16 Mart Beyazıt ve Halepçe Katliamları’nın Hesabı Sorulacak!

 

16 Mart Beyazıt ve Halepçe Katliamları’nın Hesabı Sorulacak!

Bundan tam 35 yıl önce, 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesinde okuyan devrimci, demokrat öğrencilere; ağzı salyalı, gözünü kan bürümüş faşistler alçakça saldırdılar. Okuldan topluca çıkan devrimci öğrencilerin karşısına çıkamayan faşistler, Eczacılık Fakültesi önünde önceden planlanmış bir şekilde pusu kurdular. Önce bombalarla saldırdılar ama öylesine kana susamışlardı ki, bu onlara yetmedi, ardından silahlarla taradılar gencecik bedenleri. Onlarca devrimci-demokrat öğrenci yaralandı, 7 tanesi bedence aramızdan ayrıldı. Cemil Sönmez, Hatice Özen, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl ve Murat Kurt halkların kurtuluş davası uğrunda canlarını verdiler. Ama ölüm, biz devrimciler için sadece maddi hayata veda etmektir. Onlar yani 7 Kızıl Karanfilimiz manen bizlerle birlikteler, aramızdalar, yaşıyorlar.

7 Kızıl Karanfilimiz ve onlarca şehidimiz neden katledildiler, neden onların üstüne kurşunlar yağdı, bombalar atıldı?

Çünkü onlar; bu namussuz, alçak, insanı hayvan yerine koyan bu kahrolası düzene karşı çıkmışlardı. Onlar tüm dünyanın eşit, özgür, kardeşçe yaşamasını yani tek bir sosyalist aile olmasını istiyorlardı, bu uğurda canlarını hiçe sayarak mücadele veriyorlardı. Ancak bu mücadele insan soyunun başbelası emperyalistlerin ve onların yerli uşaklarının gözünde en büyük suçtu, affı yoktu, sonu nereye varırsa varsın bitirilmeliydi, kökü kazınmalıydı.

Bu yüzden Türkiye Devrimi’nin Önderi Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’nın “Politik Devrim” dediği 27 Mayıs’ın getirdiği nispi özgürlükler onların gözünde suçtu. Çünkü 27 Mayıs, Türkiye’nin en ilerici anayasasını yapmıştı. İşçilere hak arama yollarını açmış, Sendika ve İş Kanunlarıyla bunu güvenceye almıştı. Üniversitelere özerklik vermiş, bilimin gelişmesini sağlamıştı. Marksist- Leninist klasikler Türkçeye çevrilmiş, halkımız bu eserleri okuyarak Sosyalizmi öğrenmeye başlamıştı. Tüm bu gelişmeler sonucunda başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere tüm emekçilerimiz ve aydın gençliğimiz bilinçlenmiş, örgütlenmişti.

Ancak AB-D emperyalistleri böyle giderse bunun kendilerinin sonu olacağını görmüş ve kendilerince çözümler üretmeye koyulmuşlardı. Onların bu sözde çözümleri halklara acı, kan ve gözyaşı getirdi. 12 Mart 1971 Faşist Darbesi, alçakça emellerine ulaşmak için önemli bir adımdı ancak yeterli olmadı. Devrimci-demokrat hareket daha da güçlenerek mücadelesine devam etti. Emperyalistler bu işin kökünü kazımalıydı, dünyanın başhaydudu ABD Emperyalizmi bu konuda tecrübeliydi. Soğuk Savaş yıllarında halkların uyanışını engellemek, Sovyetler Birliği’nin öncülüğündeki Sosyalist Kamp’ın güçlenmesini önlemek için casus örgütü CIA tarafından kurdurduğu Süper NATO, Özel Harp Dairesi de denen Kontrgerilla’yı devreye soktu. MHP’yi kurdurdu, alçakça cinayetlerini bu eli kanlı faşistlere işlettirdi.   12 Eylül Faşist Darbesine zemin oluşturmak için alçakça cinayetler, katliamlar gerçekleştirdi.

