27 Mayıs’ın Yurtsever subayı Sami Küçük

“27 Mayıs denilince akla gelen sözcükler:

Demokrasi, özgürlük, özerklik, plan, sanayileşme sol,

12 Eylül denilince akla gelen:

Antidemokratik yasalar, serbest piyasa, ticaret ve sağdır.”

      

Bu kadar güzel ve sade tanımlanabilir 27 Mayıs. Ancak bu kadar net sözcüklerle ortaya konabilir 27 Mayıs Politik Devrimi ile 12 Eylül Faşist Darbesinin farkı. 27 Mayıs’ın mimarlarından Kurmay Albay Sami Küçük,  “Rumeli’den 27 Mayıs’a-İhtilalin Kaderini Belirleyen Köşk Harekâtı” adlı kitabında yapıyor bu tanımlamayı. Kendi komutasındaki güçleri, direnme belirtisi gösteren Köşk’e yöneltme cesaretini gösterip 27 Mayıs’ın başarıya ulaşmasını sağlayan bir yiğit asker Sami Küçük.

“Ülkemin ve Türk Halkının yararına olabilecek olaylar karşısında “Yıkılası hanede evlad ü ıyal var” deyip bir kenara çekilmek yerine, ölümü dahi göze alarak inandığım yolda yürümeye devam ettim. Çözemediğim sorunları unutmayıp bir gün güç sahibi olduğumda çözmek üzere belleğimin bir köşesinde canlı olarak sakladım ve günü geldiğinde çözümüne yardımcı oldum.” (age, s. 11)

İşte böylesine davasına, vatanına kendisini adamış bir insan. O, “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyen Mustafa Kemal’in askerlerinden. Koftiden bir tören paşası değil. Ülkesine karşı duyduğu görev ve sorumluluğunun farkında bir yurtsever subay. Kurtuluş Savaşı’ndan, Birinci Kuvayimilliye’den sonra Birinci Kurtuluşun getirdiği kazanımları yok etmek isteyen ve geleceğini ABD Emperyalistlerine bağlamış olan Demokrat Parti İktidarına karşı ikirciksiz atılıyor mücadeleye. Sonunu düşünmüyor ve kahraman oluyor 27 Mayısçı Sami Küçük.

Ve 8 Eylül 2011 tarihinde kaybettik Sami Küçük’ü. Gafilliliklerinden yön duygusunu kaybeden Sevrci Solcularla, her daim hainliği tescilli yerli yabancı Parababalarının, yerli ortaklarının ve Ortaçağcıların el ele kol kola 27 Mayıs’a küfrettikleri günlerde kaybettik, bu gözüpek subayı. Bir zamanlar herkesin göğsünü gere gere savunduğu, “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kutladığı 27 Mayıs’a, O’nun topluma kazandırdıklarına sahip çıkmak günümüzde neredeyse kahramanlık yapmakla eş anlamlı hale gelmiştir. Kurmay Albay Sami Küçük, 27 Mayıs’ı son nefesine dek savunup kahraman olarak ayrıldı aramızdan.

27 Mayıs’ın ne olduğunu, 12 Mart ve 12 Eylül Faşist Darbeleriyle akla kara kadar zıt olduklarını, 27 Mayıs’ın kazanımlarının ne olduğunu görelim Yurtsever Subayımız Sami Küçük’ten.

“27 Mayıs, üye ve sempatizanları milyonları bulan tüm DP mensuplarına karşı yapılmış bir hareket değildir. 27 Mayıs, partinin antidemokratik icraatını hazırlayan ve onu uygulayanlar ile partinin bu antidemokratik ve hukuk dışı icraatlarını körü körüne destekleyen komuta üst kademesine karşı olmuştur.” (age, s. )

“27 Mayıs ama 27 Mayıs’ın getirdiği özgür düşünce, birtakım yerli–yabancı insanların, Türkiye üzerinde emeli olan yabancı devletlerin, Türkiye’yi bir sömürge halinde kullanmaları, diğerlerinin de yabancılarla işbirliği yaparak keselerini doldurma amaçlarıyla diğerlerinin de buna karşı çıkma mücadelesiydi.” (age, s. 226-227)

“12 Mart ve 12 Eylül, her ikisi de birer karşıdevrimdir. Ancak 12 Mart, 27 Mayıs binasını yıkmak yerine bazı yerlerini kendi zevkine göre düzeltti. 12 Eylül, binayı yıkarak yerle bir etti, arsa üzerine kendi binasını yaptı.” (age, s. 152)

