Ne Seçimi Be!

Ne Seçimi Be!

Türkiye’de en eğitimlisinden en cahiline kadar herkesin ağzında bir seçim lafıdır gidiyor. Geçen Pazar da 40 milyon insanımız sandıklara koşturtularak oy kullandı.

Neymiş maksat?

Türkiye’nin doğrudan halk tarafından seçilecek Cumhurbaşkanını belirlemek. Tüm televizyon ekranları en bilgin konuşmacısına, en kıdemli yorumcusuna ve haber programı hazırlayıcısına kadar hep aynı kelimeleri tekrarlayıp durdu. Gazeteler de aynı şeyleri yazdı manşetlerinde, köşelerinde.

Yahu bir seçim olabilmesi için, konu muhtarlık bile olsa, adayların ona uygun yasal statüye sahip olması gerekir öncelikle.

Peki bu seçim oyununun aldatmacasının baş aktörü ve kazananı denen kim?

Tayyip.

Kim bu adam?

Tâ İstanbul Belediye Başkalığı döneminde tamamı yüz kızartıcı suçlardan olmak üzere yüzlerce suç işlemiş ve İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren’in ekibi ile birlikte günlerce uğraşarak, araştırıp inceleyerek hazırladığı rapora göre; tam bir milyar dolarlık kamu malını çalmış bir kriminal tip. Bu raporda ortaya konan suçlara ilişkin yedi ayrı dava açılmış Tayyip ve ekibi (suç ortakları) hakkında. Bunların bir kısmından yine daha sonra edindiği yargıç-savcı maskeli yeni suç ortakları aracılığı ile kurtulmuş. Üç tanesi ise milletvekili dokunulmazlığı zırhına büründüğü için beklemede.

Onun bu hırsızlıklarıyla vurduğu bir milyar dolar tutarındaki serveti zamanın İTO Başkanı Mehmet Yıldırım ile ünlü Parababalarından Rahmi Koç da açıkça dile getirmiştir. Ve Tayyip bunlar hakkında “yalan söylüyorsunuz, iftira atıyorsunuz” gibisinden bir savunmaya girememiştir. Dava falan açamadığı gibi “GIK” bile diyememiştir.

Sonra bildiğimiz gibi bu mücrim, ABD’nin, onun Dışişleri Bakanı Morton Abromowtz’in yönlendirmesi ve zamanın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın ve yine zamanın Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Tufan Algan’ın girişimleri sonucunda ömür boyu muhtar bile olabilmesine imkân olmamasına rağmen önü açılarak Anayasa ve yasalar ayaklar altına alınarak önce “milletvekili” sonra da “başbakan” unvanlarına kavuşturulmuştur.

O statüye getirildikten sonra suç işlemeye, hayâsızcasına bir pervasızlıkla, gözü dönmüş bir saldırganlıkla devam etmiş ve on iki yılda eski yol arkadaşı Maliye Uzmanı, Profesör Abdüllatif Şener’in iddiasına göre 100 milyar dolardan aşağı olmamak üzere millet malı çalmıştır. A. Şener, Birleşmiş Milletler’i oluşturan 180 ülkenin tamamındaki yolsuzlukların toplamından daha fazla yolsuzluk yapmıştır Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi, diyor. Ve bu partinin Meclisteki ve Meclis dışındaki tüm yöneticileri bu yolsuzlukların içindedir, diyor.

Yani ortada evrensel hukuk ilkelerine, vicdana ve insanlığın ortak değerlerine uygun bir siyasi parti ve onun idarecileri yoktur.

Ne vardır?

Bir mücrimin çetesi vardır. Ve bunlar durup dinlenmeden çöl çekirgeleri ya da süne zararlıları gibi yolsuzluk, vurgun, çalıp çırpma yapmaktadırlar. Bu çetenin 1994’ten bu yana yaptığı vurgunların, çaldığı millet mallarının toplamının 2 trilyon dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir ekonomi uzmanlarınca.

Biz bunların içyüzünü, ruhiyatlarını çok iyi okuduğumuz için ilk başından itibaren “çıkar amaçlı suç örgütü” dedik bunlar için. “Asla bir siyasi parti değildir” dedik.

