koyduğu, yaşayışlarıyla örneklik ettiği dinle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Hatta Gerçek İslam’ın yüz seksen derece karşıtıdır, bunların uydurdukları sahte din.

Bunların dininde yalan, dümen, hile, kandırmaca, Allah’la aldatma, hırsızlık, kamu mallarını aşırmak-iç etmek önde gelen dini becerilerdir, bir anlamda ibadetlerdir.

O sebepten; bunlara karşı Kur’an, Müslümanları 1400 yıl öncesinden uyarmıştı:

“Ey insanlar! (…) O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın!” demişti. (Lokman Suresi 33’üncü Ayet, Yaşar Nuri Öztürk Meali)

İşte o “yaman aldatıcı”lar bunlardır, arkadaşlar günümüzde…

Kaçak Saraylı Reis’le Pensilvanyalı Feto’dur…

Dostluklarına bir iki örnek verelim bunların, on küsur yıl süren:

Tayyip Erdoğan:

“Cemaatçi kardeşlerimiz bugüne kadar bizden ne istediler de vermedik…”

Binali Yıldırım (Fetöcüleri kast ederek):

“Ve yurdumuzun her köşesinde bir meltem rüzgarı estiren bu kardeşlerimizi, geçen bir yıl içerisinde biz çok özledik. Hani oğlunuz, hani kızınız gurbete gider de döndüğünde evinizde bir bayram havası olur ya; işte o duyguyu burada, İzmir’de tekrar yaşıyoruz.”

Bekir Bozdağ:

“Fetullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz, sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir insandır. Bu ülkenin milli ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmet yapıyor. Her şeyi de açık, devletin denetimi, gözetimi altında açık, her şeyi gözünün önünde olan.”

Süleyman Soylu:

“Bütün dünyanın üzerinde ittifak ettiği, dünyanın her noktasında okullarıyla eğitime yaptığı seferberliği hem diyaloğa hem dinler arası bir şekilde uzlaşmayı sağlayacak nefreti ortadan kaldırmaya çalışacak mümtaz bir şahsiyete saldırı vardır. Bu saldırının sebebi Fethullah Gülen değildir aslında Türkiye’de mazlum insanlar ilk defa iktidara gelmektedirler.

“Hakkında bütün dünyanın övgüler düzdüğü, aslında bütün memleketimizin minnettar olması lazım gelen bir anlayışa çirkin bir saldırıya muhatap olmamak lazım. Fakat insanın içi hazmetmiyor. Ömründen tek bir dikili ağacı olmayan insanlar, Allah rızası için bu ülkenin her noktasına Diyarbakır’dan Edirne’ye kadar dünyanın her noktasında Afrika’dan Asya’ya kadar Balkanlara kadar Amerika’ya kadar her noktada bu milletin temel değerlerini dünyayla birleştirmeye çalışan bir anlayışa şiddetle saldırıyorlar. Benim bunu bakınız açık söylüyorum, Müslümanlık adına, Anadolu insanı adına, Türklük adına milliyetçilik adına, bu ülkenin geleceği adına kabul etmem mümkün değildir.”

Bülent Arınç:

“Bu okulları o ülkelerde kuran Türk müteşebbislere teşekkür ediyorum. Onlara şükran borcumuz var. Öğretmenlere şükran borcumuz var. Teşekkür edecek çok insanımız var. Ama herhalde bir fedakârlık içinde birini unutmamamız lazım. Bu muhteşem bir eser. Peki bu eserin bir müessiri yok mu, teşvik eden, gayrete getiren, arkasında duran birisi yok mu? 

“Elbette hayatını Kur’an hizmetine adamış, insanlığa yön göstermiş, hizmet denen işin sırını öğretmiş, büyük mütefekkire teşekkür borcumuz var. Hüzünlü gurbetten şimdi Bursa’yı seyreden muhterem Fethullah Gülen’e şükranlarımı gönderiyorum. Rabbim afiyetler versin, sağlık sıhhat versin. Türkiye denince dünyanın dört bir tarafında milyonlarca insan seni hatırlıyor ve hatırlatıyor.”

Şimdi, bu sözleri söyleyen Kaçak Saraylı ve avanesi, Feto’nun Türkiye’deki bir numaralı yardım ve yatakçısı değil de nedir?

Bunların ihanet boyutundaki suçlarından bir tanesi de budur, arkadaşlar: FETÖ’ye en önde gelen suç ortaklığı etmekten dolayı eninde sonunda yargılanacaktır bunlar da…

Ve en ağır cezalara çarptırılacaklardır…

Hatırlanacaktır; bunlar elbirliğiyle Türk Ordusu’na CIA, Pentagon ve Washington’un emirleri üzerine en hainane kumpası kurmuşlardı, 2007 yılından itibaren.