“12 Mart ve 12 Eylül, küçük bir zenginler grubu dışında, Türk halkı için yanlı ve yalnız gözyaşı kan, hapis, işkence ve işlerinden çıkarıp aileleriyle birlikte onların tümünü açlığa mahkûm etmek, yurdu terk etmeye zorlamak, faili meçhul cinayetler ve idamlardır.” (age, s. 152)

“12 Mart’tan hemen sonra Başbakan Nihat Erim’in başlattığı Balyoz Harekâtı’yla tutuklanarak hapse atılan, işkence gören gençler kimlerdi? Onlar pazarda ve çarşıda işportacılık yapan, kahvelerde kâğıt oynayan, kırsal bölgelerde yazın cami gölgesinde, kışın da güneşin altında vakit öldürenler değildi. Onlar, beyinlerini çalıştırarak fikir üreten, Türkiye’nin sorunlarını ve çözüm yollarını araştıran ve bulduğu sonuçları söz ve yazıyla toplumun bilgisine sunan, Türkiye’nin mimarları olacak aydınlardı.” (age, s. 142)

“27 Mayıs, iktidarının daha ilk gününde, 28 Mayıs’ta, Ankara ve İstanbul üniversiteleri anayasa profesörlerini davet ederek onlardan, bütün kurum ve kurallarıyla demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti kuracak bir anayasa hazırlamalarını istemiş ve ayrıca dinin politikada kullanılmasını önleyecek tedbirlerin de bu anayasada bulunmasını istemiştir.”

 “27 Mayıs’ın en büyük eseri 1961 Anayasası’dır. Bu anayasa, dinci ve muhafazakâr parti ve kişiler ile tarikat, cemaat ve aşiret mensupları hariç, herkesin ittifakla kabul ettiği en demokratik anayasadır.”

“(…) Çıkarılan 97 Sayılı Kanunla yedek subay öğretmenlik ile ilgili hem Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir ölçüde öğretmen ihtiyacı karşılandı hem de yedek subaylık için kaynakta yıllarca bekleme problemi kaldırıldı. Yüksek Öğretim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu çıkarıldı. Türk Standartları Enstitüsü Kanunu, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Kanunu çıkarıldı. Fen Lisesinin temelleri atıldı. ODTÜ, üç barakada eğitim görmekten kurtarılarak modern tesislere sahip olarak 1962 öğretim yılına yeni kampusunda başladı. Dünyanın çeşitli ülkelerinde çalışan bilim adamları, öğretim üyeliği için davet edildi ve hemen hepsi daveti kabul ederek geldi. Kampus içinde öğrenci yurtları açıldı. Fakir öğrencilere kefilsiz krediler sağlandı.” (age, s. 138-139)

Kurmay Albay Sami Küçük, 27 Mayıs Politik Devrimi’nin halkımıza kazandırdıklarının birçoğunda katkı sunmuş, bilfiil içerisinde yer almış bir yurtsever. Görev yaptığı Midyat’a su getirme, Silivri Balıkçı Barınağı’nın yapılmasını sağlamış bir halk çocuğu. Harp Okulunda “Zottirik” lakaplı faşist Goril Kenan Evren gibi, 27 Mayıs’ı ve 61 Anayasası’nı ortadan kaldırmaya yeminli Sorospu Çocukları gibi Halk Düşmanı değil. Gafilliği artık hainliğe doğru yol alan “Sosyalistler” gibi şaşkın değil 27 Mayıs’ın yiğit subayı Sami Küçük ve diğer yol arkadaşları.

Denizler’in ve Mahirler’in kahramanlığını utanmazca ve namussuzca sömüren Sevrci Soytarı Sahte Sol, bugün geldiği aşamada ne yazık ki, Denizler’in ve Mahirler’in bütün tezlerini olduğu gibi 27 Mayıs’ı savunmalarını da görmezlikten gelerek yok saymaktadır. 27 Mayıs’ı, onun getirdiği demokrasi ve özgürlüğü yok etmek için ve o kültürde yetişen sosyalist kuşağı imha etmek için CIA yönetiminde yapılmış 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbeleriyle aynı kefeye koymaktadırlar.

Bununla bitmiyor 27 Mayıs Politik Devrimi’nin kazanımları. 27 Mayıs, halka sınırlı da olsa özgürlük ve demokrasi getirdi. Düşünce ve örgütlenmenin önündeki engelleri, yasakları bir ölçüde de olsa kaldırdı.