17-25 Aralık geriz patlaması sonrasında ortaya saçılan tapelerde ve oluşturulan bin sayfalık fezlekede de bunlar için aynen böyle deniyor. Biz yıllar önce söylemiştik. Fezleke yeni diyor.

Bunlar bir tek olsun örnek gösterilebilecek namuslu, ahlâklı bir iş yapmazlar. Yapamazlar. “Fıtratları” böyle şekillenmiş bunların.

Daha dün tanık olduk değil mi?

Adam makam arabalarını yasalara aykırı olmasına rağmen “seçim” çalışmalarında kullanabilmek için plakalarını değiştiriyor. İlgisiz sivil plakalar takıyor. Yani adam ve ekibi soluk alır gibi, su içer gibi sahtecilik, yolsuzlu, hırsızlık yapıyor ve yalan söylüyor. Hem de her konuda. Her işinde.

Bir de hiç yüzü kızarmadan, utanıp sıkılmadan meydanlarda, mikrofon başında insanlıktan söz ediyor, namustan söz ediyor şereften söz ediyor…

Batı Emperyalistleri talan etmek için bizim gibi kapitalizmce geri ülkelere girdikleri zaman oradaki Antika, vurguncu, asalak sınıfları ve onların kalitece en düşük kişilikteki insanlarını bulurlar yerli işbirlikçiler olarak. Çünkü böyleleri ahlâki ve vicdani bir değer taşımadıkları için her türlü ihaneti ve ortaklaşa vurgunculuğu yaparlar hiç tereddüt etmeden.

İşte bizde de, Ortadoğu Ülkelerinde de ve benzer ülkelerde de ne yazık ki hep aynı yürek parçalayıcı durum var…

Tayyipgiller’in suçları sadece maddi varlıklarla ilgili değildir. Onlar iktidarlarını ve vurgunlarını sürdürmek için efendileri olan ABD ve AB Emperyalistlerinin emrettiği her suçu ve ihaneti işlemekten çekinmezler. İşte bu bapta, Tayyipgiller efendilerinin emri üzerine komşumuz, kardeşimiz Irak’ın, Libya’nın işgalinde, doğal zenginliklerinin yağmalanmasında ve o ülkelerin parçalanmasında ve yine o ülkelerde sayısı 5 milyonu aşkın masum Müslümanın katledilmesinde, kadınların, kızların emperyalist askerlerce ırzlarına geçilmesinde suç ortaklığı etmişlerdir o emperyalistlerle. Aynı suçu komşumuz Suriye’de de 4 yıldan bu yana işleyegelmektedirler. Yüzbinlerce Müslüman Suriyeli hayatını yitirmiş, 3 milyonu aşan bir bölümü ise canını kurtarmak için ülkesini terke mecbur kalmıştır. Bir milyonu aşkın Suriyeli ülkemizin caddelerinde, sokaklarında dilenerek ya da çok ucuz işgücü olarak yaşamını sürdürmeye çabalamaktadır. O yaşlarına dek hep namuslu yaşamış pek çok Suriyeli kadın fuhuş pazarına sürüklenmiştir aşağılık pezevenkler tarafından.

Bir bölüm Suriyeli kadın, yaşlı erkeklerin imam nikâhlı ikinci eşi olmaya mecbur edilmiştir kandırılarak ya da ikna edilerek. Gencecik Suriyeli genç kızlar yine olgun, yaşlı erkeklere ikinci eş olarak satılmaktaymış dört ila on bin lira arasında bir fiyata.

Bütün bu faciaların boylu boyunca içindedir Tayyipgiller. Onlar Gezi İsyanı günlerimizde de on küsur gencimizi katlettirmiştir polislerine. Reyhanlı’da 53, Cilvegözü’nde 13, Roboski’de 34, hızlı trende 42, Soma’da 301 masum insanımızı da katletmişlerdir acımasızca.

Bunlar tüm bu vurgunları, ihanetleri, katliamları yapabilmek için başta Anayasa gelmek üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin eylem alanlarına ilişkin tüm kanunlarını çiğnemişler, yok saymışlar, tanımamışlarıdır. Kendileri hakkında kovuşturma yapan, fezleke yazan, dava açan bütün polisleri, savcıları, mahkemeleri dağıtmışlar, personellerini oradan oraya sürmüşler, bir kısmını da tutuklamışlarıdır yine bilindiği gibi.