İşte 16 Mart Beyazıt Katliamı da bunlardandır. ABD Emperyalizmi’nin özel örgütü Kontrgerilla tarafından yapılmıştır, tetiğe basan da MHP’li faşistlerdir. Bu Katliam’ın Kontrgerilla’nın işi olduğu aşikârdır zira her gün öğrencileri arka kapıdan çıkaran polis, o gün ön kapıdan çıkarmıştır. Her gün 40 polis beklerken o gün sadece 9 polis beklemiştir. Katliam’ın ardından katilleri yakalamak için koşan polislere, amirleri Reşat Altay tarafından “geri dön” emri verilmiştir. Bu amir bundan sonra ödüllendirilmiş, önce İstanbul Terörle Mücadele Şubesi Müdürlüğüne sonra da çeşitli illerde emniyet müdürlüklerine getirilmiştir.

Yani bu alçakça katliamın Kontrgerilla’nın işi olduğu, ABD Emperyalistlerince tezgâhlandığı, tetikçi olarak da ülkemizdeki faşistlerin kullanıldığı gün gibi ortadadır, bunu namuslu, önyargısız her insan görür. Ancak Burjuva Hukuku bunu görmedi ve dava zamanaşımına uğratıldı. Hem de ne tesadüftür ki, tam da AB-D Emperyalistleri ve onların yerli uşakları Tayyipgiller ve kendine solcu diyen ama gerçekte Sevrci Soytarı Sahte Sol olan sözde solcuların “Kontrgerilla yargılanıyor” dediği “Ergenekon Davası”nın başladığı gün…

Biz, “Ergenekon Davası”nda Gerçek Ergenekon yani Kontrgerilla’nın yargılanmadığını tam tersine (araya bilinçlice serpiştirilmiş olanlarının dışında) yargılananların Antiemperyalist-Antifeodal, Laik, Mustafa Kemalci yurtseverler olduklarını ilk günden beri biliyorduk ama sadece bu olay bile gören, görmek isteyen gözlere bunu göstermiştir umarız. Bugün hukuksuzlukların değil hukukun olmadığı bu davada yargılanan “Ergenekon”, Gerçek Ergenekon değildir. Gerçek Ergenekon yani Kontrgerilla varlığını sürdürmektedir.

Bu davayla amaçlanan; Antiemperyalist, Antifeodal, laik, Mustafa Kemalci yurtseverlerin susturulmak istenmesi, bu yolla da AB-D Emperyalistlerinin  Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’un hayata geçirilmesi yani yurdumuzun bölünüp parçalanıp, halkları birbirine kırdırıp daha kolay sömürülmesini sağlamak ve ülkemizi Ortaçağ ideolojisi olan Şeriata götürmektir.

Emperyalistlerin ve onların yerli uşakları Tayyipgiller’in bu iğrenç emellerine ulaşmasını engellemek için Halkın Kurtuluş Partisi var gücüyle mücadele ediyor. “Yeni Sevr’e Karşı Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşı’mız” şiarını haykıran biz Kurtuluş Partisi Gençliği de ülkemizdeki tüm gençleri bu mücadeleye omuz vermeye çağıyoruz. Birinci Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mız nasıl ki başarıya ulaştıysa İkinci Kurtuluş Savaşı’mız da başarıya ulaşacaktır. Bu başarı birincisinden farklı olarak “Sosyal Kurtuluş”la taçlanacak ve AB-D Emperyalistleri bir daha geri dönmemek üzere kovulacaklardır, buna inancımız tamdır.

 

***

16 Mart, bizim için sadece Beyazıt’ta şehit düşen Kızıl Karanfillerimiz’i anma günü değil aynı zamanda 16 Mart 1988’de Irak’ın Halepçe kentinde katledilen Kürt kardeşlerimizi de anma günüdür.

Saddam Hüseyin’in başkanlık ettiği Irak hükümeti, İran-Irak Savaşı sırasında, Kürt Ulusal Hareketini boğmak amacıyla kente kimyasal silahlarla saldırı düzenledi. Bu saldırı sonucunda 5.000 çoluk çocuk, kadın erkek Kürt insanı ölmüş, 10.000’den fazlası da yaralanmıştır. Bu kara gün tarihe “Halepçe Katliamı” diye geçmiştir. Bu katliama ABD ve AB Emperyalistleri’nden hiçbir tepki gelmemiştir, Birleşmiş Milletler de bu olaya göz yummuş, ses çıkarmamıştır çünkü katliama sebep olan kimyasal silahlar ABD tarafından temin edilmiştir.

