Kurtuluş Partili Hukukçulardan Suç Duyurusu: Hızlandırılmış tren kazası taammüden cinayettir!

 

Kurtuluş Partili Hukukçulardan Suç Duyurusu:

 

Hızlandırılmış tren kazası taammüden cinayettir!

 

Tayyipgiller’in, uygulamaya geçtiği andaki haliyle ne kadar güvensiz olduğu ortaya çıkan, tümüyle şov amaçlı “hızlandırılmış tren” pervasızlığı hatırlanacaktır. 22 Temmuz 2004 tarihinde Sakarya’nın Pamukova İlçesi Mekece Köyü yakınlarında “kaza” yapan TCDD’ye bağlı hızlı trenin bu kazası sonucunda 41 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 89 vatandaşımız ise çeşitli yerlerinden yaralanmıştı.

“Bağımsız Dergisi”nin 22-28 Mart 2013 tarihli sayısında ise, bu kazaya ilişkin yeni bir ihbar-ikrar ortaya çıktı. Burada Cüneyt Ülsever ile yapılan bir röportajda C. Ülsever, şüpheli Tayyip Erdoğan’la geçmişteki yakınlıklarını, şüphelinin başbakanlık görevine geldikten sonraki ilişkilerini ve görüşmelerini, sonraki süreçte de nasıl koptuğunu anlattı. Ve söz konusu olayda emri verenin Başbakan Tayyip olduğunu açıklıyordu.

Dolayısıyla bu emri veren Tayyip ile emri uygulayan failler pişkin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman iştirak halinde cinayete ortak olmuşlardır. Bu nedenlere dayanan Partimiz, Hukukçularımız kanalıyla bir suç duyurusunda bulundu.

01.04.2013 tarihinde suç duyurusu dilekçesini Ankara Savcılığına veren Partili Hukukçularımız Av. Metin Bayyar, Av. Sait Kıran, Av. Doğan Erkan, ardından adliye önünde cübbeleriyle basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Konuyla ilgili suç duyurusu dilekçesini aşağıda yayınlıyoruz:

 

ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

 

SUÇ DUYURUSUNDA

BULUNAN……………….: Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı

                                               Karanfil Sokak No: 24/15 Kızılay/ANKARA

 

VEKİLLERİ…………….: Av.Metin Bayar,Av.Sait Kıran,Av.Doğan Erkan   

Ş Ü P H E L İLER….. : 1- Recep Tayyip Erdoğan

                                        2- Binali Yıldırım

                                        3- Süleyman Karaman (TCDD Genel Müdürü)                                                                                    

S U Ç…………………: Kamu Görevini Kötüye Kullanarak 41 kişinin ölümüne, 89 kişinin yaralanmasına sebebiyet verme (TCK 257, 83, 88)

 

S U Ç   T A R İ H İ…..….: 22 Temmuz 2004

 

YENİ DELİLİN ORTAYA ÇIKTIĞI TARİH: 22 Mart 2013

 

ŞİKAYETLERİMİZ…….: Bilindiği gibi, 22 Temmuz 2004 tarihinde Sakarya’nın Pamukova İlçesi Mekece Köyü yakınlarında bir hızlandırılmış tren “kazası” meydana geldi. TCDD’ye bağlı hızlı trenin yaptığı kaza sonucunda 41 vatandaşımız hayatını kaybetti, 89 vatandaşımız ise çeşitli yerlerinden yaralandılar.

O tarihlerdeki yazılı ve görsel basın arşivleri incelendiğinde açıkça görüleceği gibi, başta Başbakan sıfatıyla şüpheli Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm bakanlar ve TCDD yetkilileri ağız birliği ederek “hızlandırılmış trenin faaliyete geçmesiyle ne kadar büyük bir iş başardıklarını” övünerek anlatıyorlardı.

Ancak tüm bu sözlere rağmen bu projenin bilimsel olarak eksik olduğu ve can güvenliği açısından tehlikelerle dolu olduğu itirazını yapan bilim insanları da vardı. Bunların en başında Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Ulaştırma Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Aydın Erel geliyordu. Sayın Erel, o dönemde sık sık yaptığı açıklamalarda; “hızlı trenin güvenli olmadığını” her fırsatta dile getiriyor ve “Ben o trene binmem. Kimse de binmesin. Hızlı Tren seferden kaldırılmalı” diyordu.

Tabiî bu bilim insanlarını dinleyen olmadı ve tamamen siyasi hesaplar ve toplumun gözünü boyamak adına hızlı tren sefere kondu ve Pamukova’daki elim kaza meydana geldi.