Tayyip ve bakanları Anayasa Mahkemesine, HSYK’ye, mahkemelere, Barolar Birliğine meydan okumakta, bağırıp çağırmakta, verip veriştirmektedir sık sık.

Yine enteresandır,  Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) içinde bin odalı başkanlık binası yaptırmaktadır Tayyip kendine. Geçenlerde Danıştay bu kanunsuz yapının durdurulmasına karar verdi bildiğimiz gibi. Ne dedi Tayyip bu karar üzerine?

“Ne yaparsanız yapın o binayı yapacağım, oraya da oturacağım.”

Yani adam açıktan ben Danıştay, yasa masa iplemem, diyor. Benim her yaptığım benim yasama uygundur, ben başka yasa bilmem, tanımam, diyor. Yani adam Anayasayı da, diğer tüm yasaları da tek maddeye indirgiyor kendisi için: benim her yaptığım kanunidir, buna karşı çıkan herkes de suçludur, bitti.

Adamdaki anlayış, onlarca kez tanık olduğumuz gibi budur.

İşte bu sebepten dolayı namuslu Deniz Feneri Savcısı Abdulvahap Yaren ne diyordu Tayyip için?

“Hırsızlar İmparatoru”.

Olağanüstü doğru bir tespit. Yine bilindiği gibi Tayyip bu mahkemeyi de darma duman etti. Savcıyı yargılattı, mesleğinden etmek istedi.

Ne acıdır ki, Tayyipgiller Türkiye Cumhuriyeti’ni de bir “Hırsızlar İmparatorluğu”na çevirmişlerdir. Türkiye hırsızlar, hainler, katiller cenneti olmuştur. Tabiî hep söylediğimiz gibi bunların efendisi, koruyup kollayıcısı, dünyanın başhaydut devleti ABD Emperyalistleri ve onların müttefiki AB Emperyalistleridir.

Bu son oynanan seçim oyununa, insanlarımızı ahmak yerine koyan seçim aldatmacasına dönersek:

Tayyip’in şu anda “başbakan, devlet reisi, parti başkanı” filan değil yüzlerce yıla mahkûm bir hükümlü olarak Sincan’da ya da Silivri’de yatıyor olması gerekir.

Türkiye’deki her namuslu aydın, hukukçu, bilim insanı, yazar bizimle bu konuda hemfikir olur. Öyle olması gerekir. Eğer düşündüğümüzü, kanaatimizi açıkça ortaya koyacak öz güvene ve cesarete sahipsek. Bunların vurgunları, cinayetleri, ihanetleri 99 değil yüzde yüz oranında kesinliğe sahiptir.

E, o zaman?.. Bunlar hâlâ seçim yarışına mı girecek, Mecliste bakan, milletvekili diye oturmaya devam mı edecek, siyasi parti mi diyeceğiz bu çeteye, ABD maşası bu çeteye?

Bunlara hâlâ Sayın Vekil, Sayın Bakan, Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurreisi diye mi hitap edeceğiz?

Hayır, asla. Böyle hitap edenler onların suçlarına bulaşmış olurlar. Onların suçlarını bilmezlikten, görmezlikten, duymazlıktan önemsemezlikten gelmiş olurlar. Böyle yapan tam ahlâklı ve namuslu değildir, olamaz. Hırsıza, katile, haine sayın diyen kendi saygınlığını da kaybeder, suç işler, onu korumuş kollamış olur.

Ayrıca dilimize, kelimelerimize karşı da bir suç işlemiş olur. Kelimelerin de bir vicdanı, ahlâkı vardır o dili oluşturan milletin vicdanından, ahlâkından ona geçen.

Ne demektir Türkçede “sayın”, Türk Dil Kurumu’na göre?

“Konuşma ve yazışmalarda saygı belirtisi olarak kişi adlarının önüne getirilen söz”.

Bunlara sayın diyen saygılarını sunmuş olur. Uzatmayalım, bizce kendisini de aşağılamış olur böyle etmekle. Öyle ya hırsıza, katile saygılarını sunan kişinin kendisi de saygın olamaz.

Onlarla konuşan, yan yana gelen, birlikte iş yapan her kim olursa olsun o kişiler de suç işler. Onlar da kirlenir, pislenir.

