18 Ege Adası’nın Yunanistan Tarafından İşgal Edilmesine Göz Yumanlar Hesap Verecek

didim_hkp18 Ege Adası’nın Yunanistan Tarafından İşgal Edilmesine Göz Yumanlar Hesap Verecek

Halkın Kurtuluş Partisi 2004 yılından beri Yunanistan tarafından işgal edilen Ege Adaları’na sahip çıkmaya devam ediyor. Geçtiğimiz yıl Çeşme yakınlarındaki adalarla ilgili suç duyurusunda bulunan HKP bugün de (29 Kasım) Didim’deydi.

HKP İzmir İl Başkanı ve Genel Sekreter Yardımcısı Av Tacettin Çolak tarafından saat 13.00’te Didim Altınkum’da işgal altındaki adalarla ilgili bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Yoğun yağmur altında gerçekleştirilen eylemde Çolak yaptığı açıklamada “Didim’den bağırsan sesinin duyulacağı Marathi Adası’nda şu anda Yunan bayrağı dalgalanmaktadır. Eşek Adası ve Bulamaç Adası’nda da durum yine aynı şekilde. Bu açık işgal gözümüzün önünde yaşandığı halde, son 14 yıldır tek adam olarak ülkemizi yöneten Tayyip Erdoğan ise kalkmış Lozan’ın zafer olmadığını Ege’de bağırsan sesinin duyulacağı adaların Lozan’da verildiğini iddia etmektedir. Oysa bu adalar Lozan Antlaşması’nın 12’nci ve 15’inci maddeleri gereğince Asya kıyılarına, yani bizim kıyılarımıza en az 3 milden az uzaklıkta olduklarından bizim vatan topraklarımızdır” dedi.

didim_01_hkp

Devlet yetkililerinin görevlerinin yurdu ve halkı korumak, haklarına sahip çıkmak ve bu uğurda ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve yetkileri kullanmak olduğunu belirten Çolak AKP’giller’de böyle bir yurtseverlik, halkseverlik olmadığını vurguladı. Uğruna milyonlarca şehit vererek kazandığımız vatan topraklarının işgaline karşı cumhuriyet savcılarını cumhuriyet hukukunu uygulama görevine çağıran Çolak sözlerini “Vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense ölmek daha iyidir” diyerek noktaladı.

“Emperyalistler İşbirlikçiler Geldikleri Gibi Gidecekler”, “Gün Gelecek Devran Dönecek AKP Halka Hesap Verecek” sloganlarıyla sona eren basın açıklamasının ardından Didim Adliyesi’ne gidilerek işgallere göz yuman devlet yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Dilekçenin verildiği müraacat savcısının dilekçeyi ancak 15 dakika inceledikten sonra kabul etmesi dikkatlerden kaçmadı. 29.11.2016

HKP İzmir İl Örgütü

didim_02_hkp

 

 

 

didim_03_hkp

Basın açıklaması metnini aynen yayımlıyoruz:

BASINA VE HALKIMIZA

Yüzme Mesafesindeki Adalarımızın Yunanistan Tarafından İşgaline
12 Yıldır Seyirci Kalanlar ‘Vatana İhanet’ten Hesap Vereceklerdir

Saygıdeğer Didim Halkı;

Şu karşımızda görünen Nergisçik, Eşek ve Marathi Adaları ile birlikte Ege Kıyılarımızdaki tam 17 adamız ve 1 kayalık 2004 yılından bu yana Yunanistan’ın açıktan işgali altındadır.

Türkiye ile İtalya arasında imzalanan “Anadolu Sahilleri ile Meis Adası Arasındaki Ada ve Adacıkların ve Bodrum Körfezi Karşısındaki Adanın Ciheti Aidiyeti Hakkında Sözleşme” 14.01.1933 tarih ve 2106 sayılı kanunla TBMM tarafından onaylanmış ve 25 Ocak 1933 tarih ve 2313 sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmede açıkça yazdığı gibi, MARATHİ ADASI Türkiye’ye aittir.

Ancak, Didim’den “bağırsan sesinin duyulacağı” Marathi Adası’nda şu anda Yunan bayrağı dalgalanmaktadır. Eşek Adası ve Bulamaç Adasında da yine aynı şekilde.

Bu açık işgal gözümüzün önünde yaşandığı halde, son 14 yıldır tek adam olarak ülkemizi yöneten Tayyip Erdoğan ise kalkmış “Lozan’ın zafer olmadığını, Ege’de bağırsan sesinin duyulacağı adaların Lozan’da verildiğini” iddia etmektedir.

Oysa bu adalar, Lozan Antlaşmasının 12’nci ve 15’inci maddeleri gereğince; “Asya kıyılarına, yani bizim kıyılarımıza 3 milden az uzaklıkta olduklarından” bizim vatan topraklarımızdır.

Yine bu adalar; 1913 Tarihli Londra Antlaşması, Lozan Antlaşmasının Eki olan 2 Nolu Harita, 1947 Tarihli Paris Antlaşması gereğince de Türkiye’ye ait olan topraklardır. 1943 Tarihli İngiliz ve 1951 Tarihli Amerikan Haritalarında, Eşek, Bulamaç ve Kalolimnoz adalarının 12 Ada deniz sınırının dışında kaldığı ve Ege Kıyılarımıza 3 milden daha yakın olan ada ve adacıkların da Türkiye’ye ait olduğu gösterilmektedir.

Görüldüğü gibi, Uluslararası Hukuku göre de, Bundan 12 yıl öncesine kadar, yani bu siyasi iktidar zamanına kadar Ege’deki bu adalar bizim topraklarımızdı.

Ancak Yunanistan, 2004 yılından bu yana ilkin bu adalara bayrak dikti, ardından asker çıkarttı, devamında ise yerleşime açtı. Bununla da yetinmedi, yabancı ülkelerin siyasilerini de çağırarak tatbikatlar yapmaya başladı.