Bu olayda Saddam suçludur, Kürt Halkı’na zulmetmiştir, zalimdir. Halklar onun bu katliamını unutmayacaktır. Ancak hayat diyalektiktir. Aynı Saddam, ülkesinin ABD tarafından işgaline karşı çıkmış, bundan dolayı da AB-D Emperyalistlerince asılarak idam edilmiştir.

Saddam’ın öldürülmesinin üzerinden 6 yılı aşkın süre geçti. Peki şimdi Irak’ta neler yaşanıyor? Irak’a ABD Emperyalistlerinin iddia ettikleri gibi “İnsan Hakları ve Demokrasi” geldi mi?

Irak’tan neredeyse her gün ölüm haberleri geliyor. Ama bu ölümler AB-D Emperyalistlerinin işgalci, aşağılık, tecavüzcü, katil ordularına mensup olan insan müsveddelerinden değil (çünkü o işgalci, zalim, tecavüzcü, katliamcı yarı sapık ABD askerleri görevlerini tamamlayıp aynı aşağılık işlerini gerçekleştirmek üzere başka ülkelere, örneğin Afganistan’a gittiler),  ne yazık ki Irak’ın yüzyıllardır birlikte yaşayan ama şimdi Emperyalistlerce bölünen halklarından. Çünkü Irak artık resmi olarak ikiye ama fiili olarak üçe bölünmüş durumda. Irak Kürdistanı’nda emperyalistlere kul-köle olan Barzani’nin Bölgesel Kürt Yönetimi artık özerk bir bölge. Fiili olarak da Araplar Şiî ve Sünnî olarak ikiye bölünmüş durumda. Her gün bombalar patlıyor, halklar aynı ulustansa mezhep çatışması, yok eğer aynı mezheptense ulus çatışması yaşanıyor. Sonuçta olan Irak Halkı’nın evlatlarına oluyor. Onlar emperyalistlerin istedikleri gibi aralarında savaşırken emperyalistler başta petrol gelmek üzere her türlü yeraltı ve yerüstü kaynağını sömürüyor, kârlarına kâr katıyorlar. Ama ne yazık ki halkların bundan haberi yok, çünkü onlar birbirlerini kırmakla meşguller…

Aynı proje bugün Suriye’de uygulanmaya çalışılıyor. Dünyanın dört bir yanından getirilen başıbozuk, serseri Şeriatçı çeteler, AB-D Emperyalistlerinin emri doğrultusunda halklara zulmediyor, Suriye’yi emperyalist işgale açık hale getirmek için çalışıyorlar.

Peki bunu neden yapıyorlar?

Çünkü Suriye bugün antiemperyalist bir çizgide duruyor, ABD’nin çıkarlarına engel teşkil ediyor. ABD Emperyalizminin Ortadoğu’yu dikensiz gül bahçesine çevirmesine karşı çıkıyor yani Büyük Ortadoğu Projesi’nin tamamıyla uygulanmasını engelliyor.

İşte bütün bu yaşananlar bu emperyalist projenin hayata geçirilmesi içindir. Suriye’den sonra sırada İran ve Türkiye vardır. Bu projenin uygulanması Ortadoğu Halkları’na daha fazla acı, daha fazla ölüm, daha fazla gözyaşı getirecektir.

Ancak biliyoruz ki bu hep böyle gitmez. Ezilen halklar 16 Mart Katliamlarının hesabını er geç soracaklar. Halkın Kurtuluş Partisi olarak biz ABD ve AB Emperyalistlerine ve onların yerli satılmışlar cephesine karşı Antiemperyalist, Antifeodal, Antişovenist Halk Kurtuluş Cephesi’ni öreceğiz ve mücadelemizi zafere ulaştırarak Demokratik Halk İktidarını kuracağız. 16.03.2013

 

Kahrolsun MİT-CIA-Kontrgerilla!

Yaşasın Halkların Kardeşliği!

Beyazıt ve Halepçe’nin Hesabı Sorulacak!

Yaşasın Halkın Kurtuluş Partisi!

 

Kurtuluş Partisi Gençliği

Print Friendly, PDF & Email