Ne demiştik biz 17-25 Aralık geriz patlaması sonrasında?

Bunlarla her türlü resmi ve insani ilişki kesilmelidir. Bunların yeri Meclis, bakanlıklar, sokaklar, meydanlar değildir. Polis merkezleri, adliyeler ve cezaevleridir. Başka yere yakışmaz bunlar, başka yerde olmamalıdırlar.

Ama neylersin oluyor işte… Sorosçu, TESEV’ci Yeni CHP’nin yönetimi bir karar almıştı o günlerde. Tüm teşkilatlarına da iletmişti. Bunlara bundan böyle Sayın Başbakan, Sayın Bakan denilmeyecek, diye. Kısa süre sonra unuttular bu kararlarını. Şimdi yeniden “Sayın”a döndüler. Bunlar da ayar tutmaz. Yeni CHP yönetiminin Mustafa Kemal’in CHP’si ile prensipleri ile hiçbir ilgisi, ilişiği, benzerliği kalmamıştır.

Türkiye’de görünürde Anayasa Mahkemesi var, Yargıtay var, Danıştay var, Sayıştay var, yerel mahkemeler var. Ama bunlar Tayyipgiller’e bir şey diyemiyor. Bir şey yapamıyor onlar hakkında. Meclis de öyle. Bilim kurulları olan üniversiteler de öyle, Diyanet İşleri ve din adamları da öyle ezici çoğunluğuyla. Tek tük namuslu din adamları ve bilim insanları var, aydınlar var.

Cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevli kılınmış Türk Ordusu da bir ölüm sessizliği ve hareketsizliği içerisindedir Tayyipgiller karşısında.

Türkiye’ye ne oldu böyle? Nasıl bu hale düşürüldü bu ülke?

Antika ve Modern Parababaları tarafından İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında Batı Emperyalistlerinin ellerine teslim edilmekle; ekonomisi, ordusu, meclisi, polisi emperyalist haydutların emrine teslim edildi. Onlar da bu hale getirdiler ülkemizi.

Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleştirilen Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın tüm kazanımları ve değerleri bir bir elden çıkarıldı, bitirildi. Tayyipgiller gibi bir çok amaçlı kriminal çete Türkiye’nin tepesine yükseltildi. ABD Emperyalistlerinin bölgesel yöneticileri olarak sürdürüyorlar iktidarlarını.

Kamu kuruluşlarını, limanlarını, dağlarını, ovalarını, ormanlarını, nehirlerini, şehirlerini, sahillerini talan ediyorlar durup dinlenmeden Parababaları, emperyalistlerle işbirliği halinde.

İslam Peygamberi Hz. Muhammed der ki:

“Bir belde ki zalimler tüm azgınlıklarıyla zulümlerini sürdürürler ve bir tek kişi onların karşısına çıkıp ey zalim diye haykıramıyorsa o kavimden ümit kesilmiştir.”

Biz, sevgili Hz. Muhammed’in bu hadisinde de olağanüstü bir gerçekçilik ve öngörüyle ortaya koyduğu bu düşünceye tümüyle katılıyoruz.

Ve diyoruz ki; kim ne derse desin Tayyipgiller hakkında, hiç umurumuzda değil.

Onlar bir mücrimler topluluğudur. Hırsızdırlar, haindirler, katildirler. Başkaca da hiçbir şey değildirler.

Seçim bildirgemizde de belirttiğimiz gibi:

Nereye giderseler gitsinler, nereye çıkarsalar çıksınlar, çelik bileziklerle tanışacaklarıdır.”

Hiç kaçışları yok.

Tarihe de aynen bizim dediğimiz şekilde geçeceklerdir.

Oyunlara, dalaverelere karnımız tok. Biz bu numaraları yutmayız. Bize sökmez bunlar.

Biz Hz Muhammed’in, Mustafa Kemal’in, Kıvılcımlı’nın, Denizler’in, Mahirler’in tek meşru mirasçısı ve devamcısıyız. Yeneceğiz onları. Gezi İsyancılarımızla birlikte yeni Geziler olacak… 

Halkız, haklıyız, yeneceğiz!

13.08.2014

      

  

                

Print Friendly, PDF & Email