Kendi karasularımızda avlanan Balıkçılarımıza ateş açtı, öldürdü. Bazılarını da yaraladı ve tutukladı. Kendi tekneleri ise T.C Devletinin hiçbir engeline takılmadan, Didim’in Tuzburnu Sahiline kadar yanaşma cüretini gösterebildi, burada karaya oturdu.

Adamlar Türkiye’nin karasularında balıkçılarımıza karşı katliam yaparken, kendi tekneleriyle sahillerimize kadar gelerek, güvenlik testi yapmaktadırlar. Maalesef, hiçbir engelle karşılaşmadan amaçlarına ulaşmaktadırlar.

Yunanistan, Uluslararası Deniz Hukuku’nun hiçbir kuralına uymadan, Ege’yi kendisine ait bir göl olarak görürken, bizim yöneticilerimiz ne yapmaktadır, peki?

Tamamen “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığı içindeler. Ya da bu işgal, umurlarında bile değil. Daha da acısı, bu işgalleri meşrulaştıran davranışlar içindeler.

Bundan üç yıl önce zamanın Denizcilik ve Ulaştırma Bakanı, şimdi ise Başbakan Binali Yıldırım, Koyun Adası’na tam üç kez yatındaki Türk Bayrağını rulo yapıp kapatarak ve pasaport kontrolü yaptırarak giriş çıkış yapmıştır. Yine Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu da pasaportla işgal altındaki bu adalara gitmiş, Yunanlı askeri yetkililerle görüşmüştür.

Bu iktidar sahipleri vatan topraklarımızın işgalinden hiç mi hiç vicdanları sızlamıyor? Hiç mi hiç rahatsızlık ve sorumluluk duymuyorlar? Maalesef duymuyorlar.

Ondan sonra da kalkmış 83 yıl önce imzalanmış Lozan’ı ve bu sözleşmeyi imzalayan Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşımızın önderlerini suçlamaktalar. Yani “ev sahibini bastıran hırsız” misali kendi suçlarını bastırmak için başkalarına suç atıyorlar.

Bırakın şimdi, Osmanlı’nın Lozan’dan 10 yıl önce kaybettiği adalarla uğraşmayı.. Bizzat Lozan Antlaşmasıyla vatan toprağımız yapılan “burnumuzun dibindeki adalara” niye sahip çıkmıyorsunuz? Ya da Yunanistan’ın Ege’deki karasularını 12 mile çıkardığına dair iddiaları niçin yanıtsız bırakıyorsunuz? Bir “nota” bile veremiyorsunuz. Yoksa diplomasideki “nota”nın müzik notasına benzediğine mi inanıyorsunuz, hâlâ?..

Onlara biz görevlerini hatırlatıyoruz. Ama görevlerini yapmamakta direndikleri için devletin bütünlüğü ortadan kaldırılmıştır. Bu kayıtsızlık “Devletin Bütünlüğü”nü düzenleyen Anayasa’nın 3. maddesinin açıkça ihlali suçunu oluşturur.

Onlara; TCK’nun 302. maddesinde tanımlanan ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren; Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik fiiller” suçunu hatırlatıyoruz.

Onlara, bu suçun aynı zamanda; 3713 sayılı Terörlü Mücadele Kanununun 3’üncü maddesi uyarınca “Terör Suçu” olduğunu hatırlatıyoruz.

Her ne kadar bugüne kadar yaptığımız suç duyurularımız sonuçsuz kalsa da biz; vatan topraklarımızı savunmaya devam edeceğiz.

Ve diyoruz ki; Devlet yetkililerinin görevi, yurdu ve halkı korumak, onların hakkına sahip çıkmak ve bu uğurda ulusal/uluslararası hukuktan kaynaklanan tüm hak ve yetkileri aktif biçimde icra etmek üzerine olmalıdır. Ne yazık ki AKP’lilerde böyle bir yurtseverlik, halk severlik anlayışı yoktur. Bu nedenle de açıkça yükümlendirildikleri görevlerini ihmal etmekte, vatan topraklarının işgaline seyirci kalmaktalar.

Bu iradi sessizlik-eylemsizlik, vatan toprağının fiilen kaybedilmesine sebep olmuştur ne yazık ki. Bundan sonra da bu kayıpların yaşanması kuvvetle muhtemeldir. Buna kimsenin hakkı yoktur!

Uğruna milyonlarca şehit vererek kazandığımız vatan topraklarımızın açık işgaline karşı Cumhuriyet savcılarını, cumhuriyet hukukunu uygulama görevine çağırıyoruz!

Çünkü; “Vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense ölmek daha iyidir!”

 

HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ

 

Suç Duyurusu Dilekçesi:

DİDİM CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA

SUÇ DUYURUSUNDA

BULUNAN………………: Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA

V E K İ L L E R İ……….: Av. Orhan ÖZER, Av. Metin BAYYAR, Av. Ayhan ERKAN,

Av. Ali Serdar ÇINGI, Av. Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN,

Av. Ayça OKUR, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Pınar AKBİNA,

Av. Doğan ERKAN, Av. Ferit CÖHCE

Halit Ziya Bulvarı No: 33 Kat: 2/203 Konak/İZMİR

ŞÜPHELİLER……………:

  1. Recep Tayyip ERDOĞAN (Eski Başbakan Cumhurbaşkanı)
  2. Abdullah GÜL (Bir önceki Cumhurbaşkanı)
  3. Binali YILDIRIM (Başbakan)
  4. Hulusi AKAR (Genel Kurmay Başkanı)
  5. Ahmet DAVUTOĞLU (Eski Başbakan ve Dışişleri Bakanı)
  6. Mevlüt ÇAVUŞOĞLU (Dışişleri Bakanı)
  7. Süleyman SOYLU (İçişleri Bakanı)
  8. Feridun SİNİRLİOĞLU (Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı)
  9. Suçun İşlenmesine Yardımcı Olan ve Bugüne Kadar Göz Yuman Eski ve Mevcut Bakanlar ve Kuvvet Komutanları ile Diğer İlgililer

