Washington-White House’da açılan yersen lokantası… Patron ve müşterileri

Washington-White House’da açılan yersen lokantası…
Patron ve müşterileri

Bunlar da fotoğrafları:

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ne yaptın, Hafız?

Trump, günler öncesinden yersen lokantasını açtı sana. Menüyü de gösterdi. Hatırlatalım:

“ABD Başkanı Donald Trump, Rakka operasyonu öncesi Suriye’de Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) silahlı kanadı Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) silah yardımı yapılmasını onayladı. YPG’ye gönderilecek silahlar arasında ağır makinalı tüfekler ve zırhlı araçlar da var.

“İlk olarak Reuters ve AFP ajanslarına konuşan ancak adının açıklanmasını istemeyen bir Amerikalı yetkili tarafından duyurulan karar, daha sonra ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) tarafından da doğrulandı.”(http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39865038)

Ayrıca da, ilk parti silahı gönderdi, ABD YPG’ye.

ABD’nin sana bu ilk lokanta açışı değil, hatırlarsın.

Ne demiştin bir aralar sen?

“Eyyy Amerika. Müttefikin biz miyiz, yoksa YPG mi? Bir karar ver!”

Jet hızıyla geldi, istediğin yanıt.

Ne dedi, yapımcın ve efendin olan ABD Emperyalist haydut devletinin sözcüleri?

“YPG bizim sahadaki yerel ortağımızdır. Ona her türlü yardımı yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz.”

Öyle mi?

Aynen öyle…

Sen bir iki gak guk ettin, sonra da oturdun yumuşak koltuğuna. Çünkü bilirsin; ölçüyü kaçırdın mı ne yapar ABD, senin gibi işbirlikçilere?

Anında süpürüverir kubura…

Zaten senin “eyyy” meyyy çekip kabadayılık gösterilerine girişmen de sadece Kaçak Saray’a konu mankeni babında oturttuğun gariban muhtarlara ve cahil, yoksul hülooğğ’cularına yönelik bir artistlikti.

Neyse… Gelelim bu son işine:

ABD haydutu, kartını açık oynadı. Silahını verdi, her türden silah yardımını onayladı ve hatta; 1952’den bu yana NATO müttefiki olan, daha doğrusu yörüngesinde akılsızca dolanıp duran Türkiye’ye vermediği ağır, yüksek teknoloji içeren silahları bile verdi.

Dünkü (17 Mayıs tarihli) Cumhuriyet Gazetesi’nden:

“TÜRKİYE ile ABD arasındaki YPG krizi devam ederken ABD’nin Rakka operasyonu için YPG’ye vereceği belirtilen Javelin antitank silahını, daha önce talep edilmesine rağmen Türkiye’ye vermediği ortaya çıktı.” (agy)

Durum işte böylesine aşikârdı.

Sen ne dedin gitmeden önce? Tabiî, yine hülooğğ’cularına hitaben:

“Müttefikimiz Amerika’ya PYD’nin, YPG’nin terör örgütü PKK’nın bir uzantısı olduğunu anlatacağız. IŞİD’e karşı yapılacak Rakka operasyonunu da bu terör örgütleriyle değil, bizimle yapmasını isteyeceğiz.”

Sanki, Keşanlı gariban muhtara anlatıp aklını erdireceksin, e?

Sonunda gittin. Ne oldu?

Adam sana 20 dakikalık bir görüşme süresi tanıdı. Onun da yarısı, yani 10 dakikası tercümeyle geçecekti. Geriye kalıyordu 10 dakika. Onun da birkaç dakikası, göstermelik, içtenliksiz nezaket cümleleri; yani hoşgeldin, nasılsın muhabbeti. Geriye kalacaktı en fazla 5 dakika…

Yani bu ne demek?

Hafız, seninle görüşecek bir şey yok aslında. Ben emredeceğim, sen de itirazsız yapacaksın. Bunun neyini konuşup görüşeceğiz?

Ha, madem geldin; protokol gereği bu 20 dakikayı ayıralım sana. Bak bu kıyağımızı da unutma. Ayrıca da kıymetini bil bunun.

Sen anladın tabiî söyleneni…

Görüşme sonrası, medyaya düşen haberlerden anlıyoruz ki, görüşme süresin tamı tamına 22 dakikacık olmuş.

Sonra çıkıp konuşmalar yaptınız, medya karşısında.

Ne dedi Trump?

“Türkiye bizim eski müttefikimizdir. İlişkilerimizi hiç kimse bozamaz”, türünden cart curt…

Yani, PYD ve YPG’ye ilişkin tek laf etmedi. Kaldı ki orada bile seni tümden bozum etmeyeyim, diye bir kıyak geçti sana. Yoksa açıktan diyebilirdi, yüzüne karşı: PYD-YPG bizim Ortadoğu’daki ortağımızdır. Ona her türden silahı veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz, diye.