Kazadan sonra olayın sorumluluğu iki makiniste yıkıldı ve Sakarya 2’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde kamu davası açıldı. Bu dava dosyasına gelen Bilirkişi Raporuna göre de “facianın eski raylarla yapılan hızlı tren denemesinden kaynaklandığı” tespit edildi ve birinci makinist 8’de 3, ikinci makinist 8’de 1 ve demiryolu da 8’de 4 kusurlu bulundu. Ancak demiryolunun kusurunun sorumlusunun kim olduğu belirlenmeyerek tüm fatura makinistlere kesilirken, asıl suçlular ortaya çıkartılmadı.

Asıl sorumlu ile ilgili olarak geçtiğimiz günlerde yeni bir delil ortaya çıktı. “Bağımsız Dergisi”nin 22-28 Mart 2013 tarihli 9. Sayısının 22. Sayfasından başlayan, Yurt Gazetesi yazarı Cüneyt Ülsever ile yapılan bir röportaj yayımlandı. Bu röportajda C. Ülsever, şüpheli Tayyip Erdoğan’la geçmişteki yakınlıklarını, şüphelinin kendisine “abi” diye hitap ettiği dönemleri, kendisine milletvekilliği adaylığı teklif edilmesini, şüphelinin başbakanlık görevine geldikten sonraki ilişkilerini ve görüşmelerini, sonraki süreçte de nasıl koptuğunu anlatmaktadır.

“Erdoğan’dan nasıl koptunuz?” sorusunu Ülsever şöyle yanıtlamaktadır;

“2004’ün sonlarına doğru, ilk olarak hızlı tren kazasıyla benim içime kurt düşmeye başladı. Çok net öğrendim ki hızlı trenin emrini veren kendisidir. Kendisine teknik olarak o raylar üzerinde belli bir hızın üzerinde gitmenin mümkün olmadığı raporlarla söylendiği halde “ben emrediyorum” diyen kişidir. 35 kişinin hayatına mal oldu o kaza. Bunun liberallikle alakası yok, insanlıkla alakası yok.”

Görüldüğü gibi C. Ülsever; (her ne kadar ölü sayısında ve kaza tarihinde yanılıyor olsa da) hızlı tren kazasının, bizzat şüphelinin başbakanlık nüfuzunu kullanarak “ben emrediyorum” diye emir vermesinden kaynaklandığını ve bu bilgiyi de “çok net öğrendiği”ni açıklamaktadır. Yani haber kaynağının güvenilir olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla ortaya yeni bir delil çıkmıştır.

Her ne kadar Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama zamanaşımından ortadan kaldırılmış ise de zaten bu dosyada gerçek failler yargılanmamıştır. C. Ülsever’in yukarıdaki beyanlarıyla gerçek fail hiçbir kuşkuya yer olamayacak şekilde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de şüpheli T. Erdoğan hakkında soruşturma yürütülüp, kamu davası açılmalıdır.

Ayrıca belirtmeliyiz ki, bu katliamda yaşamını yitiren 41 kişiden biri olan İrem Candan’ın bir yakını (davanın zamanaşımına uğratılarak düşürülmesinden sonra) onun ağzından şunları yazmış ve bu yazılanlar gazetelerde yayımlanmıştı;

“Ben İrem; hani şu 22 Temmuz 2004’de saat 19. 43’de kitle cinayetine kurban giden. Neden? Niçin? Ben güzel bir yaz akşamı ölmek için mi dünyaya geldim? Ben 21 yıl boyunca yüreğimde yalnızca kocaman sevgiler büyüttüm. Bu sevgiler ki bana kardeşimi, annemi, babamı ve ailemi, doğayı kısaca bütün evreni sevmemi sağladı.

“Başbakan evimize geldi toprağa ilk girdiğim gün. Nasıl sevinmiştim suçlular cezasını bulacak diye, çünkü anneme bir söz verdi “bilirkişi raporları açıklansın çaresine bakacağız. Yargısız infaz yapamam, eğer yaparsam, her kazada bakan istifa ederse, bakan kalmaz” dedi. İnandım ve sevindim. Çünkü o Allah’a yakın bir insandı. Allah’a yakın insanlar verdikleri sözü tutarlar, en yakın dava arkadaşları bile olsa, suçu işleyen hakkında derhal gereğini yaparlar diye düşündüm. Aldandım. Aynı Başbakan gazetecilere aynı olay için “böyle boş gündem yaratmayın” diye çıkıştı. Ben Genetik Master’ı yapmak isteyen, Fakültede 3. yılım olmasına rağmen, Çapa Tıp’ta 4 yıl staj yapan, ülkemin neresi olursa olsun özellikle Doğu’da görev almak isteyen, yüreği meslek aşkıyla çarpan pırıl pırıl bir genç kızdım. Benim yaşam hakkımı hızlandırılmış trenle bitirdiler.”