SUÇ……………………..: “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik fiiller” (TCK 302-Bütün Şüpheliler)

SUÇ TARİHİ……….: Ekim 2004 ve sonrası

YASAL DURUM…: 1913 Tarihli Londra Antlaşması, 1924 Tarihli Lozan Antlaşması’nın 12. ve 15. Maddeleri ile, Lozan Antlaşmasının Eki olan 2 Nolu Haritası, 1947 Tarihli Paris Antlaşması, Anayasa 105-148, TCK 302 ve Terörle Mücadele Kanunu md. 3 ve sair uluslararası/ulusal mevzuat

AÇIKLAMALAR.: 1- Şüphelilerden Tayyip Erdoğan; sarayında 27’nci kez topladığı muhtarlara 29 Eylül 2016 günü yaptığı konuşmada, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi olan Lozan Antlaşmasını eleştirmiş, hatta eleştiri sınırlarını da aşarak, 14 yıldır tek adam olarak yönettiği ülkemizdeki sorunların kaynağı olarak da Lozan’ı göstermiş ve kendi siyasi sorumluluğunu Cumhuriyetin kurucularına ihale etmek istemiştir.

2-  T. Erdoğan’ın konuşmasının şikâyet konumuzla ilgili olan bölümü aynen şöyledir: “Tarihte bize ne yaptılar? 1920’de bize Sevr’i gösterdiler, 1923’de Lozan’a bizi razı ettiler. Birileri de bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştılar. Herşey ortada. İşte şu anda Ege’yi görüyorsunuz değil mi? Şöyle bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’da verdik. Zafer bu mu? Oralar bizimdi. Oralarda hâlâ bizim camilerimiz var, mabetlerimiz var. Ama şu anda hâlâ Ege’de Kıta sahanlığı ne olacak? Havada ne olacak, denizde ne olacak, bunları konuşuyoruz. Hala bunun mücadelesini veriyoruz. Niye? İşte o anlaşmada masaya oturanlar sebebiyle. O masaya oturanlar o anlaşmanın hakkını vermediler, veremediler. Veremedikleri için işte onun sıkıntısını biz yaşıyoruz.” (Bkz. 29.09.2016 tarihili yazılı ve görsel basın.)

Erdoğan, 22 Kasım 2016 günü katıldığı Polis Akademisince düzenlenen Türkiye’nin Yeni Güvenlik Konsepti Konferansı’nda yaptığı konuşmasında da Lozan’a yönelik haksız ve gerçek dışı eleştirilerine devam ederek; “Lozan’da da, 3 milyon kilometre kareden tırtıklana tırtıklana 780 bin kilometre kareye kaldık. Burnumuzun dibindeki yerler bizden alındı. Bununla da iftihar edenler, bu sözleşmeden, bu anlaşmadan çok başarıyla çıktık diyenler oldu. Nasıl oluyor ya? Elindekini veriyorsun hala başarılı çıktık diyorsun.“demiştir.

3- Öncelikle belirtelim ki, Sevr’de bize dayatılan; Anadolu topraklarının İngiltere, İtalya ve Fransa arasında paylaşılması, bir kısmının da Yunanistan ve Ermenistan’a bırakılmasıdır. Yani Sevr’de herhangi bir ada sorunu yoktur, ülkemizin ortadan kaldırılmasının planıdır Sevr.

Şüpheli T. Erdoğan’ın “şöyle bağırsan sesinin duyulacağı-burnumuzun dibindeki adaları biz Lozan’da verdik.” dediği 12 Adalar ise; 1911 yılında Osmanlı ile İtalya arasındaki Trablusgarp Savaşından sonra, Ege Adaları ise 1912 ve 1913 yılları arasında yaşanan Balkan Harbi’nden sonra kaybedilmiştir. Yani bahsedilen adalar, Lozan Antlaşmasından 10 yıl önce Osmanlı tarafından kaybedilmiş olan yerlerdir.

4- Görüldüğü gibi, şüpheli T. Erdoğan, bu konuşmasında doğru söylemiyor ve kendi suçlarını Lozan’ın mimarlarının üzerine yıkmaya çabalıyor. Öyle ki, Lozan’ın 12’nci maddesinde; “İmroz (Gökçeada), Bozcaada ve Tavşan Adaları ile birlikte Asya kıyısından üç milden az uzaklıkta bulunan Adalar, Türkiye’nin egemenliği altında kalacaktır.” denilmektedir. Böylece Türkiye, Asya kıyısına 3 milden daha yakın olan bölgede adı açıkça bildirilmeyen başka ada ve adacıklara da sahip olmuştur. Lozan’ın bu düzenlemesiyle, Türkiye Ege’de sayısı 60’ı bulan ada ve adacığa sahip olduğu Uluslararası hukuk uzmanlarınca açıklanmıştır. (Bkz. Doğu Ege Adalarının Askerden Arındırılmış Statüsü- A.Ü. SBF Yayınları)

5- Öte yandan; 1943 Tarihli İngiliz ve 1951 Tarihli Amerikan Haritalarında, Eşek, Bulamaç ve Kalolimnoz adalarının 12 Ada deniz sınırının dışında kaldığı ve Ege Kıyılarımıza 3 milden daha yakın olan ada ve adacıkların da Türkiye’ye ait olduğu gösterilmektedir. (EK-1, 2)

Yine Türkiye’nin taraf olmadığı 1947 Paris Barış Konferansı’nın 14’üncü maddesi ile, On İki Ada Yunanistan’a bırakılmış ve adaların silahsızlandırılması şartı koşulmuştur. Ancak bu 12 ada dışında kalan ada ve adacıklarda “Asya kıyısından 3 milden az bir uzaklıkta bulunan adalar, TÜRK EGEMENLİĞİ ALTINDA KALACAKTIR” şeklindeki Lozan’ın 12. maddesi uygulanmak zorundadır.

