Kendinden olmayanları “sapık” ve “zalim” şeklinde resmeden CIA-Pentagon İslamcısı din tüccarları

Kaçak Saraylı Hafız’ın reisliğindeki AKP’giller İktidarı, kendilerini yetiştiren emperyalist ABD Haydudunun “Yeşil Kuşak Projesi” ürünü oluşlarının tam hakkını verdiler…

Kuvayimilliye’nin zaferi üzerine kurulmuş Laik Cumhuriyet’i kerte kerte tarumar ederek çökerttiler. Yerine ise Ortaçağ’ın o karanlık dehlizlerini anımsatan bir Din Devleti inşasına giriştiler.

Bunda da çok yol aldılar…

Yargıyı olduğu gibi, orduyu olduğu gibi eğitimi de çökerttiler. 4+4+4’le sekiz yıllık temel eğitimi ortadan kaldırdılar. Sonrasında ise bu sözde eğitim işini bütünüyle Ortaçağcı din derebeyliklerinden başka bir şey olmayan tarikatların, cemaatlerin eline verdiler.

2013 Aralığına kadar FETÖ’yle ve onun herbiri engerekler kadar zehirli avanesiyle sarmaş dolaş biçimde iş tuttular. Yargıda olduğu gibi eğitimde de başat aktör FETÖ’cüler oldu.

15 Temmuz sonrasında ise FETÖ’nün yerine başta ENSAR gelmek üzere tüm Ortaçağcı tarikatların etkinliğindeki kurum ve derneklerle doldurdular eğitim yuvalarını. Milli Eğitim açıktan anlaşmalar yaptı bu Ortaçağcı kurumlarla. Bunlar gelip okullarda Ortaçağcı afyonlarını satacaklar gönüllerince; isterlerse öğrencileri kendi karanlık yuvalarına götürecekler, orada zehirleyecekler; artık istedikleri gibi bu alanda at koşturacaklar.

Bakanlığın görevi, sadece bunlara şemsiye olmak… Başka hiçbir işlevi kalmadı Bakanlığın.

“Rehberlik Araştırma Merkezi” adı altında oluşturdukları bir kurumda görev yapan rehber öğretmenlere dağıttıkları kitapçıktaki şu hayâsızca, ahlâksızca, vicdansızca görsellere bakın bir.

Bu görselleri hazırlayanlar, bunları o sözde eğitim kitapçığına koyanlar ve bunların dağıtımını yapanlar bizce ahlâktan da, vicdan da, insanlıktan da hiç nasiplenmemişlerdir.

Bunlar, Tayyip’in 16 Nisan 2017 Referandumuyla kuşa çevirdiği Anayasayı bile apaçık bir biçimde çiğniyorlar. O Anayasada bile, laiklik devletin olmazsa olmazı biçiminde netçe ortaya konulur.

Görelim bu maddeleri:

“Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

“Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

“Madde 13 – (Değişik: 3/10/2001-4709/2 md.) Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

“Madde 68 – (Değişik: 23/7/1995-4121/6 md.)

“(…)

Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.

“Madde 103 – Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde andiçer: “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

“Madde 136 – Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”

Görüldüğü gibi, Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet olarak tanımlanır bu Anayasada. Devletin laiklik ilkesine bağlı olması demek, kimsenin inanç ve kanaatlerinden dolayı ayrımcılığa tabi tutulmamasını, aşağılanmamasını, kınanmamasını, yargılanmamasını öngörür.

Ama yukarıdaki görseller ne yapıyor?

Ne mesaj veriliyor o görsellerde?

Başı açık olan kadınlarımızın ve eğitimcilerimizin çocuklara şiddet uyguladığı mesajı veriliyor. Daha açık ve vahimi ise; badem bıyıklı olmayan erkeklerin çocuklara cinsel tacizde bulunduğu ve bulunabileceği, böyle bir potansiyel taşıdığı anlatılmak isteniyor.

Yani Tayyipgiller, kendilerinden olmayan erkekleri “cinsel sapık” olarak anlatıyorlar, gösteriyorlar bu kitapçıkta.