Adam buna lüzum görmedi. Zaten her zaman diyor ve dediğini de yapıyor. Bunu anlamamak için, bilmemek için idiot olmak gerekir…

Sen ne dedin?

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Bölgemizin geleceğinde terör örgütlerine yer yoktur. Özellikle YPG/PYD terör örgütünün hangi ülke tarafından olursa olsun muhatap olarak alınması bu konuda küresel düzeyde verilen mutabakata kesinlikle uygun değildir’ dedi.” (http://www.hurriyet.com.tr/gozler-erdogan-trump-gorusmesinde-40460229)

Ne demiştir, senin bu çaresizce mızıldanmana, patronun ve avanesi?

Hani sosyal medyada sık kullanılan bir replik vardır:

“Yav he he…”

Aynı anlama gelen belki de şunu:

“Anlat Tayyip anlat, çok heyecanlı oluyor…”

Adam seni daha görmeden madara etti. Görüşme süresi 20 dakikadır, dedi. Yani, seninle tartışacağım bir mesele yok. Sen benim muhatabım değilsin. İşbirlikçimsin, hizmetkârımsın. Emrederim, sen de yaparsın. Bunun lamı cimi olmaz, dedi

Kabul ettin sen bunu. Ve öyle gittin, efendinin memleketine. Ve daha White House’un kapısında diz çöktün. Bak şu fotoğrafına bir:

 

 

 

 

Derler ya; bazen bir bakış, bir tek söz, bir tek davranış her şeyi anlatmaya yeter, diye…

İşte bu görüntü de tam bu kapsam içindedir. Efendi karşısında haddini bilen ve onun önünde eğilen, ceketini ilikleyen, yani saygıda zerrece kusur etmemeye çalışan bir hizmetkâr…

Belki gayriihtiyari davrandın. Ruh halin birden diz çöktürüverdi, efendin karşısında seni. Düşünmeye bile vakit bulamadın…

Görüştünüz, görüşmeler bitti. Ne kazandın?

Hiç… Tabiî olumlu anlamda hiç. Yoksa, tam anlamıyla madara etti, adam seni. Eğdi, büktü, diz çöktürdü, geçip gitti…

Örnekleyelim:

“Bir süredir Türkiye ile krizde olan Alman medyası da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ABD Başkanı Trump görüşmesini dikkatle izledi.

“DW’nin aktardığı Tageszeitung’da Jürgen Gottschlich imzalı yorum “Tamamen ekildi” başlığını taşırken şu ifadeleri kullandı:

“Erdoğan Trump’la buluşuyor. Türkiye’de haftalardır yeni ABD başkanıyla yapılacak görüşme tartışılırken, ABD’de hiç kimse bununla ilgilenmiyor. Buluşma Trump’ın gizli bilgileri ifşa etmesiyle ilgili tartışmaların gölgesinde kaldı. Erdoğan görüşme öncesinde ABD ile gelecekteki işbirliğini NATO ve Batı ile işbirliğine bağlayacaktı ama bununla hiç alakadar olmayan bir Trump’la karşılaştı. Kısa görüşmede Erdoğan’ın Suriyeli Kürt YPG’nin bir terör örgütü olduğu ve ABD tarafından desteklenmemesi gerektiğini söylemesi, Türk hükümetine bağlı yayın organları tarafından Erdoğan taraftarlarına ‘Erdoğan Trump’ın yüzüne söyledi’ başlığıyla verildi. Ancak Trump bununla ilgilenmedi. O, Kore Savaşı zamanındaki Türk-Amerikan silah arkadaşlığından bahsetti ve Türkiye ile dostluğun gelecekte de mağlup edilemeyeceğini söyledi. Erdoğan bu açıklamalar karşında nasıl bir yaklaşım sergilemesi gerektiğini kestiremedi. Zira tüm sorunlar çözümsüz kaldı. Amerikan askerleri Suriyeli Kürtlerle IŞİD’e karşı savaşmayı sürdürecek. Geçen Temmuz’daki darbe girişiminin müsebbibi olduğu iddia edilen Fethullah Gülen ABD’de kalmaya devam edecek.” (http://odatv.com/alman-yorumu-tamamen-ekildi-1805171200.html)

İşte olay bu…

Üstüne üstlük, sen, uğradığın bu boyuttaki bir madaralizasyon sonrasında bile kalktın, efendine bir de hürmetlerini, saygılarını ve şükranlarını sundun yahu…

Bu ne iştir böyle, Hafız?