6- Oysa bugün, tüm Uluslararası Sözleşmelerle Türkiye’ye bırakılan ve Asya kıyılarımıza üç milden az mesafede bulunan, içinde Eşek, Bulamaç ve Kalolimnoz adalarının da bulunduğu 18 tane adamız, 2004 yılından beri Yunanistan’ın açık işgali altındadır.

7- Bu işgal, ilk kez, Milli Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri Emekli Kurmay Albay Sayın Ümit YALIM tarafından belgeleriyle kamuoyunun gündemine taşınmıştır.

Sayın YALIM’ın Yunanistan’ın Ege’deki açık işgaline ilişkin açıklamaları şöyledir:

Eşek ve Bulamaç adalarımızdan sonra Ege sahilimizde Nergizçik adasına da Yunan bayrağı dikildi. Bizim olan Nergizçik adasını da Yunanistan işgal etti. Bu açık kaynaklarda mevcut ama kimse görmüyor. Çok vahim bir durumla karşı karşıyayız. Patrikhane’nin internet sitesini açın, orada da Nergizçik’in işgal altında olduğunu görürsünüz.” (Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet TAKAN’ın röportajı)

“Türkiye Cumhuriyeti, Batı’dan bölünerek tarihinin ilk ve en büyük toprak kaybını yaşadı. 2004 yılında Yunan Silahlı Kuvvetleri Türkiye Cumhuriyeti’ne ait toplam 16 ada ve 1 kayalığı teker teker işgal etti. Erdoğan, TSK’ya işgalin önlenmesi için direktif vermediği gibi, Yunanistan’a da adaların boşaltılması için bir tek nota bile verilmedi. İşgale sessiz kalan Erdoğan ve AKP Hükümeti, 17 Aralık 2004’te Avrupa Birliği’nden müzakere tarihi aldı. Yani müzakere tarihi, 16 Türk Adası ve 1 kayalığın karşılığından alındı.” (Özdil Beldesi-Ege Adaları Meseleri-Hanefi Çatal 8 Şubat 2015)

8- Şüpheli Erdoğan’ın Lozan’ı ve bu antlaşmayı imzalayan Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı önderlerini gerçek dışı bilgilerle suçlamasından sonra, kendisi aynı zamanda Uluslararası Deniz Hukuku Uzmanı olan Sayın Yalım bir açıklama daha yapmıştır. 01 Ekim 2016 tarihli yazılı ve görsel medyada yayınlanan açıklaması şöyledir:

“Lozan’ın en büyük zaferi Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu iktidar önce Cumhuriyet tarihinin en büyük toprak kaybına nasıl izin verdiğinin hesabını versin! AKP döneminde Ege’de 17 ada, Yunanistan’a geçti. Bu adalarda Yunan belediyeleri var. İzmir, Aydın ve Muğla sınırlarındaki 17 ada ve bir kayalığımızda artık sadece Yunan varlığı var.

“2004’ten itibaren Erdoğan ve AKP hükümetleri, vatan topraklarını Yunan askerine teslim ettiler. İşgal 2004’te başladı. Bunun o dönemde AB’den müzakere tarihi alabilmek için verilen bir taviz olduğu söyleniyor. Diğer bir iddia da 6-7 Eylül olaylarından sonra Türkiye’den göç eden Rumların mallarına karşılık olarak bu adaların verildiği…

“Bu gizli bir mutabakat. Kayıtları var mı bilmem. 2006’dan itibaren Türkiye ile Yunanistan arasında istikşafi görüşmeler başladı. Bu görüşmeler maalesef gizli olarak, Türkiye’den üç diplomat, Yunanistan’dan da iki diplomat ve bir amiral tarafından yürütüldü. Kamuoyuna bilgi verilmedi. Sadece Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın bilgisi vardı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir personeli olarak benim de haberim yoktu, ta ki 2008’deki bir hava sahası ihlaline kadar.

“Genelkurmay Başkanlığı’nda Komuta ve Harekât Merkezi’nin amiriydim. Bir gün, bir hava sahası ihlali oldu. Yunan Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı hava ihlali yaparak Bulamaç Adası’na indiler. Bulamaç Adası, Didim açıklarında, Türkiye toprağı. Tabii şaşırdım, elimde harita var, dedim ki “Bu adamların bizim adada ne işi var?” Bir araştırdık ki ada işgal edilmiş!

“Yunan Belediyesi, Yunan askerleri var o adada. Sadece onda değil, başka adalarımızda da. Zaten Yunan Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı da askerlerinin Noel’ini kutlamak için gitmişler adaya. Bunun üzerine olay büyüdü. 4-5 gün sonra, Ocak 2009’da, bu kez Yunan Cumhurbaşkanı yine bizim olan Eşek Adası’na indi ve oradaki Yunan sancağını selamladı! Bir de baktık ki, dehşet bir durum var, Yunan Cumhurbaşkanı, adadaki belediyeyi ziyaret ediyor. Belediyenin levhasının önünde poz veriyorlar, ve o levhada şöyle yazıyor: Yunanistan Belediyesi, 12 Ada Bölgesi, Eşek Adası nahiyesi! Bakın, artık fiilen işgal olduğu gibi Yunanistan bu adaları hukuken de kendi ülke sınırları içine almış.

“Ben 18 Mayıs 2011’de muhabirlerle adaya gitmek istedim. Kendi vatan toprağıma pasaportla girdim! O belgeler ve resimler de Türk medyasında yayınlandı.

“O adalar boştu. Ama bu toprakları bizim hükümetin alenen vermesi üzerine, Yunanistan’dan önce askerler, sonra da Yunan vatandaşları getirilip buraya yerleştirildi.

“Bu Cumhuriyet tarihimizin en büyük toprak kaybıdır! Ayrıca, bu adaların karasuları var, bitişik bölgesi, kıta sahanlığı var. AKP hükümeti Ege Denizi’nin kontrolünü Yunanistan’a vermiş oldu böylece.