Genç-yaşlı, çocuk (bir kısmı daha hayatının baharında olan) onlarca yurttaşımızın canına mal olan bu emrin insanlıkla alakasının olmadığı çok açıktır. Bir başka anlatımla, içlerinde İrem Candan’ın olduğu 41 kişinin yaşam hakkını bitiren en önemli fail şüpheli Recep Tayyip ERDOĞAN’dır. C. Ülsever’in güvenilir kaynaklardan edindiği ve kendi ifadesiyle “çok net öğrendiği” ancak yıllar sonra deşifre ettiği bilgi de hızlı tren katliamının başlıca sorumlusunun şüpheli Tayyip Erdoğan olduğunu kesince göstermektedir.

Tayyip ERDOĞAN’ın bu suçuna diğer şüpheliler Binali YILDIRIM ile Süleyman KARAMAN’ın iştirak ettikleri de ortadadır. Zira onun emriyle hareket etmişlerdir. Dolayısıyla bu şüpheliler de, en azından iştirak ettikleri suçun feri failleridir. Yine, “amirin emri yasa dışı ise emri uygulayanın sorumluluğu ortadan kalkmaz” kuralı gereğince de sorumludurlar.

Şüpheli T. Erdoğan, önüne gelen bilimsel araştırmalara, yukarıda örneğini verdiğimiz dürüst/namuslu bilim insanlarının ısrarlı uyarılarına karşın, sırf siyasi rant elde etmek uğruna, hızlı tren seferini başlatmış ve sonuçta da 41 insanımızın göz göre göre katledilmesi, yüze yakın insanımızın yaralanması suçunu işlemiştir. Bu olayda masum iki makinistin yargılanması göstermeliktir, şüpheli T. Erdoğan gibi asıl failleri gizlemeye yöneliktir.

Esasen bu makinistlerin yargılandığı Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki dosyaya gelen bilirkişi raporuna göre de “demiryolunun 8’de 4 kusurlu bulunduğu” tespit edilmiştir. Yani kazadaki kusurun yarısı demiryoluna verilmiş olmasına karşın, anılan mahkeme bu kusurun faillerini ortaya çıkartmak yerine dosyayı zamanaşımından kapatmıştır. Daha doğrusu bu mahkemede de bağımsız ve adil bir yargılama yapılmadığından gerçek suçlular ortaya çıkartılıp yargılanmamıştır.

Oysa yıllar sonra da olsa C. Ülsever’in beyanıyla kesince ortaya çıktığı gibi, şüpheli bilerek-isteyerek ve taammüden bu suçu işlemiştir. Zira kendisine sunulan bütün bilimsel değerlendirmeleri yok sayarak “ben emrediyorum” diyerek trenin sefere çıkmasını sağlamasının hukuken başka bir izahı mümkün değildir.

Yerleşik Yargıtay kararlarında taammüt şöyle değerlendirilmiştir:

“Doktrin ve kazai içtihatlara göre taammüdün oluşması için soğukkanlılıkla verilmiş bir karar bulunması, kararla icra arasında makul bir süre geçmesi ve sanığın bu kararda sebat ve ısrar ederek suçu işlemesi gerekir.”

“Ceza Yasasında tarif edilmeyen ve öğretide mahiyeti tartışmalı olan taammüdün varlığı için; failin, bir kimseye karşı belli bir suçu işleme saikiyle bu konuda sebatla ve şartsız olarak kararı vermesi, ulaştığı ruhi sükunete rağmen kararından vazgeçmeyip bu akış içinde ısrarla icra hareketlerine başlaması ve bu hususların olaysal olarak değerlendirilerek saptanması gerekir.” denilmektedir.

Gerçekten de şüpheli, kendisine sunulan tüm bilimsel etütlere ve can güvenliği bakımından yapılan uyarılara rağmen “ben emrediyorum” diyerek “soğukkanlılıkla verilmiş kararını” uygulamaya koydurmuştur. Şüphelinin uyarıları hiçbir şekilde dikkate almadan uygulamaya koyması, yukarıda belirtilen Yargıtay içtihatlarındaki; “suçu işleme saikiyle bu konuda sebatla ve şartsız olarak kararı vermesi, ulaştığı ruhi sükunete rağmen kararından vazgeçmeyip bu akış içinde ısrarla icra hareketlerine başlaması” olarak kabul edilmelidir. Diğer şüpheliler de, aynı sebat içinde emri hayata geçirerek iştirak iradesine sahip olduklarından, aynı şekilde sorumludurlar.

Bu nedenle işbu suç duyurumuzu yapma zorunluluğu doğmuştur.

 

SONUÇ ve İSTEM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Gazeteci Cüneyt Ülsever’in tanık sıfatıyla ifadesine başvurularak şüphelilerin haklarında yukarıda belirtilen sevk maddelerine göre gerekli soruşturmanın yapılarak, cezalandırılmaları için KAMU DAVASI açılmasına karar verilmesini müvekkil parti adına arz ve talep ederiz. 01.04.2013

Suç Duyurusunda Bulunan Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı

Vekilleri

Av. Metin BAYYAR                   Av. Sait KIRAN        Av. Doğan ERKAN

Print Friendly, PDF & Email