Ne demişti Tayyip bu kumpas davaları için, daha açığı bu CIA operasyonları için?

“Ben bu davanın savcısıyım.”

FETÖ’nün bu davalarda kullandığı en ünlü savcısı Zekeriya’yı kahraman ilan etmişti Tayyip. Altına zırhlı arabalar tahsis etmişti.

Aynen şöyle diyordu, o günlerde:

“Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakanlığı döneminde, Ergenekon soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz’ü 6 yıl önce öve öve bitirememişti. Kendisine zırhlı aracını vermişti. 17 Aralık soruşturmasının ardından ihraç edilen Öz dün gece önce Gürcistan’a sonra Ermenistan’a kaçtı. Erdoğan, başbakanlığı döneminde Ergenekon davasını yürüten Zekeriya Öz’e yöneltilen eleştirilere, “İtalya’da temiz eller olduğu zaman İtalya’yı Türkiye’ye örnek gösterenler lütfen şu anda da Türkiye’de temiz eller operasyonunu yapanlara saygı duysunlar, saygı duysunlar…” diye savunmuştu.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/video/video/343537/Nereden_nereye…_Erdogan__Oz_icin_6_yil_once_soyledikleri_ve_simdi.html)

Tayyip’in şu anki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da FETÖ’nün Zekeriya’sını şöyle cilalıyordu o zamanlar:

“Türkiye’de 4 yıldan beri hiç kimsenin cesaret edemediği, daha önce cesaret edilip bunu canıyla ödeyen insanlardan sonra bu iş için adım atan bir kişi çıktı ve arkadaşlarıyla beraber çıktı, evet siyasi irade de bunun arkasında oldu, bunun da hakkını teslim etmek lazım ama Türkiye’de olmayan olması hiç birimiz tarafından hayal edilmeyen hepimizin siyasi ve ülkenin geleceğiyle ilgili beynimizi formatlayabileceğimiz, bizi yeni bir alana doğru çekti. Bu ülkenin de haksızlık yapan insanlarının haksızlığının yanına kâr kalmayacağını, bir tek adam bir işportacının oğlu, ortaya koydu. Bu ağırlarına gitmiş olabilir. Ankara’da müsteşar yardımcılığı yaparken Ankara’da orada bürokraside bulunurken elbette her hükümete kuyruk sallarken bu adamın aldığı riski, Zekeriya Öz’ün aldığı riski veya onu arkadaşlarının aldığı riski bunlar almadılar.” (https://odatv.com/suleyman-soyluyu-yakacak-feto-arsivi-ortaya-cikti-1012171200.html)

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da Zekeriya ve FETÖ’nün bu kumpasta kullandığı ekibi için şöyle methiyeler düzüyordu:

“O SAVCILARA BÜTÜN TÜRKİYE’NİN BORCU VAR”

“Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise dalga dalga gelen Ergenekon operasyonlarının gölgesinde Gülen cemaatine ait Aksiyon dergisine verdiği söyleşide; düzmece delil ve gizli tanıklarla yürütülen Ergenekon ve Balyoz davalarında verilen kararlara destek vermiş, özel görevli yargıç ve savcıları övmüş; “Onlara bütün Türkiye’nin demokrasi adına büyük bir borcu var” demişti.” (https://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/ergenekon-icin-kim-ne-demisti-1195230/)

Zamanın Avrupa Birliği’nden sorumlu Bakanı Egemen Bağış da parlatıcılar korosuna katılmaktan kendini alamıyordu:

“HİZAYA SOKTUK”

Dönemin Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ise 2012 yılında Ergenekon ve Balyoz kahramanlarını kastederek, “Maalesef Türkiye’de bulanık suda balık avlamaya alışmış zihniyetlerin hep önümüze engeller çıkarmaya çalıştığını gördük. Türkiye’dekileri hizaya soktuk” diye konuşmuştu.” (agy)

Bu hainane örnekleri daha fazla uzatmayalım isterseniz…

Bunlar elbirliğiyle Türk Ordusu’nu çökerttiler, diğer devlet kurumları gibi. 300’ün üzerinde komutanını zindanlara tıktılar. Onların boşalttığı yerlere de hep FETÖ’nün tarikat ehli, askeri üniforma giyinmiş adamlarını yerleştirdiler, komutan adı altında.