“Bulamaç ve Eşek adaları, ismen belirtilerek herhangi bir anlaşma ile hiçbir ülkeye devredilmemiş, Osmanlı Adası kimliğini korumaktaydı. İddia edildiği gibi Yunan adaları değiller. Her iki adanın da Lozan Barış Antlaşması Madde 12 gereği silahsızlandırılmış olmaları gerekmektedir. Ama bu adalarda artık Yunan askerleri var.

“O işgal edilen adalara Fener Rum Patrikhanesi tarafından papaz gönderilmiş. Patrikhanenin kendi internet sitesinde bu bilgi var. Patrik, Türk vatandaşı. Bu görevlendirme yasaya aykırı. Ama İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı buna da sesini çıkarmadı.

“Binali Yıldırım, Başbakan olunca gördük ki, kendi seçim bölgesi olan Koyun Adası’na pasaportla girmiş! Koyun Adası, İzmir’e bağlı. Türkiye Başbakanı vatan toprağına pasaportla giriyor, hem de Yunan gümrüğünden geçerek! Daha da vahim bir şey var. Yıldırım, teknedeki Türk Bayrağı’nı rulo yaparak saklıyor ve tekneye Yunan Bayrağı çekiyor! Bu şekilde 3 kere gitti Koyun Adası’na. Milletin gözüne bakarak “Tek bayrak” diyen Başbakan, Yunan Bayrağı ile vatan toprağına gidiyor. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde savcıların bu işin peşine düşmesi lazım.” (Bkz. 01.10.2016 tarihli Sözcü Gazetesi)

9- Görüldüğü gibi, asıl kendileri vermiş “bağırsan duyulacak, burnumuzun dibindeki” adaları Yunanistan’a.. Hem de bu 18 adanın, 2004 yılına kadar Türk toprağı olduğuna dair hiçbir çelişki olmamasına karşın.. T.C. Devleti; Silahlı Kuvvetler Komuta Konseyi, Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreterliği ve Genelkurmay Başkanlığı’nda Komuta ve Harekât Merkezi amirliği yapan, üstelik Uluslararası Deniz Hukuku Uzmanı bir Subayın son derece ciddi iddiaları karşısında kayıtsız kalmakta, üç maymunu oynamaktadır. Oysa Sayın Yalım, bütün iddialarını kanıtlarıyla birlikte ortaya koymaktadır, yukarıdaki açıklamalarında görüldüğü gibi. Ancak, vatan topraklarımızın Yunanistan tarafından açık işgaline seyirci kalan şüpheli Erdoğan ise, sürekli, olur olmaz yerde 83 yıl önceki Lozan’a dil uzatarak, bu antlaşmayı bir başarı değil hezimet olarak topluma kabul ettirmek gibi boş bir çabanın içindedir, maalesef…

10- Sayın Yalım, son alarak, Didim açıklarında bulunan Marathi Adasının Yunanistan tarafından işgal edildiğini deşifre etmiştir.  14 Kasım 2016 tarihli Basın Yayın organlarında çıkan açıklaması şöyledir:

“Aydın il sınırları içinde olan Marathi Adası, Nergizçik Adası’nın 0.4 deniz mili batısındadır. Misak-ı Milli Sınırları içinde yer alan bu ada Lozan Antlaşması ile Yunanistan ya da İtalya’ya devredilmedi. 4 Ocak 1932’de imzalanan Türk-İtalyan Sözleşmesi’nin birinci maddesinde de Marathi Adası’nın Türkiye’nin egemenliği altında olduğu belirtilmiştir. 1943 tarihli İngiliz haritasında ve 1951 tarihli Amerikan haritasında, Marathi Adası’nın Türkiye’ye ait olduğu açıkça gösterilmiştir”

“Erdoğan ve AKP hükümetlerinin bugüne kadar adanın boşaltılması için Yunanistan’a bir tek nota bile vermediğine dikkat çeken Yalım “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Misak-ı Milli ve Lozan konularını sık sık gündeme getirerek, kendi döneminde Yunan askerine alenen teslim edilen Türk adalarının sorumluluğunu Lozan Antlaşması’na yüklemeye çalışıyor” dedi.

Sayın Yalım, bu açıklamasında; şüphelilerden Eski Başbakan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da Yunan işgali altındaki adayı ziyaret ettiğini ve buna ilişkin haberlerin de Yunan basanında yer aldığının açıklamıştır. (Bkz. 14.11.2016 tarihli Sözcü)

11- Gerçekten de ekte sunulan 25 Ocak 1933 tarih ve 2313 sayılı Resmi Gazete’den de anlaşılacağı üzere, Türkiye ile İtalya arasında imzalanan “Anadolu Sahilleri ile Meis Adası Arasındaki Ada ve Adacıkların ve Bodrum Körfezi Karşısındaki Adanın Ciheti Aidiyeti Hakkında Sözleşmeye” göre MARATHİ ADASI Türkiye’ye ait olduğu kabul edilmiştir. Bu Sözleşme de 14.01.1933 tarih ve 2106 sayılı kanunla TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. (EK-3) Ancak, Didim’den “bağırsan sesinin duyulacağı” Marathi Adası’nda şu anda Yunan bayrağı dalgalanmaktadır. Eşek Adası ve Bulamaç Adasında da yine aynı şekilde.

12- Yine acıklı bir durum da; şu anda ülkenin Başbakanı olan şüpheli Binali Yıldırım, Denizcilik ve Ulaştırma Bakanlığı yaptığı dönemde Çeşme açıklarındaki Koyun Adasına üç kez pasaportla girmiştir. Şüpheli B. Yıldırım, Yunan işgali altındaki bu adaya teknesindeki Türk Bayrağını kapatarak gitmiş ve Türkiye’nin egemenlik haklarını işgalci Yunanistan teslim etmiştir. Bu açıkça TCK 302 md. tanımlanan suçun unsurlarını oluşturmaktadır.