İnan, acıdık bu durumlara düşmene yahu…

Daha doğrusu, kendini bilerek ve isteyerek düşürmene…

İşin en acıklı tarafıysa, görünüşte de olsa, Türkiye’yi temsil ediyor olman. Ülkemizin saygınlığını, onurunu beş paralık ettin be! Serdin kırmızı halı gibi, emperyalist çakalın önüne.

Ey Halkımız;

Seni bu hallere düşürecek adamları hâlâ ne kadar taşıyacaksın başında?..

Hepimizin bildiği gibi, Tayyip, su içer, nefes alır gibi yalan söyler, kandırmacada bulunur. Ve sürekli görüş değiştirir. Bir uçtan bir uca savrulur durur.

İsterseniz bunu da örnekleyelim bir:

Videonun Tapesi:

“Önce:

“İşte Amerika. Aynı şey orada. Şu anda adaylardan bir tanesi Müslümanlara vuruyor vuruşturuyor. Sayın Obama burada Müslümanlardan yana tavır koyuyor. Böyle bir ayrım yapamazsınız, diyor. Ama diğer aday, Müslümanların Amerika’da olmasına adamın tahammülü yok. Ve bir de gelmiş burada onun adına bir marka koymuşlar, onun adına. O markayı aslında binasına koyanlar, onu süratle kaldırması lazım. Ben de bir yanlış yaptım, oranın açılışını yaptım. 

“Sonra:

“Sayın Başkan, değerli dostum, değerli basın mensupları,

“Sizleri en kalbi duygularımla, saygıyla selamlıyorum. Öncelikle Amerika Birleşik Devletleri Başkanı sayın Trump’a ve ekibine, şahsım ve heyetime gösterdikleri ilgiden dolayı, şahsım, milletim adına şükranlarımı ifade ediyorum. Bir kez daha huzurlarınızda, sayın Trump’ı seçimlerde elde ettiği tarihi zafer için kutluyorum.” (https://www.youtube.com/watch?v=6pg4Zorgpzk&feature=youtu.be)

Ne haller bu haller, Tayyip?

Şaka gibisin ya…

İnan çok üzülüyoruz senin için. Nihayetinde insansın. Bir insanın koltuk için, makam için, ün için, poz için bu durumlara düşmesi dokunuyor bize. Ama bunu gönüllüce ve iradi olarak yaptığın için, tiksinme duyguları da uyandırıyor.

Anlayamıyoruz, senin gibilerini, Tayyip. Nasıl insansınız siz? Ve yaşamanızın amacı ne, anlamı ne?

İnsanın kendini böylesine çamurlara buladığı bir yaşam biçimi yaşanmaya değer mi?..

Keşke elimizden gelse de kurtarabilsek sizleri ve sizin gibileri de. Onurlarına sahip çıkar hale getirebilsek…

Hani, sırtını bu efendilerine dayayarak hakaretler yağdırdın ya, Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın dahi kahramanlarına; “ölmüş inek”, dedin onlara. “İki Ayyaş”, dedin.

Tabiî efendin emrediyordu, bu saldırıları yapmanı. Çünkü, o yiğit komutanlar, bu emperyalist çakalların alayını hem Çanakkale’de dize getirmişlerdi, hem de Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızda. O çakallar, geçmişte yaşadıkları bu ağır hezimetlerin intikamını almak istiyorlar. İşte bu sebeple de, senin gibi ihanet potansiyeli kallavi, vatan ve millete dair zerrece değer taşımayan insanları bulup Türkiye’nin tepesine yükseltiyorlar. Sonra da, işte bu son düştüğün durum gibi, seni ayaklarının altına alıp çiğneyiveriyorlar.

Yapar onlar… Onların dostu olmaz. Onlar sadece kendilerine dosttur. Sadece işbirlikçileri, hizmetkârları, uşakları olur. Sense gönüllüce kabul ettin, onların hizmetine girmeyi. BOP Eşbaşkanlığı görevini verdiler sana, sen övündün bununla; efendim bana görev verdi, diye.

Ama o çakallar, kullanırlar; işleri bitince de acımadan harcarlar. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Senin de son saatin yaklaşıyor…

Bak, neler yaptılar sana. Ve sen, tüm yapılanlara karşı en ufak bir tepki koyamadığın gibi, bir de övgü düzüverdin o çakallara.

Saygıdeğer Halkımız;

Hâlâ aklını başına devşirip ülkemizin onurunu, namusunu ayaklar altına aldırtan bu ABD işbirlikçilerini başından atmayacak mısın?

Yazık edersin, atmazsan eğer…

Üstelik de, büyük felaketlere duçar olursun. Bak, memleket elden gidiyor. Uyan gayrı, uyan… Yeterince geciktin zaten…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

18 Mayıs 2017

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email