Bu insanlık dışı ve gerçeği tersyüz eden kitapçıklarıyla aynı zamanda da Türk Ceza Kanununun 216’ncı maddesini açık ve kesin bir biçimde ihlal ederek, Anayasayı İhlal suçuna ilaveten yeni bir suç işlemiş olmaktadırlar:

“Madde 216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Aslında yargı, adına layık bir yargı olsa derhal harekete geçip bu suçları işleyenlerin tamamı hakkında ceza kovuşturması başlatması gerekir. Ama nerede o yargı… Yargı mı kaldı memlekette?

Yargı artık AKP’giller’in hukuk bürosuna dönüşmüş durumdadır.

Milli Eğitim Bakanlığı, bu yüzkarası kitapçığın sosyal medyada uğradığı tepki üzerine bir açıklama yapıyor. Hazindir, açıklamada da suçlanmak yerine saldırganlaşıyor; “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır”, atasözündeki anlayış çerçevesinde. Bakın ne diyor:

“Hizmet içi eğitimler için 2017 yılında hazırlanan “Psikososyal Önleyici Destek Programı” kitabı söz konusu haberin manşet bölümünde iddia edildiği gibi öğrencilere yönelik değil, rehberlik öğretmenlerinin mesleki gelişimine kaynak olarak sunulmuştur.

“Söz konusu haberde, kitapta yer alan 150’nin üzerindeki görsel içerisinden yalnızca 4 görsel bir araya getirilerek bütünü yansıtmayan maksatlı bir algı oluşturulmak istendiği görülmektedir.

“Hazırlanan kitap içeriğinde söz konusu haberde iddia edildiği gibi bir algının oluşup oluşmadığının araştırılması için ön değerlendirme ve inceleme çalışmaları başlatılmıştır.” (https://www.birgun.net/haber/meb-den-rehber-ogretmenlere-dagitilan-kitaba-iliskin-aciklama-inceleme-baslatildi-285196)

Gördünüz mü arkadaşlar, adamlardaki vicdanın, utanma arlanma duygusunun boyutunu?

Sanki meşru ve doğru bir iş yapmışlar gibi savunmaya yelteniyor yaptıkları ahlâksızlığı, vicdansızlığı.

Burada sormak lazım bunlara;

Dergahlarda, ENSAR’larda, yurtlarda, kurslarda gencecik yavrularımıza tecavüz edenler kimlerdi? diye.

“Bir kerecikten bir şey olmaz”, diyen sözde Aile Bakanları hangi anlayışa sahipti?

Ama bunlar böyledir işte, arkadaşlar…

Bunların en belirleyici karakteristiği, söylediklerinin tam tersini yapmak ya da yaptıklarının tam tersini söylemektir.

Bunların en mahir oldukları iş; saf, bilinçsiz, yoksul insanlarımızı İblis’in önlerine düşerek kandırdığı gibi kandırmaktır, Kur’an’ın diliyle konuşursak; “Allah’la aldatmak”tır.

Bunlara karşı içtenlikli, saf Müslümanları nasıl uyarıyor Kur’an?

“Allah’ın vaadi haktır; dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın!” (Lokman Suresi, 33’üncü Ayet, Yaşar Nuri Öztürk Meali)

Gerçi yukarıda da dediğimiz gibi memlekette hukuk da, kanun da, yargı da kalmamış durumdadır artık da; yine de hukukçu yoldaşlarımızın Tarihe not düşmek açısından yukarıda andığımız bu suçu işleyenler hakkında bir suç duyurusunda bulunması gerekir, diye düşünüyoruz.

Bu suç duyurularımızdan bir şey çıkmayacağını biz de biliyoruz ama, Halkımızı birbirine karşı düşmanlaştırıp kışkırtan, din ve mezhep temelinde ayrıştıran bu din simsarlarından er geç hesap sorulacaktır!

İşledikleri suçların hesabını eksiksiz verecektir bunlar!

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

29 Ocak 2020

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email