Sosyalizm serbest bırakıldı. Suç olmaktan çıkartıldı. Hatta 27 Mayıs’ın lideri sevimli, babacan, asker babası Cemal Ağa yani Cemal Gürsel, 27 Mayıs’tan 32 gün sonra  (29 Haziran 1960’ta) gazetecilere şöyle bir açıklama yapar:

“Bir Sosyalist Parti’nin lüzumuna inanıyorum. Memlekette meselelerin halline yardımcı olacağını tahmin ediyorum.”

Cemal Gürsel’den başka hangi Cumhurbaşkanı böyle bir gereklilikten bahsetti?..

İşte böylesine demokrattı 27 Mayıs’ın lideri.

27 Mayıs, Sosyalizmi özgür kıldı… Sosyalist düşünce ve örgütlenmeyi… 1963’te Türkiye İşçi Partisi (TİP) kuruldu. Marksist klasikler Türkçeye çevrildi, geniş kitlelerce okundu, benimsendi…  Sosyalist Gençlik, sosyalist aydınlar, işçiler yetişti. Sosyalist Güçler hızla gelişmeye başladı…

1963’te yeni, demokrat bir İş Kanunu, buna uygun Grev ve Toplu Sözleşme Kanunları kabul edildi. Gerçek Sınıf Sendikacılığının yolu açıldı. İşçi Sınıfımız örgütlenme ve hak arama özgürlüğüne kavuştu. Medya emekçileri için basın kanunu çıkartıldı bizzat Sami Küçük’ün de çabalarıyla. Velev ki, yukarıda saydığımız yasaların çıkartılmasında da çok emekleri vardır Sami Küçük’ün. O yüzden Sami Küçük halklarımızca unutulmayacak, 27 Mayıs gibi halklarımızın gönlünde yaşayacaktır.

Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı Usta’mız da daha 28 Mayıs sabahı, Türk Ordusu’na yayınladığı Açık Mektup’la, 38 genç subayı, Milli Birlik Komitesi’ni kutluyor ve bu kutsal mücadelelerinde başarılar diliyordu.

Bugüne geldiğimizde:

Hikmet Kıvılcımlı kırk yıl önce, “Finans-Kapital kanlı bir öç almak istiyor. 27 Mayıs’ı yaralayanlar onu öldürmek istiyor.” demişti. Bu öngörüsü gerçekleşti ne yazık ki… AB-D uşağı satılmış yerli Parababaları ve onların siyasi temsilcileri, 27 Mayıs’ın izini tozunu silmek için iki faşist darbe yaptırdılar, hain generallere… Bugün de Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının siyasi plandaki temsilcisi ve AB-D uşağı Tayyipgiller eliyle “Ergenekon Davası” adlı, hukuk maskeli saldırılarıyla Devrimci Gelenekli, yurtsever, Mustafa Kemalci, antiemperyalist asker ve sivil aydınlara son ölüm vuruşunu yapmak istiyorlar…

AB-D ve yerli uşakları, “Birinci Kuvayımilliye’nin ve 27 Mayıs’ın öcünü almak istiyorlar Türk Ordusu’ndan, Yargı’sından, Üniversite’sinden ve namuslu Basın’ından.

Şimdilik başarıya da ulaşmış durumdalar. Ama boşuna sevinmesinler egemenler.

“Egemenlik tutsaklarının aklı, bizi yok ederlerse, insanın iyiliğiyle, doğruluk ve güzelliğini yok edeceğini sanıyor. Yanılıyor!..

İnsanı… Onun içinin içindeki iyiliği… Oradan dışa vuran güzelliği… Ve emekle üretilen doğruyu asla yok edemezler.

Bir süre bastırırlar… Bir açmaza saptırırlar. Hatta bir zaman durdururlar. Ne var ki, insan yüreği attıkça, bastırılanı besler. Saptırılanı düzeltir. Durdurulanı taşırır. Ve sonunda bütün engelleri, seline katarak sürükler. O yüzden iyi de, doğru ve güzel de insan varoldukça ya gerçekleşecek… Ya özlemin isyanına dönüşecektir.” (Erol Toy, Obadan Ulusa, c. 1)

İkinci Kuvayimilliye Hareketi’nin Partisi olan Halkın Kurtuluş Partisi özlemin isyanını örgütleyip, er ya da geç insanlığın kurtuluş davasını başarıya ulaştıracaktır. 23.09.2011

 

HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ

GENEL MERKEZİ

Print Friendly, PDF & Email