Velhasıl; Laik Cumhuriyet’in işini bitirip onu yerle bir edince, tüm mafyatik yapılarda ve olaylarda görüldüğü üzere, ganimet paylaşımında anlaşmazlığa düştüler. Ve bu anlaşmazlık, silahlı vuruşmaya kadar götürüldü, 15 Temmuz 2016’da. Ve 400 insan hayatını kaybetti o gece.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu ölenlere Tayyip, Damat Berat, oğul Bilal zerre miktarda olsun üzülmediği gibi; hep birlikte gülerek; “Allah’ın bir lütfu” saydılar bunu.

Bu sayede, ganimete tek başına sahip olabileceklerdi artık. “FETÖ’yle mücadele ediyoruz” yaygaraları ardında da diktatörlüklerini daha da pekiştirip daha üst bir konağa sıçratabileceklerdi. Nitekim öyle de yaptılar: İki yıldan bu yana Tayyip ve şürekâsı “Kanun Hükmünde Kararnameler”le yönetmektedir Türkiye’yi, keyfi biçimde.

Öğrendik ki bugüne dek 703 tane KHK çıkarmış…

Geçen Pazartesiden bu yana da artık “Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri”yle yönetmeye geçti.

Ne Meclis bıraktı, ne yargı, ne de başka bir devlet kurumu…

Hepsini yıktı, yerine hepsinin kendine bağlı olduğu Parti Devleti inşa etti…

Bu Parti Devleti aynı zamanda Ortaçağcı bir Din Devletidir de. Bir Sultanlıktır…

İşte birkaç gün önce Tekirdağ-Çorlu’da yaşanan tren katliamı da bu Sultanlığın yaptığı kanunsuz, hesapsız kitapsız, vurguna dayalı bir işi sebebiyle ortaya çıkmıştır.

Ne diyor teknik uzmanlar?

“Teknik yanlışlıklar ve ağır ihmaller bu kazaya yol açmıştır.”

Hatırlanacağı gibi, Tayyipgiller, sözümona yolu yeniden düzenleme, bakıp onarma adı altında, bilimin emirlerini hiçe sayarak böylesine uyduruk, ciddiyetsiz bir iş yapmıştı.

Resimlerinde gördük: Tren yolunun altı, yer yer bir buçuk metre boşalmış. Raylar havada asılı kalmış. Yani yağmur suları kum gibi alıp gitmiş tren yolunun altındaki yumuşak toprağı.

Bebeler bile bilir ki, böyle tren yolu yapılmaz, böyle ray döşenmez…

Ama bunlar için işin bilimsel yönü önemli değil ki. Önemli olan, o işten elde edecekleri tatlı vurgun.

Bir de ne yapıyor, AKP’giller?

O güne dek tren yollarında günde en az 15 km yol yürüyerek rayları, dolayısıyla da yolu adım adım kontrol eden, bir olumsuzluk gördüğü anda hemen teknik ekipleri çağırıp onarımını sağlayan yol bekçilerini işten çıkarmış. Yol bekçiliğini lağvetmiş.

İşte bu iki vahim yanlış, halk düşmanlığı anlamına gelen Çorlu Tren Katliamının yaşanmasına sebep olmuştur.

Tanık olduğumuz gibi, bu katliamda hayatını kaybeden onca insan da, yaralanan onca insan da, acılara gark olan yüzlerce katliam kurbanı yakını da ve Türkiye Halkının yüreklerinin yanması da bunları hiç etkilemedi, hiç ilgilendirmedi.

Tayyip, Sultanlığını resmen törenlerle ilan edip kutladı, top atışlarıyla…

Bunlar, insani his taşımazlar. Vicdani duygular, değerler barındırmazlar…

Hep söyleyegeldiğimiz gibi, bunların tapındığı tek tanrıları Para Tanrısı’dır. Bu sebeple de vicdan ve merhamet duygusuna yer yoktur, bu Tanrının dininde…

Bu felaketi, bu kabusu Türkiye’ye yaşatan, hep söyleyegeldiğimiz gibi, ABD Emperyalist Haydut Devleti’dir. Onlardır, Tayyipgiller’i Türkiye’nin başına bela eden…

Fakat, bütün hain ve zalim diktatörlükler gibi bunlar da sonlarına yaklaştılar artık. Önce de söylediğimiz gibi, bayır aşağı gidişleri başladı. Ve bu gidiş, giderek hızlanarak devam edecektir. Bunu durdurmaya, ne ederlerse etsinler, güçleri yetmeyecektir.

Ve sonunda hak ettikleriyle yüzleşeceklerdir!

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

12 Temmuz 2018

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email