13- Söylenenler soyut şeyler değildir. Somut gerçekliklerdir. Yunanistan’ın Ege’deki vatan topraklarımızı açıktan nasıl işgal ettiğine ve bu işgalin her geçen gün kalıcılaştırıldığına ve böylece ülkemizin egemenlik haklarının ortadan kaldırıldığına ilişkin belgelerin bir kısmını  Sayın Savcılığınıza sunuyoruz.

  • 1923 Lozan Andlaşmasının 15. maddesine ek olarak konulan 2 no.lu  haritada, İtalya’ya verilen toplam 14 adanın isimlerinin altı kırmızı çizgi ile çizilmiştir!… (EK-4)
  • Lozan Andlaşmasının 15. Maddesine ek olarak konulan 2 no.lu harita. Harita İngiliz Savaş Ofisi (British War Office) tarafından, 1923 yılında hazırlanmış ve basımı yapılmıştır. (EK-5)
  • Yunan işgali altındaki Türk toprakları. (EK-6)
  • Yunanistan  Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas, Yunan işgali altında bulunan Aydın/Eşek Adası’ndaki  Yunan askerlerini  ve Yunan Sancağını selamlıyor – 06 Ocak 2009 (EK-7)
  • Yunanistan  Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas Eşek Adası’nın Yunanlı Belediye Başkanı Evangelos Kottoros  ile birlikte Belediye Başkanlığı Binasının önünde – 06 Ocak 2009 Yunanistan, Türk topraklarını mülki ( devlet ) sınırlarının içine katmış!… (EK-8)
  • Artık, kendi topraklarımıza, kendi vatanımıza pasaport ile giriyoruz!…. (EK-9)
  • Yunanistan Savunma Bakanı’nın Aydın/Eşek Adası’ndaki Yunan SAT Komandolarını denetlemesi 26 Haziran 2014  (EK-10)
  • Yunanistan Savunma Bakanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı’nın İzmir/Koyun Adası’ndaki Yunan askerleri ile birlikte hatıra fotoğrafı – 21 Ağustos 2015 Türk Adası’nda Yunan bayrağı dalgalanıyor, Yunan askeri dolaşıyor !… (EK-11)
  • Yunanistan Savunma Bakanı, Muğla/Kalolimnoz Adası’ndaki Yunan askerlerini denetliyor – 21 Ağustos 2015 (EK-12)
  • Yunan Savunma Bakanı Kammenos ile birlikte Hollanda Savunma Bakanı ve Hollanda Göçmen Bakanını taşıyan Yunan CH 47 Askeri Helikopteri, Türk Hava Sahasını 2 mil ihlal etti ve Türk topraklarına indi!… 08 Aralık 2015 (EK-13)
  • Yunan Savunma Bakanı, Yunan Kara Kuvvetleri Komutanı, Hollanda Savunma Bakanı ve Hollanda Göçmen Bakanı, işgalci Yunan askerleri ile birlikte Aydın/Bulamaç Adası’nda!…08 Aralık 2015 (EK-14)
  • Yunan Savunma Bakanı, Hollanda Savunma Bakanı, Hollanda Göçmen Bakanı ve Eşek Adası Belediye Başkanı Kottoros ile birlikte Aydın/Eşek Adası’nda!.08 Aralık 2015 (EK-15)
  • Yunan Savunma Bakanı Kammenos ve Kara Kuvvetleri Komutanı Korg. Tellidis, İşgalci Yunan askerlerinin Noelini kutluyor !…  23 Aralık 2015  (EK-16)
  • Ayrıca çeşitli görsel ve yazılı basında 12 Haziran 2011 ve 23 Aralık 2015 tarihleri arasında defalarca çıkmış ve bir kısmı Manşet olmuş, Ege’deki Yunan işgaline ilişkin haberler, köşe yazıları. (EK-17)

14- Şüpheliler, Yunanistan’ın vatan topraklarımızı açıktan işgal etmekle kalmayıp vatandaşlarımıza karşı da saldırganlaşmasına, bazılarını yaralayıp tutuklamasına, bazılarını ise öldürmesine karşı da sessiz kalmaktadırlar. Örneğin;

  • Suriye’li kaçakları Bodrum’dan alıp İstanköy Adası’na bıraktığı iddia edilen Türk Kaptan Mustafa Ateş, Yunan Sahil Güvenlik Botu’ndan açılan ateşle 14 Nisan 2014 tarihinde vurularak öldürülmüştür. Öyle ki, olayın üzerinden beş gün geçmesine karşın, cenaze ailesine verilmemiş ve Türk yetkililerinden de bir açıklama yapılmamıştır. Bunun üzerine öldürülen kaptanın ailesi Bodrum’da protesto yürüyüşü düzenlemiş ve 80 civarında kaptan bu gösteriye katılmıştır.
  • Kendi karasularında balık avlayan biri kadın dört Türk Vatandaşına Bodrum Turgutreis’e 3 mil uzaklıktaki Çatal Ada ile Topan Adası arasında, hiçbir uyarıda bulunmadan Yunan Sahil Güvenlik ekipleri tarafından aniden ateş açılmış ve balıkçılar yakalanarak İstanköy Adası’nda tutuklanmışlardır.
  • Yine 13 Nisan 2013 tarihinde, Türk vatandaşı A.K., sişme bot ile taşıdığı 20 Suriyeli kaçağı Bulamaç Adası’na indirirken Yunan Sahil Güvenlik ekipleri tarafından yakalanmıştır. A.K. Yunan mahkemesi tarafından tutuklu olarak yargılanmış ve Eylül 2013’te 50 yıl hapis cezası ve 115 bin Avro para cezasına çarptırılmıştır. Haber, başta Anadolu Ajansı olmak üzere birçok basın ve yayın kuruluşu tarafından yayımlandığı halde, Didim açıklarındaki Bulamaç Adası Türkiye Cumhuriyeti’ne ait ve 6 millik Türk karasularının olduğu halde, ve yine Türk vatandaşı A.K., Türk Karasularının içinde ve Türk Adasında insan kaçakçılığı suçu işlediği halde bu suçun yargılamasını Yunan mahkemesi yapmıştır. AKP Hükümeti, Dışişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ile birlikte Türk yargısı da bu Yunanistan mahkemelerinin yaptığı yargılamaya ve verdiği karara sesiz ve tepkisiz kalmıştır.

15- Ege Adaları ile ilgili Uluslararası Hukuk’taki durum:

Yunanistan’ın yukarıda birkaç örneğini verdiğimiz saldırganlıkları açıkça Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinin 102. maddesinde tanımlanan, DEVLET GEMİSİ İLE DENİZ HAYDUTLUĞU suçunu oluşturmaktadır. Ama şüphelilerin, bırakalım Uluslararası Hukuk’tan doğan bu haklarımızı kullanarak Yunanistan Hakkında Uluslararası Yargı organları önünde dava açmayı, Yunanistan’ın yaptığı bu deniz haydutluğuna sessiz ve tepkisiz kalmışlardır. Vatandaşlarımızın yaşam hakkı ile seyahat özgürlüğü haklarını gasp eden Yunanistan’a bir tek nota bile vermemişler, verememişlerdir.

Bilindiği gibi, Türkiye 1982 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesini imzalamamış ve Sözleşmenin hiçbir maddesinin Türkiye’yi bağlamadığını, Türkiye’ye karşı uygulanamayacağını ve hukuken geçerli olmadığını deklere etmiştir. Esasen, BM Deniz Hukuku Konferanslarına katılan Türk heyeti, BM Deniz Hukuku Sözleşmesinin; “Karasularının 12 mile kadar çıkartılabileceğini” öngören 3’üncü maddesi, “Sahilleri bitişik veya karşı karşıya olan devletler arasındaki karasularının Orta Hat kuralı ile sınırlandırılabileceği” 15’inci maddesi, “adaların rejimi” ile ilgili 121’inci maddesi başta olmak üzere, “Sahildar devletin kanun ve kurallarının yürürlüğe konulması” başlıklı 73 ve “Deniz haritaları ve coğrafi koordinatlara ilişkin listeler” başlıklı 84’üncü maddelerine de itiraz etmiştir. Bu nedenle Türkiye tarafından Deniz Hukuku Sözleşmesi imzalanmadığı için Ege Denizi’ndeki Yunanistan’a ait adaların; karasuları, bitişik bölge, münhasır ekonomik bölge, kıta sahanlığı gibi deniz egemenlik alanları bulunmamaktadır.

Yine bilindiği gibi Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki karasuları 6 mildir. Oysa Ege Denizi’nin coğrafi yapısından dolayı Bodrum’la Yunanistan’ın İstanköy Adası arası 3 mildir. Ayrıca ülkemize ait olan ancak 2004 yılından beri Yunanistan’ın işgali altında bulunan Keçi Adası’nın İstanköy Adası’na olan mesafesi de 2,5 mildir. Dolayısıyla Türk karasularının dış sınırı İstanköy Adası’nın kıyılarından geçmektedir. Yani yukarıda belirtilen Mustafa Ateş kaptan Türk karasuları içinde vurulmuştur. Dolayısıyla Yunan Sahil Güvenlik Botu açık bir şekilde bizim karasularımızda katliam yapmıştır.

BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin “Kesintisiz İzleme Hakkı”nı düzenleyen 111’inci maddesinin 3’üncü fıkrasına göre; İzleme hakkı, izlenen geminin kendi devletinin karasularına veya üçüncü bir devletin karasularına girmesiyle sona erer.” denilmektedir. Yani kendi ülkesinin karasularına giren geminin izlenmesi mümkün değildir. Ayrıca izleme hakkını kullanan geminin hiçbir şekilde ateş açma yetkisi de bulunmamaktadır. Oysa Yunan Sahil Güvenlik Botu, Türk karasularında izleme yaparken, silahsız ve savunmasız Türk teknesine ateş açmış ve Mustafa Ateş’i öldürmüştür. Böylece Yunan Sahil Güvenlik Botu’ndaki askerlerin, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni açık bir şekilde ihlal ederek cinayet işledikleri sabittir.

16- Ayrıca, Didim sahillerinden Bulamaç Adası istikametinde 3 mili geçen Türk balıkçı teknelerine, Yunan Sahil Güvenlik Botları tarafından ateş açılmaktadır. Türk Sahil Güvenlik Botları da aynı bölgede 3 milin ötesine geçemiyor. İşgal altında olan Bulamaç Adası Türk adası olup 6 millik Türk karasuları içindedir. Yunanistan Sahil Güvenlik Botları’nın Bulamaç Adası’nın doğusuna geçerek Türk Balıkçı teknelerine ateş açması, Türk karasularının açıkça ihlal edilmesi demektir.

Görüldüğü gibi, Yunanistan, Ege’yi sanki kendisine ait bir “göl” gibi görmekte ve sürekli olarak uluslararası hukuku ihlal etmektedir. Bunun karşısında, ülkemizin egemenliğini, uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve çıkarlarını savunmakla sorumlu olan şüpheli siyasiler ise bütün bu saldırganlıklar karşısında susmaktadırlar. Yapılan eleştirilere yanıt vermedikleri gibi, haklarında yaptığımız şikâyetlerimiz de sonuçsuz kalmaktadır.

17- Yukarıda isimleri yazılı olsun olmasın, son 14 yıldır ülkemizin iktidar koltuklarını ellerinde tutan, meclisteki mutlak çoğunluklarıyla birlikte ağızlarından çıkanın yasa olduğu bu şüphelilerin basiretsiz ve batıya teslimiyetçi yönetimleri ve hatta bazı iddialara göre bir takım vaatler uğruna kayıtsız tutumları yüzünden, Yunanistan’la aramızdaki (uzun yıllara dayanan) Ege Sorunu; Karasuları, Hava Sahası, Kıta Sahanlığı gibi sorunlar olmaktan çıkmış, artık açıkça vatan topraklarımızın işgal edilmesine, vatandaşlarımızın kendi karasularımızda katledilmesine, yaralanmasına ve tutuklanmalarına kadar uzanmıştır. Yani Yunanistan’la ülkemiz arasındaki Ege Sorunu, şüpheli T. Erdoğan’ın muhtarlara anlattığı gibi sadece “kıta sahanlığı” konusu değildir. Sorun derindedir.

Adamlar, senin burnunun dibindeki adaları işgal etmiş, asker çıkarmış, bakanlarına başbakanlarına pasaport sormaya başlamış, balıkçılarını denize açılmaz hale getirmiştir. Fiilen, karasularımı 12 mile çıkartmış durumdadır.  Bir başka anlatımla, Karasuları 6 mil iken, Ege Denizi’nin yüzde 48,85’i açık deniz, yüzde 43,68’i Yunan karasuları ve yüzde 7,47’si ise Türk karasularından oluşuyordu. Bundan sonra Türkiye’nin Ege’de karasuları herhalde kalmayacaktır. Artık yakında Ege kıyılarımızdaki plajlara giremez hale gelirsek şaşırmayalım.

18- Kaldı ki, Yunanistan 1936 yılında tek taraflı olarak karasularını 6 mile çıkardığında CHP ve DP iktidarları tarafından da bir tepki verilmemişti. Ancak, bugünkü siyasilerin beğenmediği ve her fırsatta karalamaya çalıştığı 27 Mayıs’çılar tarafından gösterilen Ulusal duyarlılıkla 1964’de Türk karasuları 6 mile çıkartılmıştır.

Yunanistan, yıllar önce de (1978 yılında) kendisine ait olan ve Anadolu’ya yakın Yunan adalarına da Kıta sahanlığı tanınması gerektiğini ileri sürmüş ve bu yolla Türkiye’nin Kıta sahanlığının 6 millik dar bir kıyı şeridiyle sınırlanmasını istemiş ve konuyu Uluslararası Adalet Divanının önüne getirmiştir. Ancak Divan, Yunanistan’ın bu isteğinin “savaş nedeni olabileceği” gerekçesiyle “yetersizlik” kararı vermiştir.

Yunanistan, Ege’deki yayılmacı emellerinden hiçbir zaman vazgeçmemiş, 12 Eylül Faşist Darbesi’nden sonra karasularını 12 mile çıkartacağından söz etmeye başlamıştır. Avrupa Birliği’ne girdikten sonra da bu isteğini yinelemiştir ve konuyu AB’nin bir sorunu durumuna getirmiştir. Ancak uzun yıllar hiçbir Türk Hükümetine kabul ettiremediği ve savaş nedeni olarak kabul edilen 12 mil konusunu sonunda AKP iktidarına kabul ettirmiştir. Basın-Yayın organlarından öğrendiğimize göre, hükümet; Ferudun Sinirlioğlu başkanlığındaki bir kurul aracılığıyla Yunanistan’la anlaşmıştır. Her ne kadar anlaşma koşulları açıklanmasa da basın, Yunanistan’ın 12 mil isteminin kabul edildiğini yazdı.

(Bkz.http://www.ulusalkanal.com.tr/m/gundem/chp-ve-mhp-disislerine-sordu-yunanistan-karasularini-12-mile-mi-cikardi-h116782.html)

19- Sonuç olarak; baştan beri anlatıldığı şekliyle, görüldüğü gibi Ege’de vatan topraklarımız açıkça işgal altındadır. Devletin bütünlüğü ortadan kaldırılmıştır. Bunun karşısında ise Türk Hükümeti yetkilileri kayıtsız kalmaktadırlar. Bu kayıtsızlık “Devletin Bütünlüğü”nü düzenleyen Anayasa’nın 3. maddesinin açıkça ihlali suçunu oluşturur.

Başka bir ifadeyle; Vatan toprağının işgaline karşı koymamak, devletin görevli kademelerinde bulunanlar bakımından, suça fer’i iştirak bağlamında açıkça Türk Ceza Kanunu’nun “Devletin Birliği ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak” başlıklı 302. maddesinde tanımlanan suçun sübutudur. TCK’nun 302’nci maddesinde ise; “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmü öngörülmüştür.

Ayrıca 3713 sayılı Terörlü Mücadele Kanununun 3’üncü maddesi uyarınca, şüphelilerin TCK 302 madde kapsamındaki bu fiillerinin aynı zamanda “Terör Suçu” olarak değerlendirilmesi de gerekmektedir.

Devlet yetkililerinin görevi, yurdu ve halkı korumak, onların hakkına sahip çıkmak ve bu uğurda ulusal/uluslararası hukuktan kaynaklanan tüm hak ve yetkileri aktif biçimde icra etmek üzerine olmalıdır. Ne yazık ki şüphelilerin böyle bir yurtseverlik, halk severlik duyu ve düşünceleri olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle de açıkça yükümlendirildikleri görevlerini ihmal etmekte, vatan topraklarının işgaline seyirci kalmaktadırlar.

Bu iradi sessizlik-eylemsizlik, vatan toprağının fiilen kaybedilmesine sebep olmuştur ne yazık ki. Bundan sonra da bu kayıpların yaşanması kuvvetle muhtemeldir. Buna kimsenin hakkı yoktur!

Şüphelilerin kimliklerinden ve görevlerinden bağımsız olarak, uğruna milyonlarca şehit vererek kazandığımız vatan topraklarımızın açık işgaline karşı Cumhuriyet savcılarını, cumhuriyet hukukunu uygulama görevine çağırıyoruz!

 

SONUÇ VE İSTEM.: Şüpheliler hakkında atılı suçtan soruşturma yürütülerek, cezalandırılmaları için haklarında Kamu Davası açılmasını, soruşturma aşamasında yukarıda adı geçen Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Ümit Yalım’ın da tanık sıfatıyla dinlenmesini vekaleten arz ve talep ederiz. 29/11/2016

     SUÇ DUYURUSUNDA BULUNAN
HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ VEKİLİ
Av. Tacettin ÇOLAK

Print Friendly, PDF & Email